1 Numaralı Halk Filosu Büyük Harbde Osmanlı - Rüs deniz kavvelleri arar Sında Karadenlede yapıları çarpışmaları ve şimdiye İSlar yazılmamış denla mahtarebelerinin nolları. Her hakkı mahfuzdur. Tefrikâ Numarası : Şükrü Kaptan Bun Çok Müteessirdi, Ethem Kaptan İse Söyliyecek Söz Bulamıyordu | — Cevab geldi evildim. Fakat ,:’: Bir cevab keşke gelmez o- l ı:_"h— kaptan daha bu fik cüm- İşin mahiyetini anlamıştı.. 'en yaşaran gözleri Ne- ::'" bu ihtiyatsızlığına hay - '"M'-'îlueıuı baykırdı: he hafız vermiyorlar değil İ beybabal, DRüe Sükrü B Kest, dev; €y kaptanın sözünü elti: fet; . B bara İğİ Müracaatinizi nazarı iti- m_____illmvyııriıı. Donanma ku - ö _;_n!mı noktal nazarında 1s- iyor. Karadenizde tehlike değildir diyor. Tabil onu hunlai lar. Siz bu akşam hemen vab pi “deceksiniz. Verilen ce Yekin Üzülme evlâdım... Ne de yeiliriz buna karşı... Benim fazlı Ha kadar belki de senden & Üzüldüğüm bu iş isteğimi- x.u"""'“ böyle bir netice verdi. AYA rizadan başka — şimdilik Yapılacak d Ünliyor! birşey yok!. Allah yar- d"ğ;'“"— K öi oli Ki ikrü Bey çok müteessirdi. Ptanların müracastini İs'af e- di ltkten ziyade apaçık feda Böz yumulan cepbane, '© bunların hepsinden etli X. K. taburlarının Mehmedeiklerine ac- Tülzeme Ghi byn, kakıaşilla Yordu, ı,uîı*: kaptan söyliyecek söz Dan biş £ Boğazına kadar tırma- Nemi, ” Piçkiriği ağzında boğdu. lerile yöğtlerini ceketin kol yen- landı, D'fmhvıxıı gitmeğe bazır- LR, d, kapıya doğru yürü- y ""_ îlü Beçeceği sırada dur- t lamak için kendini güç İM'"R Şükrü Beye söylendi: Bu sahid olsun beybaba... damlaşı Mala, cana kıyan bu a- Bülirge an, eğer başımıza bir İş Sen gö Sab soracağım. Amma Seğin KeçEkSin ki: «Senin sora - M gabdan ne olur?s İşin iç- mmT'"" fırsat verirse bü- &n 'ete haykıracağım. Anla- v Bir tüfeğin cephede a Ki Yot sayıldığı bü za- € tüginlörce neferi, yüz bin- feği gözden çıkaran süç- '::llnnı çekmelidirler.. $ arladık beybaba!. “*ıe?.:: Beyin gözleri dolu dolu kopan ” Elik üzerinde gönülden Ünü yazılimi bir feryadla der- 2Pkay Ca Şanan Sarı Ethem kaptanın Uzun uzun baktı.. Son-i No, 50 Vazi )W":ın mektub aldım. Yeni| Daima geee ziyadesile memnun.. | & bitmey ü veren bu macera - & _'*—"-n ©na geniş bir nefes kbalini Yltiz kendini - değil, Tdeşim de kurtardın!» diyor. lyinnmusm kocası İstan - _hîl_;r—jfı Şimdi hepsi be-| 'Yünde imişl İ yi imişler.. «hepi Hnbuj y diye yazıyorlar. İs- k Böstermesin, bir gaç Bim, * **ae semtine uğramıyaca- Te ah > Aörüy , “Aman Beh, Ği Şekli İmayı bir kalb| Bimin Ü hatırlıyorum. Kal- '(r—)'ur_ u:ı’:m bazan bir sızı ge- d, bu nin $1Zi ve hatıralar ha ”P Kazşısında mağlübdur 9 ra gözlerini beyâz keten mendili- ne kuruladi; yerine dönerkeü mı- rıldandı: — Ne temiz, ne babayiğit kap- tanlar bunlari, Tanrıdan başka koruyucuları yok. Ulu Tanrı on- ları felâketten muhafaza buyur- Bun!, Bahriye Nezareti, Karadenize çıkacak gemilerin kaptanları ta- rafından yapılan şikâyetlere aldı- rış etmemişti. Btdayette Müsteşar Vasıf Bey donanma kumandan - lığırın ileri sürdüğü «deniz haki- miyeti ni manasız bulmuş; iskele ve limanlar umum kumandanlı- ğınin derkenarile gönderilen iti- Ekmek Meselesi (3 inci sahifeden devam; ekmeği alsa alsa fakir halk alır diye düşünülebilir, fakat bu dü- şünce de şu cihetlen doğru de - ğildir: Fıkara takımımnın, sofrasında, zaten, çeşid, çeşid yemekler bu- lunmaz ki, onların lezzetile ek - meğin çeşnisine bakmadan yesin. Ekmeği herhangi bir katıkla yı- yenler, hiç olmazsa yedikleri ek- meğin has, yumuşak ve lezzeti olmasına, tabiatile dikkat ericcek- ler ve ehemmiyet vereceklerdir. — Diğer has ekmeğin de ucuz- Tatılması düşünülürken, fırınla - Tın imaliye ücretlerinin fazla ol- duğu tesbit ediltyormuş; bu üc- reti biraz daha indinmeniz kabil midir?, — Değildir. — Çok kat't söylüyorsunuz, iyi- ©e hesabınızi yaptınız. mi? — Evet, hesabımızı yaptık - ve alâkadarlara bildirdik. Bu imali- ye ücretine, elektrik, su ve mah- Tukat masrafından, işçi ve tez - gâhtar ücretine varıncıya kadar bütün fırının umumi masrafı da- hil olduğu gibi yüzde dört buçuk olarak tesbit edilen kendi kazan- cımız da dahildir. Yani bir çuval unda 45 kuruş kazanırız. Bütün sermayemizle, malımızla, canımız- Ja kazancımız burdan ibarettir. Buna mukabil vaziyet şudur: Biz şimdiye kadar imaliye üc- reti olarak bir çuval unda 193 ku- ruş alıyorduk ve almaktayız. Fa- kat şimdi alâkadar makamca bu- nun 125 kuruşa idare edeceği id- a edilmektedir. Bunun üzerine biz, bütün masrafımızı, en asgari hesab ederek bir liste tanzim ot- Seni affetmedim Belma.. Ölün- ciye kadar düşmanımsın!.. A (İsmi ve tarihi lâzun olmıyan bir gün) Elim değdikçe deftere birkaç satır yazıyorum. Camım sıkıldıkça yazdıklarımı okuyorum. İşte benim başbaşa kal- dığım yegüâne muhatab.. Bazan sahifeleri çok gerilere doğru çeviriyorum. Defteri Ük yaz- mağa başladığım çağların kuca - ğında buluyorum kendimi.. Her sahifede aradığım günler gömülü.. Yine her sahifede bana 1ztırab veren hatıraları dipdiri bu- 'Eserin hazırlanmasına not ve vesaik vermek suretile yardım edenler: Albay Tevfik, Şükrü Pala, Remzi Çakıcı, Cevad Teydemir, Şifre kâtibi Rinbaşı İhsan. Yazan: Rahmi YAĞIZ Ap Açık Feda Edilen Cephane Malzeme ve Kahraman Mehmedcikler Taz tezkeresini bizzat Amiral So- gona göstermiş, sormuştu: — Amiral! Bakınız kâaptanlar hergün Karadenizde birkaç Türk transporunun Rus tahtelbahirleri tarafından batırıldığını, bu vazi- yet karşısında konvoysüz yola Çıkmanın imkânsızlığını ileri sü- rüyorlar. İskele ve limanlar umum kumandanlığı da bu itirazı teyid ediyor. İçi asker ve hârb malse - | mesile dolu gemilerin konvoy re« fakatinde yola çıkarılmaları el - zemdir.. Bana kalırsa bir yerine binkaç gemllik bir müfreze terfik etseniz bunlara?!, (Devamı var) tik. Bu listeye göre imaliye ücre- tinin 204 kuruş olması lâzım geli- yyor. Bu vaziyete göre fırıncıların çok mütevazi bir kazançla çalış- tıkları tezahür eder. — Fırınların gayri sıhhi olduğu-! asrın ihtiyaçlarına üygun olmadı- gı İleri sürülüyor. Buna ne der - şiniz?.. — Yalan değildir, yanlış ve mü- balâğalıdır derim Belki bugünkü sıhhi şartlara uygun olmiyan fi- rınlar vardır. Fakat, bu, bütün fırınların ayni şekilde olduğunu isbat etmez, Fırınlarımızın çoğu, asri makine teçhizatına malik ve Belediye nizamnamesine uygun - dur. Bittabi uygun olmıyanların aslah edilmesi icab eder. Muhatabımı. iyice töyletmiştim. Elini sıkarak kahveder çıktım. Bir| kaç fırına daha uğradım. Fakat hepsi de müşterek — oir ahenkle bu yazdıklarımın özünü ifade et- tikleri için birer, birer yazmağa üzum görmüyorum. En son, Belediye iktısad mü - üğüne gittim. Asım Süreyya ştüm. Bana, be ikinci ek- mek işinden çok ümldvar bulun - duğunu ifade ettikten sonra er- cümle şu baburi verdi: — Üç dört güne kadar, yeni bir ekmek tecrübesi daha yapacağız.. — İlkinden muvafik netice a - Tinmadı. mı? — Alındı... Fakat, biraz daha iyisini, daha muvafıkı yapabilmek için buna lüzum görülüyor... Sayın müdür, bu vadide daha fazla bir şey söylemek istemiyor- du: Bunu gözlerinden okuduğum için ben de fazla ısrar etmedim. İntihar ettiğim gece kaybalan mektub olsa ne öyi olacaktı, mektub bana o kadar tatlı bir :z- tırab vetiyordu ki... Fakat hayır... Onun belki de dalgalar arasında evvelâ mürek- kepleri, sonra sahifeleri dağılarak yok oluşu duha isabet oldu. O mek- tubla Belmayı her an karşımda bulacaktım. Halbuki defterimde Belmaya aid yazılı olanlar o mek- tub kadar onu karşıma getirmi - yor. Düşmatnım, düşmanım sana Bel- | | mek, sana.. asla.. asla, sevgili düş- | man.. | Ganmn) ye yeni bir mühendis | geldi. Eskiden Nafıa Vekâletinde | çalışıyormuş. Uzak bir yere ta- yin etmişler, isilfa etmiş... Kıy - metli bir genç... Onun üzerine bu- rada teklif edilen işi kabul etmiş. Biraz züppece... Fakat Zararsız çocuk., Ukalâlığı yok. Şekip Si- Ayıların En Büyük Zevkleri (5 inci sahifeden devamı) | nn halini gürüyorsunuz ya. Ne kadar sinirli. Sebebi, arkadaşının aşağıda bırakılması... Bir pasta uzattı. Fakat ayı, pas- almazdan evvel uzun uzun dı. Nihayet alıp yemeğe razı yanımdaki divana da- yadı. on üç santimetre kadar u - zunluktaki sivri tınaklarına kor- ku ile bakıyordum. Sordum: — Bunları daima mülâyemetle mi terbiye ediyorsunuz?. — Evet, vahşi hâyvanları, bil- | hassa ayıları mülâyömetle ter - biye etmekten başka çare yok - tur. Zira bu, müthiş kinci bir hay- vandır, Gördüğü fena muameleyi alfetmez, unu! Biraz sonra Lurkofu da göreceksirl: vel Çingenelerden satın Kendisine çok fena müuamele et- mişler. Bidayette çok sıkıntı çek- | tim. O kadar inadcı, o kadar ya- ramaz idi ki #üratına bir şamar yapışlırmaktan kendimi a- İsmadım. Aradan seneler — geçti, Gösterdiğim mülâyemete rağınen buünü bir türlü unutturamadım. | Karımın, hizmetçimin her dedi - | Rini bilâ itiraz ve memnuniyetle | yapar, benimkileri homurdana - rak, Bana bir türlü ısınamadı. Ayılar Güze! Kadınlara _âa'y.ılı_ıjlar — Dediğim gibi bu ayı, Balkan-) larda bir şehrin dışında çerge ku- ran Çingenelerin birinin idi, Te- sadülen oradan geçiyordum. Sivri gadırlardan birinin önünde dur- dum. Yaşlı bir Çingene karısı, e- Tindeki iskambil kâğıdlarını gös- terarek: — Falmıza bakafım mı?, Diyordu. Ben ise, güzel bir Çin- gene kızının peşinden gölge gibi ayrılmıyan küçük ayıya bakıyor- dum. Bu örgülü saçlı Çingene kı- zına yaklaştım, koluna dokun - dum. Ayı, sivri dişlerini göste - rerek homurdanmağa başladı. E- Ber çadırlardan çıkan — çocuklar mâni olmasalardı, şüphesiz üze- rime saldıracak, bir yerimi ısıra- caktı. Ayıyı satın almak istiyor- düm. Genç kiz: —— — Maalmemnuniye satmıya ha-| zarım. Artık usandım bu hayvan- dan. Bana dünyayı zindan edi - yör. İpini koparıyor, peşime ta - kılıyor. Nereye gitsem arkamdan geliyör, Bir dakika, bir saniye ay- Ti bulunmak istemiyor. Yanıma bir kimsenin yaklaşmasına mü - saade etmiyor. Bir gün nişanlımın üzerine atıldı, kolunu ısırdı. Za- vallı onbeş gün yalakta yattı. Ar- tak tahammül olunamaz hale gel- di. Bazı geceler, — bilmem, nasıl ipini çözüyor, çadırıma — geliyor. yanaklarımı, kollarımı — yalıyor, yataktan — firlayıp — kalkıyorum. Doğrusunu söylemek lâzım ge - lirse bu ayı bana sevdalı!.. İşte, Lurkofu bu Çingene kızın- dan satım aldım. AYILARLA YOLA ÇIKMAK MÜŞKÜL Aşağıdaki homudtular gittikçe artıyordu. Löroye karısını çağırdı.| Ne olüyor. aşağıdı nanın yanında gördüm. Birbiri- evimde ziyaretime geldi, — Ah, azizim diyor, İstanbul, Ankarayı bırak, gel de böyle üc- ra köşelerde yosun bağla... En gü- zel senelerini kadınsız, eğlence - siz, sıcaksız geçir. Hiç çekinmeden şu suali de sor- dü; — Burada kadınlarla aranız na- sılt, Bari dalavere çevirecek ka- dınlar var mı?. Fena halde kızmak ve iğren - | mekle beraber, belli etmedim. — Bu sualinize müsbet veya menfi bir cevab verebilecek vazi. yette değilim! Zira ben kimse ile temas etmem. Hattâ geleli bir hayli zaman ol- du, bir toplantıya bile gitmedim. Yüzüme hayretle bakıyordu; — Ne yapıyorsunuz ya?, Güldüm: | nuz?. — Lürkof yukarı çıkmak isti- yor, bunun için bağırıp duruyor.. — Bırakınız, gelsin! Madamın aşağı inmesine lüzum kalmadı, kapı açıldı, Lurkof içeri girdi. Bu, Lutka'dan daha büyük-, ce idi. Dostundan ayrı bırakıldığı için hamurdanıyordu. — Madam Lorey, teskin etmek için ona da bir şişe süt uzattı. Şişeyi iki pen- gesile sıkı sıkı tuttü, birkaç aa » niye bizi süzdü; sönra ard ayak- larının üzerine oturdu. Sağ tara- fına uzandı, şişeyi ağrına götür. dü, tıpkı emzik emen bir çocuk Bibi yavaş yavaş, sindire sindire il başladı: Süt bitince doğe umağa başladı. Lurkof göze derin nefes mnuniyetini — Ayılar en çok neden hoşla - nırlar?, — Güzel kadından... Hele çıp- lak oldu mu... Apışıp kalırlar, Ka- dınların vücudünü okşamıya, vü- cudünün kokusunu koklarırya ba- yılırlar... En büyük zevkleri bü- dür. . Kar Yağıyordu (4 Üncü sahifeden cudümde bir halsizlik, omuzla - rında bir ağırlık hissetti, Hâlâ de- minki hayallerin tesiri altında idi, Çocukluğunu, o heyecanlı mek- teb sıralarını, yıllarca evvelki © günleri hatırlryordu.. Alnında bir, iki ter damlası belirdi. — Yüreği hızlı hızlı atıyordu. Şakaklarında hafi£ bir ağrı, yanaklarında fazla bir hararet duyuyordu.. m) Evvelâ, yüzünde, müphem bir gülüşe benziyen hatlar b Sonra, gözlerinin mor çukurluk- larından doğru yayılan. bir hüzün mMaskesi giymiş gibi, bir melâl ve endişe sükütu içinde, haşının zonk- dladığını hissetti. yıllar ne çabuk Beçmişti., Gönül, dirseğini yazıhanesinin kenarına dayadı.. Bütüa bir ma » ziyi hatırladı.. Hikmet! — Nerede şimdi o genç?. Kimbilir? Yıllardir. unuttuğu bu delikanlıyı ilk defa, tekrar bugün halırlamıştı. Hik - met., Bir gölge, silik bir siluet &- Tan bu gencin hâlâ yolunu bekli- yörmüş gibi, gene kızın yüreğine de Âni bir heyecağı bölirdi.. Bir an kendinden utandı.. — Hikmet. O, — Şimdi kimbilir nerede?. O artık | hiç gelmiyecek.. Gelemez. Hayat onu bir daha Gönülle başbaşa ge- tirmiyecek.. Gönülün, beyaz, yumuk elleri- nin üzerine, iki damla göz yaşı düştüğü vakit, genç kız, birden silkindi.. Yerinden kalktı. Pence- renin önüne geldi.. Dışarıda lâpa lâpa karyağıyordu. Dakikalarca, tesadüfün önüne katılmış küçük kar taneciklerinin serseriyane u- Çuşlarını seyretti. — Ben yalnızlığı severim! O da güldü: — İnadına ben de kalabalığı!. — O halde anlaşamıyacağız! — Bilâkis, ben sizi baştan çıka- racağım, Mahzun mahzun başımmı salla - dım. Ö İçini çekiyordu: — İstanbulda harikulâde güzel bir kadınla sevişiyorduk mönşer. Görme öyle nefis, öyle cazib bir mahlüktu ki., Lâkin işler herşeyi altüst etti. — Müadem seviyorsunuz, niçin evlen'p de buraya getirmiyorsu- Cehaletime güler gibi dudak büktü: — İnsan kadınla muhakkak ev- lenmek için mi konuşur. — Konuşmak başka, başka... Siz sevdiğinizden bah - settinizdi de... — Ooo... Tecrübesiz olduğunuz anlaşılıyor dostum.. Bütün kadın- SON TELGRAF — 19 ? inci Kinun 15z Ş Oğlunuzun İstikbalile Alâkadar mısınız? (8 inci sahifeden devam) aç arkadaşının arasında kal- a tercih ederler. Başkalarile alay ederler. Kendilerile alay e- dildiği zaman kızlamzlar. Neş'e - leri yerinde olduğu için buna da gülerler. Çalışmak kudreti ziyadedir. Fa- kat bumu idare etmek lâzımdır. Çünkü daha ziyade bunların ken- dilerinde çalışmak kudreti bey- hude şeylere sarfedilmek tehi kosi vardır. Çünkü bunlar götgi: de rahatı sevecekleri için dalma Çalışatak sebat ile elde edilecek muvaflakiyetlerden uzak kalır - tar. Bir işe başlarken çok hara - retli olurlar. Sonra muvaffakryet sebaf etmek lâzım olduğunu görünce bıkarlar. Bunun gibi v zün uzadıya zihinlerini yormak istemezler. Bu çocukların gözleri iyi gö - rür, kulakları iyi işitir. Hulüsa sıhhatleri, kuvvetleri yerli yerin- dedir. Bunlara düşünmeyi, Mmuhakre me elmeyi öğretmeli. Arkadaş .ns tihabında dikkat etmelidir. Ça « buk heyecana kapılmamak icab eder. İnsanın kendisinden çok bahsetmesi de doğru olamıyaca - ğinı onlara anlatmalı, Lâkırdi &- mak lâzım olduğunu, herşeyir. ge- lişi güzel söylenemiyeceğini gös- termeli. Eğer oğlunuz böyle bir çocuk ise ona dikkat ediniz: Çocuğun iyi kabiliyetlerini inkişaf ettirmek lâ- sına başlamak zâfı bu çocuklarda kendini çabuk belli eder. Bunun hiç iyi birşey olmadığını çocuğu- nuza öğretiniz. Şunu iyice anlatı. nız ki bir insan başladığı bir işi sonuna kadar tamam olarak ya- parsa zekâ ve iradesini işletmiş olur. Zekâ ile irade işledikçe di- ğer daha mühim bir iş için insan kendisinde kuvyet ve kudret bu- lacaklır. (2 inci sahifeden devam) rine kurşun yağdırmıva başlamış-| lar, tabi onlar da muksbele etmiş. Bu sırada otomobil köprünün yanındaki çukura düşmüş, tersine dönmüş jandarmalardan birisi o- muzundan yaralanmış, bunlardan| birinin attığı kurşun, şoförün ka- | fa tasına isabet etmiş, beynini par- çalamış. Diğerler gecenin karan - lığından istifade derek kaçmışlar- dır. ae aem ae — - mobilli Hayd ut.lar. Jandarmalar. yüzbaşı Burgua- nın kumandasında bir sürek avı tertib etmiştir. Tamam 500 polis ve jandarma haydudları aramıya Ve sabaha karşı — bepsini Sen Jermen ormanında yakalamışlar dır. Haydudların üstleri ” başları parça parça olup uykusuzluktan, yorgunluktan — bitkin bir. halde imişler, Kuukluk Z Ürperme Vücudünüz bir tehlikenin yaklaştığını haber veriyor ; Grip! |Hemen ASPİRİN; grip, soğukalgınlığı ve agrıarın ermniyetli — f Mâcı ASPİRİN alınız! Aspirin'in iyi tesirini pek az sonra göreceksiniz. Israrla isteyiniz! 20 ve 2 tabletlik şekillerde bulunur. Her şeklin üstündeki $ markası aldığınız malın hakiki olduğunun ve İyl tesirinin garantisidir. lara âşık olduğunuzu - söyliyerek yaklaşacaksınız. Maksadınız. baş- | ka bile olsa... Kadın sizi kendine tutgun gö- Tünce her yola çekeceğini zanne- der ve bağlanır. Ondan sonrası sizin elinizdedir. . — Yani... — Yani bikmca ayrıliverirsiniz. Kadın bu kanaati dindi mi ken- disini size vermiştir. Artık bı - kıncıya kadar kadın sizindir. — Bu kadın da öyle miydi?. — Öyle olmak üzereydi. Lükin dedim ya işler... Buraya gelişim berbad etti. Fakat arada bir ben İstanbula kaçamak yaparım. İkimiz arasındaki farkı düşünü- yorum. Amma onun”hakkı var. Sev - memiş.. Sevseydi böyle konuşa - bilir miydi?. Fatih İerasından: Jozef vekili avukat Ömer Cemil tarafından Beyoğlu Kalyoncu kul- Tuğunda 70 numarada oturan Niko- laldis Panayot — hal Beyoğlu Sulh Hukuk mahkemesinin 10/10/ 938 tarihli 938/1172 mumaralı ilâ » mile 15 lira 20 kuruşun maa masa- rif tahsili zımnında yaptığı icra ta- kibi üzerine borçluya — gönderilen lera emri borçlunun ikametgâhının meçhuliyetine mebni tebliğ edile - memiş olduğundan 15 gün müddet- le ilânen tebliğat icrasınna karar verilmiştir. Tarihi ilândan bilitibar — mezkür müdet zarfında borç öden- imez, tetkik merelinden veya — tem« iyizden veyahut iadet muhakeme * İyolu ile ait olduğu muhakemeden icranın geri bırakıldığına dair - bir karar göndermedikçe cebri icra yas decekleri zaman iyi mevzular bul- — pilacağı , yine bu müddet içinde — mal beyanında bulunmazsa hapis - le tazyik olunacağı, hakikate mus —