21 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

21 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vrupada bu sene ne gibi , A meseleler çıkacak, yahud daha doğrusu — tazelenecek - Giye meşgul olanlar Fransanın ve Almanyanın islikbalde karşılıklı — me vaziyat alacaklarını çok düşü- , nüyorlar. Şu son bir senedenberi Avrupada büyük değişiklikler ol- — du. Fransanın icabında yardım — görteeği taraflar eksildi. Buna mukabil İngiltere ile Fransa ara- © sindaki teştiki mesal esası kı vetlendi. Paris ile Lon her vakitkinden ziyade —- dostlukla birbirine bağlıdır. Yüz elli sene evvel Fransanın — büyük ihtilâl devrindeki nüfusu 28,000,000 idi, İngiltere, Avustur- — ya ve Prusya bir araya getirile- — rok hepsinin nüfusu kadar birşey! Sonra /.vrupada Fransa aley - hine bir Ittifak oldu. Fransa bu ittifaka karşı koyabildi. Ondan “ t Yalnız şu var ki Prusyanın ve diğer irili ufaklı Alman devlet “Yeni Seçim Arifesinde: E Suretle apa öldü. Bütün dünya kar- dinalları, yeni Papanın in- k tihabına — davet olundu. — Prensip itibarile Konklav, her - — hangi bir şehirde toplanabilir. Fakat, kardinalların - Romada, Vatikan sarayında — toplanmaları tor: hatsız ederler. di sonra Fransada nülus arttıkça art- Papalar Nasıl Ve Ne | Fevkalâde tarihi ve süslü Vatikananda Senpiyer kilisesinin dahili ; manzarasındın bir köşe Sonra birden konuşma konuları ciddileşti. Dok- — Amma güzel kadını erkekler her vakit ra- Dedi, Güney dudaklarını büke büke cevap ver- — Güzel olmanın, çirkin olmanın bu bakımdan Ezeli Fransız - Alman Rekabeti — İstikbal Harplerinde de Nüfusun Mühim Rolü Olacak Alman Nüfusu Durmadan Artıyor, | Halbuki Fransızlarınki Daima Eksiliyor Fransız Askeri Mütehassısları Sür'atle Tedbir Alınmasını İstiyor Fransız umum — erkamınarbiye rewi General Gamelin lerinin nüfusu da artıyor idi. 1870 de Fransa ile Almanya nüfus iti- ça Seçilir? üâdettir. Vaktile sarayın ambarla- rının bulunduğu yerde 4 metro 50 santim boyunda ve 3 metro T5 san- tim eninde, sökülür ve kurulur küçük höcreler vardı. Konklav; Papanın vefatından 10 (Devamı 6 ıncı sahifede) | tecrübeye, hesaba varıyor. Harb barile başbaşa gelmişlerdi. O se- | ne harb oldu. O zamandanberi 40 Bene geçti. Fakat Almanyanın nü- fusu arttıkça arttı. Fransada ise bilâkiş azaldı. Almanyanın bugünkü nüfusu 75,000,000 den fazla olduğu halde Fransanın nüfusu 41,000,000 kişi- dir! Ask Ti mütehassısların yazıla- rında yürütülen bu mükayeseden | sonra varılan netice şudur: Bir | milletin harb kuvvet ve kabili - | yeti ancak yetiştirdiği gençlerin miktarı ile ölçülmek kaldesine göre harb ihtimalinde bir memle- ketin müdafaa ve taarruz imkâ ları bu esasa göre düşünülür. Hal- | buki bir memleketin dalma genç | kuvvetlere malik olabilmesi için mütemadi surette arkadan nüfus yetişmek lâzımdır. Bu nüfus ise yeni doğacak çocuklardır. Fakat dikkat edilecek bir nokta daha var: Bu doğumların fasılasız, mun- tazam surette devam etmesi şart- tır. Bu da temin edildikten sonra © memleket taarruz ve müdafaa- da kendisine lâzım olan nüfus kuv- vetine malik sayılır, Halbuki Fran- sada doğum mütemadiyen azalı- yor, Fransada doğum miktarı hiç - bir zaman bir milyon yirmi iki bin adedini geçmemiş olup 937 se- | nesindeki doğumun miktarı ise 616,000 dem ziyade değildir!. Bundan başka son üç sene için- de ölenlerin miktarı Fransada do- ganlardan 42,000 kişi fazladır! Fransız askeri mütehassıslarını düşündüren diğer mühim bir ci- het de şudur: İstikbalde bir harb olursa ihtisas işleri kimbilir ne kadar nazikle- şecek, daha ne kadar bilgi istiye- cektir. Cephede böyle olduğu gibi cephe gerisindeki işlerde bilgiye, malzemesini yetiştirecek mües - seseleri idare etmek ve onların faaliyetini durdurmamak — lâzım. Sonra istikbal harbi her gün bir yeniliğe lüzum gösterecek. Bir çeşid silâh, bir biçim tayyare ça- bucak değiştirilmek ihtiyacına uğ- rıyacak. Bunu hemen yapabil - mek için de cephe gerisinde bir o kadar ihtisas erbabına, o gün lü- zum görülecek tadilâtı başaracak kader dimağa ihtiyaç görülecek. Nüfusu azalar bir memlekette böyle ihtisas erbabını nasıl ye - tiştirmeli?, İstikbalde bir harb olursa bu - |Meraklı Şeyler DÖRT SENE SONRA DİRİLEN BALIK! erlevbayı okuyunca: «Bu balık başka balık elmalık» demeri- ni Bu, Amerikalı tabliyalçılardan C. V. Koots'ın öldürdüğü ve dirütüği bir balıktır. Şimdi sayın ülimi dinleyiniz: «Bir balık alınız, çamurlu bir kap içerisine koyunuz. Bu çamuru, ya - vaş yavaş kurulunuz, kerpiç haline getiriniz. Bir tarafa koyunuz. Dört se- ne sonra kırınız. İçerisinde bulacağı - miz, kurumuş, âdeta mumya haline zelmiş bir balıkar, Eğer bu, batak - lıklarda yaşıyan cinslen bir balık İse müutlaka dirilecektir. Vakıâ biraz za- yıflamıştır. Fakat sahhati yerindedir. hayatını muhafasa etmektedir. Hu geçen dört Sene içinde, kendi içinde sakladığı ya- ( ©* Wraz ederek yazı ölü kalmıştır. «Sir enu öyle zannedersiniz. Hayır! © ölmemiştir. yaşıyor. İKi satte bir teneffüs etmektle, kendi mescile çok ba- ti bir şekilde gıdalanmaktadır, Bu ku- ru balığı ilik bir suya koyunuz. Yavaş yavaş kendine gelecek, yeniden hayat bulacaktır. «ilind — fakirlerinin — tecrübelerinde hileye sapmadıkları kabul edilirse on- ların da Lelajik hallerinde ayal şeyi vakldir.. BİR ZÜRAFAN! AKLİ oçyada Kostorfin belediyesi, hay- vanat bahçesi için Jorj adlı bir Zürafa satın almış. Zürafayı makleden kam- yön, ancak dört metro yüksekliğinde bir köprüye gülmiş. Halbuki Zurafanın boyu 8 metro 40 santim. Geçebilmenin garesi yok. Mecburl Joru yere indir - mişler, köprüyü yaya geçirmek İste- | mişler. Fakat mağrur hayvan bunu an- layınca boynunu, evvelkindon daha faz- J uzatmış, Hayvanın nakline memur gardiyan bir merdiven üzerine çıkmış, | Zürafanın boynunu eğdirmeğe çalış - müş. Beyhude.,. (Zatran) gazelesinin yazdığına güre hayvanı dekrar kamyona kaymuşlar, Kliftona gelirmişler. Orudan (Bristol farikile göndereceklermiş. Bu yol ü- zerinde köprü filân yokmuş. Jori; Bristolda bir vapura bindirile- vek ve İskoçyaya gönderileceklir. Ya- pılan hesaba göre hayvanın nakli mas- rafı, kaymetinin bir misli fazladır. As- farı yüründen daha pahalı diye işle buna derler. BİR KEMANIN HİKAYESİ AmeriYada, sahne vâzı jütyen Düvi- vire tarafından çevrilen (Büyük Valı) fimlade, büyük besteklr Johan Sira- Oc'un en güzel meledileri çalınmakta- dır. Bn mühim soliler, Amerikanın en maruf kemancılarından Toscha Seldel galmışlır. Bunda, İstradivriyüsün yaptığı meş- bür Dövinçi) kemanı Beldel de bulun- maktadır. Bu keman. 1886 da, Şardonlar deni- len bir allenin elinde (di Taşıdığı ismi veren onlardır. Sonra bir Alman zen- ginin eline geçmişlir. Lohumanın kol- keksiyonunda şef mevklini Işçal etmiş- tir. Son mall bahran esnasında Ame- rikaya gönderilmiş ve Toseha Seldale satılmıştır. 1924 de en meşhur eksporler bu ke- mana 60000 dolar (78 bin lira) kiy- eet biçmişlerdir. Büyük solist Seldel kemanını gözü Kİbİ sevmekte ve mühafazasına çok dikkat etmektedir. 80 bin dolar veril- diği halde reddetmiştir. ——— nun ne kadar zaman süreceğini kestirmek imkânsızdır. Hulâsa harb için para lâzım ol- duğu gibi istikbal harblerinde ih- tiyacın türlüsü baş gösterecektir. Bu noktadan Fransız askeri mü - “tehassısları şimdiden ilerisini dü- şünerek bir takım ciddi tedbirle- rin alınması taraftarıdırlar. Almanyada alınmış ve tatbik edilmiş olan tedbirlerden şimdiye kadar müsbet neticeler alındı. —a İ 78 —ı—ını:ıııımımcl  Damadını Seven Kadın! çi Neclântn annesı €clâ yirmi dört yaşına ka- dar okudu. Babası - öldüğü | zaman, o, on yedi yaşında | idi. İngiliz kollejini henüz bitir - | memişti. Neclânın babası emekli konso- Toslardandı. abası öldükten sonra da | yünde annesinin yanına — döndü. Nigâr Hanım., Kocasından kalı dört katlı bir apartımanın birinci| katında oturuyordu. Neclâ mek - tebden çıkınca dört yıl bekledi. Ne beliyordu? Kimi bekliyordu? Annesinin fikrine göre uygun, zengin, mevki sahibi bir koca. Neclâya gelince, o, hiç de bunu beklemiyordu. Arkadaşları gibi koca peşinde koştuğunu görenler yoktu. Neclâ okuyordu.. Çak okuyordu. Bir gün Nigâr hanım, kızına: — Bu yaştan sonra evlenmi - iyenler evde kalmıştırlar.. Dedi. Ve ilk defa kızının izzüti nefsine dokundu. ”) — Peki anne, diye cevab verdi, ilk çıkan kısmını reddetmiyece - | Rim. Mademki benim evlanmemi | istiyorsun... | Nigâr hanım kızına koca bul - makta gecikmedi. Neclânın peşin- de koşan yine hariciye memur « larından ve aile dostlarından kendisinin de çok beğendiği - Ce-i mil Ural ne güne duruyordu? Cemil, Nigâr Hanıma - Neclâyı almak için - az mı yalvarmıştı? Nigâr Hanım henüz kırk beşin- de bile yoktu. Kendini bilhassa ay- nanın önüne geçtiği zaman - her kadın gibi - çok genç, çok ateşli ve çok cazib görürdü. Kendi ken- dine: — Otuz beş yaşında bile göster- mivorum.. Derdi. Bir gün Cemile — haber gönderdi: — Neclâ evlenmeğe karar verdi. Hemeu gel de söz keselim... Cemil Ural, birkaç gün için İs- tanbula geldi. Kadıköyüne misafir indi.. Nigâr Hanımla gizlice gö - rüşerek söz kestiler. Neclâ da bu işe - annesinin ısrarı karşısında - menfi cevab veremedi: — Peki.. Cemil ile evleneceğim. Hanife kadi larına korku, merak, ürperti yayıyordu. Fakat, ben onunla gidersem, sen yalnız kalma Az misin, anne? Diye sordu Oysa ki, Cemil ile Nigâr Hanım, aralarında şöyle bir karar ver - mislerdi: — Ankaraya hep birlikte gi- gereğiz.. Ve bir arada oturaca « Bızl. Nigâr hanım bu kararını kızın-| dan saklamıştı. — A yavrum, dedi, ben senden nasıl ayrilabilirim? Va sen bendeni | uzaklaşınca anneni aramaz mısın? Noclâ müşkül vaziyette kalmış- tı. Annesine: — Hayır.. Aramam | Diyemedi. Maâmafih Noclâ pek, de yalnız olarak sile ocağından ayrılmak niyetinde değildi. O hafta içinde nişanlandılar. Üç ay sonra nikâhları kıyıldı. ve üçü birlikte - oturdukları da - ireyi de kiraya vererek - Ankara-, ya gittiler, * Bu izdivaç Cemil için uğurlu ve| mes'ud bir netice vermişti. Cemil, yıllardanberi beslediği ümidlerden birinin canlandığımı gördü.. Av - | rupa şehirlerinden birine konsolos) | olmuştu. Ankarada evli olarak ancak üç ay kadar oturabildiler, Cemil ha- reket emrini ve yol masrafını al- mıştı. Şimdi Avrupaya da Üçü birlik- 1o mi gideceklerdi? Bunu ilk defa Neclâ sordu: — Cemil, Avrupada üç kişiye birden bakmak biraz masraflı o- lacak. Annemi İstanbulda bıraksak nasıl olur? Cemil derhal cevab verdi: — Hayır.. Annen başımızda bu- lunsun, Neclâ! Sen sıkılırsın yal- niz orada.. Ankaradan İstanbula, Istanbul- | * dan da Berline kadar üçü bir ara- da gittiler. Cemil, Berline on dört saat u- zakta bir şehre gidecekti. O ge- ceyi sessiz bir otelde geçirmiş - lerdi. Neclâ o sabah otelin salonunda Cemili bekliyordu. Cemil gecikti.. Neclâ merak etti. Odaya döndü. Annesile kocasının seslerini duy- Fakat, kat'iyetle hüküm vereme” du. Kapıya kulak — verdi. Nigâr Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Hanım kıskanç bir desle anlatı * yordu: — Artık tahammülüm kalmadik Anlıyor musun? Ya anu.. Ya benle İkimizden birini tercih et! Acaba içerde başka bir erkek | mi vardı? Neclânın annesi kime hitab &* diyordu? — Genç kadının dizleri * nin bağı birden çözülüvermişti — Belki odada başka bir-adafi | vardır.. Cemil belki de dışarı Çi mıştır. | Diyerek sendeledi.. Koridoruf parmaklığına — tutunarak tekraf salona g Cemil yolda gelirken. Nigâr bif nıma: — Ben sizi Almanyada tanıdığf| Türklerden birile evlendirece * ğim! Demişti. Neclâ bu sözleri hatif' hyarak müteselli oluvordu. Bereket versin ki, Cemilin ğıdan yukarı çıkması Neclânın V tün şüphelerini silmişti. Cemil salona girer girmez Kf rısına: — Beni burada mı bekliyorsuf dedi. Haniya annenle bugün di”| şarıya çıkacaktınız? — Annem bana birşey - söyle medi. Sen de erken gitmiştin, — Burada çoktanberi yalnız #| sın? | (Devamı T inci sahifedel, F cenl Program li Ankara Radyos! BUGÜN 18,385 Müzik (Bale müziğl - Fit 19 Konuşma (Türkiye postası). 19.15 Türk müziği (İncosaz fasli — Türkü (Yürü düber yürüre Ş İ— Alİ Elendinin nihaveni gfi | (Severimi yine). #— Refik Fersanın — Hlcas (Geçdi rüzgür), 21.15 Esham, tahvilsi, xambir? | « muküt borsası (fint). 2130 Müzik (radyo orkestrası < hiçbir ayırdımı yoktur. Rahatsız olmamak kadının elindedir. — Nasıl?. — Rahatsız olmak için fırsat veren her vakit kadındır. - Yok camım, böyle söyleme. 4 — Tabil böyle konuşurken, gülerken, oturur- ken ciddi olan bir kadına kimse ne bakar, ne de bir | şey söylemek ve yapmak için cesaret bulur. : — Durup duruürken güzel bir kadını rahatsız “eden erkekler yok mudur?. | — —O çeşit erkek polislik olan erkek demektir. Ö | Vakit te kadının güzelliğinin, çirkinliğinin etkisi | yoktur. Bir erkek yolda giderken İiç aklında, fik- — #inde yokken riaml bir deli ile, yahüt sarhoşla, ya- ” hut yol kesicisi ile karşılaşırsa bir kadının o tip er- | kekle büılaşması ds tıpkt tıpkısına öyledir. 5 b z l karıcığı kurakterin çok sağ- böyle B - dülgünüye — Karakterimin kuvvetli olması, senin beni böyle bulman ayrı. Fakat, ben her kadın için böy- le düşünürüm. En aşağılık bir sokak kadını bile istemez, fırsat vermezse hiçbir erkek ona birşey yapamaz. — Demek sözün kısası: Kadın istemezse hiçbir şey olmaz. GBüney güldü: — Evet. Kadın istemezse erkek birşey yapa- maz. Ve ekledi: — Sen deli bile olsan, ben istemeseydim, seni sevmeseydim benimle evlenebilir miydin?. Doktor bu sorgu karşısında en çok sevdiğine tapan bir manyağın boyun eğikliğile onu onayladı: — Evlenemezdim. Sonra, birdenbire şenliğini topaclıyarak: — Ne iyi etmişim de evlenmişim... Diye sevgisini tagırdı ve bir dilek yaptı: — Haydi kalk, araba ile Taşdelene kadar gidip gelelim. Genç kadın, güzel kadın, rengini güneşten, gü- zelliğini dünyayı kuran gücün tılsımı elinden alan şen kadın kıvrak bir kalkışla yerinden hapladı: — Haydi gidelim sevgilim. Ve sözüne ekledi: — Amma ben yarın araba ile Beykoza kadar gi- dip geleceğim!. Ve doktor ona bir tek kelime ile cevab verdi: —Peki. SAVUŞ YAVRUM Öğle sonu. Saat üç var. Hanife Kadın mutfak- tan çıkmak için ellerini kuruluyordu. Birden s0- kak kapısı çalındı. Kapının zili sanki kafasının içi- “e böğlk aoi gibi beraipi gen çek öttücüyor, damap, — Acaba Safiye mi, yoksa Hüseyin mi?. Diye mırıldana mırıldana mııuıkmı çıklı, ka- piya gitti. — Kim ot, Geçkin kadının bu ürkek sesine, Safiyenin gür sesi karşılık oldu: — Benim aç... Hanife kadının yüzü birden güldü. Heyecanla: — Sen misin kız?, Diye kâpıyı açtı. Eli titriyordu, damarlari ür- perik ürperikti. — Gel yavrum. Nerelerde kaldın?. Diyerek onu içeriye aldı ve bir ana sevgisi ile boynuna sarıldı: — Satiyeciğimmimm... Safiye de> — Çok mu göreceğin geldi ablacığım?. Diyerek geçkin kadının boynunua kollarını da- ladı. Bu sarmaş dolaşlık bir saniye sürdü. Sonra, ikisi de yürüdüler. Safiye çok şendi. Bütün güzelliğini yüzünde, gözlerinde taşıyor ve merakla soruyordu: — Babalık yok mu?, mı— vıı) 1939, Ay 2, Gün 52, Kasım 100 | Zi Şubut SALI Vakitler Güneş

Bu sayıdan diğer sayfalar: