25 Kasım 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

25 Kasım 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: RAHMİ Midilli'nin batışımı, YAĞI Z oltında Çanakkalede “Çariçe Olga,, vapurunu Boğaz dışında nasıl esir aldık ? Alman suvari ile Peyk suvarisi arasında şiddetli bir münakaşa oldu Bunun üzerine Cevad kaptan kendi bildiği sistemi kullandı; müretebatı çağırdı, emir verdi : — Yedek gemi demirini alın, ona dört kat çelik halat bağlayın! Bu emiz, ânında yerine getiril- 4 kat çelik halat takılan ye- demir denize indirildi. Peyk bir iki ileri ve geri yürüyüşten sonra denizi tarıyan demir, kab- doyu tuttu. Cevad kaptan: — Tam yol tleri! Kumandasını makine telgrati- le tarbinlere ulaştırır ulaştırmaz Peyki Şevket; ardında kamçı şak- latılmış cins bir arab atı gibi ile- ri doğru atıldı... Bu kuvvet, inler gbi gıcırdayan çelik halatları iyice gendi.., Bir dakika kadar bu tazyika karşı koyan kablo müka- vemeti bıraktı, demire takıldığı yerden koptu. Vazrife böylece yapıldıktan; a- miralin mazruf emri yerini bul- duktan sonra Cevid kaptan gemi Gdemirini yukarı aldırdı; işleri bi- ten çelik halatları gemi demirin- den sökülürken bu işi böyle basit bir tarzla ve iyi bir buluşla başa- ran Türk süvarisini alman mü- şavir hayret, takdir ve gıpta dolu bakışlarla süzdü. Cevad kaptan müşavirine anlattı. — Ham demirden yapılmış bir kuyu çengeli taklidinin bu işi ba- şarmıya yeter yararlıkta olmadı- ği pekâlâ belli idi. Nafile uğraş- tınız. O demiri gemiye getirdiniz, buraya kadar taşıdınız! Biz, belki, nazariyat itibarile o kadar dilbaz- hk yapamayız. Fakat iş başında eldeki malzemeden istifade etme- Bi, bunlarla en müşkül vazifeleri başarmayı çok iyi bilen denizcile- Tiz! Türk süvarisinin bu yerinde sözleri övünçten ziyade haklı bir gururun iHadesiydi!. Müşavir Ce- vad kaptanı tasrik etmekten: — Evet, hakkınız var. Sizi teb- rik ederim yüzbaşım! Demekten başka bir şey yapa- mazdı; ve.. yapamadı da... Peyki Şevket işini bitirdikten sonra Boğaza dönerken bir Rus şilebine rastlamıştı. Osmanlı imparatorluğunun Rus ya ile harbe tutuştuğundan, al - | man amirali Şosonun bir emri vâ- kil Ile beklenmiyen bir muhasa- matın alıp yürüdüğünden haber- siz İstanbula gelen bu Rus şilebi- ni görür görmez Peyk, üzerine | teveccüh etti. Cevad kaptan için vaziyet ma- dümdü. Osmanlı - rus kuvvetleri ara- sda bilfill muhasamat başlamış; ültimaton gibi muharebe ve mu- hasama formalitesine — meydan kalmadan Odesa — bombardımanı ile harb ilânı tamamlanmıştı. Binaenaleyh, rus bandırasını taşıyan bu transpor şu anda Türk sularında bir harb esiri sayılırdı. Rus gemisi dolu dizgin üzerine gelen osmanlı destroyerini deniz kaldelerine göre sancağile şelâm- lamıya başlamıştı. Alman müşavir, Peyk'in ku - manda köprüsünde bulunan Ce- vad kaptanın yanında duruyor, destroyerin gemiyi mücssir ateş altına alacağı mıntakaya gelmesi- ni bekliyordu. Süyari, dürbününü Boğaza doğ- ru ilerliyen Rus gemisinin kıçın- daki yazıya çevirdi, orada rus ve fransız harflerile yazılı şu kelime- leri okudu; (Büyük Harbde Osmanlı donanmasının İmroz ve Mondros Baskınlarile — dönüşte Yavuzun yaralanarak düşman hava filolarının bombda yağmuru No karaya oturuşunu anlatan deniz tefrikan..) 33 «Çariçe Olga» (1) bula doğru gidiyor. Yani türk su- Bu arada alman denizcisi Cevad | larına, Buna hiç ilişmesek bile o- kaptana sordu: lur, Çünkü, Boğaza girer girmez — Ateş —açmıyacak mısınız? Hâlâ bir hazırlık emri vermedi - harb esiri diye vaz'ıyed edilecek, devletin malı olacaktır. nizti.. (Devamı var) Türk süvarisi — soğukkanlılıkla | ——— mukabele etti: (1) Bu gemi esir edildikten — Ateşe ne lüzum var?. sonra ismi (Urla) ya çevrilen, — Bu gemi bir rus nakliye ge- | harb seneleri imtidadınca Ha- misidir. Derhal ateş açıp batırma- | liçte hastane vazifesi gören, Cum- maz âzam! huriyetten sonra - Denizyollarına — Transporun bir şeyden habe- | verilen ve ismi «Cumhuriyet» o- ri yok. Sakin ve müsterih İstan- Ecnehi matbuatı Ve milli Matemimiz Budapeşte, 22 (AA.) Macar tel graf ajansından: Bütün Macar gazeteleri, Ata türkün cenaze merasimine ait taf Bilât ile doludur. Bu münasebetle bu gazeteler, ebedi meziyetlerin! tadad ederek Büyük Ölüyü yeni-| den tebcil etmektedirler. Esti Ujsag gazetesi diyor ki: Bundan bir nesil evvel Osmanlı imparatorluğu, ölüme mahküm yo| Tulmuş hasta adam idi. Fakat o s rada Avrupa ilk defa olarak, Türb ırkının en güzel evsafırı nefsinde | temsil etmekte olan Bozkurttar || bahsetmeğe başladı. Millet için 1 | dam kararı demek olan Sevr mu || ahedesi kaleme alımdı. O devirde Anadoluda mukavemeti, millt fik- ri ve teceddüdü düşünen bir adam vardı. Bu adam orta boylu solgun benizli, mavi gözlü ve nafiz nazar h bir zabit idi. Onun bir iki taraf- tarı ve bir çok düşmanı vardı. Bu nunla beraber bu zabit, sultanlığı, © ve Gabardinlerimiz biçim, cins eski Türk imparatorluğunun dü İj ve şıklık itibarile omsalsizdir- güncesine, muzaffer — devletlere (l ler. mürtecilere, eşkiyaya, çok iyi mü Beyoğlu BAKER mağazaları cehhez olan Yunan ordusuna, a kın yapmak istiyen ufak tefek bir takım akvama, ümitsizliğe, fakru | zarurete, bitkinliğe karşı müca - deleye girişti. Mustafa Kemal, yal hiz muharebe meydanlarında de Bil, yalnız siyasi sahada ve mevcut nizama karşı galip gelmekle kal - madı, belki 15 sene zarfında ha yatın her noktasında galip ve mu tafler oldu. Mustafa Kemal, mo - dern devleti kurdu, onu — inkişafa mazhar etti, zenginleştirdi ve vah- detini temin etti. 15 sene içinde milletini asırlar- ca ileri götürdü. Milletinin kuvvet lerini bir 'araya getirdi. Cinayet- leri ve zâfları kökünden söküp at tı. Teceddüde nail ve büyük bir yazife ifasile mükellef olan mil - let, son seyahatinde onun mevki- bini teşkil ediyor. Onun göstermişi olduğu misal, endişe içinde yaşı - y_nuğw ae girişmeyi| Makamına katm olmak üzere de düşünen milletlere bir ders ola -| ÜN olunur, G | caktır. Çünkü Atatürk, asrımızın| tur» şeklindeki tarihi hakikatini «gayri mümkün hiçbir şey yok - tspat eden ilk adam olmuştur. RADYOLİN ileSABAH ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Erkek ve kız çocuklarına mahsus elbise daireleri tev- Bi edilmiştir. Her yerden Müsait şerait ve iyi fiatlarla emsalsiz ve zengin çeşitler bulacaksınız. Bu mevsimin KADIN MUŞAMBALARI — gelecek mevsime kalmamalıdır. Bu, BAKER MAĞAZALARININ kat'i kararıdır. Binaenaleyh stokun verdiği imkân dairesinde her yerden iyi şerait ve ucuz - fiatlarla satmağa devam edeceğiz. 81 SENELİK MEVCUDİYETİ #snasında olduğu gibi daima iyi cins malları her yerden müsaid şartlar ve ucuz flatlar- la satmağa devam edecektir. Trençkotlarımız, — Kover - kortlarımız, — Renkontlarımız İnegöl Asliye hukuk mahke - mesinden. İnegölün Uzunbarış köyünden Ğ Yahya kızı ve Ahmed karısı Ze- | kiye Yazgan tarafından İrnegö - | lün Sinanbey mahallesinden Sü- | leyman oğlu kayıp Ahmet onba - gı aleyhine açtığı boşanma dava- sından dolayı yapılmakta olan Muhakemesinde: Muhakemece davalının kay - | bolmasından dolayı kendisine ilâ- nen tebligat ifasına karar veril - miş olduğundan — muhakemenin| talik olduğu 17/12/938 inci günü saat 10 da İnegöl asliye hukuk mahkemesinde hazır bulunma - masını aksi takdirde muhakeme- ye giyaben devam - olunacağı bidirilir. İşbu ilân gıyap kararı HIKÂAYE BEBEK CiNNETİ ( ünetli sabifeden devam) | yim de sizne hüküm verirseniz verini: Bana cevab verirdi: — Yalnız değilim ki: Yeleğinin cebinden iki tane 'Tuzhanda bebek zâfının şaşı - lacak değil korkulacak kadar iler- lemiş olduğunu gördüm. Allah süslü küçük taş bebeği çıkararak: | sizi inandırsın çöyle bir yüzü — Bak dostlarıma! Onlar öyle sadık, öyle vefakâr dostlarımdır ki onlar beni kızdırmazlar, in - citmezler, sözümden bir santim dışarı çıkmazlar — ve bilir misin etrafımızda menfaat için dola - şan insan sürüsünün içinde bun- lar kadar temiz yürekli mahlük yoktur. Bunlar, yemezler, içmez- ler, bunlarda erkeklik, dişilik yoktur. Ben alay ederdim. — Desene Melâikel kiram ha- zeratı. Liseyi bitirdim hepimiz daha ciddi, daha vakur insan olduk. © bile yaprak ve kelebek kollek- siyonlarından — ayrıldı. — Ziraat mektebine girdi. Artık nadiren görüyordum. — Hani bebekler Turhan? de- diğim zaman elini yine yeleğinin cebine sokar ve oradan eskile - Tinden daha güzel ve daha baha- k oldukları ipekli fistanlarından belli olan bebeklerini gösterir - di. Başkalarının (cinnet) teşhisi koydukları bu garib iptilâya ben de gülerdim. Pakat hiçbir zaman onun aklında bir sakatlık olduğu iddiamna kadar — varmamıştım. Nihayet mektepler bitti, Hayata atıldık. Onun Ziraat mektebinde tabiate karşı olan muhabbeti ve yalnızlığa karşı olan inhimaki artmıştı. Edebiyat — derslerinden iyi not alan Turhanın yavaş ya- vaş edebi mecmualarda - şiirleri intişar etmeğe başladı. Az zaman içinde onu sevdiler melânkolik şiirlerin şalri derhal tanındı. İs- mi etrafında güzel bir de şöhret yaydı. Küçük bir ziraat memuru fakat tanınmış bir şair oldu. An- nesile beraber Kuruçeşmede gü- zel bir yalıda ikamet ediyordu. Ona bazı geceler gider misafir o- lürdum. Meşhudatımı aynen naklede - Istanbul berberleri (5 inci sahifeden devam) kulağınıza — bazı dostlarınıza sid dedikoduları da fısıldayan kalfa- ya ve üstünüzü süpürüp kapının Püsküllerini açmağa koşan çıra - Ba hiç olmazsa beşer kuruş ver - meden dışarı çıkmak pek pişkin- ce bir hareket olmaz mı? Hakikaten temiz olduğuna inan-| dığınız berber dükkânları için in- san bazı şüphe ve dedikoduları içinden çıkaramıyor, Size dolap- 'tan bembeyaz ve devşirilmiş bir örtü çıkarırlar, Bir dostumun söy- lediğine göre bu örtüler galiba kullanıldıktan sonra fırça ile süp-) rülüp yine çıktığı yere girermiş. | Bu her yerde le midir bile mem?, Maamafih saltanatının son gün- lerini pek iyi batırladığım ber - berlik artık şgık olmak için yap - tığı dekor, temiz olmak için gös- terdiği gayretle kellemi emniyet- le avuçlarına teslim edebilece - ceğim bir san'at haline girmiş - tir. Hele Sirkecide vitrinine balmu- müundan bir kadın büstü koyabi- locek kadar lükse yer veren ber- ber salonu vaktile Veznecilerde küçücük bir dükkândan hic,et etmişti. Kalfaları — hallerinden memnun adamlardır. Sık sık teb- dili dükkân etmezler. Ayni kol - tuk başında çalışarak birkaçını tanıyorum ki on senedenberi bu yolda sebatkârlıklarımı göstere - bilmişlerdir. Sıra bana geliyor. Ustura ca - yırtıları arasında çıtırdatıp dü - ran makas saçlarımın arasına ge- ziniyor. Elimde tuttuğum gare - teye rağmen kalfa bana lâkırdı atmadan duramıyor: — Saçlarınızı nerede kestiri - yorsunuz?. — Beyazıdda, Yüzünü buruşturarak: — Yazık! diyor. Güzel saçları- ı Dız var amma kesemiyorlar, Mah- vediyorlar. MUSTAHZARATINDA! mütecaviz bebeği vardı ki hiçbiri ötekine benzemiyordu. Sarışınar, beyazlar, maviler zilliler yatınca gözleri kapanan, karnına yatınca ötenler, kolun- dan çekince dilini çıkaranlar, çi- gek satanlar, irili ufaklı, erkekli dişili, çıplak ve giyimli, pantolon- lu, pantolonsuz, patikli, patiksiz bir sürü bebek. Dedim ya yüzü mütecaviz. Son- ra bunların her birinin ayrı işim- leri var. Turhan, bunlarla konuşuyor, sohbet ediyor, fikirlerini soru « yor, sıhhatlerini endişe ediyor, bazılarının — yaramazlıklarından şikâyet ediyordu. lar öyle mahlüklardı ki yavaş ya- vaş ben bile onları sevmeğe veya kendimi onlara alıştırmıya baş - lamışdım. Bilhassa bunlardan beş danesi ayrı bir istisna teşkil ediyordu. Onlar imtiyazlı — bebeklerdi ki Turhan onları yemekte sofrasına bile alırdı. En ziyade Turhamın bu halinden endişe eden annesi idi. Nihayet bir Avrupa seyahati beni andan altı sene uzaklaştır - dı. Altı sene sonra memleketime avdet ettiğim zaman onu aradım. Haftalık edebi bir mocmua çıka- rıyordu. İdarehanesine — gittim. Beni o gece evine götürdü, Evlen- miş, bir de çocuğu vardı. — Hani bebeklerin dedim. Kurşun kalemi ile önündeki deftere bir horaz resmi karala- yan yavrusunu gösterdi. İştel, dedi. Canlısı bu. Can- sızlarını da ona sor, Zira kıskanç- lik safkasile onlar rakibesinin el- lerinde birer birer can verdiler, Sarışın topaç gibi yavruya bak- tim ve sordum. — Kızım senin adın ne? Gülerek cevab verdi: Bebek. Saçlarıma iltifat ederken ber - berime yapılan bu hücuma tabi - atile kızamıyorum. Fakat buna verecek cevap da bulamıyorum. Biraz sonra, sıra memuriyeti- me, daha sonra ismime, nihayet evli mi, yoksa bekâr mı olduğu- a geliyor. Bu yolda isimlerini ve memuriyetlerini öğrendiği bir çok insanları tanıyıp tanımadığı- mm anlamak için onları bana bi - * rver birer sayıp döküyor, Garip şey içlerinden tesadüfen birisini tanıyacak oldum. Hemen: — Bu hafta düğünü oldu. Bir muallime ile! dedi ve arkasından ilâve etti. — Kadın dul imiş, hattâ bir de oğlan çocuğu varmış haberiniz yok mu bunlardan?. — Olmaz olur mu dedim, Dedim ama; he yalan söyliye « yim, oldukça iyi tamıdığım dos - tumun bu macerasından haberdar değilim. Arif Kaptan ECZANESİ L PEKTORİN& | K"E'ıî. BALSAMİN Kâynana Zırıltı? (4 Üncü sahifeden devam) | mışlardı. Oğlan dü #F — Dudaklarını çok boyamışsın? Ortada kızaci 'H’( — Bu kadar kısa eteklik olur | tu. Her ikisi &IW mu? dı. Acatba neye sil bE ; — Bak bana, nasıl giyiyorum? Birdenbire; zırıltili Diyerek; zır, zır ötüyordu. Za- — Benim canım )' valbı taze; günden güne solmuş - | den bana ince çorab b tu. Gelin; kendini M_ 0'4 N fhtiyari gülümsedi. Ve mahcub bir vazişill yerek: — Valide; valideme" lüm ya... Onlar ince BŞ dedi. w/ Gencin bu sözü, ’F Akşamları, köşe — penceresini fek başına zaptetmiş olan kayna- na daha oğlu kapıya varmadam olduğu yenden fırlıyar, kapıya ko- şuyor ve bağırarak: — İki gözüm aslanım, gelâin mi? Hoş geldin, safa geldin... Teranesile boynuna atılıyor, iki yanaklarından şapur şupur öpü- yor, elinde ne varsa slıyordu. bütün kudurtmuştu. ğına giydiği rabı sıvadı. Kurü Ve dırlarını göstererek: 'l,' Gelin; ikinci plânda, seyirei | " — Onunla benim #leğ vaziyetinde duruyordu. fark var?, Ben nedefi P Odasına soyunmak - için giren | rab giyemiyormuşum'” —— genç kocanın ardı sıra - anası da | ni ne ıınmdiyu:“" iriyor ve dördüncü fasıl başlı - yi ::n'ıu: K İki çift, birbirlerini — Baek hele; neden fanile giy- | Gikleri halde, girlikalli memişsin? mıştı. Gelin, kocasındt” — ; Allah muhafaza et- | yordu: V/ sin; bir tanecik oğlum var... Ona | — — Eğer; rahat d::, f bir şey olursa ben ne yaparım?.. ıdıynçıkılım-ı." Çiftler, susuyor.. arada - bir, * . basretli gözleri nasılsa fırsat bu- lup birbirlerine çengelleşiyordu. Sıra; paketlere geliyor... Oğlan, karısına ve anasına çorab almış- tır. Pasta getirmiştir. Kaynana; çorap paketini des- tursuz açıyor. Pakette iki cins çorab - vardır. Biri kalın, diğeri ince tül çorab - dır. Oğlan kalın çorabı göstererek: — Valideciğim; işte bu senin? — Öteki de kızının?.. — Vay.. sen misin bunu söyle- yen?.. Kaynananın saçları diken, diken kabarıyor, yüzü sararıyor, dudakları titriyor. casım gönülden ' kimsesizliğine, yoh'"—’ mıyarak ağlıyarsk erdet daha gelmemesine * Gözel ve namustıt # rure, şimdi, zengit bir ihtiyarın mı Ona halini soranlard ? kabelede bulunmaktadI — Çok şükür; ıü’.' Hiç olmazsa anasına erkekle beraber Çiftler; bu hal karşısında şaşır- Askeri fabrikalar Hânlı 1200 lira muhammen bedel ile Bakırköyündeki erlere ait 4000 || kilo sığır eti 29/11/938 salı günü | Baat 14 de Salıpazarında Askeri | Fabrikalar yollamasındaki satın | alma komisyonunda açık eksilt - meye konulacaktır. İsteklilerin muvakkat teminatı olan 90 lira- g yı her hangi bir malmüdürlüğü- ne yatırarak alacağı makbuzla K birlikte 2490 Nlu kanunun iki ve üçüncü maddelerindeki - vesaikle (|BAŞ AĞRISI Rİ mezkür gün ve saatte komis - IHDMATIZMĞ!A/ yonda bulunmaları buna müteal- GRİP SALGİİ M FENA HAVA! SOĞUK Gi ersabah bîrwl NEOKÜR almakla .»w Mideyi bozmaz ve F? Tek kaşe 6 kuru$ — gü G hık ambalsl HER ECZANEDE Ğ ZAYİ — Tosyadü idadisinden 329 veyf 331 senesinde almif & veya 179 numarali NZUK Bütün dünyaca takdir e - dilmiş sıhhi güzellik krem - leridir. Gece için yağlı, gün - düz için yağsız halis acıbadem çeşitleri hususf vazo ve tüp - lerde satılır. İNGİLİZ KANZUK ECZA- NESİ İSTANBUL - BEYOĞLU ZENITH En eski ve halihazırda en mütekâmil ve dünyanın her tarafında en fazla aranan radyodur. Yalnız Beyoğlun- da BAK ER Mağazalarında satılmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: