Tefrika Numarası : 36 Cemal Pa şanın Ba Yazan: Rahmi YAĞIZ ş Kumandan Vekiline Verdiği Bir Kâğıd Fırsatlardan İstifade İle Perakende Düşman — Dur. anlatayım, farzet ki se- Hin dediğini yapalım.. Rus donan- karşı koymaktan vazge - Selim. Takalarımızı burada, li - :*Mı birakalım, arka üstü ya- lim. Açlıktan ölelim, değil mi? Salih kâhya, iddiasını kazan - :dlhıı- adam gürürile karşılık — Niçin arka üstü yatıp da aç ağız?. Yine işimize devam e- î'ı İskelelerde dağlar gibi yı- mal var, eşya — var... taRCA ciheti askeriyenin bol pa- _n“' faşınacak bir çok yükü var. ları alır, gidecekleri yerlere >> Oo zaman Moskof - tehlikesi 3ök u sanki?. e Var ama.. kıyı kiyi yapıla- Sâk seferlerden zarar gelmez! Dursun Ali kaptan güldü: > Şimdi hangimizin daha ço - m“*#ı düşündüğü pek âlâ anla- çekiç Buraya kadar gelmekten tü hımiyon limandaki gemileri- ,__:1 Paramparça eden, daha bir- Zelimüat evvel şu toprakları, gü- Trabzonu yangın yerine çe- Viren Ruş donanması, o donan- Bataç vıde;î.;l ağzını andıran ko- & kıyı kıyı yapılacak se- ,;'::?m;uıude eder mi? İnsan neden söz söylerse ha se - aa Bibi iıı;ııı olur kâhya... di iya mosmor / kesildi, _ı'—!!:_r:ı mktı, Dursun Ali kapta- Ka Bakışla süzdü, kalktı, ntdan ayrılmak için yürü - Meğe başladı, kapıdan çıka tah , kapıdan çıkarken bir defa arkasına baktı, “k sesle haykirdı: Ut — Bakalım, hangimizin kı “lacağını zaman ısL udm:s:. ağtbriye Nazırı Cemal Paşa elin-| Ki kâğıdı Başkmandan vekiline | ::::hn gür, siyah sakalını 0y- | İayaılN İsteği yerine getirmek çok, :llı olur paşa! .__"!f Paşa gözlerini alta yüze ile 'mî:h,mnııur ve parmak izi tratta dolaştıra dolaş-| "l“"lh verdi: değ ŞiTdiye kadar görülmüş iş d Pu.. Devletin ordusu var - ._'n:—-uımın vardır. Bunlarla Tuzla, keti harieden gelecek taar- '_"*'n korur... Dünyanın hiç Ki tafında «milis donanma» teş- Ortaykla gelmemiş, böyle bir İş YA atılmamıştır. | Sebe Amma, heriflerin gösterdiği | " Yapacakları iş makul! Sebebler makul clabilir fakat *dilip edilemiyeceği tetkike - MalalliM bu adamlar kendi va lekeş ? Kendi bakiyelerile mem- Yor iş görmek isti - | daştı. ceblerine soktu. Harbiye Nezare- tinin geniş makam salonunu bir baştan bir başa yürüdü, geldi, ko- mitacı arkadaşının önünde durdu,| bu bahsin uzamasından hazzet - mediğini açıkça bildirir bir ifade ile teker teker anlattı: — Bu çeşid teşekküller donan- maya fayda yerine zarar verir. Dört buçuk mavna ile koskoca bir| donanmaya mevdan okumak, Don-. kişotun yeldeğirmenlerine hücu- mundan farksızdır. Bövle gülünç bir meydan okuyuşa müsaade de- Hil de müsamaha etmek bile iştirak savılır ve.. Biz de onlardan fark- 81z basit bir gemiciden başka bir gey sayılmayız... Cemal Paşanın — başkumandan vekiline verdiği kâğıd, Dursun Ali| kaptanla arkadaşlarının Bahriye | Nezaretine gönderdikleri muvaz-! HİKÂYE: ($ üncü sahifeden devam) — Evet. Annem henüz odasın - dan inmedi. Cemil heyecanını gizlemeğe çe- lışıyordu. | Neclâ, kocasının gözlerinden bir şeyler sezmek ister gibi, dik dik baktı. Sonra birden ayağa kalkarak: — Bu akşam gidecek miyiz? De- d Cemil yavaşça başını salladı: — Hayır, yavrum! Sefarethane- de bir işim çıktı. Birkaç gün bu ötelde kalacağız. Ve hemen ilâve etti: — Berlinde sıkılacağını zannet- | miyorum. Gezilecek, görülecek bir| yerdir burası, Fena mı? bol bol gezer eğleniriz Gece. Saat on bir. Otelin yemek salonunda müzik dinliyer /<, yavaş yavaş yemek yi- yorlar ve içki içiyorlardı. Nigâr Hanım birdenbire fena- Cemil: — Korkulacak birşey yok, de- di. İçki başını döndürdü. Sen keyfi-) ne bak.. Ben anneni odasına ka- dar götüreyim- Şimdi gelirim... Cemlil, kayınvalidesinin koluna girdi. Kimseye sezdirmeden yemek sa-) .Ni Bayar 150 Yapmıyalım. Tne L" Paşa kâğıdı masanın üze-| Taktı, el llerini pantalonunun -— ——— No, 7O î%”'““ boynuna sarıldı. Sermedi.. S Bi karısını teskin etti: eç #8Y yok yavrum.. Bu ka- ei xî:“'lhnmı. Haydi giyin.. düryey * üyorum sevgilim.. Ya ö- KSi ğ hiç hiı-*:î.r söylüyorsun!.. Haydi, İçtay, yöhlike yok.. Çıkalım! Buşg ” easının boynuna sarıl - ö Üı“"hdcn değil, senden ay- Ayaptan korküyorum . Sermed.. s_rm!!“'eımcsin ya, "’llu- d, karısının ağzını du - B ae kapattı. vallı genç kadını son defal lonundan çıktılar. Neclâ ilkönce bir şey anlıya - madı. £ öpüşü, lelâlin de kocasını son defa, kucaklayışı İdi. Kamarotl: — Herkes dışarı! Diye bağrışıyorlardı. Biraz son- ra da ikinci kaptan salona girdi: — Telâş yok.. Henüz tehlike bu tarafa gelmiş değildir. Her ihti - male karşı kadınlar ve çocuklar can kurtaranlara binecekler.. Geminin elektrik tesisatı da bo- zulmuştu. Zitiri karanlığa biraz kı zaıllık serpen alevler olmasa göz gözü görmiyecekti, Kaptanlar cankurtaran sandal- ——— Damadını Seven Kadın! Deniz Harb Vasıtalarına Sokularak İmha Etmek zah mazbata idi. Kaptanların mak-, sadını izah ve hükümetçe kendi - | Verm | Bir aralık, lerine harb malzemesi verilmesini istida eden kâğıdda şunlar yazı - livdi. Umuru bahrive nezareti celilesine Devletlâ efendim hazretleri: Biz; aşağıya — imzamızı koyan Karadeniz sahil şehirlerinden Trab! zon, Rize ve civarı limanlarına | mensub yelkenli ve motörlü mera-| kib kaptanları; ticset ve nakli - | yatımızı — tahdid ve tehdid eden düşman donanmasile tahtelbahir- derine karşı kendi vasıtalarımızla ve kendi usullerimize uyarak şi koymak üzere kendi aramızda | umumi bir seferberlik kararı ver-| dik. Şöyle ki: (Devamı var) — Olabilir ya, dedi, çoktanberi| alkol almamıştı. Zaten annemin bünyesi zayıttar. İçki kaldırmaz.. Fakat. Saate baktı.. On ikiyi geçiyordu. Acaba Nigâr Hanım çok mu ra- hatsızlanmıştı? Neclâ yerinde duramadı.. Ya - yaşça masanın başından ayrıldı., Merdivenleri — sekerek üst kata çıktı. Anesinin odasına kadar iti-| dalini kaybetmeden yürüdü. O ne? Nigâr Hanımın sesi: — Haydi Cemilciğim.. Bana bir, viski daha ver! Budala — aşağıda bekliyedursun. Neclâ titredi.. Anahtar deliğine gözünü uydurdu.. Odada şu sahne-| yi gördü: Annesi damadının kol- larına atılmış ve saçlarını döke - rek yatağına uzanmıştı. Nigâr Ha- mı hiç de kendini kaybetmiş de - gildi. Neclâ bu sahneyi görünce, o güne kadar nasıl aldatıldığını an- ladı. Derhal odasına dönerek va- lizini hazırladı.. Yanında İstanbula, dönecek kadar — parası da vardı. Mantosunu, şapkasını giydi. Ma- sanın üstüne bir pusla yazıp bı- raktı ve ötelden çıktı. : * Ertesi sabah, Nigâr, Cemilin kol- larında uyandı ve - sevinçle - Nec- dânın bıraktığı puslayı okudu: «Allah ikinizi de mes'ud ve bah-| tiyar etsin.» cukları yerleşlirmeğe uğraşıyor - lardı. Sandala atılmağa çalışan erkek- leri tekme ve sille ile uzaklaştırı yorlar, erkeklerile vedalaşan ka - dınları kollarından tulup içeri a- tıyorlardı. Bir el İclâlin koluna yapıştı; — Haydi kadın ne sallanıyor - sun? y Sürüklüyorlardı. Kocasının boynuna atıldı; Dolandırıcılar Kralı ($ inci saahifeden devan; saat sonra Hamburg limarına vâ- sıl oldu. Kimseye görünmeden va- göordan çıktı. Limanda yatan, rıhtımda bağ- h duran kocaman vapurlar dik - kat nazarını çekti. Ellerini cebine koymuş, hayran hayran bakıyor- du. Herkes girip çıkıyor, kimse birşey söylemiyordu. O da büyük bir kalabalığa karıştı Bunlar, geminin salonlarını, kamaralarını, güvertelerini gezen —Amerikalı işliyor, büyük sandık- ları, çuvalları ambarlara indiri - yordu. Küçük afacan kararını Amerikijya gidecek... ambara girdi, buğday guvallarının arasına uzandı. Yol- da karnını nasıl doyuracağın, su- suzluğunu nasıl gidereceğini aklı- na bile getirmedi. Fpmburgalan — kalkan — vapur, Sutamptona uğradı, sonra Nev - yorka doğru yollanmıya başladı. İki tayfa, mutfağın yanında, aç kedi gibi dolaşan bu afacanı ya- kaladılar. Dört gündür ağzına bir lokma yiyecek, bir damla su koy- mamıştı. Açlıktan imanı gevre - mişti. Acıdılar, yiyecek, içecek verdiler. Sonra sorguya çektiler. Hakikati anlattı. Kendisini karaya çıkarmanın imkânı yoktu. Çünkü vapur, doğru Nevyorka gidiyor - dü. Gemiciler iyi yürekli adamlar- dır. Bu zeki çocuğu yanlarına al- dılar. Ufak tefek işler gördürmi- ye başladılar. Çok geçmedi, hep- #ine kendini sevdirdi. Vapur, Nevyork rıhtımına ya- maşınca kalabalığa karıştı, dışarı çıktı. Bu muazzam beldenin ucu bu- cağı olmıyan sokaklarında alık a- lik geziniyordu. Gazete satan bir küçük çocukla karşılaştı. Genç Al- man dört lisan konuşuyordu. Va- ziyeti anlattı. Sefalet çekenler bi- ribirlerinin hallerinden anlarlar, yer bulursun... Varner, yedi sene içinde bin türlü işe girdi, çıktı. Gazete sattı, boyacılık yaptı, lokantalarda ta- bak yıkadı... Nihayet tecrübeli bir delikanlı oldu ve bir elektrik ha reket memurluğuna girdi. Yavaş yavaş meyvkiâ — yükseldi Ve bir mösyö oldu. Çok zeki idi. Bulunduğu şirket tarafından O- hiyoya umumi acenta tayin edildi. Yakat onun gözü mllyonlarda, milyonlar kazanıp sarfetmekte idi. Bir kaçakçı çetesile uyuştu. Ambar bekçilerini de kandırdı. Artık, girkete ald makineler, ye- dek aletler kamyonlarla taşını - yor, satılıyordu. Tabil bu, sene nihayetinde mey- dana çıkacaktı. Merkezden mü - fettişler gelmeden sıvıştı, kaçtı. Kanada hududunu aştı. Monre- al'de kürk ve buğday tcaretile meşgül oldu. Bidayette çok, pek çok para kazandı. Fakat tutma- dı. Barlarda, eğlence yerlerinde şüh kadınlarla, sefahatle sarfetti. inün birinde buradan da kaçtı. 'Tekrar Amerikaya geçti. © sırada Almanya harb ilân et- ——T M N aklı başına geldi. O.. Belma ne olmuştu. Acaba o can kurtaran - lara binebilmiş miydi?, — İelâl, yalvarırım beni bırak., Sen atla şuraya.. Genç kadın asılmış, kocasını Bırakmıyordu: — Ben sensiz binmem.. Seninle| — Sermed, alevlerin en ziyade mü kalacağım.. Beraber öleceğiz, Sermed karısına lâf anlatamı - yacağını anlamıştı. Acıtırcasına kollarını -kavradı, — Beraber.. Yalnız gitmem, be-| boynundan çözdü. raber.. Kucakladığı gibi onu sandaldan Sermed karısının boynunda dü-| içeri attı. gümlenen kollarını çözmeğe çalı- şıyordu! bin.. Biz nasıl olsa kurtuluruz.. Gemi ümidsiz imdad düdükl çalıyor, büyük bir velvele denizi ve gök yüzünü dolduruyordu. Sermed alevlerin geminin ya - [mmwnhıhnnw' li ge S ş Z a İclâl niye uğradığını şaşırmıştı. Sermed arkasına bakmadan mer-| lona, salondan merdiver.lere doğ- — Erkekler binemez felâl. Sen | divene koştu. Yukarı, orta kısma | ru koştu. Alev bir canavar gibi ü- birinci mevkilerin bulunduğu ta- rafa, Belmaya gidiyordu. İclâlin içinde bulunduğu sandal, | da artık denize indirilmek üzere idi. Makaralar kıpırdamıştı. İclâl kocasının âlevlerin orta - İ—0ON TELORAR 21 şunar a Dün Ve Bugün Arasında Farklar (5 inci sahifeden devam) kizde sofraya oturulmak moda oldu. q şe gelince: Bu büsbütün değişti. Vaktile, || şimdiki kadar zayıf, hasta kadınlar yoktu. Bu derece açık gezmezlerdi. Sıhhatlerine çok dikkat ederlerdi. Nineserimizin ne güzel kürkleri vardı. Evde lenler başka, sokağa çıkarken giyilenler de başka i- dL Şimdikilerin de var. Fakat tersine giyiyorlar. — || Bu bastalıkalra sekeb ne?, Çok dekolte, yaz ve kış ince muslin bülözler giyinmek, göğüs ve boynu fazla açık bulundurmak. Evde de böyle, sokakta da.. | Ya o dar eteklikler... Halbukl idman, yürüyüş, #por tavsiye ediyorlar. Vücudün güzelliğini, sı hatini bunlarla muhafaza etmek kabil olduğunu söylüyorlar. Alâ... Sabahleyin erken kalkmak, id- man yapmak lâzım... Vaktile balolar sabahlara kadar devam ederdi. Şimdi gece yarısından sonra ikide biliyor. Süpeler haf:f. Fakat içkiler ağır... Eskiden su, şerbet içilir- 'dL Şimdi şampanya, şarab, ilâh... içmek moda... “Vaktile karı ve koca beraber sokağa çıkamaz - lardı. Şimdi çıkıyorlar. Fakat, sanki yabancı imiş Bibi yürüyorlar. Halbuki erkeğin kadının koluna Birmesi Lâzım. Sonra Lirmerdivani, bir yokuşu Çır karken, veya inerken de yardım etmesi lâzımdır. — | di kadınlar, eskisine nisbetle çok değil, ta-- | mamile serbesttirler. İstedikleri zaman çıkarlar, is- tedikleri yerlere giderler, istedikleri gibi dolaşırlar, Yalnız başına seyahate çıkanlar, uzak memleketlere Bidenler de pek çok. Ninelerimiz böyle miydi? So- kağa çıkarken yanlarında ya bir haremağası, ya da bir kalfa, bir Arab halyık bulunurdu. Müazalara gidip öteberi alamazlardı. Satıcılar Konaklara, evlere gelirlerdi. irlik usulü büsbütün kalktı gibi birşey, Eskiden hısım akraba biribirlerini ziyarete giderler. Haftalarca, aylarca kalırlardı. Evlerde misafirlere mahsuş yataklar, çarşaflar yrı idi. Şimdi birçokla- rımızın tek yataktan başka birşeyimiz yok. Misafir yatıracak yerimiz de hiç... H Bayanlarımız erkekleri biraz daha nezaketsiz — buluyorlar, Tramvayda, trenlerde, vapürlarda yer vermed.klerinden şikâyet ediyorlar. Kabahat kime — de?, Müsaadelerile cevabını vereyim. Dostlarımdan — yaşlıca bir zalın anlattığını aynen naklediyorum: — Bir gün tramvayda idim. Genç bir kıza yerik mi verdim. Oturdu. Teşekkür bile evmedi. Yanın « — daki arkadaşının kulağına yavaşça fısıldadı: «Dee medim mi sana, mutlaka yerini verecek bir budala busuruz!.. O gündenberi yerimden kımıldadığım yok. Vakıâ dik dik yüzüme bakıyorlar, neterbiye- #iz adam bu, demek istiyorlar amma, aldırış elmis — yorum... ğ Sade bu kadar mi? Artık erkekler, yalnız ere kekler değil, gençler bile kadınların ne mantola - rını tutüyorlar,'ne de ellerindeki paketleri alıp taşı- mak zahmetini ihtiyar ediyorlar. Hürmet hisleri gittikçe kayboluyor. Büyüğün küçüğe muhabbeti azaldığı kadar küçüğün de bü- — yüğe hürmeti azalıyor. Gençlerin hocalarına karşı hürmetleri, takdirleri de kalmadı gibi birşey... Eskiden bayramlarda eşe dosta hediyeler gö türmek, hatırını, gönlünü hoş etmek âdetli. Dü - günlerde, faydalı şeyler götürülürdü. Şimdi bir — çiçek demeti kâfi görülüyor. Düğünler gvlerde yapılırdı. Düğün hazırlıkları haftalarca sürerdi. Bu, aile için, dostlar için ne büs — yük bir zevk, eğlence idi. Şimdi, büyük otellerin — veya lokantaların salonlarında veriliyor. Gerçi bu — çok ;:ıu'ı_ zahmetsiz. Fakat zevki yok... İ umanımızda e nziyade gö : Çak — söz söylemek mln)nd.ıg ETERO LT Dikka: ediniz, salonlarda, umum! topalntılarda — vaktile biri söyler, hazır bulunanlar sükünla dine lerdi. Şimdi herkes söylüyar ve kimso kimsenin söy» lediğini anlamıyor. mişti. Varner yirmi altı yaşında idi. Hükümetin davetine icabet et- mesi, asker olması lâzımdı. Aldır- madı, Birçok şirketler tesis etti İki defa polisin eline geçti, fakat bol rüşve tverdi, kurtuldu. Bu aralık pilotluğu, tayyare sevk ve idaresini öğrendi. Hususi bir tayyaresi, Mişigan gölünde bir yatı, gölün kenarmda muhteşem bir köşkü vardı. Lord gibi yaşı- yordu. Bu, 1930 « kadar devam etti. Fa- kat gürdün birinde mahvoldu, Mahkemeye verildi. Hakkında, g- yabi hüküm verilirken o, Ham - burg - Amerika Layn kumpanya- #ının Tüks bir vapurile Okyantısu Beçiyor, ana vatana dönüyordu. Memlekete Dönüş Berlinden ayrılalı yirmi sene olmuştu. Bu tek gözlüklü şık cen- tilmeni kim tanıyacaktı. Yanında çok para-vardı. Bununla iş yap - mak istedi. Muvaffak olamadı. Al- mânya, Amerikaya benzemiyor - du. Para bol değildi. Mark gün - den güne düşüyordu. Varner, Berlinde zevke ti Bir gün bankadaki hesabının sıfıra düştüğünü gördü. Hususi turizm tayyaresinden başka bir şeyi kalmamıştı. Düşündü. Para kazanmıya müsaid bir memieket aradı. - Nihayet kurarını — verdi: cuz satmıya başladı. Bu suretle 500,000 frank yaptı. İngiltereye kaçtı. Tücr fabrikalarhükümete müracaatla şikâyet ettiler. Nerede bulunduğu bilinmiyen bir adama | Karşı hükümet ne yapsın?, | Fakat, İngiliz zabıtası uykuda değil Paytahtına gelen cenebileri, beili etmeden tarassud ederler, Ne yapıyor, ne ile geçiniyor öğ- renirler. Bir gece, Varner, Savoy ötelinden çıkarken İskotland Yord memurlarından — ikisi tarafından | karakola götürüldü ve pasaportu usulü datresinde vizeli olmadığı için İngiltereyi terke davet edildi. Ertesi gün Şanele geçti Parise gelmek istiyordu. Lâkin cesaret edemiyordu. Doğru cenub sahili- ne, Kana gitti. (Şant Ren) adlı gü- zel Lir köşk kiraladı. Bir kotra, husust bir otomobil satın aldı. Güzel kadınlarla düşüp kalkı - yor, kulübde yüksek kâğıdlar çe- kiyordu. Bu arada büyük sanayicilerle münasebat peyda etti, itimadları- ni kazandı, ve Parise geldi. Merkezi, Malakof caddesinde 157 numarada bulunan - (Pasifik Radyo Televizyum) şirketinin hiş- se senedlerinden birçoğunu satın aldı. Ve en büyük hissedarlardan oldu. Altı ay içinde 1,200,000 frank Koyun Gibi Kadın Satılan Esir Pazarı (S inci sahifeden devam) rılırsa, tekrar efendisinin dönerdi. Bir esir, bir efendinin yanında çalışırken, ölürse, birikmiş olan parası, efendisine kalırdı. j İsmi üzerinde, esirin kıymeti —— yoktu. O, sanki, insan değildi. Ne — fatialar, ne yürekler parçalayıcı hâdiseler olurdu. Sokak ortaların da kalan, her türlü maddi ve ma- nevi servetten mahrum ne esirler — vardı. Hele esiri satın alan adam vic- dansız, ahlâksız bir insansa, o e- sirin başına gelecekler vardı. Hu- Tâsa, böyle bir içtimal facia, yere yüzünde eşsizdir. g Şimdi, o devirlerden çok uzak- ta bulunuyoruz. Tarih, çok acıklı — ve yürekler kanatıcıdır. e— em — A lacaklarıma görünmemiye çalı- şıyordu. Fakat günün birinde, vaktile kendisini yakalıyan sivil polis ko- miseri ile karşılaştı. Şimdi Sante hapishanesinde. Güyan adasına evine — Fransa... Evet, Fransa, çok uzak değildi. Orada para çoktu. (Unutmayınız ki 1983 teyiz.) Hemen tayyaresine | atladı, Parise doğru havalandı. Geldiğinin haftasında tayyareyi | sattı. Ele geçirdiği para ile Lödru- Rolen caddesinde büyük bir ma- | ğaza kiraladı ve (Löiminon Mu - essisi) ni tesis etti. Tüccarlara, fabrikalara başvur- du. Kredi ile aldığı malları mağa- | zaya yığdı. Sonra her yerden u- | kazandı. Mümkün mertebe eski a- gönderilmek için sırasını bekliyor. sına koştuğunu görünce: — Nereye Sermed! Diye bir çığlık kopardı Makara harekete geçmişti, San- dâl iniyordu. İ Hiç bir müdahaleye vakit bı - | rakmadan kendisini dışarı attı. Çünkü ASPİKRİN seneler- denberi her türlü soğukal- gınlıklarına ve ağrılara karşı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbat etmiştir. ASPİRİ Nin tesirinden emin ,olmak için lüllen kasına dikkat ediniz. tekâsif bulunduğu birinci mevki kurtaranların bir kısmı denize in- mişti. — Belma, Belma!.. Diye bağırıyordu: Can kurtaran — sandallarında Ona benzer kimse yoktu. Büyük bir uğultu arasında kaş- bolan sesine de cevab alamadı. Sas ». ğ e mar- zerine yürüyordu. Sıcak dayanılacak halde değildi. — Belme Belma — Acaba Belma kurtulmuş muy- du?...