4—SON TELGRAF—-İ6 | ci Teşrin 1988 Çekoslovakyanın parçalanmasından sonra Almanlara karşı bir blok yapan Macar-Leh Anlaşmasının | yapmak istediği nedir ? Orta Avrupa meselesi - dağrusu meseleleri - yemdcn. İaa kat başka bir safhada, meraklı bir surette inkişaf ediyor. Çekoslo - vakyanın uğradığı malüm âkıbet gözününde. Almanlar işgal ettik- leri yerleri aldılar. Lehlilerin de, Macarların da davaları var. Me- sele veya meselesi ilerisi için tür- lü türlü ihtimaller hazırlıyacak bir halde devam etmektedir. Yeni gelen Avrupa gazetelerinin ehem- etle nazarı dikkati celbettik- leri yeni bir keyfiyet vardır: Al- manya artık kendi meselesini ma- lâm şekilde hallettikten sonra Ma çarların davasında onlara taraf- lık etmekte artık pek de öyle is- tekli görünmemektedir!. İşte şu son haftanın politika âleminde şöze çarpan mühim bir cihet!. Südet meselesi Almanyanın de- ği gibi halledilmiş olduktan son 'a Macaristanın Çekoslovakya - dan şurasım, burasını istemesin - le Berlin artık Budapeşteye mü- zaheret etmeyi öyle eskisi kadar arzu eder gibi değildir. Acaba Ber linin böyle ihtiyatlı bir vaziyet al masındaki sebeb nedir? Macarlarla Lehlilerin müşterek bir hududa malik olmak istedik lerinden bahsediliyordu. Macaris- tanla Lehistan arasında müşterek hudud demek Lehlilerle Macarlar arasında bir anlaşma temin etmek olacaktır. Böyle bir anlaşmıya i- leride Romanyanın da girmesi ih- i I : ! | Almanlar Hitlerin son nutkunu dinliyorlar kârlıktır. Lehistanın ve Macaris- tanın Çekoslovakya - üzerindeki davalarında Almanyanın uzak kal-| mayı tercih ettiği anlaşılmaktadır. Berlinin bu ihtiyatkârlığına karşı şayanı dikkattir ki Romanın politikası da bilâkis Lehlilerle Ma- carları daha ziyade teşvik etmek- duğuna bakarak bütün hu plğn- ları ne dereceye kadar hakikat ve | hâdisat ile oyalıyabileceğini gör- mek lâzım geliyor: Çeklerle Slovaklar ayrılmadı - lar. Slovaklar idari muhtariyet aldılar. Bundan memnundurlar. İdari muhtariyetin kendilerine kâ bin nüfus vardır diyorlar. lardan 445,000 kişi Rustur, 100,000 (Devarmı 7 inci sahifede) İlalyada para kaçakçıları İ AD AŞ & Bır meraklı tahkikat esnasında neler olmuş, Kaçakçılar arasında bir de Kahve ve çıkolata sever Mİsiniz ? Severseniz şu istatistiği dikkat- le okuyunuz. Bakınız dünyada ne ve ve çikalata sarfolu- ziyade Kahve kullanan İs - kandinavya memleketleridir. Da- nimarkalılar, adam başına senede 8,18 kilo, İsveçliler 742, Norveç- liler de 6,02 kilo. Bu listede Fransızlar adam ba- şına 4,56 kilo kullanmakla bera- ber yine Belçikalılardan, Ameri- kalılardan, Hollandalılardan son- ra gelmektedir. Çinde, en ziyade çay sarfolunur. Bununla beraber Çinliler senede enazı 100 gram kahve içerler. Fakat bütün dünyada bir sene içinde nekadar kahve sarfolunu- yor? 1914 de 14115,000 — ton. 1931 de 1,500,000 ton, yani 1 milyar 500 milyon kilo. Bir kiloda 5,000 çe- kirdek vardır. Çikolata sarfiyatı, kayveye nis- betle azdır. 1932 de 530,000 ton. Bunun * 40 ni Birleşik Amerika sarfeder. Fransa 40 bin ton ile beşinci gelir. Adami başına, vasati bir kilo.. Bun - ? — Dünkü sayımızdan devam — Nişan gecem de zehir oldu ba- na!... Nişanlımın; o, lâcivert ze- min üzerine ışıklı noktalarla be- nekli, rengârenk menevişli göz - lerini gözlerimin içinde bulmak, şöz bebeklerimi, bu, âşığa, haz ve | hiz veren tatlı ve sihirli bakışlar- | da dinlendirmek arzusile kavru- | la dürürken nişanlım - hiç oralı olmuyor, ona yarandıkça o, ina- Düşündüğümü yaptım... Bir çift gözün narine yanmakta acele et- tiğimi gördükçe, arkadaşlarım, dostlarım, akraba ve yakınlarım, bana için için gülüyorlar, kimbi- lir belki de içlerinden dı - Mumun yakıcı alevine yak- | laşmak için koşan, yanmağa can atan pervaneye benziyor... Yazık zavallıya! Diyorlardı. Ne ise, ben, o koyu lâcivert göz- lerin ışıklı menevişlerine bağlı bir meczup gibi, etralfımı görecek halde değildim. Annem - bir yandan, ben bir yandan harıl harıl düğün hazır- lıklarına başladık. Çarşıları, pazarları dolaştık; bir çift gözün hayali peşinde her şeyi tamamladık. Nişandan üç ay son- ra düğün hazırlıkları bitmiş; sev- | gili nişanlımın gözlerindeki deniz derinliğine atılmak için düğün gecesini sabırsızlıkla bekledim. ti, Cevap verdi: saat daha dişini sun?.. tim, Evlenme na da: — Evet! " latmış, sonra da Caz çalıyor; koca salonda ben- den başka herkes hoşnüt, şık içinde yüzen çiftler dansederken | ben bir köşede büzülmüş oturu - yordum. Gelin ortada yoktu. Kaynatam olacak muhafazakâr | ve dürüst adam tam gün batarken geldi, beni buldu. Tıpkı bir kötü haber verecekmiş gibi ağır bir sesle şunları söylemişti: — Evlâdım.. Bizim hal malüm! Böyle yetiştik, böyle gördük, bun- dan ayrılamayız! Senin hatırın için bu danslı düğün şeklini ka- bul ettik. Amma, kızım bu kadar kişinin içinde Aşifte gibi göğüs mişti. sıka İşin tuhafını size a: morasii karımla yanyana — bulun! tıa. Memur evvelâ bana defteri imza ettirmiş, odada bökliyen karıma gi da küçük dilimi yutacakif oldum. Kekeledim. — Aman bay peder.. re kepaze oluruz. Gelini © dığı düğün görülmüş mül- O, bir el işaretile sö: — Bu düğünlerde öyle Sana önceden biz halimifi miştik. Nişan devresinde dar katlandın. Yüzdün kuyruğuna geldin. Artık «— Sen bayın zevcesi kabul ediyor musun!» del Cevabını almiş, defteri bana: — Tanrı mes'ut etsin! 'Temennisi yapıp çekil Böyle garip eylenme A müş, ne işitilmiş şeydir. göz uğruna katlandığım sapa gelir hallerden dej tık, kayınpederin bu İ haksızlığı karşısında işy Hiddetten kıpkırmızı k zümle haykırmıştım. — Evlendim.. Karıni # nim demektir. Onun bulunmasını istiyorum. Epeyi çekiştik. Nihayet? du. Amma şu çartla: Iİngiliz kadın var.. Bilhassa İngiliz gazetelerini çok Meşgul eden bir vak'a oldu. Bun - da bir de İngiliz kadın dahildir. Römüda bulunan İngiliz muhabir- Ö — leri bunun etrafında günü günü- kolları yarı çıplak kendini - gös- termekten — çekiniyor, hakkı da var, Onun için gelin salonda bu- Karım salona gelecek, dına benden uzaklaşıyor, hiç ba- ka bulunacak, davetlilerifi na sokulmuyordu. Nişandan bir gün sönra yine eski şekil başladı. Nişanlımı gör- mek için elden geleni yapıyor, LUCİEN BARROU/ timali vardır. Lehistan ile Maca- ristan Baltık denizinden Karade- nize kadar bir duvar vücude ge- tirmeyi istiyorlar. Bu suretle ile- ride Rusyanın Orta ve Şarki Av- gibi Almanya- nın da şarka doğru yayılmasının önüne geçileceği hesab edilmek - | tedir. Lehistan ile Macaristanın böyle bir duvar vücude getirmek için politikalarına ne gibi bir is- tikamet verecekleri Avrupa mat- buat ve mehafili tarafından me - rakla beklenmektedir. Şimdi göze görünen manalı ci- bet Berlinin gösterdiği ihtiyat - ne gazi tirmekle sub olan kim: elerine m: reşgul olu; payıtahtanın kibar tal ler ümat yetiş - flar. İtalyan asına men- birdenbire hayretle öğrendikleri kadar Lon- di © adar eden yaşlarında b olan K tevkif edilmiş ve altında hakkında ki N .ırkı Goöri h kibata başlanmıştır. Bunlar İtal- ,000 liret kaçır - yadan tam 1,000, fi olduğunu söyliyerek Çekoslo - vak Cumhüriyet kadrosundan dı- şarı çıkmadılar. Macaristanla Le- | histanın hududlarının birleşme - sine mâni olan ortada bir Karpat- laraltı Rusları vardır. Slovaklara olduğu gibi bu Ruslara da Çekos- lovakya Cumhuriyeti kadrosu da- hilinde müsavi hukuk ve muhta- riyet verilmiştir. Artık buralarda halkın reyine müracaat edilmesi Şaheseri, meselesi ortaya konmıyacak gibi görünüyor Karpatlaraltı tarafında 700 | — İşte anne. Bu bey soruyor. Refik baktı, hiç tanımadığı bir kadın. Orta yaş kibar mehafilini de n dere- 'a şuduür: 'an kontu şen gün itham bu v r İ ağır bir tahkikata giri - ntun dostların- ASSSi akkında da ta - mağa teşebbüs etmekle maznun (Devamı 7 inci sahifede) —. Bu hafta SARAY sinemasında memmm Bu senenin en büyük ve en güzel Filmi RASPUTİN görülmemiş bir muvalfakiyetie devam ediyor. Baş rollerde; HARRY BAUR - MARECLL CHANTAL ve PIERRE RİCHARD WİLLM İlâveten : Bugün ssat 1 ve 230 da tenzilâtli fiatlarla Foks Jurnal « Son dünya havadisleri, HALK MATİNELERİ MKONT fakat bir türlü göremiyordum. Kayinpederim olacak adamla bu yüzden bir temiz de ağız kav- aptık!... Mübarek adam be- söylediklerimi ufak tefek iti- razlarla ağzıma tıka tıka dinledi, sonra çök görmüş, geçirmiş ve bu tecrübelerle birlikte mükemmel bir de fazilet edinmiş gibi gözle- rini yarı kapalı tutarak vâza baş- ladı. — Evlâdım.. Evlenmeden evvel birbirlerile sıkıca görüşen çiftler mes'ut bir izdivaçla iyi bir istil bale gidemezler. Bu mücerrep! Sen nekadar söylesen beni fik- Timden caydıramazsın! — İstersen nişanı boz! Bu son ve tehditkâr cümle kar- şasında aklım duruyor; münaka- şadan vez geçiyorum. Gözlerim- | de, onun, Nerminin hayali, o ha- yalin menekşe rengi göz bebekle- rindeki haz ve hız veren mana... ve Hülâsa benim için yapılacak tek bir iş evlenmeği çabuklaştır- mak; düğünden sonra sevgilime Kavuşmak, önun göz bebeklerine | doya doya bakmayı temin etmek- | ten ibaretti. | lunmıyacak. - Gece - yarısındar sonra davetlileri bırakır evimize döneriz, Artık ondan sonra karı- na kavuşur; bügünden sonra da dilediğin gibi hareket etmek is « tiklâlini kazanırsın! Ben, bu yeni müşkül karşısın- Filminde seyircileri ile güldürüyor ve © bırakı yor. İlâveten: EKLER önüne katılmış sarsak bir hazan yıpr.ııı | ve h, erkekten kendini ve hele saçlarını pek ziyade savruluyordu. Fakat, tam sokağın köş Taksim Sineması BUGÜN DÜŞKÜN KADINLAR Baş rollerde MADLEN RENO MAURİCE ESCANDE Çok Enteresan ve Zengin bir Film, büyük bir Fransız romanı İlâveten Ekler Jurnal ve MİCKEY MAUSE Bugüu saat 13 ve 14,30 da tenzilâtlı Hâlk Matineleri | Refik, bunun daha birşey söylemesii sakınan, kapının arkasından ikidebir başını ileriye uzatıp: — Aman görünmiyeyim... Diye tekrar hemen geriye çeken bir kadın! beklemeden küçüğün sözü üzerine ilk evvel kendisini: — Evet efendim. Ferhunde Hanımı sormuştum. Dedi. Kadıncağız, titrek bir sesle cevab verdi: — Evvelce burada mt oturuyorlardı?, — Evet, Dört sene evvel.. — Tanımıyoruz efendim. Biz evi satın alalı üç ay oluyor. * —Ya, demek ev sizin şimdi?. — Evet... — Çok iyi. Hasarp Beyden mi'satın aldınız?, — Evet efendim. — Niçin satmış acaba? — Galiba, emniyet sandığına borcu varmış da, onun için efendim!. — Yazık!. — Hasan Beyin nerede olduğunu biliyor mu- sunuz efendim?. Edebi Roman No. 133 Refik düşündü ki, Hasan Bey Ferhundenin bu- radan çıktıktan sonra nereye gittiğini herhalde bi- dir, Şimdi nerede olduğunu bilmese bile yine bil- diklerini anlatması yeter. Hiç olmazsa Refik Fer- hundenin kendinden sonra, ne olduğunu bir parça- cık olsun öğrenir ve bu iptidai malümat ona reh- berlik eder! Fakat, ne aksilik?. Kadın Hasan Bey için de: — Maüatteessüf nerede olduğunu bilmiyorum. Bilse bilse Bey bilir. O da «Trabzons a gitti. Yirmi gün sonra gelecek... Dedi. Refik bu cevabı alır almaz son kozunu da kaybetmiş müthiş ve perişan bir kumarbaz gibi ta- Etem İzzet BENİCE mile tabü takatten kesilmiş olarak kadıncağızın yüzüne bakakaldı ve bu şuursuzluk birkaç saniye böylece sürdü!, — Sonra, — Ne yapalım?, Diye kendi kendisine mırıldandı, boynu Bgöğ- sünün üzerine düştü, gözkapakları indi, zihni mu- vaffakiyetsizliğin inhizamile çırpınmıya başladı ve kadıncağıza titrek bir sesle: — Rahatsız ettim efendim, Allaha ısmarladık, Dedi, kapıdan çekildi. Adımları sendeliyor bir- birine dolaşıyor, hışı çarpık çurpuk bir afyon ka- b'h IJN ken aklına geldi: — Hasibe Hanım acaba burada mıt/ © Ve sevindi: — Eğer, burada ise yaşadık! Tahmin ediyor ki, Hasibe Hanımı şeyi öğrenecek;.Fatma Hanıma, Ayşe B na buna lüzum kalmıyacak; bu kadın Fef Meralin ne olduklarını herkesten daha — Bütün bu şeyleri Hasibe Hanım kim bilecek. i Diyor; düşünüyor, düşünüyor, zi hiç kimse gelmiyor. Bu tahmin ve kanaâl Sir an içinde yeistenkurtardı, tekrar dü. Fakat, Hasbe Hanımın mahallede © Bını bilmek de mesele!, — Ya ölmüşse?. Ya evini'değiştirmişse?, Başka bir yere gitmişse? Maamafih, — Bu koca karıya hiçbir şey olm vımnuu.mnuaımnıdıo.myııı'