Tefrika Numarası : 67 Yazan: Rahmi YAĞIZ Bu Türlü Merakınızın Hallini Daha Sonraya Bırakın!. Yemeği Konuşa Konuşa Yiyip Hemen Çıktılar — Kadınlar bir erkeğin yanında elbise değiştirmenler yal! Melek güldü: — Ben samimiyetinize güvene- rek bu teamülü ihlâle cür'et ede- ceğim! — Nasıl? Ne gibi?. — Siz odada iken pijamaları el- biselerimle değiştirmek suretile! — Eveti? — Siz oradâ durun. Bana ar - kanızı dönün, üç dakika bu tarafa bakmayın. Ö zamana kadar ha- zırlanır, giyinirim. — Peki... Davust pencereden dışarı ba - genı çevirdi. Gözelrini Tophane sırtlarından görünen denize dal- dırdı. Uzakta, denizin görünen kısmında kendi stimbotu, arma - tör Rasim Beyin «Çanakkale» si görünüyordu. Bu götüş delikanlıyâ vazifele- rini hatırlattı. Meleğin — gençliği ve cazibesi karşısında bir an için herşeyi unutan genç adam Ayşe Sultanı, yeni benzin hamulesini, Brodey'in istediği cephanenin te- | mini işlerini aklından — geçirdi, Melek giyinmiş, çarçabuk Davustı sesleniyordu: — Artık bu tarafa dönebilir - | siniz! Delikanlı başını çevirince robu- nu giyen Melekle karşılaştı. Gençi kadın da banyodan sonra üstün- körü tamamladığı tuvaletile sade robunun içinde göz alan bir güzel- lik, cana yakın bir sevimlilik ikti-; sab etmişti. Davust zili çaldı. Hı- | ristoya kahvaltıyı getirtti. Ak - şamki divanın üzerine yerleşen Meleğin karşısına geçti yemeğe başladılar. Çaynıdan iki yüdumu alân beceriksiz. casus — akşamki bahsi tazeledi: — Gece kaptan olduğunuzu söy- lemiş, hüviyetinizi bildirmeği &e- baha bırakmıştınız. Şimdi sirasi geldi. Sizi bekliyorum. — İsmimi çok mu merak edi - yorsunuz? Eh oldukça! öyliyeyim; Armatör Rasim beyin Çanakkale transporu süva- tisi Abdullah kaptan! — Müşerref oldum kaptan bey! — Başka soracağınız var mı? — Tabit... Aylık geliriniz ne tu- tuyar? Davust kaşlarını çattı: — Sizi alâkadar eder mi? — Kazancınız böyle müreffeh bir hayat temin edecek derecede im. Ma - midir onu anlamak isteç Zur görün! — Muhakkak öyledir ve görü- yorsunuz ki bu yaşayış — farzım yalnız kendi kazancımladır Çoktanberi burada mi olu: ruyorsunuz! — İki senedenberi, — Ondan evvel nerede idiniz? Sizi alâkadar — elmiyen bir | semtte. Anlamadım! | — Anlamamanız anlamanızdan hayırlı. — Niçin böyle tuhaf bir şiveniz var. Davust bu çeşid suallerden, sö- zün bu mecraya dökülmesinden hazzetmediğini anlaten bir yüz buruşluruşu ile bu kunuşmaya ni-| hayet verdi:, — Bu türlü merakınızın hallini daha sonraya bırakın.. Ben şimdi #centaya gitmek mecburiyetinde- | Ja tramvaya, icabederse yim. Kahvaltıdan sonra çıkacağım| Akşam geç vakit döneceğim. Siz burada kalacaksınız değil mi? — Ben de eve kadar bir uğrı sam diyorum. Akşama tekrar dö-) nerim! — İyi olur. Beraber çıkalım. Yemeği konuşa konuşa — ikmal ettiler. Melek çarşafın: giydi, ka- pıdan çıkarlarken yanında duran Hıristoya misafir için gece kaldığı odayı hazırlamasını tenbih eden Davtat — Meleğe beş liralık bir banknot uzattı, ilâve etti: — Yol paranız yoktur... Bunun-| fayton | veya başka bir vasıtaya binersiniz.| Akşam gelirken kendinize lâzım olan ulak tefek kadın eşyasını da! beraber getirmeği —unutmayınız. | Bekâr bir erkeğin evinde kadın | Kadınlar (5 inci sayfadan devam) Gülerek konuşuyorduk. Bir ara- lık sustuk. Bir iki mass ileride o- turan bir kadının: <Ben, tiyatroda boylu ve güzel kadınları seyret- mekten 'hoşlanırım. Mari Marke, Jan Ober, Jozefin Berker gibi... Bana bunlardan bahsediniz. Ulak tefek, sıçan gibilerinden değil... dediğini işittim. (Kahkahalar). Dolores — (Yerinden kalkarak) evet, söyledim Böyle... Madâm dinlemeyebilirdi. Reis — (Dolores'e) sözünü kes- meyiniz (Mod'e) devam ediniz, madam... Mod — (Kollarını havaya kal- dırarak) ben de işitmek istemez- dim. Fakat bu sözleri " söylerken bana bakıyordu. Ve hiç şüphesiz — Dolores — Hayır! Sırtım si- ze dönüktü. Sizin orada bulundu- ğunuzun farkında bile değildim. Reis — (Dolores'e) rica ede - rim, sözünü kesmeyiniz. Ve ben sormadıkça birşi meyiniz. Mod — Bu sözü işitince kanım başıma çıktı. Düşününüz bir kere soframda, büyük bir tiyatronun müdürü vardı. Kârlı bir angaj man için görüşüyordu. Esasen Lo- kantaya müukaveleyi imzalamak için gitmiştik. Bu kadının söyle- diği sözleri işitmesine m için hizlı hizlı öksürm Şi di Fakat o, sesini bir kat daha yükselterek: <Bir karı: medi oynacak İstemek büyük bir| küstahlıktır.... diyordu. (8 inci sayfadan devam) — | gili köpeğini avukata hediye etti. | Aradan dört sene geçti. Avukat | bir sabah köpeği kulübesinde bu- | lamadı. Evde, bahçede. | ki çayıcda aradı. Köpek kaybol - ı müştür, | ikininde- İki gün sonra köpek geldi. Yor-| gün ve bitkin bir halde 'di, tüyleri| sırsıklamdı. Sadık köpek, hasta bulunan uııl sahibinin öleceğini hissetmiş, elli| kilometre uzaktaki köye gitmiş, | kapının önünde ulumıya başlamış- | tı. Kapı açılınca içeri dalmış, eski| sahibinin yatağının — başucunda | durmuştu. Köylü, sevgili köpeğin| tüylerini okşıyarak son nefesini | verdi. Köpek, acı acı uluduktan sonra avukatın evine döndü, Köpeklerin sadakatine bir mi- sal daha: İskoçyalı zengin bir çift- çinin güzel bir Sen Bernar köpeği ağırlıyacak — konforun eksik ola- cağı tabiidir. Davustla Melek Taksime kadar beraber geldiler. Delikanlı orada genç kadına veda etti. Tramvaya atladı, Karaköye indi, doğru acen-) taya geldi. Babalığı Rasim Beyle görüştü. Akşama kadar acentada- ki kendi odasında yeni kurar telsiz istasyonu için hazırlıklarla meşgul oldu. İkindi üzeri mühen- dis Dikran acentaya Davusta uğ- radı. Tekiz istasyonu — otrafındâ daha tafsilâtlı görüştüler, Dik - ran Davustun verdiği karara, a - centanın civarında tesis edilecek bir yağ tasfiyehanesinde — telsizi faaliyete geçirmek üzere münasib binayı arama işini Dikrana tevdi etti. (Devamı var) İ—şte Böyledir Reis— — (Gülümsiyerek) kısa boylu nekadar büyük artistler var. Mod — Memnuniyetle ker) şüphesiz, bay reis:.. S: tim, bu münasebetsizlerin sözle- rine karşı bir şey , söylemedim. Yalnız, sofradan kalklıktan sonra hakkındaki' teşevvühünüze teşek- kür ederim... dedim. Bu bir h: karet değildi. Fakat, madam hid- detle yerinden fırladı. Önündeki krema tabağını yüzüme fırlattı. Dolores — Ben atık di dım. Zira, o benim yüzüme fırla- tacaktı. Tabağı almak için elini u-) zatmşıtı. Fakat. vakit bırakmadım. Reis — Mod'a) evvelce birbiri- nizi tanıyor. mıydınız?... Moda — Şüphesiz..*İki sene ka-| bret- Rz | dar Madamın müşterisi idim. Dolores — Fakat, — röblarınızı dikmekten vaz geçlim. Modelle « rim üzerinizde hiç şık durduyor- dü Mod — Herkes sizin gibi Eyfel kulesine benziyecek değil '. Dedi ve kindar nazarlarla Do- lares'e baktı. Dinle; «Mah- kemede de mi saç saça gelecek- ler?.» demek ister gibi birbirle- rine bakıyorlardı. Madam Dolores, hiddetle par- maklarını sıkıyordu. Nihayet mahkeme kararını ver-) di: Terzi kadın, 2,000 frank para cezasına mahküm oldu. Kısa boylu artist memnuniyetle ve kırıta kırıla mahkeme salonun-| dan çıktı. Biz Dost Arayıp Bulamıyoruz, Fakat., vardı. Günün birinde çift Köpek, günlerce ne yer ne de su içti. Bir sabsh evin en üst katına çıktı, açik pencerelerin birinden kendini avluya attı, öldü. Görülüyor ki yalnız insanlar de- ğil, bazan en vahşi buyvanlar da büyük bir acı karşısında nefisleri- ni feda etmekten çekinmiyorlar. YUFKA YÜREKLİ BİR ARSLAN| Nevyork hayvanat bahçesinde kocaman bir arslan vardı. On sene dişisi ile bir kafesle — yaşadı. Ve geçenlerde öldü. Gardiyanlar ö- lüsünü almak için çok müşkülât çektiler. Dişi arslan, soğuk cesede| sarılmıştı, bırakmak istemiyordu. Gardiyanlara da birşey yapmıyor-| di Nihayet, bıraktı. Köşenin birine çekildi. Verilen yamleri reddetti. Bir hafta sonra açlıktan öldü.. üseyinle, Hasan, küçük yaş- danberi serseri idiler... Bir birlerinden de ayrılmazlardı. Her ikisi bir mahallede doğmuş, bir mahallede büyümüş anaları ı babaları hemen, hemen bir akra- ba gibi bir arada yaşamışlardı. İç- tikleri su bir araya gitmezdi. Hüseyin ve Hasan her gün kardeş gibi bir arada yaşarlardı. Bu iki çocuğun babaları çok zen- gindi. Çocuklar yedi yaşın:. geldikleri zaman ikisini de bir mektebe yaz- dırdılar. Mekteb derslerini iyi ta- kib etsinler ve sınıf arkadaşların- dan üstün bir vaziyetc sahib ol - sunlar diye ayrıca bir de hususi muallim tutmuşlardı. Fakat; Haşan ve Hüseyin kat - iyyen okumuyorlardı. — Evde ve mektebde serserilik ediyorlardı. Güç Hal'ile iik mektebi bitiren | bu iki çocük mihayet orta mektebe| geldiler, lise sınıfına dahil oldu- lar, Lâkin sınıf geçişleri hep kopya-. Hüseyin güçlükle ve b'nbir serse- rilik ile liseyi bitirebilmişlerdi. Fakat; olgun imtihanlarını bir türlü verememi günlük imtihanlarında — kopyacı- hk olmuyordu. Bildi, bildi bi di mi topu atıyordu. Hatta; Hasan bir gün Hüseyine kızarak şunları söyledi — Ah, şu olgun imtihanları da gınıf imtiharları gibi olsa biçimi- ne getirir kopye yapar içinden çı- karız. Hulâsa Hüseyin ve Hasan lişe- iktan sonra bir baltaya Babaları ve ana- ları da vefat etmişti. Kendilerine oldukça mühim miktarda miras kalmıştı. Kalan emlâk ve paraları — çok | geçmeden Hasan ve Hüseyin, ser- serilik hayatında yediler... Bir | gün geldi. On paraları kalmadı. ' Bir işe de balta olamadılar. Nihayet açlık, susuzlu , evsizlik hamisizlik her ikisini de berbad | ve perişan etmişti. Nereden iş iste- dilerse kapı dışarı edilmişlerdi. —| Nihayet; bir gün, Hüseyin ar- kadaşına şunları söyledi: — Hasen, açlıktan öleceğiz gel, hırsizlik edelim.. Hasan, şaşırmıştı. Cevzb verdi: — Yahu, nasıl olür bu iş?.. Son- — Kokma; gi | Dedi. Ve Hasanı peşine takarak| şehirden çıktı. | Hasan soruyordu: , koca şehri — Sen karışma gel'.. Dağın birisine çıktılar.. Aşağıda! bir köylü tarlasını sürüyordu. Hüseyin arkadaşına: | — Bak; şu köylüyü gördün mü? Bunun öküzlerini çalacağız, Sen yanında saklan.. Köylü &- in yanından ayrıldığı za- man git tek öküzü yedekle ve sa-| vuş.. Sonra, ben ikinci öküzü de aşırır gelirim... dedi. Hasan, tarlanın bir tarafına sak- landı. Hüseyin de dağa çıktı ve a- | vazı çıktığı kadar bağırmağa baş-| ladız, — Amanin bir yaşıma daha gir- dim adostlar yetişin!.. TUZUN FAYDALARI: Bayılan bir adamın alnına, boy-| nuz, göğsüne tuzlu suvz batırılmış bir bez gezdi: biraz sonra bayginlik geçer. Bir bardak suya konulan bir kahve kaşığı toz hem karındaki sancıları keser, hem de hazım et- tirlci bir ilâç olur. Tuzlu su saç dökülmesine de manidir. Arasıra tuzlu su ile ba- Şını yıkayan — adamin başı te - mizlenir ve saçları dökmez. Tuz, diş ağrısına da birebirdir. Dişiniz ağrıdığı zaman iki bezin arasına tuz koyup kızdırın; ya- lirse nağınızın üzerine tutun bunu bir kaç defa sık sık yaparsınız diş ağ-| rısı diner. NİÇİN FİL AYAKTA UYU ki bi ; filler ayakta uyurlar. Bu garib bir şey olduğu gibi sebebi daha garibdir. Filler evvelce her hayvan gibi yatarak uyurlarmış.. Fakat eksö- riya her yerde — bulunan — muzir bir hayvan olan fazeler onlara da rahat vermezlermiş. Zavallı #iilo- Bu sebeble filler ayakta uyu - mecbur olmuşlar.. 2 .4 Dünyanın En Uzun Köprüsü Dünyanım en uzun köprüsü Va- şihgtonda yapılmıştır. Bu köprü- | hün yapılması tamam beş sene BÜrMi r. Ve 17,000X000 dolara baliğ olmuştur. Bu köprünün 2- Çılmâ merasiminde on yedi caz- | band bulunmuş Köprüden ilk otomobil guçerken yüz kırk sekiz gişe şampanya ki- Ne var hemşerini?.. Ne o.. Nihayet; köylü çifti bıraktı dağa gıktı. Hasan, olduğüu yerden - fırladı. | Öküzün bir tanesini yedeğine alıp savuştu. | Hüseyin daha hâlâ bağırıyordu.| Köylü yanına geldi ve sördu — Ne var arkadaş? 'e olacak be?.. Elile tarlayı gö ek: Görmüyor musun?.. Şu köye| k öküzle çift sürüyor bet ü bâktı ve şaşırdı. Öküzün! esi yoktüu. Haykırarak tar-i | BİRAZDA GÜLELİM FİZİK DERSİNDE: Hoca: — Şetfaf bir cisim niye derler? Talebe: — Bir taraftan bakılınca arkada — olan şeyleri gösteren şeye derler, Hoca: — Bir sual söyle bakalım.. Talebe: — Meselâ... Meselâ anahtar de- — DAHA AŞAĞI: Kiracı: — Bu odanın fiatı çok yuksek.. Daha aşağı fiatlısı yok mu? Bv sahibi — Daha aşağıda oduhluk var, ARABIN AKLI; Bir gün bir Arabın balkondan — aşağı burnuzu düşer. Bunu gören — Arab bir çığlık koparır... Korku- sunun sebebini soranlara: Şöyle Bu köprünün eni bizim Kara- köy köprüsünün boyu kadardır. Boyu ise, Sirkeciden Bakırköye — kadar vardır. e L laya koştü. Etrafı aramak için dee — reye indi. Hasan, köylünün tarla- dan uzaklaştığını görünce tarlaya indi. Öteki öküzü de yedeğine a- hp, savuştu. b *akat çok geçmeden köylünün kulübeşsinde bulünan köpek oldu. gu yerden fırladı. Öküzleri alıp gi- den yabancı adamlara yetişerek | hücum etti Köpeğin bağırtısına koşan köye lü bir eteğinden öküzlerini alıp ka- çanları görmüştü. Olduğu yerden aşağıya doğru bağırdı — Ulan kahbeler!.. Ben de bir yaşıma girdim!. a Hasan ve Hüseyin tabanları yağe — lamış kaçıyorlardı. Yazısız Hikâye