Şehirden Manzaralar Kukuriko?.. « Yedikleri Nanelere Bakın ŞuBunak | | l KEZ Karıların!. Babanın Hırpanileri.. » ı aşında kıp - B kırmızı ve sipsivri bir külâh... (Siz istem seniz buna şapka diyin!) — Sırtında koyu renkli bir teket... Ceketin ah tında Çâcivert bir ehtari ve etekleri, hem diz kapakları: ti örtemiyecek Kadar — kısa, hem de gayet dar mi dar.. Dizlerde si- Bara * kâğıdından daha ince, ten rene Ş0 Ki birer çorab.. A« yaklarında — gül kurusu — iskarpin- ker... Elinde kir - m Tü ile vişne çü- örme Ta - yüzdeki mak- Yaj yerinde... Du- daklara siz diyin Kiraz, ben diye - Yim şerbet şeke- Ti... Yanaklar ni Şasta — torbasın - dan yeni çıkmış. Kaşlar, mukavves |? birer siyah ma bir çandta.. bi luk - kirpiklerden Arta kalanlar, san ki deve dikeni uç laından gözlerin ttrafına — çevril - Miş birer oya... , çalim rak yeri âkin nedense r türlü gelemiyor oldukça ' ram - | Derken başörtün nla Yamna sokuldu - D00, m le iki gözüm lah! Nereye böy- 'avrum? İ Beriki sıkıla sıkıla ona cevab | verdi ve böylelikle —arada sonu nez bir muhaveredir başladı. akat bu muhaveredeki Jâfla - ların onda dokuzunu o- yaşlıca ve pek Allahlık mahalle' kadını söy- lüyor, bizim kukuriko işe ona an- cak onda bir karşilık veriyor gibi| di Biraz sonra ayni yerde kuku- | rikular, yarım. kukurikular ikileğ-| &. üçleşti, ve bu arada kılık, ki; fet, tavır, eda ilhamlarını sinema | perdelerinin erkek müdellerinden ş olan birkaç da delikanlı pey- ü oldu. Belliydi kt şimdi bizim ilk ku- kurikonun cansıkıntısından içi İ- çine sığmıyor, bu yeni gelenle- | tin karşısında o çenesi düşük ma- halle kadınının çenesinden ve & | linden kurtulmıya can atıyordu. Atıyordu amma yeldirmeli, baş örtülü, omuzu atkılı, ayakları İâp- çınlı kadın onu bir türlü bırak - | Miyor, kendisini boyuna tıraş edi- yordu. W Şimdi, yeni gelenlerin - gözleri | hep bunlarda olduğu gibi, sanki | ne konuştuklarını dinliyorlarmış | gibi kulaklarını da adeta onlara dikmişlerdi. Bir aralık kadın, lâfı döndürüp Solaştırıp kızın kılkı ve kıyafetine Betirerek'ona sordu: | — Darılma amma yavrum, şim-" di şu senin kıyafetin son-moda mı? Kız fena halde içerliyerek: — Aman dedi, rica ederim, be- nim kafetimden size ne? — Yani kızım, demek istediğim fapkan pek tuhaf olduğu gibi en- tarinin etekleri de pek... Ve tam bu aralık, ötekinden da- ha mahallevarf bir yaşlıca kadın elindeki lecine sokuldu. Sokulmasile bir- likte müthiş bir pot kırdı: m AIın — Ne potu kırdı acaba? Diyeceksiniz. Ne potu olacak. beriki kadınla kısa bir halâ hatır sorduktan son- ra bizim kukurikoyu işma rederek demesin mi ki: selâmlaşıp pek | Yazan: Osman Cemal KAYGILI | | — Hermşirezade değil mi bu ki çük hanım? Oh maşallah! (ve ağ- zile tükürme taklidi yaparak) hem de kırk bir kere maşallah! Ben görmiyeli hasbam ne de büyümüş, ne de serpilmiş, ne de güzelleş - miş... Lâkin, o başındaki kırmızı saksı doğrut1 kendine hiç yakış - mamış... Hele kaşlarını, kirpik- lerini o kadar — yolmuş ki bizim komşunun enseleri, boyunla luk ligoren tavuklarına dönmüş.. | Vay anam vay, sen misin bun- | en? Zavallı kukuriko, tinden mosmor kesilerek bir açtı, bir ağzıni açtı ki her e kadını da kendilerini karşıdaki sokağın içine dar attı- lar, Noden sonra tramvay gelip de | herkes tramvaya binerken kız h!l- lâ söyleniyordu: — Yedikleri nanelre bakın şu bunak karıların? Birisini uzaktan | şöyle, böyle tanırım.. Eskiden a- | ra sıra bize çamaşır yıkamıya, tah-| ta silmeğe gelirdi... Birisini de ilk defa burada görüyorum. | Yabanın hırpanileri, beni kı « tığıma, kıyafetime karışacakları - aa. kendi kılık kıyafetlerine bak- aalar! * | Tramvay Beyazıda gelince ku- kuriko aşağı atladı ve macerayı | ta başından beri görmüş, dinlemiş olan orta yaşlı bir başka kadın, © indikten sonra ortaya şu sözleri fırlatlı: — Amma şirret şeymiş hasa! Halbuki eskiden bize çamaşıra, tahta silmiye gelirdi! dediği kadın! onun yakın akrabası olduğu gibi kendi anası da öteye beriye çama- şıra, ütüye, tahlaya giden bir za- | vallıdır. | ŞAKA LOKANTADA: üçük bir lokanta. Tek bir garson Müşterilerle K teklifsizce konuşuyor. — Baksana, garson... Bu büf- tek yumuşak değil... — Yumuşak değil mi?. — Evet... Garson, başını kaşıyarak cevab verir: var. - Yumuşak değili. Ne istiyor- | Lokum gibi damağınıza apışsın!. KORKU: Düpon, gelince arkadaşı Dürana Tas « der. Karın âfiyette mi? iyice... Fakat son za- manlarda bir tavşan gibi ürkek oldu Herşeyden korkuüyor. Korkuyor mu' Merak et- me, geçer. Benimki de böyle idi. Çok çalıştım. Korkma de - r yere girdiler yapmazlar. * Şimdi ne halde?, _—_mmı.yu_ fakat canı siki- çor. — Evet, m .uI. BAYANIN DERDİ: Bâayan N. Bayan M. e anlatıyor: T kedim var. Bir türlü ba- | şamdan defedemiyorum. — Birine veriniz, kurtulunuz.. — Kimse almak istemiyor. Dü- şündüm, bir yere götürüp bırak- mıya karar verdim. — Uzak bir yere bırakınız. Yo- lu bulup geri gelinesin... — Ben de öyle yaptım. Fakat © kadar uzak bir yere götürdüm ki dönüşte yolu bulamadım .Eve nasıl ve nereden gideceğimi bile- miyorum. 13 RAKAMININ UĞURSUZLUĞU Sotrada, 13 rakamının şeametin- den, uğursuzluğundan bahsolunu- yordu. Misafirlerden biri: — Gülmeyiniz, dedi. Dostlarım- dan birisi vardı. Bir gece, 13 kişi | davetli bulünan bir ziyalete işti- rak etmişti. — Ne oldu? mü Ertesi günü öldü — Hayır! Günü gününe 13 sene) sonra bir kazaya kurban gitti. Âşıkın infiali Reis Maznuna Sordu: “Artık Rahat |Duracağına Söz Veriyor musun,, Ve Nihayet Mahkeme Suçluyu Üç Ay Hapise Mahküm ”' Etti ve ariş — ceza Pi sinde merak- li bir dava cere - yan etmiştir. Bu - İmu aşağıya olduğu İgibi naklediyo - yruz : Reisi — (Maz - nuna, hitaben) de- gek — dostunüzü kaybedince ak - hnızı da kaybet- tiniz... Maznun — (el- li yaşlarında- Saç- İarı boyalı) ken- |disini çok sevi - yorum aa... Reis — Anla - dıik, fakat seviyo- rum diye ölümle tehdid — etmenin manası ne?.. Ken- disine gönderdi - giniz bir mektub- da: eİntikam, so- ğuk - yenilen bir yemektir. — diye yazmış ve sonun - da: «Sabreden mu- radına erer!.» de- mişsiniz. — Sonra Üzerinizde bir 'le hançer varmış... Cezasını Tecil E ti geveliyerek kendi- | evine gitmiş. rezalet yapmışsınız. nuz?... Maznün — Hayır!. Onu değil, Dostunuzu öldütmek mi llüynl'du-ı kendimi öldürmek istiyordum. tti Reis — Kendinizi mi?.. Maznun — Evet, onun önünde bu suretle intikam almış olacaks | tım, Reis — Anlıyamadım... Mazaun — Evet bay reis on - dan intikam almak için... Zira, beni o halde görünce ebedi bir vie-) dan azabı içinde kalacak, gece ve gündüz rahat edemiyecekti Neda- metten, vicdan azabından ölecekti Reisi — Bunu şimdi anlarız. (Mübaşire) davacıyi getiriniz.. Davacı kadın gelir. Kırk beşlik,| saçları oöksijenle boyalı. Sarı be-| nizli, zayıf bir kadın Davacı — (Müstehziyane) son- kânundan beri, yanı kendisini ka-| pi dışarı ettiğim gündenberi ya- zıyor. Şimdiye — kadar kırk beş mektub gönderdi. Evvelâ yalvari-) yordu, sonraları tehdid başladı. Reis — Yalvarrmaları sizi mü « teessir etmedi Davacı — Hayır! Çünkü ken « disinden hoşlanmıyordum. Sev - miyordum. Bıkmış, usanmıştım. Maznun — Fakat, bana daima sevdiğini söylüyordun... Davacı — Sördü onlar... Reis — (Davacıya) birlikte u- zun müddet yaşadınız mı?.. Davacı — Altı ay kadar... Son« ra kapıyı yüzüne kapadım. He - sabımızı tasfiye ettim. (Devamı 7 inci sayfada) est İran Velahdı. Prens D Mehmed Riza Pehlevi, mil- li mecliş reisi İsfendiyar ve maiyc sıl olmuş, Misir Krali ve Prens- ler tarafından fevkalâde bir ı « rette istikbal edilmiştir. Düğün merasimi 15 martta yapılacaktır. Bu münasebetle Kahire mu - habirimizin gönderdiği mektubu aynen dercel «Kahire, 3 Mart.— İran veli « ahdı Prens Mehmed Riza Pehlevi Kahireye vâsıl oldu. Kral Faru- | Misir Kralının hemşiresi Prenses Fevziye Bunu, binbir gece masalların « da, Şehrazâd'daki düğünler gibi sanmayınız. Bon derece modern olacaktır. Evvelce, geçen gene İngiltere Kralının Paris ziyareti esnasında yapılan zafer takları gibi taklar yapılması mukarrerdi. Bunun yerine sokaklrıa, üzerin- de İran ve Misı ikümdarları - nin armaları bulunan levhalar konulacaktır. — Bunlar: hazırla - n':k için gece ve gündüz çalışıl - ngiltere Kralı 2 l var, karısı Fransa Koalı Fı- İzabel tarafından hapsolunmuştu. Muhafazasıı mur olan Montraver' ve Gürnay adlı iki alçak serseri, bir gün Kra- lın üzerine saldırdılar, yatağına a me- demiri şteşte kızdırarak makadin- den karnına soktular. Bu işken- cenin meydana çıkmaması evvelâ kemik bir boru soktular, demiri bunun deliğinden geçirdi- ler. © devirde - altı yüz sene evvel - lüzumsuz ve yersiz bir. işkence halka galeyana getirmiye kâfi id: İki © tılar. Bununla beraber, lüzumsuz iş- kencelerin en ziyade müstemle - | ke harblerinde ve bilhassa dahili | ihtilâllerde yapıldığı muhakkak- tır. Çinde, Bokserlerin kıyamında | 20 kişilik beynelmile? bir kuvvet gönderildi. Bunlar, Çinlilerin — yaptıkları zülme, işkenceye pek müthiş bir suretle mukabele ettiler. Çinliler kıyam esnasında Avrupalılara çok zulüm yapmışlar, hattâ bir kızı diri diri destere lle ikiye biçmiş- lerdi Sudanda, Skanso şehri zapto - lunduğu zaman alınan 4000 esir bir yere toplandı ve Tombuctuya | doğru yola çıkıldı .Esirler de be- raber... Yolda, yorulan ve yürü- yemiyenler, çocuklar kasatura ve tüfek dipçikleri ile öldürüldü. Cesedler yol kenarına bırakıldı. Gebe bir kadın, dipçik darbele - rile yürümiye mecbur edildi. Ni- hayet kadın ayakta doğurdu. Gayri insani zulümlere, vah - ile birlikte Kahireye vâ- | ğün hemşiresi Prenses Fevziye |- | le düğünleri yakında yapılacak. | Bilâhare | bu karardan sarfınazar — olundu. | tahttan indirilmiş ve bir kaleye | sıkıca bağladılar. Şonra, ınce bir | iç:n. | l hemen İngiltereden kaç- 5S—8S0N Bir Ay Şenlik Kahiredeki şenlikler bir ay sü- recektir. Vellahdın muvasalatının ertesi günü Abidin sarayında bü- yük ve resmi bir ziyalet verildi ve bunu müteakib bir kabul res- mi yapıldı. Akşamı, Kraliçe Nazlı Kubbe yazlık sarayında yalnız ha-. nedan erkânına hususi bir ziya- fet verdi. «Düğün, İran Şahının doğum, ve Mısırda meşrutiyetin ilânı gü- İran Veliahdi Muhammed nüne tesadüf eden 15 martta ya- pılacaktır. «Prens Mehmed Riza Pehlevi Kahirede bulunduğu — müddetçe | Mısır. Kralının — biraderzadesi Mehmed Tahir Paşanın sarayın- da ikamet edecektir. «Bu saray, Kahirenin en muh- teşem binalarından biridir. Bil- hassa, mermer üzerine kaymak taşı oymalarla süslü —merdiveni pek meşhurdur. «Prens Mehmed, bir askerdir. at sadeliği seven moderin bir | ker, Merasimden pek hoşla: maz, alâyişe ehemmiyet vermez. Bu sebeble gece şenliklerinin yal- AF—l10 MART Yeni BinbirGece Hikâyesi İki Nişanlı İlk Olarak Nasıl Karşılaştılar halkının rahat ve huzurunun ih lâl olunmaması etmiştir. «Prens hakkında malümat a labilmek için, İzanın Kahire sefi | Fi Ali Ekber Bahmani ziyaret et | tim. Çok meşgul. Bununla bera ber Son Telgraf muhabirini ka bul etmek nezaketini gösterdi ler. *Mülâkat pek samim! oldu. Ba: ka türlü de olamazdı. Ali Ekber Bahman, bütün İranllar gibi bü: yük bir Türk dos: İran Veliahdı — Hükümdarımız büyük bb askerdir. Asırlardanberi ihmal e& dilen memleketi — asrilöştirmeğe çalışmaktadır. Boş bir zamanı yoktur. İranda yapılacak çok şey vardır: Şimendiferler, fabrikalar mektebler, hastaneler, ilâh... «Vellahd Prens Mehmed Riza Pehlevi tahsilini İsviçrenin Lo - zun şehrinde yaptı. Babası gibi askerdir. Geççlik arasında yeni fikirleri canlandırmaya çalışmak- tadır, Üniversitelerde, mektep - lerde mesai ve dişiplinin asrileş mesine gâayret etmektedir. Sa - bahları saat beş buçukta çalışma odasına iner. Askeri vazifesinder başka ordunun umuml müfettişi dir. Geceleri ancak dokuzda ça lışmasına nihayet verir. Biricik eğlencesi spordur. En ziyade fut kolü, tenisi sever. — Nişanlılar hangi lisanla ko nuşacaklar?. Sefir hazretleri gülerek cevab verdi: — Bu hususta müşkülât çekmi- yecekleri muhakkak... Çünkü ge rek Prens ve gerek Prenses — bi çok lisan bilmektedirler, Veliahd, arabca da bilir. Fakat bidayette fransızcayı tercih etmeleri muh- temeldi>. Prens çok zekidir. Da ha şimdiden biraz farsça konuş miya başlamışlır.. ’ nız bir gece yapılmasını, Kahirı Arzusunu izhar 1 l ) ı ea MAT şetlere en ziyade dahili harblerde tesadül olunur. 1871 Paris komnünü esnasın - da, muntazam ordu, paytahtı iş- Bal ettiği sırada, Sen ve Sentuaz da öldürülenlerin sayısı 30 bin - den fazladır. Dahili harb çok korkunç bir - şeydir. Büyük bir kargaşalıkkır gider. Bir anarşi başlar. Zulüm, ifratın son derecesine varır. Po- iltika hirsi, her iki tarafı da tah- rik ettiğinden biribirlerine saldı - rirlar; halk biribirini —boğmiya, öldürmiye başlar. Tarihçi Mongarey, bir cani i -« dam olunduğu sırada giyotinin et- rafının bir askeri kordonla çı rildiğini, toplanan halkın olunduğunu kaydettikten ponra, seyre gelen kalınlardan birinin | imlerin aylıklarını veren bi- Fakat onlar bizi, idamı sey- | Eski devirlerde işkenceye mah ve günlerce g L mâni | Vahşet Zulüm Bu Kabil Hâdise'er En Ziyade Dahili Harblerde Olur İngiltere Kralı İkinci Edvard Nasıl Öldürüldü ? | retmekten menediyorlar.... bağıtdığını yazıyor. Tropmanın idamında halk müt hiş nümayişler yapmıştı. Bu mü nasebetle Berar; «Bugün idam cezaları halkı me raklandırıyor. Mutlaka görmek, seyretmek istiyorlar. Bundan zevi alanlar da oluyar!.» diyor. «Buna misal olarak. Bastil ha - pishanesi kurmandanı (M. dö Lo- nay) ın katli gösterilebilir. *Kalenin sukutundan sonra hal kın eline düşen Kumandan her taraflan yumruk yiyordu. Bazı » ları: <Asalım!.», bazıları «Hayır? bir atın kuyruğuna bağlıyalım!» diyorlardı ve rasgele ötesine be- risine vuruyorlardı. | Zavallı adam, bu darbelere da- | yanamadı, yere düştü, bayıldı, Öl | dü zannettiler, kafasını kestiler ! (Devamı 7 inci sayfada) » diye küm edilenler böyle çarhlara gerili barakılırdı.