| sene uğraşmış nasıl girdi ? k yılları oku- geçen adam Gençli makla Alman devlet reisi Her Hitlerin gençlik hayatına dair bir İngiliz gazetesinde çıkan yazılardan hu- Tâsa ederek dünkü Son Telgrafta malümat vermiştik. Buğün de bu kısmın devaniı ile beraber genç Adolf Hitler'in işsiz kaldığından ve geçinmek -İçin ressamlığa baş- Tadığından bahsetmektedir. * Adolf Hitler tekrar çanta- 1 toplamış, resimleri — aldığ e diyeceğini l.ixumiyı-rlı!ı: Artık Vi. Sağı yukarı, dolaşmaktan hi fikri de bu kurtulmak için miyordu. Yalnızlık| kat Adolf düşü- | at işlerinde çalış. mişti yana sokaklarında a: adan oray Mmak sayesinde birkaç para teda . Tiki kabildi. İnşaatta türlü işler üyeyi çÇıkarmak için | ine bir iş bulmağı düşündü. şti, bir ustabaşı - buldu. Ona alini anla Ustabaşı,“karşısın - daki genci yukarıdan aşağı bir ke- Te süzdükten sonra bir müddet düşündü: — Peki, dedi, sen de benii Iştırdığım işçilerin arasına gi . Adolf buna sevinmişti, ;';uıı İnşaat işlerinde çalışmak kolay de- ğildi. Çok yorucu birişti. Kendisin, Yevmiye veriliyordu. Yatacak ye SENE. ESARRANRCC Ge gösterilmi; katlanarak uj Jer böyle ya işti. Mahrumiyetlere Braşmak lüzımdı. Hit. Tucu İ - Genç Adolf bu ge Üyle politika düşün, Uzaktı. Ancak Fakat diğer d Bildi. Onları Yüsl fikirleş dan uzak inden çok Rgününü geçiriyordu, | olaşanlar öyle de - in kendilerine göre si- Tİ vardı. Adolf onlar - kalıyordu. Bir gün öğle işçiler Paydosunda hep arkadaşları kenı i hud da onlar- kilip — gitmesini lan ayrılarak çe Söylediler, hÇuı—ku © günden sonra artık us | u'tıı..ş. OnU işe çağırmadı. Hitler hladı ki artık kendisine iş veril Miyocekti. Artık onu istemiyor - Tdı. Vaziyet gözünün — önünde Koyar olarak şöyle görünüyordu: | Şendisi öyle mahir bir usta de- Bildi. Yani mehareti sayesinde her erden aranacak bir usta değildi. | Bu büyük bir eksikti!, | İkinci olarak da bündü: | şunu düşündü; | Böyle mahir, her i k yerde aranacak bir usta olmadıktan sonra bir iş- | Şinin kendi kendine herşeyi ayrı düşünerek başkalarının gittiği ce- 'yandan uzak kalması lehine de- || Ülil, aleyhine çıkıyordu!. Viyanada | Döyle bir adama yer yoktu!. Genç tler tekrar eski aşkına döndü. (Güzel san'atlar aşkı. Varkuvve < tile resme çalışıyordu. Yaptığı re- aleri beğenenler, alanlar vardı. K üşteriler artmağa başladı. A - İf da kendisine ufacık bir yer kedarik etti, orada mümkün oldu- M kadar rahat bir surette çalı aşikâ | dalar verileceği yazılıydı. Bun - bileceğini ümid ediyordu. Kazan- dıkça çalışıyor, yaptığı resimleri de satıyordu. İş iyi gidiyordu. Fakat işte b kadar, Daha fazla birşey yoktu. İşte bu sıralardadır ki genç A- dolfda siyasiyatla meşgul olmak merakı uyanmağa başladı. Resim yaptıktan, sattıktan sonra İstira - hat saatlerinde okumak için bol bol vakit buluyordu. Okumağa devam etti. Tetkikatı arttı. Eline geçen ne olursa olsun okuyordu. Küçük bir risale, büyük bir kitap hepsini. Viyanaya geleli beş sene ölmüş- tu. Geldi geleli hayatın birçok müş külâtile karşılaşmıştı. Güzel san- atlar akademisine alınması, isti - dad ve kabiliyeti ,bilgisi ehemmi- Yetsiz görülmüş, sonra giderek in- Şaat işlerinde çalışmış, oradan da arkadaşlarile uyuşamadığı için çı- karmışlardı. Hep yorgunluklarla Beçen bu senelerden sonra tekrar Tesim yapmağa çalışması, yaptığı Tesimleri satarak hayatını kazan- Mağa uğraşması, fakat bunda bu dereceden ileri gidememişti. Ha - | Yatın zorluğu hep devam ediyor- | du. Hep fakirlikle, mahrumiyetle dolu olan seneler, Fakat unutma- Malı ki bunlar ayni zamanda kıy- Metli tecrübelerle dolu seneler - dir. Bu mahrumiyet seneleri A- dof Hitler için unutulmaz tec- Tübelerle doludur. Genç Adolf o fccrübelerle Yyetişmiş oldu. Ondan Sonra hayatının gelecek safhala- Tında hep bu tecrübelerden ne de- Teceye kadar istifade etmiş oldu- Bu görülecektir. Viyanada daha kalacak miydı? Avusturya İmparatorluğunun muh teşem payitahtı Adolf Hitler için hep fakirliğini, yalnızlığını ve Parasızlığını hatırlatan koskoca» Taan bir şehir olmaktan başka bir #eY değildi. Burada geçen beş se- nelik uğtaşma ve yorulma yet « Tez miydi? Başka bir yere gide - rek tallini tecrübe etmek mümkün değil miydi? Adolf Hitler bir gün Viyanaya veda etmiş oldu. Avusturyayı bı- “tu Doğruca Almanyaya, Mü - * gitti. Umumi Harbden iki sene-evvel, 912 baharının güneşli bir gününde genç Adolf Münihe Belmiş oluyordu. İlk işi şehri do- laşmak, görmek oluyordu. Nis - beten tenha bir caddeden geçi - yordu. Evler, dükkânlar — nazarı dikkatin celbetti. Bunların kapı - larında yaftalar vardı. Kiralık o- | g lardan hem ev, hem dükkân karı- $ık olan bir yer görmüştü. Doğru oraya gitti. Ufacık dükkânda bir terzi vardı. Bu terzinin adına Pop diyorlardı. Dükkâmın kapısını a- ralıyarak içeri girdiği zaman ter- zi Pop'un hayat arkadaşı olan ka- din da orada idi. O zamanki genç Adolf sonra meşhur bir adam ol- (Devamı 6 ımcr gohifede) Eski gazete kâğıd- larını ne yapmalı ?.. Bundan büyük bir ticaret yapıldığına ihtimal vermezsi - 'miz değil mi?.., Eski gazete kâ- gıdlarını en çok Çinliler alır - lar ve sarfederler. Birleşik A- merika, her sene Çine, tonası 16 dolar olmak üzere bir milyon dolarlık eski gazete kâğıdı gön- derir, Hong Kong'da bu kâğıdlar - dan, sıcak memleketlerde kul- lanılan mantarlı şapkaları tak- lidini yaparlar, Kâğıdlardan Tener va Çocuk oyuncakları da yaptıkları vâkidir. Cavada da, kâğıdlardan mukavva yaparlar, Yortu ve şenlik günleri bu kâ- Öd fenerlerle sokakları aydın- latırlar. Avrupa sulhunun tehlikeye düş memesi için Çekoslovakya ma - Tüm âkıbete uğradıktan sonra sul- hun artık sağlamlaştığı çok söz | götüren bir “mesele oldu. Bilâkis dikbalin neler hazırladığı bilin- mediği cihetle birkat daha silâh- lanmağa devam edilmektedir. Her Hitlerin son nutku üzerine muhtelif memleketlerdeki intı - balara dair telgrafların - verdiği malümat gözönündedir. Fransız- lar kendi kuvvetlerile diğer dev- letlerin kuvvetleri arasında mu- kayeseler yürüterek şimdiye ka- dar geçen zaman zarfında nelıi tamamlıyamadıklarını hesab et - mekte — vebir an evvel eksikleri tamamlamıya çalışmaktadırlar. Fransızlar tahtelbahir itibarile İtalyanın kendilerini geçtiğini gö- | rerek bunu telâfi etmeği düşü - nüyorlar. 935 senesinde Fransız bahriyesinin 99 denizaltı gemisi olduğunu İngilizlerin — çıkardığı Brassey adlı deniz yıllığı kaydedi- yordu. Ayni sene zarfında yep- yeni olarak daha 10 tahtelbahir ya piliyordu. Halbuki yine 935 senesinde İtal- yanın denizaltı gemileri ancak 66 dan yukarı çıkmıyordu. Almanyanın ise o tarihte hiç tahtelbahiri yoktu. Aradan üç sene geçiyor. Bu üç devletin denizaltı kuvvetleri şu rakamlara çıkıyor: | Fransa 77, İtalya 99, Almanya 5). Yukarıda Fransızların 99 tah « telbahire malik oldukları söylen- diği halde 935 de nasıl olup ta böy le 7? ye indiği farkedilebilir. Bu- nun sebebi zaten o 99 tahtelbahir- den mühim bir kısmının eski şey ler olması dolayısile kadro harici edilmeleri cihetile onların hesa- | ba katılmamaları, elde mevcud işe | yarıyacak miktarın işte böyle 77 | tahtelbahirden ibaret kaldığıdır. Yine Fransızların yazdığına göre bu 77 tahtelbahirlerin hepsi yep « yeni olmadığını söylemeğe lüzum | yoktur. İtalyan tahtelbahirleri yeni idi. Almanların denizaltı gemileri ise büsbütün yepyeni olarak yapıl - mışlardı. Hem de yalnız sayıya bakarak işi ondan ibaret sayma - mak lüzim geliyor. Almanların denizaltı gemileri 50 taneden 1- | baret idiyse de bunların -hücum. | kabiliyeti, sürat ve sairesi büs- | bütün üstün bir halde bulunuyor- du. Almanların denizaltı gemile- | rinden 24 tanesi pek küçüktü: Her biri 250 ton. Böyle küçük tahtelbahir yap - mak Rusyada da tatbik edilen bir kaide olmuştur. Avrupa matbua- tında çıkan rakamlara, yürütülen tahminlere bakılırsa 1939 senesin | de Rusların yeniden her biri 200 tonluk 35 denizaltı gemisi ola - caktır. Tahtelbahir yapmakta İtalyan- larm tatbik ettiği usul de başka Çünkü İtalyan denizaltı gemile - rinin çoğu 600 ton ile 850 ton ara- sındadır. Fransızların ise her biri 30 ta- HiTLE RFRANSADONANMASI Poletik işlere Akdeniz ve müstemleke sularında hâkim olmak için Bundan sonra her türlü tedbir ve vesaiti kullanacak ne yepyeni ve her biri 1,500 tan- luk olmak üzere büyük denizle- re göre yapılmış tahtelbahirleri vardır. Hele Surkuf adlı denizaltı kruvazörünün Fransadan — başka devletlerin donanmasında eşi yok tur; diyorlar. Söz dönüp dolaşarak yine Al - | manyanın silâhlanmasına ve he- | le tahtelbahir vasıtaları hiç ih - | mal etmemiş olmasına geliyor, Almanyanın birdenbire böyle 50 tane yepyeni tahtelbahir orta- ya çıkarıvermiş olması etrafı az düşündürmemiştir. Almanlar öy- le olduğu gibi İtalyanın da 99 tah- telbahire malik olması yanında Fransanın 77 rakamında kalmış olması Fransızların zihnini pek | raya getirip de Almanyanın ve | — — Ne bileyim ben?. Ben de ta- kurcalamaktadır: İtalyanın tahtelbahirlerini topla- | nımıyorum. Arkadaşlarındır diye » Çünkü, diyorlar, di (Devamı 7 inci sahifede) | çağırdım sgeni Iki kadın arasında Tarihin en karışık devirlerin- den birinde nele; Kraliçe Elizabet ve Marie Stuart 14 ağustos 1561... İskoç ve Fransız bandıralarını taşıyan beyaz boyalı bir kadirga, Kale limanından çıkıyondu. Gemi- nin kıç tarafı — güvertesinde çok genç ve çok güzel bir kadın otu- ruyordu. — Fransa Kralı ikinci Fransuvanın zevcesi, Marie Stu- art mentleketi olan İskoçyaya dö- nüyordu. Kraliçe, gittikçe uzaklaşan Fran sa sahillerine bakıyor; bu güzel | memleketi terketmek mecburiye-| tinde kaldığı için derin bir yeis ve keder içinde bulunuyor, ağlı - yordu. Fransaya, henüz beş ya - şında iken gelmişti. Orada büyü- ların sevgilisi olmuştu. Sırma gi- bi sarı saçlarını, penbe tenini, fi- ruzerengini andıran gözlerini sev- meyen yoktu. Devrin bütün şair- leri güzelliğini metede ede biti - remiyorlardı. Fransa Kralı 2 inci Hanrinin wefatı üzerine tahta oturan 2 inci Fransuva ile evlenmiş, ve Kraliçei olmuştu. Fakat, saadeti çok sür- medi. Kocası öldü ve dul kaldı. Şimdi memleketine, — İskoçyaya dönüyordu. HL ne evveline gelinciye kadar Fran- sa en kuvvetli denizaltı donan - masına malik olan dünyada tek bir devlet idi. İşte Fransızların düşündüğü nokta, Fakat zaman geçiyor, za- man değişiyor. Kaç senedir olan şeyler — meydanda, — Almanya aZ zaman içinde böyle birdenbire kuvvetli bir denizaltı donanması vücude getirmiş, İtalya da tah - telbahirlerini arttırdıkça arttır - mış ve nihayet Berlin - Roma mih veri vücude geldikten sonra ise İtalyan ve Alman denizaltı kuv - vetlerinin yekânu Fransızları bir kat daha düşündürmeğe başla - mıştır, Yukarıki rakamları bir a- Akşam karanlığı çökünce rüz- gâr durdu. Kadirga pek az yol al- mıştı. Ertesl gün şafak sökerken yordu Mari St Tuldi mes.'ud günlerini geçirdiği Fran- sa topraklarına son bir nazar attı. Ve yine ağlamağa başladı: «Alla- ha ısmarladık Fransa! Allaha 15- marladık!.. Biliyorum, — seni bir daha göremiyeceğim! Görebilme- me ihtimal yok!..» diye söylendi. Kraliçe, beş gün sonra nına İskoçyaya vasıl oldu. Ne elim bir muvasalattı bul. Kraliçeyi karşılamaya — balıkçı « lardan, satıcılardan, fakir köylü- lerden buşka kimse — gelmemişti. | Korku ile karışık bir hayretle ba- kıyorlardı. Zira, Fransız sarayı a- silzadelerinden bir çoğu Kraliçeye| refakat ediyorlardı. Bunların sır- malı, ipekli ve dantelâlı süslü elbiseleri, tüylü şapkalı, gümüş mahmuzlu parlak iskarpinleri İs- koçyanın bu fakir halkı üzerin - de pek garib bir tesir husule ge- tirmişti. Kraliçe pek meyustu. Bundan böyle idaresini uhdesine alacağı SON TEL — 171 ci Teşrin 1838 ö GRAL AD d Tei ı İSTANBUL GÖRÜCÜLER! “Maşallah, Allah erkeğine ba- gışlasın çok hanım kadın,, Görücüler nasıl gelin beğenirler, nelere dikkat ederlerdi ? Yazan: M. Sami Karayel — Hu, ayol neredesin? Birileri gelmiş, gel bak, kim onlar acaba?. Kelli, felli üç hanımefendi, mi- safir odasına kurulmuş oturuyor-| du. Hizmetçi kız biraz evvel gelen bu hanımefendileri, misafir oda - sına buyur etmiş Ve hanımına giderek: — Üç hanımgeldi etendim Diye haber vermişti. Büyük ha- nım, yavaşçacık, misafir odasının kapısına gelerek aralığından ge - lenlerin kim olduğunu anlamak ve ona göre kendisine çeki düzen vererek içeriye girmek istiyordu. Büyük hanım; gelen misafirleri yordu. Bunlar da kimdi? — | idi. İ- | kinci kata çıkarak üst katta bu « lunan kizina sesleniyordu. — Huş; ayol neredesin? Birileri gelmiş gel bak, kim onlar acaba? On yedi yaşını henüz bitirmiş, uzun boylu; balık — etinde, kara gözlü, tatlı buğday renkli; cana yakın kız koşarak aşağıya indi. Annsi gibi, kapının — aralığından üsületle içeriyi gözledi. Tekrar, tekrar baktı. Fakat; içeride oturan hanımlar, hiç de tanıdığı insanlar değildi. Birisi ihtiyarca, ikişi genç olan bu misafirleri ne, evin hanımı... ve ne de kızı tanımıyordu, Peki, bu yabancılar kimdi öy- le iso?,. | Kız; sofada bekliyen annesine: — Kim bunlar anne? | Diye sordu. Kadın, kızının bu | hitabına mukabele etti: oldu ? memleket ahalisinin bu fakir hali yüreğini ezmişti. Gözlerinin ö « nünden zengin Fransa, sarayın debdebesi, şenlikler, ziyaletler bir panorama gibi geçiyordu. İskoçya asılzadeleri ancak bir kaç gün şonra geldiler. Kraliçe - | lerini selâmladılar: «Hoş geldi « niz!...» dediler. Bunlar, pek kaba, adeta vahşi adamlardı. Kraliçe bunların ser- keş ve asi olduklarını, hüküm ve idare altında yaşamaya alışkın ol duklarını, ufak bir bahane ile is- | yan ve ihanet ettiklerini pekâlâ biliyordu. Memleketinin, taassub deleler — yüzünden » Mahallelerin, köy- lerin, şehitlerin, hatta ailelerin bile biribirlerinden ayrıldıklarını, her an silâha sarılmaya, biribir- lerinin üzerine atılarak biribirle- rini boğmıya, — öldürmeye hazır bulunduklarını biliyordu. İngil - | ettiğini, İskoçyanın üzerine sal- dırmak için fırsat gözlediğini bili. yordu. Sonra, bütün düşmanları- nın en nüfuzlusu ve en kuvvetlisi olan İngiltere Kraliçesi Elizabetin, kendisine karşı derin bir nefret ve kin beslediğini de biliyordu. Herşey âleyhinde idi. Elizabet tahta oturduğu zaman birçok kim-| seler, hakiki varisin Marle Stuart olduğunu, İngiltere tahtına onün oturması lâzım geldiğini söyle - Mişlerdi. Mari de, ihtiyatscız bu- lunmuş, âtiyi düşünememiş, «İs- koçya Kraliçesi» üinvanına bir de «İngiltere Kraliçesi» ni ilâve et- mişti. Elizabet bunu bir tehdid, bir hakaret gibi telâkki etmiş ve | hastalıklı bir adamdı. KDELem 1 İğcL rehileda) — Hayır: Evin hanımı, işi anlamıştı. Bun« lar görücü idi. Kızına koşarak: — Kız Şahinde; bunlar görücü galiba;.. Dedikten sonra; hemen, odasını gidip giyindi. Misafir odasına ge- lerek, hanımefendilere — beyanı hoşamedi eyledi. Biraz hoş peşten sonra evyelce annesinden aldığı talimat mucibin. ce Şahinde elinde kahve tepsisi odaya girdi. Görücüler; kızın boyunu bosu- nu, rengini, topal mı? Kör mü? Seseini tetkik ediyorlardı. Altı göz; Şahindenin üzerine dikilmiş, alpazarı cambazları gibi bir yerinde kusur olup olmadığını yorlardı. Görücülerin yaşlısı; valde ha- num, evlerinde Babiâli âmedi ke- tebesinden olan oğlunu, “cce bir odaya çekmiş anlatıyordu — Tam; istediğin gibi... Boy, bos, renk hepsi yerinde... On yedi yaşında ya var, ya yok... Fakat; oğlu kırkbeş yaşlarında, saçları boyalı, kamburca, sıska, Boynunu büküp annesine bakrak: — Bakalım; onlar beni beğene- cek mi? ü Diye mırıldandı. Birbirlerini görmediler, peçe ve kafes ardında gizlenen bu çiftler, Tötuşlu resimlerine bakarak, ana- larile söz kesip evlendiler... Düğün günü, koltuk bekleyen- ler; damad beyi kammburile, boyalı saçlarile, sıska buruşuk suratile görünce hayretten donakaldılar!, Şahinde; daha ilk karşılaşmada inkisarı hayale uğramıştı. Birisinin karısı, diğerinin ko « cası ölmüştü. Erkek kimsesiz otuz yaşlarında vardı. Kadın kırıklık, Araya kılavuzlar girdi. Erkeğe, genç ve güzel bir hanımefendi İ ye kırklık kadını'rötuşlü resimler. — le bağladılar... Nikâh gecesi, kapı aralığından imamnikâhı kıydı. Şerbetler içil di. Namazlar kılındı. Haremde ve selâmlıkta bulu « nanlar evlerine gitti. Biraz sonra; iç güveysi —giren damad beyin odasına, ihtiyarca, giyinmiş kuşanmış bir hanımefen- di girdi. Damad bey; âyağa kalktı. ev - lendiği kızın validesi zannederek ihtiramla kadının elini öptü. Kadın; alı al moru mor olmüş- tu. Dudakları titriyordu. Damad bey; kayinvaldesinin bu — titizliği karşısında şaşırmıştı. A» caba; bir kusur mu işlemişti? (Devamı 6 Ş