4—30N TELGRAF — 3 NİSAN $0t İki Tarih: 1919 - 1939 20 Sene Evvelki Ve Bugünkü Almanya Almanya Nekadar Büyürse Okadar Zaif Düşecektir Eski Avusturya Bir Misaldir — Bu haritada Hitler iş başına g elmeden evvelki Almanya ile bu günkü Almanyanın hududları ütün politika âlemi Alman- lan &onra ne ya- pacağını düşünmekle, bir tahminlerde — bulunmakla ü1 İstikbal için türlü türlü keşfederek ortalığı heye - ortalığın telâşını bir kat daha arttırmak me- rak:nda 0 bol bol vard leri bir ta: rak yeni ge- den Avrupa gazatelerinde Al - yaya dair esaslı r her memlekette bu tahmin- ma yazılmış olan yazılara göz at- göre 20 nisana kadar ortalık sakin olacakmış. Ar- tık Çeko-Slovakya meselesi bit « miş, Memelin bahsi de kapanmış demektir. Olanlar oldu. Eğer ye- tiden olması'istenen birş: v varsa © da 20 nisandan evvel ounuya - cakmış. Çünkü Hitler o zamana | Vindsör Dükü Kralı ikata gö | görülm ektedir. kadar dinlenecekmiş. Dançig me- | selesi teferrüattan sayılıyor!. ; Biraz maziye bakılınca ne gö- rülüyor?. Tam yirmi sene evvel bu vakitler, 919 da İngiltere, Fran-| sa ve Amerika Versay muahede- sini Almanyaya kabul ettirmek i- çin hazırlanıyorlardı. Tam iste « dikleri gibi hazırladıkları Ver - y muahedesini!. O zaman onlar galibdi. Şimdi de yirmi sene sonra Almanya ga- lib bir mevkide buluünuyor. Çünkü Versay muahedi çizmiş ol- duğu hududlar altüst oldu. Ren havzası gitti, Prag gitti. Çeklerin fabrikaları, silâhları da Alman - lara geçti. Artık Avrupanın şark yolu Almanyaya açılmış oldu, Almanyanın bundan sonra ne- duğu zamanla anlaşılacaktır. F kat onu böyle gitgide büyümeğe Sinemada Seyrettı Bu Suretle Hem Ailesini Hem Londrayı Hem de Vatandaşlannı Gördü ski İngiliz Kralı Dük dö E Vindsör Fransız Cumhurre- sinin İngiliz Kralını ziyareti münasebetile çekilen ve Pransada gösterilen filimlerden hiç birini kaçırmamıştır. Dük bu suretle he allesini, hem — Londrayı, hem de vatandaşlarını görmek - fırsatını elde etmiştir. Dük ve Düşes Vindsor Fas şe- hirlerini ziyaret etmek üzere bir ay İçin Fransadan ayrılmışlardır. ee Doktor hiç bir şey söylemeden dinliyor: Ne yapayım elimde değil. Der gibi önüne bakıyordu. Güney yine söyle- di; fakat, bu kere sesi yumuşaktı, akan, gönülleri biribirine il ekliyen, ku tatlıydı, ruha ları ti- yan, damarları kaynatan ve her vakitki se- — Kocacığım, beni gerçekten anlamı yok. Benim gi eicim, ka bir erkeğin görünmesine imkân yok. Sen has » ta, ihtiyar ne olsan benim için yeryüzünde senden daha güzel, daha üstün bir erkek hiçbir vakit ol mıiyacaktır. Bu sözüme güven... Fazıl bunları dinledi, dinledi ve bir saniye düs şünerek içinden karısına hak verdi: — Bütün bu söylediklerin doğru Güney! Araba Büyük Parmakkapıya gelmişti. Güney, gotöre: — Mehmed ken: Dedi. Şoför sordu: — Geçenki terzide mi?. — Evet. Ve Fazıl'a; — Haygdi terziye çıkacaksan dedi a dur.. beraber kıskanmanın senden baş- şünsur varsa hepsinin sevkeden bir sebeb olmak lâzım gelir, diyorlar. Bunun için de Al- manyanın herşeyden evvel buğ: daya muhtaç olduğu anlaşılıyor. Buğday denince hatıra gelen iki konyu vardır: Mpcaristan ve Romanya. Bundan 20 sene evvel, 919 da Harb galibleri Almanyayı zayıf bir hâle koydukları gibi Al- manyanın müttefiki olan Avustur- ya imparatorluğunu da parçala - mişlar, onun enkazından Çekos « lovakyayı vücude getirdikleri gi- bi birçok parçalarını da konu - komşuya da; rdi.<Artık © eski tarihi Habsburg saltanatı - nın yerinde yeller esiyordu. İşte diki Almanya bu eski Avus- turya imparatorluğunu — yeniden vücude getirmek istiyor. Hitler Avusturyalı olduğu için bu emeli beslemekte, o eski im- paratorluğun yeniden ini istemekter Fakat nış! üde gi Bu imparatorluk kendisi- | ne yabancı olan birçok milliyot - leri, unsurları idaresi altına al - yış, onları idare etmek için u- zun zamanlar mücadeleye mec- bur kalmış, yine her tarafı birden memnun edememişti. Ne kadar ayrı ayrı milliyet davasi vardı. İtiraf et - meli ki milliyet duygusu ile u- yyanmış bu kadar çok anasırı ida- re etmek kolay olamazdı. Çekle- rin miktarı 7,500,000 kişidir. A « vusturya imparatorl. Alman yapamadı. Yirn beri ise istiklâl ile ya: Çekler şimdi Almany sında kalmış olüyorlar. Bundan sonra Çeklerin Alman olabilmesi mi n müdür? İşte istikbal için bir sual. seneden- olan (Devamı 6 1o sahifede) ğım. Sen tuvaletini al, in., bersber gidelim. Diye cevap verdi. Güney birden bu karşılığa şa- pırdi. Bir saniye düşündü: — Acaba arkamdan mı gelecek?. Bir gizli düşüncesi mi var?. Beni deneyor mu?. Ve yine içinden kararını verdi: — Fuka basmıyacaksın Güneyi Sonra, birden doktora döndü: — Öyleyse haydi hep beraber eve gidelim, A- cele bir şey değil Ne vakit olsa gelir alırım. Dedi. Doktor, zorluyordu: — Yoo.. Vallahi olmaz, Çık aL — İstemem.. - Bana gücendin, onun İçin çıkmıyorsun?. ğu bunları | orta - | | havlamasını ö | 5 inct Kleman, ||Meraklı Şeyler ÇOCUKLARA MAHSUS OTOBÜS l 5 belediyesi, sabahları ve ak- gamları el arabalarile çocuk! rını civar ormanlara götürüp hava al- daran annelere, dadılara mahsus / bir otoblir servisi tasisine karar vermiştir. Çocuklar, arabalarile beraber ole - | büse konulmaktadır. Otobüsde rad- yo da vardır. Çocukları alâkadar ede- deçek, eğlendirecek şarkılar, masal - dar söylenmektedir. Cerek anmeler, ge- vek çocuklar Dü elebüslerden — çok memnun kalmışlar, — Belediye reisini ziyaret ederek leşekkür etmişler, bir de büket vermişlerdir. GARİRB BİR KEŞİF Amerikanın Amazon nehri kıyıların- da yaptığı uzun bir tetkik seyahatin- den dönen Gorden İspinval, bu hava- llde yanmıyan bir akaç gördütünü | Söylemi Gordon, bu sözünü isbat için, bera- berinde getirdiği birkaç vali, birçok âlimlerin buzurunda aleşin —üzerine koymuş. Dallar yanmamış!. Şimdi bu ağaç detkik ve tahlli olunacak, v TAFA NASIL YEMEK. YER?. Papalar; katolik kilisesi an'anelerine rüayelen yemeklerini yalmıa yerler. Solralarında erkek ve kadın bulum - maz. Yalnız bir defa, Papa dokuzuncu Pi, bu elikele aykırı olarak sofrasına bir kadımı kabul etmiş ve müteaddid ke- teler beraber yemek yemiştir. Bu kadın, Meksikalılar — tarafından kurşuna dizilen imparator Maksimli- yen'in karısı Prenses Şarlol'tur. Kederinden akıl azenesi bozul- muşlu. Zehiriiyeceklerini söylüyor, ve- rilen yemekleri yemiyordu. Papaf Prensesin bu balinden — çok mütsessir oldu. Vatikan sarayına da- vet elti, solrasına aldı, kendi yediği yemekelrden ikram elii. İŞSİZLERE MÜJDE! Bir Fransz bulmak, para sunuz? Hiç gazelesindeni «Bir H Kazanmak istiyor mu- rmayınız, — könek zibl eniniz. Sonra bir istida ile Paris belediyesine müracaat edinlz. Âkİ gün sonra bir davetiye alacaksı - maz. Havlamıya muvalfak okduğunuzu Asbal ettiniz mi, işiniz işt. Yüksek bir maaşla belediye tahkik memuru olacaksınız. Vazife?, Zahmet- siz ve kolay.,. Geceleri sokaktarı do - kaşacak, aparlamaaların önünde du - racak, könek gihi havlıyacaksınız. Ta- bil içeride köpek varsa aparlımanın Bümarasını bir Gdeftere — kaydedecek, erlesi günü vergi memüuruna verecek- siniz, Bu memur, apartımana gide -« gek, köpeğin, belediyeye kaydetüirilip ettirilmedikini soracak. Şayed elliril- memiş ise ceza yazacak. Güç bir iş de- HH, değli m MASKELERİ İCAD EDEN Kİ Maskenin içadı çok eskidir. Mısir « hlar, cenaze merasiminde muroyala - Tın suratlarını maske ile örlerlerdi. maskeler balmumundan, cam - dan ve tahtadan yapılır, sonra bronz ltn rengine boyanırdı. Yunanlılar, facla aynarlarken, mas- ke taşımağa başladılar. Galo - Römenler, sön kânun yer- tularında maske taşırlardı. Orta çağ- da kullatılan maskeler çok kaba ve biçtmsiz idi. O derecede ki 'Tramt Kon- Sili bunları menetmek moeburiyelin - de kaldı. AVİNYONDA İKAMET EDEN PAPALAR Avinyonda (Pramsa) da ikamet eden Papalar yedidir. Bunlar larihde (Fran- sız Papalar) diye anılır. 1309 dan 1377 ye kadar Avinyonda — oturmuşlardır: el Jan, 12 inci Be- mua, & mex Kleman, € incı 5 inci Ürbem, 11 inci Grezovar. Bu sanuncusu, Papaların mükaddes beldede, yani Remada İkamelleri lâ- zım zeldiği kanaatile oraya gitmiş ve ertesi sene ölmüştür. İnnesan, — Bin & meği istemiştim alma: — Çıkıver karıcığım. Güney, doktorla lâfı uzatmaktansa, şoföre; — Ha Dedi. di çek evi - Peki gidelim. Fakat, benim suçum olmasın , seni terziye gönderdim!, Senç kadını: — Ehemmiyetsiz bir şey... Diyor, fakat, içinden: i denemek İçin te: Burada peki. dedikten sonra me- . Güvenine teşekkür ederim. Doktor bu buyuruktan sonra boynunı başı üyük Harpte tanımıştım 0- pi İstanbulun maruf bir se: tinde küçük bir kür ni vardı. O zaman yer da Bu san'a tahsilini bitirdi va dükkânına almıştı. Aradan uzun yıllar geçti Onu bir daha göremedim. On yıl önce.. Birgün aynl dük- kânın önünden geçiyordum.. Oğ- lunu gördüm.. Babast dükkânda yoklu. — Bizim Rüuşen amca nereler- de? Diye sordum. Yaşı otuza yaklaşan oğlu, başı- ni sallıyarak, yaslı bir insan gibi inledi: — Babamdan haber yok. — İstanbulda değil mi? — Hayır.. Dükkündan içeri girdi — Seyahate mi çıktı? — Mütarekeden sonra bir derl işi için Avrupaya gitmişti. Ora - da aldığı bir tahvilden kendisine yüz elli bin frank isabet etmiş. — Aman ne güzel şans bu, de- dim, işi büyütmüştür. öyleysi Hazin hazin yüzüme bak! — Keşke o para çıkmasaydı be- ! Babam Paristen paraları a- Bir ke- re kendisinden Nevyorka muva- salatına dair mektup aldım. On- dan sonra yıllar geçti. Bir haber dükk yetişen Diye gülüyordu. Son yedi günün bir çok beklemelerini bir ara- di kendisine çevrilen bir film şe- rtaya çıkabilirdi. Ve bunun en iyi adı: er! ya getirince ridi — Bekliyenl Posbıyık dudaklarından sarkan killa- ti kemire kemire Hanife kadını sıkıştırıyordu: — Hâlâ görünmedi kaltak kız! Ferit, kalbini zorlıyan sızı ve baskının bunal- tısı içinde her adımını atışta: — Nesrin, Nesrin Olurdu. Diye baykırıyor, gözlerini onun hayaline kap- tırmış, bekliyordi — Ne kendiısi geldi, ne mektup gönderdi! Suat bekliyordu: — Selma söz vı Tufan kendi ken — Sevim bir buçuk aydır görünmedi! Bafralı: — Dün gece gelecekti, gelmedi! Diyordü. Madam Anna: | raflan geçiyordum. Camekânı es- ÜDEline düştüğüm kabile reisinin büyük çadıra benziyea yelpazeli bir vardı. Ayrıldım. Geçen gün yolum düştü.. O ta- | kimiş ayni dükk. kapısında | z sakallı bir adam duruyor- du. Birdenbire gözlerime inanam: dim.. Durdüm.. İhtiyarın yüzüne dik: katle baktım. O.. Tükendisi. | mi yıldanberi izi bulunmıyan bi- zim kürkçü Ruşen amca. ©O da beni ilk görüşte tanımıştı. Babâmi görmüş gibi sevindim doğrusu.. Zaten o eski bir. baba dottuydu. dim. — Sen nereden çıktın, Ruşen amca? — Sorma yavrum başıma ge- lenleri, dedi, yirmi yıl sonra - öl- meden - çok şükür yine vatanı- ma, evlâdlarıma kavuştum. — Ayol biz seni tam manasile kaybolmuş sanıyorduk, Dağ dağa kavuşmaz; insan insana kavuşur derler. Ne doğru söz. Yeni mi gel- din Amerikadan? Ruşen amca şaşkın bir tavırla yüzüme bakt: — Hangi Amerikadan? — Ne bileyim ben?' On yıl ön- ce oğlun böyle söylemişti de. Ruşen amca başından geçenle- ri kısaca anlatmağa başladı: — Evet. Oğlum yalan söyleme- miş. Pariste piyango —vurmuştu bana. Paraları alınca Amerika - ya gittim. Fakat orada fazla kal- BEKLİYENLER FİLMİ i, gelmedi! isini yiyorndu: Derhal boynuna sarıl- | — Ne oldu bizim Bediz!, — Enayi mi sandın sön boni doktor?. İSKENDER F. SB'I'B.LLI madım, Amerikada deri ve kürle işinden milyoner olanları görüne ceben de: «Bizim san'at buradil geçiyor!» diyerek büyük işlere git Tişmiştim. Üç ay sonra bir şirkete le mukavele yaptım. Beni Afrk kaya deri taplamağa göndermişt lerdi. İşte Nevyorkta ancak üğ buçuk ay kaldım. Afrikaya varıne ca yerlilerden deri toplar muhtelif kaşabalarda tet mağa başlamıştım. cera beni tamam on dokuz yıl bif ormanda vahşiler arasında esif bıraktı. Ormana beş arkadaş aval gitmiştik. Yarı vahşi bir kabiles nin eline düştük. Arkadaşlarım paralarıp öldüler. Ben mukave « met etmedim.. Esir oldum. «Zimot | adını taşıyan bu kabilenin retsis ne on doküz yil - beyaz köle - uns vanile kölelik ettim. Hayatım bir romandır beyim. Fazla — tafsilât vermeğe vaktim yok. O kadar yor* günum.. O kadar perişanım ki. — Yakında mı geldin İstanbu- la? — On beş gün kadar oluyor. — Çok enteresan bir macerâ doğrusu bu. Hemen hatıratını yazi — Ben de bunu düşünüyorum. Para için değil, fakat, başımdan geçenler bütün insanları alâkadaf eder sanıyorum. Bu- düşünce ile beşeriyete yardım etmek ve bir gazetede hatıralarımı — neşretmek fikrindeyim, — Çok iyi yaparsın, Ruşen am- cal Paristen çıkan piyangodan al- dığın paraları ne yaptın? — Hepsi mahvoldu. (Devamı 6 ıncı sahifede) Ankara Radyosu BUGÜN 1835 Müzik (Cazband -« Pl), 19 Konuşma (Doktorum saati) , 19,15 Türk müziği (Halk türküleri « Badi Yaver Ataman). 1930 Türk müriği (karışık prog « ram), Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasaa Gür, Hamdi Tokay, Basri Ünler, 20 Ajans, metcoroloji haberleri, l - maat borsası (fiat), 20,1$ Türk müzxiği (Tuna edebiyalı gecesi). Orijinal Tuna ve Bumeli türküleri. A— Mukaddeme. B— Şur. C— Müzik, Takdim ve idare eden: Mes'al Ce- mi, Ankara KRadyosu küme heyeti (Kore) 21 Memleket saat ayarı. 21 Konuşma, 2115 Esham, tahvilüt, Bukut borsası (flat). Z21,25 Ney'eli plüklar « R. 21.10 Folklor - Halil Bedi Yönetgen, ZIAS Müzik (Oda iziği), 2? Müzik (Küçük erkesira - Şefi Necip Aşkın), 23 Müzik (Csrband - PL) 28345 - 24 Son ajans haberleri ve yarınki program. YARIN 1235 Türk müziği - Pi 13 Memleket saal ayarı, ajanı — ve meleoroloji haberleri. 1315 Müzik (Üperet ve neş'eli u- vertürler - Pi). MAS * 16 Konüşma (kadın eaati - Ev hayatına sit), kambiye - 13537 Hicrt Sefer 1355 Rumi Mart 21 1939, Ay 4, Gün 93, Kasım 147 3 Nisan PAZARTESİ