—SON TELGRAF—21Y | ci Teşrin l1 'JİGOLOLAR Ne “Semiz kaz,, nede “italyan fiütüdür,, Kadın parasile geçinen erkeklerin vazifeleri nelerdir ?.. Kuzu ve Kurd Oyunu Oynamak istediğini söyliyen hırsız — — İmdadi... Hırsız var! Katil vari,.. Bu feryad, Parisle Kostagnari sokağında 135 numaralı evdeki SA ğac hü, Sen Süplis kilisesinin çan - n çalıyor, Şitler'in sivil müdürü ö Dobrayin kızı Matmazel Ma- Margarit Dobrayn'le normandi- er dö Brenvilliye'nin aki finin dera olunacağını haber ve- iyordu. Kilisenin duvarları sırma işle - li kadife örtülerle süslenmiş, şamdanlar — yakılmıştı. asına ensub büyük bir ka- vardı. Güvey alay üniformasını giyin- i Şuk Yakışıklı bir gençti. bi l(rı ipek muolin robu, ayni Ül duvağı : B ğı e bir peri, Başpapas, mut, d yI d bare ad duayı okuduk — Allahdan ; lan size eb, Emenni caşi Size ebedi sandetler Dedi. Ge lin ve y davetli. e güvey davetli- in te Mi örikleri arasında kolkola © çıktılar, büyük kapının Sünde duran a A, Meras 'N arabaya bindiler, yordu. Da B andakine Üveyin otuz bin lira vari- ti - R.v Belinin de iki yüz bin lira &homası” varmış, — Fakat, ! gelin kocasını sevmi- * Hiyorlar. Ailesinin ısrarı Ü- he kabul etmiş, elinin pek serbe ğ pek &i ost olduğu- söylüyorlar, Delikan K b ikanlıları çok ,— Evet, iliklerine kadar tefes. h e “ı? bir kız, Daha on dört Şida iken baştan çıkmış, bekâ Bu ve buna ben ' B vit sückm Pa a n derken Parisin 8 ki. ilerisinde, Brenvil Markiz. dö -Bremvilliye köcaya çalıyordu. Parisin kibar ta- İ | abasını, kardeşlerini zehirleyin bir k—adın.: Kısk;nç- blr aşik.- Kestane !nın Üzerinde.- Şövalye, bu müdhiş zehiri nereden öğrendi?.. 1651 senesi ilkbaharının sisli bir. vardıktan az sonra şatonun — bu odasında cinayetlerini — tasavvur etmiş, zehirleri hazırlamıştı. Ba - basını bu odada zehirle öldürmüş- tü. Yine bu odada misafirlerin- den sekizini zehirlemişti. Ölün - ciye kadar sadık kaldığı, muhab- betini muhafaza ettiği - sevgilisi ile bahçenin nihayetindeki kame- riyede buluşarak, sarmaşıkların gölgeleri altında cinayetlerini ka- rarlaştırmıştı. Genç Markiz, arabanın kadife arkalığına dayanmış, - gözlerini kapamıştı. Marki muhabbetle ka- rısına bakıyor, kendi kendin> öval, e 'Ve Sen Krua bütün gece kestane ağacı altındı durdu. Gözlerimi zifaf odasının penceresinden ayıramadı — Zavallı! yoruldu. Uyuyor... Diyordu. Fakat, tül duvağının altındaki masum çehreye dikkat- le baksaydı, genç kadının üyü - madığını ve güzel gözlerinin vah- $i bir hırsla parladığını farke - derdi. Zavallı ve masum olan ancak Marki idi, Karısı " uyumuyordu. Zihnen meşgul görünüyordu. Ne düşünüyordu? Kimi düşünüyor- du?. Bunu yalnız birisi biliyordu: Büyük kardeşi Jorj Dobray... Evet, heşiresinin ruhunu, reğini, zihninden neler geçtiğini, ouun kadar iyi bilen yoktu, Yü - züne bakar bakmaz aklından ge- çenleri tıpkı bir kitab okur gibi okuyordu. Onun on yaşındanberi | yaptığı rezaletlerin hepsini bili - | yordu. Ah: Bu haşarı kız! SOFRANIN ALTINDA... son rezaleti arasından he - nüz Üç hafta geçmemişti. Nişan merasimi yapıldığı gece verilen ziyafette, müstakbel kocasının gö- zü önünde.. Jorj Dobray buna bizzat şahid olmuştu. Nikâh mukavelesi imzalandık- tan sonra otuz kadar davetli ko- nağın büyük yemek salonundaki mMasaya oturmuşlardı. Bunların hepsi gelin ve güveyin akrabaları idi. Yabancı olarak bir kişi var « dı; Şövalye Sen Krua. rki ile Şövalye silâh arka - idi, Aralarında çok samimi dostluk vardı. Daima beraber Su ayrı gidi; Marki, silâh arkadaşının ziya - bil fetinde bulunmasında ısrer et - mişti. Şövalyenin sofrasının ta ucuna oturtulması Markinin ca- nini sıktı. Kaynanasile münaka- şaya başladı. Nihayet nişanlısı: — Benim solumda otursun!, Dedi. Bu sözü söyleyişi Jorj'un dikkat nazarını çekti. - Benim solumda otursun!. Şimdi hatırlıyordu. Birkaç gün| evvel şatoda verilen bir çay Ziya-| fetinde nişanlısı ile şövalyenin birbirlerine bakışları gözünün Ö- nüne geliyordu. O, hemşiresi landığı er- keği dizlerinin önüne çöktürme- nin üsulünü pek güzel bildiğini biliyordu O gün, şövalye ile hemşiresi a- rasında gizli bir münasebet bu - lunduğuna kanaat — getirmişti. Belli etmeden hallerini tetkik e- diyordu. Bir aralık dizinin üze - rindeki solu yere düştü. Bunu ah mak için eğildiği zaman şövalye- nin ayakları arasında hemşiresi - nin ayaklarını sığtığını gördü. Jorj, ertesi günü şövalye hak - kında çok mühim malümat edin- di: Çok cesur, atak ve aşk bahsinde © nisbette hafif bir delikanlı. Kaplan gibi kıskanç ve vahşi. San derece müsrif, hovarda. Fakat meteliksiz. Ne serveti, ne de maa- şından başka bir geliri var. Birçök kere, hiç yoktan düello etmiş, ha- sımlarını yaralamiş. İşte, Marki Brenvilliyenin evi- ne kabul ve nişanlısına takdim et tiği şövalye böyle tehlikeli bir macera adamı idi Şövalye, kiliseden çıkarken bir fırsatını bulmuş, Markizin kula- iana yavaşça fısıldamıştı! — Bu akşam ve asla Markiye n olmayacağına bana yemin Yemin ederim!. ZİFAFP GECESİ Müthiş bir kıskançlığın tesirile liren âşıkile teati ettiği son söz ve verdiği vait bu idi. Araba şatonun kapı: diği zaman hizmetçil meş'alelerle ko: lileri karşıladılar, odalarına ,çı - kardılar, Zifaf o bir m: ndan gir- lerinde tasında küçük Üzerinde soğuk yemekle; e şarap | vardı. Yeni gel un oldüğu- nu, biraz istirahat etmek istedi yalnız Müsaade etmesini rica etti. Rober, karısının bu arzusuna canı sikil- makla beraber ses çıkarmadı. Bi- raz bir şey yemelerini teklif etti. Ve: — Şu İspanya şarabından bir yudum olsun içmez misiniz? Sa- adetimizin şerefine.. Markiz kadehi aldı, bir yudum- ) — Rober, bu şarap insanın üsa- bını tahrik ediyor... İştiha, yalnız yedikçe değil, iç- tikçe de açılır. Genç kadın, ma- sanın üzerindeki istakoz salat na dayanamadı, bir parça aldı, yedi. Bir kadeh daha şarap - içti. Sonra masanm başına oturdu. Bu sırada şiddetli bir fırtına çıktı. Şimşekler çakıyor, bardak- tan boşanır gibi yağımur yağıyor- da dı. Asabım geriliy: Dedi. Kocasının dizleri ü: oturdu. Kolunu boynuna doladı. Fırtıns el'an — de rdu. Karı ve koca dalmış gitmişlerdi. Hızla şatoya yaklaşan bir beygi- rin ayak seslerini, bahçedeki kö- peğin havlamasını bile işitmerniş- ferdi. (Yazısı 6 ıncı sahifede) | lerii bütün kiracıları, geceyarısı tatlı uykularından uyandırmış, sofaya fırlatmıştı. Bağıran; birinci katta, küçük bir apartımanda ikamet eden Matmazel Milliyon idi. Genç kadın yatağına uzanmış, roman okuyordu. Bir aralık açık pencereye baktı, Ve bir adamın içeri girmiye çalıştığını gördü, fer- yadı bastı. Yabancı, hemen odaya girdi ve kadının üzerine atıldı, — bıçağını çekti; — Kuzucuğum, dedi. Bağırma, yoksa boğazlarım seni... Komşular yetiştiler ve hırsızı yakaladılar, polise teslim ettiler, Mütecavizin hüviyeti - hemen tesbit olundu. Yersiz ve yurdsuz bir serseri... İfadesinde sadece şu sözleri söy ledi: — Kuzu ve kurt oyunu oyna- mak istemiştim. Kurt bendim. — | Birçok sabıkası olan ve zabıta- ca aranılan serseri tevkifhaneye gönderilmiştir. İYAKINDAİ| jEn güzel edebi roman | — Son Telgrafta Alman Devlet Reisinin çocuk: yaparak yazılar yazan İn- gilizlerin bu neşriyatından Lond- ranıtı haftalık bir gazetesinde çı- kam kışımları birkaç gün sışa ile n af> yazmıştı. Her Hit- n Umumi Hatbden evvel Mü- & kira ile oturduğu bir oda - nın sahibi olan kadının anlattık- ları ve a Her Hitlerin Alman et Reisi olunca bu kadının gidip kendisini nasıl gördüğü &: latılmış. Kadının verdiği mal mat bu itibarla çok şayanı dik - katti. 914 ağustosunda harb ilân edil- diği zaman Her Hitler ev sahible- rine veda etmiş ve harbe gilniş- tir. Lâkin kendisi Avusturyalı ol- duğu için Alman ordusunda as kerlik etmek için daha evvel mi gaade almış ve bunu temin edin- Münihteki alayına iltihak et- İngilin gazetesinin yazdığı di- ğer safhalar artık Her Hitlerin miş bulunuyordu. Umumi Harb esnasındaki haya - tına dairdir. Bu — malümatı da «Son Telgraf» şöyle hulâsa ede- cektir: Umumi Harb devam ettiği müd detçe genç Adolf Hitler hep garb cephesinde bulunmuştur. 1916 teş- rinievvelinde yaralanmış, sonra Berlin civarında bir hastahane - getirilmiş, sonra iyileşerek teki kıt'asına gitmiştir. ce Ordan iki sene sonra da yine ayni ayda Hitler İpr cephesinde gözlerinden yaralanmıştır. 1917 Tülünde nişan almış, 918 sene- sinde de kendisine harbde göster- diği yararlık dolayısile mensub olduğu alay tarafından bir tak - dirname verilmiştir. Yine ayni se- menin ağustosunda ayrıca demir salib nişanı almıştır. Bunları ya- Askerlik çağında neler yapmış?. İngiliz propağandasını Umumi Harbte anlamış | zan İngiliz muharriri o zamanlar n: BEDİ GÜNDÜZ Het Hitler ile beraber askerlik | arkadaşı olan kimler vıj-sa onları bularak kendilerinden birçok ma lümat almıştır. İşte bunlardam Her İgnas Ves- tenkirner'in verdiği izahat, an - lattığı hatıralar şayanı dikkattir, Şimdi Her Hitlerin fırkasının ga; zetesi olan Beobahter gazetesinin matbaasında çalışan Her İgnâs eski zaman hatıralarını şöyle an - latıyor: — Evet.. Hitler bizim meyus ol- duğumuz zamanlar bize kuvvet ve cesaret verirdi. Herşey fena giderken o bize iyi şeyler söylerdi. Her şeyi yapabilirdi. Fakat elin- den gelmiyen birşey vardı: Ye « mek pişiremezdi!. Bir de bizim anlamadığımız birşey vardı: Ki - liseye merasime giderdi. Halbuki bizim çoğumuz çoktanberi bu gi- bi şeyleri bırakmıştık. Bunu an- hıyamıyorduk. Harbin ilk senele- tinde Hitler orduya gönüllü gibi iştirak etmişti, 16 mcı Bavyera pi- yade glayında 148 inci olarak kay dedilmişti. 914 senesi ağustasun- da Umumi Harb başlamış, Hitlee Münihte kıt'asına — iltihak etmiş, talimlere başlamıştı. Nihayet ta- limler artık kâfi görülerek bitti. Hitlerin bulunduğu alay o sene- nin 21 teşrinlevvelinde cepheye gitti. Yukarıda ismi geçen Her İgnas Vestenkirner askerlikte si- perlerde hep Her Hitler ile arka- daşlık ettiği için onun hayatının © safhasına dair birçok şeyler an- latabilecek mevkidedir. O za - manki askerlik hayatını anlatır. ken şöyle diyor: Gündüz bütün gün gidiyorduk, Gece Ren nehrine geldik. Marn ve Ezn gibi büyük muharebeler © zaman bitmiş bulunuyordu. An- (Devumı 7 inci sahifede) Kelimenin etimolojisi hakkın - daki daki fikirler muhteliftir, as- linı bilen yok gibidir. «Litre>, ka- musunda bundan bahsetmez, Jigolulara, eskiden bizde «Üs - tüncü» derlerdi, 1937 de bu «Jigolo ya çevrildi. Alman kadınları Jigooolo, Ame- rikan kadınları da Jigollo diye te- Jâffuz ederler. Ve bunun ne yağ- h, semiz bir kaz, ne de bir İtalyan müusiki aleti olmadığını pekâlâ bilirler, Jigololar, Jigololuklarını sak - lamağa lüzum görmezler, Görme- mekte de haklıdırlar. Çünkü bu, son zamanlarda içtimal bir ihti- yaç halini almıştır. Bazıları: N a | — Jigolo mu?.. Bu bir yarad :. Belki hakları var, Bazıları dı: — Bir parazit (tufeyli) di Der- ler. Belki böyle diyenlerin de hakki var.. Fakat bütün bunlara rağmen Jigoluların sayısı da - çoğalıyor. Kocalar; vakitlerini tamamlie iş- lerine ve güçlerine hasr ve karıla- rını ihmalde devam - ettikçe hiç şüphesiz daha ziyade* çoğalacak- tır. Kadın rabat ve huzür içinde meşgalesiz yaşadıkça kalbinde bir boşluk duyar, Mutlaka sev « mek, sevilmek ister... Kocasından başka erkeğe bak- mıyan, kocasının muhabbetinden başka bir şey düşünmiyen, 45 ni geçtiği halde ondan, çocukların- dan başka bir şeyle meşgül olmu- yan kadınlar çok değildir. Tubil bu gibiler Jigolarla meşgul olmaz- lar, Esasen olmaya da vakitleri bulunmaz. Moşhur peikologlardan biri: «Jigolo, alle ağacı kemiren, çü- rüten, kurutan bir kuvvettir...x diyor. Biraz mübalâğalı ama yalan da değil. Fakat jigololar dalma mu- zır değildir. Jtgolo dalma «mü « habbet» satmaz. Sevmeye, sevil. moye ve bilhassa teselliye muh- taç kadınların bu ihtiyaçlarını gençliği, harareti ve samimiyeti ile temine çalışır. Buna mukabil ufak tefek hediyeler kabul ettiği olur; Bir kravat iğnesi, bir çift kol düğmesi, bir sigara ağızlığı, sevgilisinin bizzat yaptığı bir pul över, ilâh gibi... Fakat, münasebatta bulunduğu kadından bir altın tabaka, bir pa» ra cüzdanı veya çantası alanları taşlamak lâzım gelirse Ankara eaddesinin taşları kâfi gelmez... Kırk beş yaşlarında bir bayan tanırım. Çok nazik, çok zarif bir kadındır, Tahsili, terbiyesi yerin- dedir. Çok ta güzel konuşur. Ben- den hiç bir sırrını saklamaz. Kal- binin bütün arzularım, acıları. anlatır. Geçenlerde - ziyaretine gitmiş- tim. Nasılsa Jigololardan bahis açıldı. Sayın bayan, deve kuşu tüyü yelpazesini sallıyarak: — Jigololor hakkında pek fena söylüyorlar, Doğru değil bu... Bunu söyliyenler de yaşlı diplo- kilmiş tüccarlardan işkası de - ğil... Jigoloların asri hayattaki mevkilerini, hizmetlerini - takdir edemiyen birtakım — düşüncesiz kimseler... «Ben, on dokuz senelik evli bi kadımım. Kocam çok iyi bir adam- dır. İşinden, evinden başka bir şey düşünmez: Bir dediğimi iki yapmaz. Sabahleyin çıkar, akşam geç vakit, yorgun argın gelir. Bir- birimizi kucaklar, öperiz. İşte o kadar, Sonrası sıfır... — Tabil kalbinizdeki — boşluğu dolduracak bir gönüllüye ihtiya” Cınız var... — Elbette... Kocası tarafından ihmal edilen kadınlar pek çoktur. Bunlar sevilmek, sevmek ihtiyacı- nı hissederler. Ben de, itiraf edi- yorum, ayni ihtiyacı duydum. Tabil barlara, eğlence yerlerine gidip bu ihtiyacımı tatmin ede - cek birisini arıyamazdım. Buna (Devamı 7 inci sahifede)