HEP BİRBİRİNE BAĞLI Musolini Hitler ile Görüştükten Sonra — Ortaya Atılacak Meselelerin Neler Olabileceği Anlaşılıyor ? İspanya'da Yeni Emrivakiler.. dmanya orta Avrupa'da ala » | gağını aldı, artık bundan sone ra müstemleke davasından vazgeçmese gerektir; diye düşü- menler belki vardır. Fakat müs - temleke bahsi ergeç tazelenecek gibi görünüyor. Müstemleke davasından Alman- yanın vazgeçmediğini anlatmak için uzağa gitmeğe ne hacel? Bu- günkü 'Almanya'nın en ileri ga - “zetelerinden biri ölan ve siyasi mehafil ile sıkı temasta bulunan Frankfurter Zeitung bu meseleyi 'açıktan açığa tazelemektedir. Almanya şu birkaç gün içinde yeniden orta Avrupada yerler al- di. Büyük büyük menfaatler te- min etti, Siyasi, iktısadi vaziyeti kendi lehine çevirdi, diye düşü -« nülürken bu gazete son günlerin vekayiinden sonra yazmış olduğu şayanı dikkat bir yazıda şöyle di- yor: Almanya yine mevaddı ıptidai- yeyi harieden getirtmek mecbu - riyetinde bulunuyor. Çek top - raklarından ihrac edilecek mad - deler yüzde 20 derecesinde sayıl- maktadır. Fakat bu topraklar Al geçtikten sonra haric- yade pazarlar arana - dünya şunu bilmeli ki büyük Almanya'nın dünyada- ki mevaddı iptidaiyenin adaletle taksimi için olan davası zayıf - lamış değildir. Bilâkis daha zi £ yade ihracat yapmak mecburi - yeti vardır. Bunun İçin de eski müstemlekelerin iadesi lâzım gel- mektedir. Almanya için esas me- >sele mevaddı iptidaiye elde et - mektir. Almanya'nın - Avrupa'da almış olduğu yerlerle iktifa ede- | ceğini zannetmek Lüyük Alman- <a İgin SARAY ve | — HAZ Baş rolde; Şeyhı Ahmed ve Şeyhin Aşkı filmlerini yaratan RAMON Ni Ettikleri Kendi kerdime de şaşıyorum. re bütün bu incelikleri, zorlukları şevirebiliyorum. Benim, ne var, ne de bir şeyim. Fakat, istediği sek okumayı Şapmışlarla bir olabli nin bile aklınâ gelmiyecek kurnazlıkları gösteriyo- rum. Şimdiye kadar hiçbir işimde Hepsi tıkırında gidiyor. Eğer sonuna kadar böyle gölürebilirsem ondan sonrası İçin mıyacak. Demek ki, bütün bu başarıkları ortaya ko- yabilmem için yaradılışımda, zekâ hafızamda bir üstünlük var. Gazete okumam da çok faydalı oluyor. Onları okumam, bana her gün için birçok yenilikleri öğreten bir tini yapıyor. Gazete bilgimi arttırıyor, bilmediği - mi öğtetiyor, zihnimi açıyor, fikrmi famın boşluğunu gideriyor, konuşmamı inceltiyor, düşüneelerimi düzeltiyor. Bunlardan başka yurdun içinde, dışında ne var ne yok, neler bildiriyor. Bunları bilmek insanın deriyor, ber yerde her şekilde kon PEK Sinema'arında 1 | Bugüne kadar görülen TÜRKÇE Konuşan filmlerin en güzeli AM bi MUSİKİ KISMI: M. C. ve ÜSTAT CEVDET KOZAN. ŞARKILAR: NADİR HAMİD DİKSES — K. SAFİYE. Filme İlâve: 1 — Bursa senfonisi — 2 — Memleket gazetesi: Bulgar Başvekili Ankarada İstanbulda seçim — Pera pahi Ocağında Kahraman Süvarilerimizin istirâk Büyük Bugün saat 11 ve 18 de Tenzilâtlı matineler üksek AA Yo Meşhur mülâkata sanne olan ya'nın bayati bir takım zaruret - | leriti tanzmamlak demektir. Al- manya bugün 90,000,000 derece - | sinde nüfusa maliktir. Böyle bir halkın hayati ihtiyaçları Versay muahedesinde yazılı olandan çok” üstündür. Bu utandırıcı muahöde artık Avrupa'dan silinmiştir. Va- kat bunun diğer yerlere taallük eden ahkâmını ne vakit temizle. mek zamanı gelecek? İşte Almân gazetesinin buraya kadar olan bu sözleri artık şüphe bırakmıyor ki orla Avrupa'da Al- manya ne Kadar büyümüş olursa olsun aldığı yerleri kâfi görme - mektedir. Muhtaç olduğu mevaddı iptida- iyeyi haricden getirten Almanya bundan somra Afrika'daki eski müstemlekelerini istiyerek ora- lardan ham maddeleri getirtmek emelindedir. Yukaârıda ismi geçen Alman ga- | zet bugünlerdeki neşriyatı | iNELERİ OVARRO Türkçe sözlü ve musikili olarak - Şişli maçı Yarış! Nasıl yerine gö- bir arada evirip bir okun im vakit en yül liyorum. Şeyta- falso vermedim. de mescle kal - mda, ruhumda, okulluk hizme- yükseltiyor, ka- tak odan oluyor, herşeyi kofluğunu - gi- üşabilmek — için birçok imkânlar veriyor, zekâyı terbiye ediyor. Şoför Pangaltıyı geçerken sordu: — Nerede duracağız?. Bu soru genç kadını düşüncelerinden ayırdı. — Biraz daha ileride,, | uzak değildir. Bu teklifler kat't Viyana'dan bir manzara 42 manalı değildir. Almanya'nın müstemlekelerini geri İstiyeceği- ni söyliyen bu gazete İtalya'nın da istediklerinden bahsediyor. Berlin - Roma mihverinin sağ- lamlığı namına şimdiye kadar İ- talya hep Almanya'nın istedikle- rine müzaheret göstermiştir. Fran- sa'dan bir takım yerler istemek tarzında İtalya'da nümayişler ve neşriyat başladıktan sonra Alman mafbuatı bu meselede ileri gitme- meği muvafık görmüştü. İtalya'- nit noktainazarı haklı olduğunu söyliyen Alman jmatbuatı bunu tekrar etmekle beraber daha ileri gitmemişti. Yeni gelen Avrupa gazetele - Tinde bü bahsin devam ettiği gö- rülüyor. Fakat bilhassa Frank - furter Zeltung bu meseleyi cle a- larak diyar ki: <Almanya kendi istediklerini elde eti diye bundan gonra İtal- ya'nın maksadına müzaheret gös- termiyecek diye farzediliyorsa yanlıştır. Almanya ile İtalya'nın hayati rhenfaatleri birbirine bağ- lıdır. Birisi için bayati bir ehem- | miyeti olan bir mesele, diğeri için | de öyledir. Fransa - İtalya mese- lesi halledilmedi. Bu mesele Av- rupa'da esaslı bir iş olarak kalı- yor, Sinyor Müsolini'nin ne iste- diklerini bildireceği zaman artık ve ameli - olacaktır. Artık Çeko Slovakya meselesi gibi işlerle va- kit kaybetmemeli. Fransa ile İn- giltere Çeko-Slovakya'yı — müda- faa için silâhlanmış değildir. Bun- lar daha başka bir takım mesele- lerin muallâkta kaldığını düşü - nerek silâhlaniyorlar. (Devamı 6 ıncı sahifede) Onunla GÜNEY UYUYO! — Yosmanın sabahladığı ve korku, heyecan, me- rak içinde eve döndüğü gecenin gündüzüydü. Z, Doktor baygın, ateşler içinde uyuyordu. Bir gözlerini açtı YILAN, HİNDLİLER İNDİNDE MUKADDES BİR HAYVANDIR #ümresindendir. Ve her sene bir kaç bin Hindilnla ölümüne sebeb o - turlar, Buna rağmen Hindiller, yılanı mukaddes addederler. Birçok evlerde yılan beslerler .Bazı yerlerde yılanla- rın şereline mabedler inşa ederler. Bir milyon defa büyüten bir mik- roskop fasavvur ediniz. Yanl bir mi - Hmetreyi bir kilemeltre kadar göste - riyor. Bu alet sayesinde ük defa ola- rak bir zerreyi görmek kabil olmuştur. Amerikanın Kişmond şehrinde tap- Tanan yüzden fazla âlim, ba yeni mik- Toskopla, şimdiye kadar görülemiyen Küçük mikropları seyretmişlerdir. Bu alef süyesinde yeni yeal keşif « lerde bulunulacağı muhakkak tır. | I | | | (GARİB BİR MEMLEKET Matmasel Freya Siark adlı bir ka- | dan, geçeti sene Arabislanda seyahal e- derken (Hadramut) u da siyaret et- e | (Hadramut) bir çölün ortasındadır. | Ağaç ve yeşiilik namıta birşey yok- tur. AhAlisİ iptidal bir kayat yaşar. | Vaktile mamur bir belde idi. Güzel harı vardı. (İpek yelu) denilen bir yol | yasılasile korvanlar Çinden ipek geli- rirleedi. (Çöl yatu) Palmire kadar uza- mırdı. Kızıl denize giden bir yol da var. Şimdi ancak İzleri örülmektedir. (Hadramut) ahalisi müslümandır. Yollar vardır. Evler altı, yedi katlıdır. k Ahalinin çoğu çölde, develerile bera- ber çadırlarda yaşarlar, ı | | | KAFASI KRSİLEN KRALİCE İngilterenin en eski — yatolarından birisi, Fotherinzağ'lı bir çifiçinin ma- Hikânesidir. Keyfi isterse bunu kaldı- rır, bir kamyona yüklelir. Memleke - tin başka bir tarafına götürür, Zira, 1587 de Kraliçe Mari Stuarun kafası kesildiği Fotherinzay şatosun- dan büzün bakiye kalan ancak altı kadem boyunda ve sekiz kadem yük- sekliğinde bir duvar parçasıdır. O la- rihden beri, hatıra amalörleri, şaloyu ziyarek ettikçe birşey alıp götürmüş- | lerdir. Eski eserler muhibleri, bu davak pur- | gasnı muhafara için etrafına demir bir parmaklık çevirmeğe karar vermiş - | lerdir, Terinden ' bikleros “seyyâh' gelir, Mart Stuar'ın san günlerini geçirdiği şato- dan bakiye kabın bu duvarı zifnrel eder, GÖZLE NE KADAR | | Y dr'mizatantiP G yön | | Bu, gözün kuvvet ve süafına bağlı, Eter görüş kuvveti birax rayıfoa ise ancak 1500 kadar yıldız. görülebilir. Yok eğer kuvvetli ise 14400 den faz- la... Gökyüründe mevcud yıldızların 36 milyon olduğunu dikkal nazarına alırsak bunun ne kadar ax olduğu an- laşılır. Bugün herkes STAD İL nücarlarıyla seyredecektir. awaamammama N0 111 yazaamamızan Yizın: ETEM İZZET BENİCE geg Dodi: Dışarıya baktı: — Oo.. Çok kar yağıyor! Ve., kendi kendisine söylendi. — Görünmeden apartıntana girmeliyim ve, böyle gece çıkmalarını da pek seyrek yapmalıyım. Araba Osmanbeye doğru ilerlerken onun da kalbinde sızlıyan, korkudan artan bir çarpma var- dı. Fakat, kendi kendisini teselli ediyordu: — Moruk duymaz. Yatıyor. Beni aratsa bile ya- kilitledim. İçeride uyuyorum - sanırlar, Yalnız sokağa çıktığımı hizmetçi biliyor. da çoktan anlaştık. Bu gece böyle geçer, Diye inledi ve.. onu çağırdı. Hastabakıcı dokto- run yanındaydı. Marika da odadaydı. Doktor kırl derece ateş içinde böyle: — Güney... Güney,.. Diyv inler ve onu yanında göcmek, ateşli avuç- larının alevi içinde onun min!cix ellerimi sıkmak 15- terken hastabıkıcı: — Çağırınız bari... Der gibi Marikanın gözler'nin içine baktı. Bu tıkış Marıkanın dudaklarııda bir kıvrım yaptı ve yanaklarına manalı gülücükler dağıttı. Sonra; — Güney uyuyor. Gece çok üzüldü, sabaha ka- ' “dolar, 1936 Berlin Olimpiyatlarına ait tam hakiki ve yegâne filmi takdir Fazla Rağbet Dolayısile Bugün Saat 10 ve 12 de Tenzilâtlı halk matineler 31 Mart Cuma akşamından İtibaren Ankara Yenişehirde ULU S Sinemasında STAD İLÂHLARI Filmi gösterilecektir. ALÇAKLİ (Buşı dünkü sayımızda) Bu itirafımdan bir hafta sonra da baba evini, bir daha dönme- mek Üzere terkettim. Annem, bu büyük felâketi ancak bir hafta ba- bamdan gizliyebilmiş ve nihayet ona da açmıştı. « Bir sonbahar sabahı idi, odam- da, bahçeye bakan pencerenin ya- ninda oturmuş, için için ağlıyor- duüm. O gecedenberi, ne zaman yalnız kalsam, kalbimi sızlatan â- c1 Ve iztırabin tesirile gözlerim ağlar, ağlar, ağlardım. , Oda kapısı, hafif bir gicirti ile açıldı. İçeriye babam girdi. Onu görünce derhal ayağa — kalktım. Babam yanıma yaklaştı. Yüzüne baktım, kıpkırmızı idi. Gözleri, kin ve nefret hislerile parıldıyor- yordu. Hiddetli olduğu kadar, pek müteessir ve bitkin görünüyordu. Acı bir sesle: — Haydi, dedi. Eşyalarını topla, bu evden gideceksin!. — Neriye babacığım!. diye inle- dim. Yüzüme sert sert baktı — Onu sen düşü, dedi. * Ayaklarına kapandım, yalvar- mağa başladım, — Merhamet et babacığım, acı baha! Acı acı gülümsedi yen bir edepsize mi?. Çok yalvardım, çok ağladım, fa- kat bu kararından döndüremedim. Ve iki saat sonra, elimde küçük bir çanta ile, baba evinden ko « vuldum. Sokakta ağır adımlarla yürür- keh, neriye gideceğimi, hangi ka- piyi çalacağımı — düşünüyordum. Nihayet aklıma geldi: Ona gide- cektim; beni ölünciye. kadar #e - veceğini vâdeden âşıkıma, . - O evde yoktu. Yengem, her va- kitki gibi yine beni güler yüzle karşıladı. Fakat ben kendisine o- lup biteni anlatınca, - sinirlendi. Kaşları çatıldı, yüzüme nefretle bakarak, sert bir sesle: — Oğluma iftira ediyorsun, de- di. O böyle bir alçaklığı yapacak kadar vicdansız değildir. Kimbi- lir, karnındaki piçini kimden ka- Zzandın?, “Yengeme, daha fazla birgey söy- Ü liyemedim. Kalktım, sokağa çık- SAKARYA Sincmasına Koş?cak ve şimdiye kadar gençlik... Güzellik ve Spor üzerine ya- pılan filmlerin en büyüğü ve en mükemmeli Türkçe izahlı ÂHLARI yüreğe sızı veren — Güney.. Güney... Sevgilim Karıcığım! Öğleden sonra. Sant on beş var. Doktor yine.:. — Güney... Güney! Diye inler, sayıklarken genç kadın yatak oda- sından içeriye girdi. Hastabakıcı kız, arkası kapıya dönük doktora bakıyordu. Güney ilerledi. Sordu: — Nasıl hasta?. Hastabakıcı kafasını çevirdi: — Oo00, siz misiniz?, Güney de şaşırarak onun yüzüne baktı: — Oo0 sen misin Yıldız?. Hastabakıcı kız doğruldü, kalktı. — Benim. Nöbet değiştirmek i # yürttan beni gönderdiler. Siz uyuyormuşsunuz! kadar hiç uyumadı. Şimdi uyandırmam.. Dedi. Fakat, dokturun başı yastığında hastalı- ğin zorundan yer yer değiştirdikçe yine dudakları tım. Ve onun yolunu beklemeğe başladım. Öğle pek yakın olduğu için bu beklemem uzun sürmedi. Yanımdan geçerken, beni görme- mezlikten geldi. Fakat ben yo « lunu kestim ve ona; babam tarı fından kovulduğumu, sokak or- tasında kaldığımı söyledmi, beni dinledikten sonra, gayet lâkayd bir tavırla: — Bon ne yapayım, dedi, Başı- nın çaresine bak!. Ve bunu söyledikten sonra, Tüdü, gitti. BARan O anda, onun kimbilir hangi ro- manda okuduğu ve o günah cesi bana tekracladığı sözleri ha- tırladım. Ve üç beş saniye, bu kararmış vledanlı adamın arkasından ba- kakaldım.. Artık gidebileceğim yalnız bir yer kalmıştı: Eniştemin evi. Bu zat teyzomin kocası idi. Yaşı alt- mıişa yukındı. Çok iyi kalbli, te- miz vicdanlı, insan bir adamdı. Altı yıl önce ölen teyzemden hiç bir çocuğu olmamıştı. Belki de teyzemi çok sevdiği için, veya ih- tiyarlıkta tekrar evlenmek isteme- diğinden, karısı ölelidenberi be- kâr hayâtı yaşıyordu. Eniştemi evinde buldum; ken- disine başımdan geçenleri ağlı - yarak anlattım. Acıklı maceram, | büriyi kalbli adama pek tesir et- miş olmalı ki, beni dinlerken, o- nun da gözleri yaşarmıştı. Beni tesolli ötmeğe çalıştı: — Üzülme evlâdım, dedi, ne palım? Olan olmuş bir kere, Son- hayat bu. İnsanın başına her | ü felâket gelebilir. Saçlarımı okşamağa başladı: — Haydi, ağlama artık... hastalanacaksın. 3il gözlerin bir inleme ile mırıldanıyordu. — | CİCİ KIZ genil, Ben de senin bir baban sa- yılırım. Burası da senin bir evin. Bir baban kovdu ise, seni, fakat işte diğeri kabul ediyor. Hem, gün geçer, kin geçer, derler. İleride, babanın da öfkesi geçer, kendi- sine rica edeniz, yalvarırız ve yie ne evine dönersin, . Felâket, felâketi takib ediyor - du. Eniştemin evine geleli henüz bir hafta olmuştu ki, evimden ays, rıldığımın üçüncü günü, zaten ö- tedenberi kalb hastalığından muz- tarib olan annemin öldüğünü ve bundan bir gün sonra da, baba- mın evin bütün eşyalarını sata - rak, bir semti meçhule gittiğini haber aldım. İşte böylece, bu büyük aile fa- elası, yirmal yılı refah ve saadet b çinde geçiren mes'ud bir yuvanda bozulmasına sebeb olmuştu. — * Beş ayı, eniştemin evinde ıztı- rablar içinde geçirdim. Artık do- ğurmam yakınlaşmıştı. - Bir do * ğüm — evine. gittim — Ve o ge - ceki büyük günahın eşerini orada dünyaya getirdim. Oğlum ancak birkaç saat yaşıyabildi. Onun ö- lümüne sevindim. Çünkü, bu gayri meşru çocuğum eğer sağ kalsaydı, hayatta bana çok ağır bir yük a- lacağı gibi, herkesin «Piç» olarak tanıyacağı bu zavallı ömrünün so- nuna kadar bedbaht yaşıyacaktı. Doğum evinde tam on beş gün yatmıştım. Oradan çıkınca, doğ- Tu eniştemin evine gittim. Kapi- (Devamı 6 mcı sahifede) — Ankara Radyosu 1735 Müsik (Pazar çayı - Pi), 1BAIS Konuşma (Çocuk saati), 1845 Müzik (Şen oda müzi$i - İb- 2015 Türk müziğl Çalanları Vecihe, Reşad Erer, ku şen Kam, Cevdel Kozan, Okuyanlar: Nocml Riza — Ahıskâu, Molek Tokgöz. i— Cemll Beyin - Mühayyer peş- revi. I—MMİIM-İMIW— kı - Meyhane larapgla mey. 3— Tanburi Ali Etendi - Müuhay - yer şarkı - Feryada ne hacelk. #— Suphi Ziya - Hüseyni şarkı - Feryad ediyor bir gül için. 5— Retfik Fersan - Hüseyni şarka « | Kimin mecburu küsnü anısın, G— Şevki Beyin - Müseynl şarka - Hicran oku sinam deler, 2— Nevresin - Muhayyer şarkı. - Gün kavuşdu, 8— Mahmad Celâleddin paşanın - Mühayyer şarkısı - Niçim mahzun ba- karsın, 8— Dahlis Sabahaddin - Hicaskâr yarkı - Bahar geldi gün açıldı. 16— Halk türküsü - Yürü dülber yü- rü ömrümün varı, 21 Memleket saai ayarı. 21 Neş'eli plâklar - . * Müzik (Riyaseti Cumhur ban- dosu - Şef: İhsan Künçer), 2? Anadolu afansı (spor servisi). 2210 Müzik (daas müziği - P. EZAS - 2A Son ajams haberleri — ve yarınkl program. YARIN 1288 Türk müziği - P 13 Memleket anat ayarı, ajans, me- teoroloji haberleri. 1RIS Müzik (küçük orkestra - Şeli Necip Aşkın). ISAS - 14 Müzik (Mafif müzik - Pi). 1357 Hicrt Sefer 1355 Rumt Mart adat gaa 1989, Ây 3, Gün 65, Kasım 155 (Devami | |