Yazanı Rahmi YAĞIZ Melek Evden Çıktı. Raif de Kadının Arkasına Takıldı Evden Çıkan Hristo da Bunları Daha Uzaktan Takib Ediyor, Taksime Doğru Yürüyorlardı ” Anlaşıldı kapiten... S Yülniz dikkat et Doktor e- Bekdiği zaman değil, oradan Slarken ateş edeceksin. — Başüstüne kapiten! i ,:hlıtımu.. verdiği tabancalar- he birini muayere ettikten son- j AL' verdi: a — AL.. Muvaffakiyetini bekli- Yörüm. — İşten sonra nereye gideceğim en?, Buraya değil, Yeşilköye de Aöayamazsın.. Yı fırsat — bulup Bniye gelirsin Yok bune imkân Bulamazsan Alibey köyüne kaç.. — Başüstüne kapiteı Heydi uğurlar olsun! Ağapidis evden çıktı, Babığli - 5* doktor Neşetin evi ve mua - Yeüehanesi olan binanm — önüne kapıyı gözetlemeğe koyuldu.| t biraz sonra yukarı çıktı, u, gitmeden evvel dolabın gö- TÜndeki dosyayı aldı, zırfın için — Üklevrakı değiştirdi. Boş kâğıd- '.'l Kazete parçaları doldurdu. “getine biraktı. Meleğin odasına Hâlâ ev kıyafetini muhafa-) F eden genç kadın: — Şimdllik Allaha ısmarladık.. de burada kalıyorsunuz de - h Mi? Diye sordu... Ceveb bekleme - Ö âve etti: — Ben akşam üstü Mudanya - "nl:nm edeceğim. vust için üldü, karşılık Vesdi. için için güldü, karşıl — Yine 6 dan evvel değil.. — Gülegüle, ne zaman avdet t — Yarın akşam, yahud öbür tı-.mınnynyu işlerin şek- bağlı... | — Güle güle dostum.. | © Delikanlı evden çıktı. Doğruca ı*'nlı.nqe indi. | *—'ek çarçabuk hazırlanmışlı. ara, Hiristonun aşağıda bulu - ndan istifade ederek Davus- Yatak odasına girdi. Yazı ma- | Aöinm sürgüsünü açtı. Delikan - | gece karıştırdığı iri - dosya | Ftfim aldı, dışarı çıktı, Zarfı çar- | altına sakladıktan sonra Gkin görünmeğe çalışarak aşağı L Hiristo taşlıkta karşısına Bktı; — Ben gidiyorum Hiristo! —Akşama gelecek misiniz? XBelkit. Abdullah Bey bu ge- & gelmiyecek!, — Öyle söyledi ammma, belli ol- _Lüy söyi — No ise, bu göce gelmezsem Ça gelirim! ZORBALAR SALTANATI u.î,.""“" K? fena olduğunu tamamile 1d- etmiş bulunuyordu. .e::'-; Cüce Hasanın getirdiği ha- l—":bınımllı aleyhine idi. Mu- başlt hattını söküp çıkmaktan Çüre yoktu. & Ç* Mahzende - kalmiş olsalar engiğHlcede imdad erişmiyeceği '“llnı: ecphaneleri ve yiyocokleri Vaşklen sonra, daha berbad bir “*tiyete düşecekleri aşikürdi. Tei — Güle güle hanımım... Melek memnuniyetle evden çık- tı, Taksime doğru yürümeğe baş- ladı: Akşamdanberi doktor Neşetin emrile evi tarassud eden Raif de kadının arkasına takıldı, bir kaç dakika sonra evden çıkan Hiristo da bunları daha uzaktan takib e- derek Taksime doğru ilerlediler. Melek tramvay — İstasyonunda durdu. istasyonda epey kalaba - lik vardı. Yukarıdan gelen tram- vayları gözden geçiren genç kadın doktor Neşete çabuk yetişmek için muzaffer iğr duruşla tramvay beklerken bir hâdise oldu. Arka arkaya atılan iki el silâh herkesi olduğu yerde korkudan mıhla - dı. Silâh seslerine koşüuşan polis- ler, kalabalığın arasında, tram - l' de yere serilen siyah çarşaflı bir kadının yanına koştular; — Nereden atıldı? — Kim attı?. — Katil var! Sesleri arasında Eptalifosun ya- nından Sıraserviler caddesine sa- pârak kaçan Hiristoyu kimse ne gördü, ne de yakalıyabildi. Tramvay istasyonunda göğsün- den yediği kurşunla yerlere se » rilen siyah çarşaflı kadın, doktor Neşetin istihbarat servisindeki gü- zide mömur (Melek) den başka kimse değildi. Melek'i tarassud eden Ralif der- hal oradaki bir dükkâna koştu. Te- lefona sarıldı, doktor Neşeti bul- du, heyecanla haykırdı: vey bekleme yerinde kanlar için- ' — Alo... Doktor sen misin? — Benim. Ne var Raif? — Genç kadını vurdular? — Anlıyamadım? — Hani takibini kadın vardı ya? Eveti — Dün geceyi Ayaspaşada bir evde geçirdi. Bu sabah evden çık- tı. Taksime geldi. Tramvay bek- lerken atılan iki el silâhla vurul- du. Polisler işe vazıyed ettiler. — Kadın öldü mü? — Ölmedi amma, ağır yaralı... Neredeyse ölecek. — Beni orada bekle, şimdi ge- Tiyorum. Doktor Neşet mikrofonu masa- nın üzerine fırlattı, çılgın gibi ko- şarak merdivenlerden indi, kapı- dan çıktı, Sokakta iki adım at - mağa vakit bulmadan yine iki el silâh Babtâli caddesini inletti. Genç doktor elini göğsüne götürdü, o da yardımına koştuğu genç ka - din gibi göğsünden aldığı bir yara ile kanlar içinde kaldırımların ü- zerine yuvarlandı. Polis müdürü telâş ve heyecan içindeydi. Ayni zamanda İstan - bulun iki noktasında bir hedele müteveecih bir silâhlı taarruz ya- pılmış, istihbarat şefi doktor Neşet kapısının önünde istihbaratın gençi ve zeki elemanlarından Melek de 'Taksimde ayni sistem iki tabanca kurşunile yerlere serilmişlerdi. Polis müdiriyeti ve merkez ku- mandanlığı şehir içinde bir zabıta seterberliği yaptı, aranıldı, tara- muldı.. Katiller bir türlü ele geçi- rilemedi. (Uevamı var) emrettiğiniz Bugünlerde Bir Şey | Olmıyacak, (& üncü sayfadan devam) tederek 834 de dostluğu imzala - maşlardı. Fakat bugün artık o mu- ahede kalmamıştır. On sene için mükmü olan muahedo 944 senesi- ni beklemeden tarihe karıştı. Şim- di Berlin ile Varşovanın münase- batı yine 933 deki gibidir. Hetşey aslına dönermiş.. Fakat bundan sonra Lehistanın vaziyeti ne olacağı bahsi Londra- yı son derece alâkadar etmekte - dir. Çünkü İngiltere ile Lehistan arasında karşılıklı teminat veril- di. Lehistanın mukadderatı bu i- tibarla İngiltereyi ne kadar alâ- kadar edeceği besbellidir. İngiliz matbuatının yazıların - dan şu netice çıkıyor: Yazan: M. Sami KAKAYEL Binsenaleyh; bir yarma hare- keti yapıp 3irkeciye doğru boy- lanmak Hasanın hazırladığı Ve- nedik gemisine kapağı atmak en kestirme tarik idi. Bu hareket ol- dukça mecnunane idiyse de ne va- kit olsa ölüm mukaddem bir hal arzetmekte olmasına nazaran hiç olmazsa boğuşarak ve çarpışarak Sirkeci sokaklarında terki can et- mek şanlı ve şerefli olurdu. Aksi takdirde kurtulmak ve kaçmak da) mukadderdi. Alemdar Mustafa Paşa; Çavüş- başıya seslendi: | — Savuşt. Çavuş! YaSonra? Hitler, evvelce Çekoslovakyaya karşı almiş olduğu vaziyeti şimdi Lehistana karşı alıyor. Lehistanı diğer yerlerden ayırarak yalnız bıraktıktan sonra ona istediğini yaptırmayı düşünüyor. Almanya ile Lehistan muahede- sinin bozulmuş olması mühimdir, Lehistan bundan dolayı pek de o kadar endişeye düşmüş değildir. Çünkü İngiltereden teminat almış olan Varşova hükümeti istikbale daha emniyetle bakabilmektedir. İngiltere de girişmiş olduğu ta - ahhütlerini yerine getireceğini ane-| latmıştır. Mocburi askerlik usulü- nü kabul etmekle istikbalin ne Bibi hâdiseler sakladığı merak e- dilmektedir. Çavuş gelmişti. Sordu: — Herşey tamam mı? Çıkabilir miyiz? — Biraz müsaade buyurunuz Paşam. — Neden? — Efrafı tarassud ediyorum. Çı- kacağımız cihette bulunan yeni - gerilerin vaziyetini iyice tayin et- memiz lâzım, — Doğru... Daha; hava yeni kararımağa baş- lamıştı. Yavaş, yavaş gecenin zul- meti ostalığı kucaklıyordu. Fakaç; iki taraf ta birbirlerine kurşun yağdırmaktan fariğ ol - | Mamışlardı. Çavuş çok geçmeden Alemdarın huzuruna geldi ve boyun bükerek: — Paşam; herşey hazır!. — Çıkacağımız cephedeki ye - niçerilerin vaziyetini tetkik ettin mi?, — Evet Paşaml. — Çok kalabalıkla rmı? İngiltere -Kral Yarın Kanada'ya Gidiyor (5 inci sayfadan devam) Sabahleyin öğlenden sonra. zi- yaretlerde, müsamerelerde, kabül resimlerinde — giyirmek için yüz kattan fazla rop vardır. Kral ve Kraliçenin evvelce «Re-| pulso> zırhlisi ile seyahatleri mu- karrerdi. Bilâhare bundan sarfı - nazar olundu. Birkaç sene evvel şehrimize gelen «Empres ol Avus- tralya» transatlantiği ile seyahat edecekler. Lapdradan — Kanada, beş günde ferah ferah gidilebilir. Fakat, bu mevsimde pek çok olan sisli havalar düşünülerek dokuz gün hesab edilmiş ve programlar ona göre tertib edilmiştir. Kral, eski bir gemici olduğu için| deniz tutmasında pek müteessir olmaz. Fakat. Kraliçe öyle değil. Hafif bir sarsıntı oldu mu, hemen kamarasına kaparır. Kanadada, Kebeke vasıl olunca kabul resimseri başlıyacak. Kral hoşam2diye getenlerle, ingilizce ve| fransızca konuşacık. Sonra, Ka - nadanın birçok şebirlerini dola - şacak. Buralarda verilen müsa - merelerde hazır bulunacak. “Beni Aldattın, Şimdi Cezanı Çekeceksin)|,, (5 inci sayfadan devam) — Gitmek mi istiyorsun? demek bir başka sevdiğin var?. Ve genç kadını sabaha kadar sor- güuya çekiyor, Şafak sökerken: — Biliyorum, diyor. Beni alda- tıyorsun... Fakat, kiminle?. İşte bunu öğrenmek istiyorum. Söy- ke... Sonra istediğin yere git... Bir kaç dakika sonra deli gibi çıkıyor, merdivenleri iniyor, ka- piyı açıyor, gidiyor. Karısı, bitkin bir halde hatasını itiraf etmşi, sevdiği adamın ismi- ni söylemiş. Yrmi dakika sonra komşular a- yak seslerini, şonra da Grüve'nin. sesini işitiyorlar: — Burada bekle... Anlıyorsun Sonra eve giriyor, karısının bu- lunduğ) odaya giriyor. Kadın, çantasına başını dayamış ağlıyor. | — Cozanı çekeceksin!. Diyor. Odanin köşesinde mslı duran av tüfeğini alıyor. Lözüe yalvarıyor: — Kıyma bana!. Affet beni... — Aslat, Kadın, yerinden fırlıyor, kapı- yı açıyor. Bir an tereddüd ediyor. Grüve, beş el ateş ediyor Ka - dın kanlar içinde yere yuvarla nıyor. Grüve üzerine eğiliyor, ba- kıyor. Elini kalbine koyuyor. Kalb çarpmıyor, nefesi kesilmiş ... Bu sırada, dışarıda duran adam içeri giriyor. Grüve bağırıyor: — Şimdi sıra senin!. İkinci bir ateş. Yabancı salla - nıyor, yere düşüyor. Çenesi par- çalanmış... — Evet Paşam; beş altı yüz ki- Şi var... — Kıymeti yok... Biz onları yir- mi kişi ile yararız. Yalnız tutluk- ları mevzi ve mevkileri iyice bil- mek lâzım. — Kulunuz da adedden ziyade mevzilere ve mevkilere ehemmi- yet verdim. Babı hümayun tarafı oldukça kalabalık ise de derme çatma ve intizamdan ari bulunu- yorlar.. Fakat; hatları sıkışıktır. — Siper yapmışlar mi?. — Hayır; açıkta döğüşüyorlar, —Hangi taraftan akın edece - ğiz ve hangi tarafa doğru yürüye- ceğiz.. Bu plânı da muayyen bir şekilde çizmek lâzımdır. — Muayyen bir plân çizmenin ihtimali yoktur. Yalnız; Salkım- söğüd caddesine doğru akın ede- riz. Ondan sonra hangi tarafı za- yıf bulursak ona göre çarpışarak delip geçeriz. — Doğru... Fakat; kolbaşılığını Ve Kraliçesi Kralın rükubuna tahsis olunan vagon lâciverd lâkedir. Lokomo - tifin rengi de öyle, Fakat gürnüşi çizgili. Kral ve Kraliçenin vagon- ları son derece lüks döşelidir. On vagon daha vardır: Lokanta, posta| vagonu, ilâh.. Trende yirmi sivil polis memuru bulunacaktır. Kanadanın payıtahtı olan Ot - tava'da havırlanan dairelerin Kra- liçeye mahsus olamı mavi, Kralın- ki koyu kırmızı kumaşlarla döşen- miştir. Duvarlara, Sen Loran'ın manzaralarını gösteren tablolar a- Sılmış, vazolara bol çiçek konul- müştur. 11 mülyon — Kanadalı Kral ve Kraliçeyi görmeğe, selâmlamağa hazırlanıyor. Meşbur beşiz kar - deşler de, Toronto'ye - getirilecek ve hükümdarlara prazenta olu - nacaktır. Kral ve Kraliçe. dört hafta içe- risinde 12,000 kilometro yol kate- | decekler ve bu müddet zarfında on altı defa santlerini ayar etmek mecburiyetinde kalacaklar, sekiz defa gidişte, sekiz defa da dönüş- te.. Grüve, tüfeği doldurup tekrar ateş etmek istiyor, cebinden çı - | kardığı kurşunu doldururken na- sılsa tüfek ateş ahıyor, göğsün - den yaralanıyor, karısının yanına yuvarlanıyor. Silâh seslerini işiten komşular zabıtaya haber vetiyorlar. Polis- ler geliyorlar, tahkikats başlı - yorlar. Yabancının hüviyeti anla- şılıyor. 46 yaşlarında Emil Kollot adlı birisi, Madamım — sevgilisi... Vefasız kadının cesedi morgda yatarken korası ve sevgilisi has « | tanede can çekişiyor... Bu Yıl Bayrampaşanın Cünbüşünü Seyretmeli (8 inci sayfadan 2evam) tü öğleden sonra kırlar, bayırlar | adam almıyacağı gibi, asıl iştah- | larını ertesi güne, yani pazara sak-| lıyanlar daha çok olöcaktır. Hidirellez kaç yel var ki bütün | kalabalığı bütün atacahiı, bütün | cavultusu, cuvulturu e koca İs- | tanbulun encak bir yermi kendi- sine sıklet merkezi yapınaktadır ki orası da (Bayrampase” dır. Ha-, ni ben diyeyim oi siz diyin, | yirmi bin kişi > gün Bayrampaşa- .ya dolar ve sabh'an ukşama ka - | dar orası bi mahşer — yeri gibi | kaynar ha, kaycar. Çünkü ayni zamanda o gün, Bayıampaşanın ilk başlıyan bir nevi marul panayırı| da açılır. kim üzerine alacak?, — İrade buyurursanız kol başı- lığını bendeniz üzerime alayım. — Olmaz.. — Ya, kime verelim bu vazite- yit. — Bu işi ben üzerime alacağım. — Aman Paşam, bu çok tehli. keli olur... Maazallah sizi kaybe- dersek huruç hareketimiz neye yarar?, — EB!... Mukadder ne ise o, o- lur?. Ben önde olmadıkça bu iş olmaz. — 'Kulunuzu bu fikrinize işti tirak etmediğimden dolayı ma - zur görünüz. Böyle tehlikeli ve | yüzde yüz ölüm vâdeden bir mev- kide sizin bulunmanızı kat'iyyen terviç etmem... İrade buyurunuz kolbaşılığını bendeniz icra ede- yim, Cüce Hasan; Paşa ile Çavuş ara- sında vaki olan bu münakaşayı dinliyordu. | edebiyat meemuas: satılır, okunur; vT Nevyork Sergisinde En Ziyade — Göze Çarpan Yenilikler (5 inci sayfadan devam) de aktüalite bobini bulunmakta - dır. Yaşadığımız asrın siyasi içti- mai sahnelerini — göstermektedir. Ahlâfımızın, yirminci yüz yılda-| kilere nisbeten cahil olmaları ih- | timali düşünülerek bir projeksiyon makinesinin nasıl — yapıslbileceği hakkında malümat verilmektedir. Bunden — başka hir mürekkebli kalem, bir saat, bir elektrik lâm- bası, tütün, sigara, bir pipo, kü- Çük bir totograf makinesi, bir ji- let tıraş makinesi, muhtelif pa- ralar, hububat taneleri, maden nü- muneleri, kumaş parça'arı da ko- nulmuştur. Bülün buşeyler, kırıl- maz cam silindirler içerisine yer- leştirilmiştir. «Asrın torpili» oa beş metre de- rinliğe gömülmüş, — etrafı granit taşlarla örülmüştür. Asrın tor - pili üç bin sene sonra — açıla - caktır. Torpilin bulunduğu yerin üzerinde kocaman bi- küre bulun-) maktadır. Etrafında iki taraça var-| dır. İçerisinde makineler vasıta - sile altı dakikada 6,000 kişi yukarı| çıksrılmaktadır. KOCAMAN BİR AZI DİŞİ Sergiyi tertib edenler, ziyatet- çilerin geçici hastalıklara tutul - maları, kadınların doğurmaları ih-| timalini de gözönün> olmışlardır. Sergide günde beş 2ltı çocuk doğ- maktadır. Bu ihtimali evvelce göz önüne alan sergi heyeti on <hasta yeri» yaptırmışlır. Ru yerlerde bir| çok doktorlar, operatözler, ebeler,| hastabakcenlâr vardır. Serginin en kalabalık yerine, diş ağrılarından nesil korunula - cağını tarif eden 9 metre yüksek - liğinde bir sazı dişi» dikilmiştir. Sergide, gipema saçları da aktadır. İki üç tel. den ibaret olan bu sıç burmaları- hin kıiymeti bir dolerdir. Bunla - rın herbirinin, hakiki olduğunu temin öden garantı racktubları da vardır. yıldızlarının Sergide gösteilen meraklı şey- ler arasında en çok dıkkati çeken «mikroblar mücadeiesi, dir. Bir mikroskopun Ününe — oturanlar, mikıobların birbirlerile nasıl mü- cadele ettiklerini, birbirlerini na- sil mahiv ve ifna ettiklerini gör - mektedir. ALMANYA PAVYONU YOK, FAKAT ALMANLARIN PAVYONU VAR Almanya hükümeti sengiye işti- rak etmedi. Fakat. Amerikada bu. lunan Alman mülteciler bir «Al - manlar pavyonu» yaptılar. Mak - sadları, Hitler reisköra gelmez - den evvelki Almanların neler yap- mağa kadir olduklarını göster - mektir. Bu pavyonda bir «Viyana kahvesi» vardır. Sergide, dikkati çekecek birçok şeyler yapılmıştır. Florida por « takalcıları, birço kağaç getirmiş- ler, elektrik ziyasile nosı! porta- kal yetiştirildiğini gösreri 2500 kişi stiab ecen tiyatroda gece gündüz temsiller veriliyor. Sergiye 32 hükümet iştirak et- miştir. 62 pavyon yapılmıştır. Eş- ya tezhir eden firmaların sayısı 1,500 dür. Serginin inşası için 50,000 ame- le çalışmıştır. Nevyorkun — bütün otelleri, pansiyonları doludur. Serginin en çok beğenilen ve ziyaret olunan pavyonlarından bi vi de Türk pavyonudur. Şairin Sevgilisi (4 üncü sayfadan devam) damın parasımı hölâ vermemişsi- niz.. ertesi gün mürekkebci, son- ra matbaacı, sonra kılişeci.. Oğ - lum, siz daha çocuksunuz.. Biz bu caddede saçımızı ağarttık., Sizin gibi, çok mecmuscı kirscı gördük. | Siz deli misiniz?, Bu memlekette mu?. Bu kadarcık şeyi hâlâ an - liyamadınız mı?. Satılmıyor. işte zorla mı?.. Siz vaz geçin bu sev- dadan. Dükkândan çıkın, gidin.. Herkeisn de işine müni olmayın.. Dükkân #sahibinin bu sözlerini dinleyen dört genç,adam, - sanki;, kulakları sağırmış gibi, hiç sesle- rini çıkarmıyorlar, önlerine ba « kıyorlardı. Zavalh Envör de şaşakalmıztı. Olduğu yerde ayakta bekliyor, on-| ları dinliyordu. Müessese sahibi bir aralık süs muştu. Macmuanm sehibleri, mu- harrir oldukları arlaşılan o genç adamlardan biri, masenin yanın- da duvara dayanmış, srpacı kum- rusu gibi düşünen öteki delikan - lıya, korka korka sordu: İki babayiğit adamın bir türlü kolbaşılığını birbirine veremedik- lerini görünce boyun keserek Pa- şasına hitaben: — Paşam; müsaade buyurursa- nız, kolbaşılığını bendeniz idare edeyim. Alemdar Mustafa Paşa, Hasa- nın bu sözleri karşısında —biraz mülâhazaya dalarak: — İdare edebilecek misin? — Şüpheniz mi var Paşam? — Sizler hakkında hiç tered - düd ve şüphem yoktur. Babayi - | gitliğiniz ve gözüpekliğiniz benco malümdür. Korktuğum şudur ki; ortadan ve yahud geriden harekâ- tı idare etmem güçleşir diye kor- kuyorum. Alemdar Mustafa Paşanın söy- lediği doğru idi. Nihayet; yapa - eakları muharebe bir sokak çar « pışmasından ibaretti. Dar sokak - larda ve toplu olarak vüruşacak- lardı. | (Devamı var) — Ne kadar iade geldi?. — Bin yedi yüz elli. — Demek iki yüz &lli tane mi satılmış?. — Öyle ya... Bir masa başında oturan ve dur- madan sigara içen bir başka deli- kanlı söze karıştı: — Monger., Bu iş yürümez öyle ise., Vaz geçelim.. Zaten gelecek hafta nasıl çıkaracağı:?.. Kâğıdeı alacağını almadığı için kâğıd vere miyor.Ne oldu ise, benim romana oldu. Monşer, harikulâde beğe - niliyordu. Öyle tutmuştu ki.. Vah wvah.. yarım kalacek.. Her yerde arayıp soruyorlardı.. Kirasmı alamıyan dükkân sa « hibi, birden barut gibi parladı: — Sen ne söylüyorsun evlid?. Arayan, soran olsa mecmua 250 tane mi satılır?. Bırekin şu boş sözleri. Edebiyat mecmuası yaşa maz, dedik ya.. Beni dinlesenize,. Ben 40 senedir bu caddede ve bu mesleğin içindeyim.. «Az ve öz> mecmuası idareha- nesini derin bir süküt kapladı. İkâ dakika sonra, gençler, birer birer yerlerinden doğruldular. İçlerin - den biri, dükkân sahibine: — Biz bu işten vaz geçtik, dedi. Sana Üç aylık — borcumuz var. Babama telgraf çektim., Para yol- hyacak Sen merak etme.. O za - man kiranın hepsini veririz. Haydi şindilik Aliaha ısmarladık.. Birer, birer, süt dökmüş kedi gibi, önlerine bakarak dükkândan çıktılar. Enver, hâlâ, olduğu yerde mih- lanmış gibi duruyordu. Bu boynu bükük genç, dükkin sahibinin gö- züne ilişmişti! — Ha, dedi, sen kılişecinin çı- rağısın, deği! mi?. Söyle ustana, avcunu yalasın.. Bu delilerde pa- ra ne gezert. Akıllı olsalar, ede - biyat mecmuası çıkarırlar mı?. REŞAD PEYZİ