Bugünkü Almanyanın devlet | Teisi " Her Hitlerin - çocukluk ve Bençlik hayatı etrafında en yeni tetkikata göre bir haftalık İngiliz Bazetesi yazılar neşretti. «Son Tel- grafs bunları hulâsa - etmektedir. Dün Adolf Hitler'in babasının ne suretle öldüğü anlatılmıştı. Bun- | 'dan sonraki safhalar da şöyle hi. kâye ediliyor: İ Mimar Her Jozef Bünları yaz. | mak için her yeri dolaşan muhar- ] riri orada başka birisine daha tak | dim ı':(miğllı'.u u da Her Hitlerin © mektebdeki eski &1 gimeki rkadaşların. Bu eski arkadaşın adı Hef Vere v'dir. O da Her Hitlere dair yu- öylenen eri tekrar et. 1 ilâve etmek. — O eski mokteb Hitler Linz evinde günlerinde idi, z bir kadının müddet misafir ol - uştu. Fakat ihtiyar kadının na- zarı dikkatini celbeden birşey var dı: Evindeki küçük misafir mü- temadiyen mum almakta, eve ge. tirmekte idi. Geceleri bu kadar mum yakmak için ne gibi bir ih- tiyaç vardı?. Bir gece ihtiyar ka- dın merak ederek Hitlerin bulun. duğu odaya gitmiş ve onu yakala- mıştir a ledi T!. Hitler gecenin saati iler- halde uyumuyordu. Mum - yakmış, önüne büyük harita- lar yaymış, elindeki renkli ka - lemlerle birşeyler işaret ediyor, çiziyordu. İhtiyar kadın h üzerine ona şunu soruyor: bunun pek meşgul görüyorum, Bunun üzerine Adolf Hitle: ıT ba- şını kaldırarak ihtiyar ev sahibi. ne gülümsiyerek şu cevabı v. mişti: — Haritaları tetkik ediyorum. er- Bi di işiriniz EKŞİLİ KÖFTE — SALÇALI -MAKARNA — KARPUZ Bir kilo kıymanın içine üüç dört soğanı ince ince doğrarsı. naz. İki yumurta kırarsınız. Bi miktar tuz koyarsınız. Mayda, moz ve bir miktar pirinç ilâve edersiniz. İyice yuğurursunuz Bu kıymayı yuvarlak yuvarlak İ köfte halinde bir tepsiye hazır, || larsınız. Tencereye su koyarır, hız. Suya yağ atarsınız. Su kay- katya başladığı zaman, köfte suya aa bulayarak birer bizer İ HYA alarsınız, tencereni: kay Binı kapatırsınız, Ateş hafif :. | malıdir. Köfteler pişincö tndirir. İ| Siniz. İsterseniz patatet te lâve Bir tabağa dört | | | ltırsnız ve karıştır irırsınız. ğ Suya ftuz atarsınız, kayna- kı._nııuı. Su kaynayınca yarım ilo makarnayı içine boşaltırsı- nız ve kapağını yarıyarıya ka- Patırsınız. Piştikte nsonra tence. Teyİ Musluğun altına Eötürür Ve soğuk suyu açarsınız. Bu sü- Fetle soğuyan su makarnalatı tel tel ayırır, Busuyu da süzer. sİniz ve makarnayı tekrar ten. m:;: koyarsınız. Bi 1 büyük kaşık yağı tava. 4 , fkarsınız. Bir miktar dama- ıı“' ince ince doğrarsınız. Salça ' süretle hazırlanınca, makar. ha tenceresinin içine boşaltırsı. nız, karıştırırsınız. Hafif atoş 'ü- Zerinde isıtırsınız. Kavun. İTLER ençliğinde neler yap- mak istedi?.. Muvaffakiyetinin sırlanı neler- dir ? Nasıl şef oldu ? ) Mişlerdi. Fakat senelerce birikti. İşte eski mekteb arkadaşların - dan Her Verner de Hitlere dair bu nu naklediyor. Fakat o zamanlar Adolf'un is- tikbali ne olacağı meselesi evde anasını, babasını çok meşgul eden,| düşündüren birşeydi. Babası yu- karıda da anlatıldığı üzere oğlu- nun «birşey» olmasını istiyordu. Bunun manası devlet memuru ol- maktı. Fakat unutulmamalı ki ha- yatın birdenbire zuhura gelen vak aları vardır. İstikbali çok defa ta- yin eden de işte o vak'alar olur. Adolf Hitlerin istikbalini de tayin için böyle bir vak'a olmuştur. Fa- kat bu acıklıdır. Çünkü tarihe, coğrafyaya, haritaya bu kadar me Taklı alan çocuk bir gün öğleden Sonra evine döndüğü zaman çok Beçmeden şu acı vak'a kârşısında kalmıştır; Babası, kalb sektesin- den ölmüştü!. Adamcağız o gün bir komşusuna Uğramış, oradan İlkarak evine gelirken — sokakta düşüp kalmıştır. Oradan geçen - lerden biri kendini tutmuş, Adol- fun babası da o adamın kolları &- Tasında can vermişti. Bu vak'a 1903 senesi ikinci kâ- nüun ayının 5 inci günü oluyor. İş- te Adolf Hitlerin hayatında mü - him bir dönüm noktası. Babası öldüğü zaman Adolf an- cak 13 yaşında bir çocuktu. On üç) yaşındaki çocuk bundan sonra hayatta yalnız kalarak mücadele- Ye girişmeğe mecburdu. ) Adolf'un annesi Klara - Hitler | için böyle dul kalmak — pek acı geldi. Bu âni darbe kadının asabı üzerinde fena tesirler yaptı. F kat Adolf'u yetiştirmek Tâzımdı. Dul kadın kendisini bekliyen va- zifeyi bırakmadı. Oğlunun tah - giline devam etmesi için uğraştı. Adolf bu suretle daha üç sene o mekete devam etmiştir. Onun da gayesi tıpkı babası gibi memur ol-| Maktı. Fakat henüz bu meraka ermemiş ve daha mekteb — se- neleri de bitmemişti ki genç A - dolf birdenbire hastalandı. Ciğer- lerinden rahtasızdı. Yatağa düş- tü, Çocuk nihayet bakılarak, leşti ise de hekim şöyle diyordu: — Bu çocrk daha bir sene mek-, tebe gidemez!.. Annesi hekimin bu sözünden memnun olmamıştı. Adolf daha bir sene evde oturarak — zaman zaltmak için annesi şu çareyi di Şündü: Oğluna resim yapmayı öğretmek!.. Fakat kadının bu maksadı da hasıl olamamıştır. Çünkü koca - Bının ölümünden birkaç sene son- Ta yani 1808 senesi birincikâinun ayının 21 inci günü Klara Hitler de dünyadan ayrılmış oldu!.. Karı kocâ biraz para biriktir - rilen bu para çok olmadığı — gibi fevkalâde masraflarla, hâstalık - larla bitip tükenmişti. Onun için | hem babasını, birkaç sene sonra da anasını kaybeden — Adolf Hitler | rilmişti. (Devamı 7 inci sahifede) Su aygırlarının dişleri nasıl tedavi olunur ? - Timsah, dişri ağrımı- ya başlayınca ağlar mı?- Dişcilerin en hoş müşterisi maymunlardır |. Paris civarında, Vensan hayva- nat bahçesini ziyarete gidenler - den birisi, baytarlardan birine mü- racaatla şu suali sormuş: — Hayvanların, meselâ şu bü - yük filin dişleri ağrır mı?... —— — Eibette... Madem ki sizin gi- benim gibi onların da dişleri var... — Peki amma, dişlerinin ağrı- ğını nasıl anlatırlar?... — Sizin gibi, benim gibi inle - mekle... BHakikaten, rip olan hayvanların bunu ma usülleri vardır. Bahçe müda- | vimlerinden biri bana, oynar gibi | görünen bir su ay Aygır, taşları ağzına alıyor, Çiğ- | neyip ve atıyordu. Sonra iri çene- sini, kafesin demirlerine sürüyor- du. Sonra koca pençesini ağzına sokuyordu. dişinden muz- diş çıkarırken, den birisi celbolunmuş. Dişçi uzun müddet ted sonra dişin çıkarılmasına görmüş ve bin müşkülâtla dişi çı- karmış. DİŞÇİNİN MUAYENEHANE- SİNDE BİR FİL — Bir dişçi an- lanıyor: 4 güzak — Fillerin dişlerini tedavi et - mek çok hoştür, Eğlencelidir. 1 çok asludur. Her şeye itaat &der. Dişlerinden muztarip oldu mü acı aei inler, kızar, yanındaki- lerle kavga eder. Koşar, döner. YVerilen yemi yemez, hortumu ile öteye beriye vurur. Fakat çok zeki bir. hayvandır. Dişçinin geldiğini gürdü mü, diş- lerini tedavi edeceğini derhal an- lar, hemen ağzını açar, uslu bir çocuk gibi durur. Canı da yansa ses çıkarmaz. Yalnız hortumunu, dişçinin eline sürer, okşar, Anvers hayvanatında bulunan Yümho adlı bir filin iki dişini destere ile kesmek lâzim gelmiş- ti. Dişlerinin ağrısını geçirmek i- yapılan bütün tedaviden fai- ce buna karar ve- Yümbo, kırk yaşlarında kadar rdı. On senedenberi dişlerinden şikâyet ediyordu. zamanlar- da ağrı şiddetini arttırmış ve Yümbo tehlikeli bir hal almıştı. Binaenaleyh, dişlerin çıkarılması- na karar verildi. Yümbo, çok mü- tecessis bir hayvandı. Âletlerin nasıl hazırlandığına dikkatle ba- kıyordu, Bazılarına hortumu ile dokunuyordu. Sonra, ne yapılaca- ğinı anlamış gibi dişçiye baktı, sanki: — Anlıyorum, dişlerimi kese » ceksiniz, hazırım... Fakat, biraz çabuk olunuz... Demek istiyordu. dişlerini — kesmeye — başladılar. Yümbo'nun ayakları — ihtiyaten” bağlanmıştı. Fakat O, hiç kımıl- danmıyordu. Yalnız bir defa, diş- çi, ağrıyan yerine dokunduğu 3 man kımıldandı. ve bortumu ile dişçinin arkasını hafifçe — oleşadı. Dişler kesilip yere düşünce Yüm- bo, büyük bir dikkatle bunlara baktı. Hortumunu uzattı, dişleri aldı, tartar gibi yaptı. Sonra hid- detle karşı duvara fırlattı attı. O- yukları tıkadılar, çenesini sardı- Jar. Yümbo memnuniyetle kafası- nı, hortumunu sallıyarak yerine gitti. ASLANIN DİŞLERİ AĞRIYIN- CA — Aslan, bu çöl kralı dişleri ağrıdı mı, çileden çıkar, Önüne ge- | Destere ile Hayvan Dispanseri Jeni kasar kavurür. Hayvan, in- san demez saldırır. Çenesinin mu- ayenesine müsaade eder, fakat dokunulmasına asla... Dişçi aslanlardan bahsederken: — Aslanların dişleri tedavi 0 lunmaz, çıkarılır... Dedi. Fakat bu pek güç bir iş- tir. İlk evvel ellerini, ayaklarını sıkı sıkı bağlamak, ağzını be: rılı bir değnek parçası tutmak ve çok dikkatli davran - mak lâzımdır. (7 inci s mile maruf aslan, dişleri ken, ağzına konan 10 santimetre | | kalıni daki değneği parça par- ile açık | best aslanların ga dişlerinden | muztarip olup olmadıklarını sor- ça etmişti. Aslan, fil gibi anlayışlı değil - dir. Homurdanır, kımıldanır, ba- | ğırır, ve kendisini büyük bir acı- dan kurtaranlara karşı teşekkür hassısla konuşurken çöldeki vahşi | bile etmez. Bir gün «vahşi hayvanların dişlerini tedavi eden» bir müte - hassısla konuşurken çöldeki ser- dum. | Bu vahşi hayvanları pek çok se- | ven dişçi: (Devamı 6 ıncı sahifede) Ladi Oven uzun müddet muhabere ile flört yaptıktan sonra Holivud'da evlendi Bazil Zeharof'un sevgilisi olan Fransız Fransa'da Uzun müddet «güzel Leydi O-) ven> namile anılan küçük Fransız, dansözü yine gazeteleri işgmle baş- ladı. «Leydi Ovene, bu güzel kadın, dostu doktor rövelverle yaralamıştı. Bu sebeble hapsolundu, mahkemeye verildi. Fakat beract etti. Azlen Pransız olan «Ledi Oven» Hayerde dansözlük yaparken bir) İngiliz zenginile tanıştı: Sör Teo-| dor Öven... Lord, genç kızı çıklırasıya sevdi.| Ve kendisile evlenmekte tereddüd etmedi. İngiliz lordunun serveti 100 bi nİngiliz lirası kadar idi. 1915 senesinde bu çok mühim bir para idi, Yeni «Leydi Oven», bacaklarının güzelliği ile Zaharofun bile gönlü- nü çekmiş, çok atoşli mektublar yyazmasına. sebeb olmuştu. «Leydi Övene bu mektubları neşretmek- ten çekinmedi. Güzel Leydı, uzun seneler çılgınca bir hayat sürdü. Birçok garabet gösterdi. Birçok komik ve feci vak'aların kahrama- n oldu. 'YİRMİ MİLYON FRANKLIK | BİR. MİRAS 1926 da, kocasından 20 milyon Nasıî evlendiler? Gasto'nun karısını| feank miras sldı. Bu paraları isra-| hapis yattı fa başladı. Nihâyet san frangına varıncıya kadar yedi, bitirdi. Leydi, meteliksiz' kalınca hatıra- darını neşrettl. Geçenlerde Lond- rada hâkimlerin huzuruna çıktı. Hâkimler, güzel Leydinin bir de- niz kostümü için 35,000 frank borç- landığını anlayınca hayretten ken- dilerini alamadılar. Leydinin kar- | yolasının önündeki seccade, Şin - şilfa denilen kiymetli bir kürkten yapılmıştı. HONDURA'LI AŞIK Bu sırada Leydi Hoven, Hondü- radan gönderilen bir mektubu al- | du Yüzbaşı Mak Kal adlı bir İngi- liz şu sözleri yazıyordu: «Rica ederim, hâkimlerin kar - şısında metanetinizi - kaybetmeyi- niz. Korsajınızın yakasına bir or-| kide çiçeği takmadan mahkemeye) Çıkmayınız...> Bu suretle başlıyan flört, deyam etti. Her gün biribirlerine mektubi yazıyorlar, hislerini, arzularını an- latıyorlardı. Nihayet günün birin- de Honduralı Yüzbaşı, Leydiyi da- vet etti ve ikinci mevki bir bilet gönderdi. Leydi, seyahat esnasında zayıf- ladı, yedi kilo kadar kaybetti. (Devamı 6 mcz sahifede) SON TELGRA Beyaz Saray Burada yapılan Zziya- retler nasıl olur?.. Bir Arab sultanının kabul merasimi Amerikalılar hükümdarlara, yüksek şahsiyetlere karşı büyük bir alâka gösterirler ve bunları hüsnü suretle kabul ederler, Böyle birisi geleceği zaman ga- zeteler, radyolar, beyaz sarayda- ki hazırlıkları günü gününe hal- ka bildirir. Beyaz saray, Birleşik Amerika Cümhur bakanlarının resmi ika - metgâhını, yeşil çimenlerle süslü bir bahçeye nazır, beyaz mermer- den yapılmış, sade bir bina, Bah- çede çiçek pek azdır. Her taraf çimen. Bunların arasındaki yol « lara ince kum serpilmiştir. Mermer merdivenlerden — çıkı- fir, ipek perdeli, tahta oymalarla sofaya girilir. Sonra birçok sa « | lonlar. Bunlar da tahta oymalar- Sade, fakat güzeldir. Bu saray, orta halli bir adamın ikametgâ - hından farksızdır. Beyaz sarayda etikete son de - rece riayet olunur, Başkanın mal- yetinde bulunan zabitler çok y kışıklı ve çok kibardırlar. Üzerle- rinde daima sırmalı bir üniforma bulunur. Üniformalarının sadeli- Bine ve temizliğine çok dikkat ederler. Nazara hoş görünmiye - cek bir halleri yoktur, Sarayda herkese içtimal, siyasi mesvkline göre muamle olunur, o- 'na göre kabul edilir. Cümhür başkanını ziyarete ge- lenlerin bazılarını, etikete göre, ya birkaç saniye, ya da birkaç da- kika sonra kabul eder. Gelenlere hürmet ve riayet gösterilir. Han- gi içtimai sımfa mensup olurnsa olsun izzet ve ikram olunur. Kü- çük bir zabitin ileride büyük ku- mandan, küçük bir tüccarın da milyoner olmak ihtimali düşünü- lür. BİR ARAP SULTANI Bir Arap sultanının geleceği | söyleniyor. Bütün gazeteler, ri- | saleler resmini neşrediyor. Holi - | vutun güzel yıldızları derin bir | vecd ile bu şark prensinin fotoğ- larını seyrediyorlar, Acaba yü - reklerinden ne geçiyor?. Bu prens, Basra körfezine ya - kın bir diyardan gelyor. Orada yaz geceleri semada parlıyan yıl- dızlar çok parlaktır. - Rüzgârları | göl kokularını getirir. Bir hülya memleketi! Prens yalnız, maiyetinde kırmı- zı papuçlu prensler yok. - Onları saraylarında, kuş tüyü — şiltelere uzanmışlar, sırmalı yastıklara da- 'uyınmulır. prenslerini - bekliyor- Sultan, mütenekkiren seyahat ettiriyor. Sade bir vatandaş gibi dünyayı geziyor, medeni memle- ketlerde tetkikler yapıyor. Orta boylu, küçücük elleri, a- yakları var, Prens Salt bin Tai- mur bin Faydalın maiyetinde iki hademe var. İri vücutlu, kavi bün- yeli adamlar. Her ikisi de beyaz harmaniyelere sarılmışlar, Vaşington bu yüksek misafiri- ni büyük bir merasimle karşıla- mak istiyor. İstasyona — muvasalatında — bir süvari mülrezesi tarafınran se- Jâmlanıyor. Askeri bando Omarın bir marşını çalıyar. İstasyon mah- şer gibi: Gazeteciler, sinemacılar ve abali Prensi görmek - istihorlar. — Fa- kat o, kadar kısa boyl uki kala - balık arasında kayboluyor. Gö « rebilmek imkânı” yok. Nihayet, Cümhur — Başkanlığı baş kâtibi M. Hül ile arabaya bi- yor. Sultanın, gösterilen kebul » den çok mütehassis, çok memnun olduğu çehresinden belli. Gölü » yor, elile halkı selâmlıyor. Gaze- cilerin, fotoğrafını — almalarına Mmüsaade ediyor. M, Lavalla Makdonaldın ziya- retindenberi — Vaşington — ahalisi bu kadar mutantan bir kabul res- Mi görmemiştir. Diplomasi etike- te son derece rlayet olunuyor. Ean ufak bir şey Ihmal olunmamış. On du kumandanı, parlak üniforma» sını giyinmiş, selâm vaziyatinde duruyor. Bahriye kumandanı premsin önüne geliyor, eğityal Selâmlıyı Halk, büyük bir sevinçle bağır rıyor: <«Yaşasın sultan! Yaşasın sul v tan!... Sultan, beyaz saraya kadar bü- ük bir alayla gidiyor, Yanında- le az konuşuyor, hep etrafı. na bakıyor. Biraz sonra, ikametine tahsis 6- lunan otele girince, gazeteciler Holü dolduruyorlar, prensin et rafını çeviriyorlar, bin türlü su. aller soruyorlar. Maiyetinde bu- Tunan iki iri hademe, prenslerini nasıl muhafaza edeceklerini bile- miyorlar, ipek bornozlarını-açı - yorlar, paravana gibi kullanmak istiyorlar. Kabil mi?... Bellerin- deki kabzası altın işlemeli han - çerler bile gazetecileri korkutmu- yor, (Devamı 6 ıncı sahifede) mümessiller gelmiş, kılıkları, kı- yaletleri ile herkesi alâkadar et- mişlerdir. Bundan 76 sene — evvel, 1862 de, Siyam taraflarından da böy- le bir heyet gelmiş kıyafetleri ve âdetleri Paris halkını haylice eğlendirmişti. Bangok'tan gelen bu mümessiller o zaman Versay ve Vensan tarafından kabul e- dilmiş, hattâ kendilerine krali- çenin paviyonu dahi tahsls edil- işti. Mümessiller bu paviyon- da yatacaklardı. Fakat daha ilk gece, pavyon- | ga garip bir hâdise - olmuştur: Tesadülen pavyonun birinci ka: ti büyük elçiye, Ikinci katı orta elçiye düşmliştür. İkinci katta yatacak olan, ya- tağa girceeği sırada, birdenbire fikriâden vazgeçmiş ve odadan dışarıya fırlamıştır. — Yahu nereye gidiyorsun, niçin yatmıyorsun? Diye sormuşlar, adam: — Burada yatmam da yat- mam... Diye tutturmuştur. Terelima- ı yatağından - kaldırmışlar, a- damın niçin yatmak istemediği- ni sordurmuşlardır. Meğer birinci katta yatan elçi de Bangok kralının kondi elya- zsı İle yazılmış evrak bulunu- yormuş. Siyam protokoluna gö- | ve kralın imzasının üstünde u- yumak yasakmış. Nihayet bodrum katına indi- rilmiş de adamcağız öyle uyu- yabilmiş.