3 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

3 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İSTANBUL GAMBAZLARI Uyuz eşeği marsıvan kara- kaçanı yapmak kabilmi?.. Ahırda yarı ölü bir eşeğin canlanması nasıl olur?.. Eşeğin kuyruğu altında Yazan:M Sami Karayel İstanbul canbazları — deyince; | âphe etmiyorum ki; aklımı a, buşka fikirler gelmiştir. â; sırk cambazları... jim- Şu ve bu İş- lerde fırıldak çeviren çeşidli can- bazlarla bu işlerin canbazları... En nihayet; at canbazları gözünü | zün önünde şıralanmışlardır. Ben; at eanbazlarından bahset- deceğim; diğer çeşitli canbazlık. lara aklım ermez... Acaba; at canbazlığı tabirim- den başka bir mâna mı çı çıkarı bulunuyorsunuz? X Yani; atın üzerinde türlü, tür- lü marifetler yapan çanbazlar gi- bi... B Yok, ben bundan da bahsetmek lde yatan yet tabit birşeydir. Nihayet; in- san ölüsü para etmediği gibi göm meden ortada bırakmak ta eaiz de Bildir. Taaffün eder, hastalık ya- Par... Fakat, at ve eşek Ölü: mek mümkün değildir. Çi şeğin derisi de, kuyruğu dı eti de paradır. Hatırlıyor musunuz?.. Alay mı, ciddi mi nedir? Hani, Umumi Harpte Celâl Muhtar, eşek etin- den kavurma ve sucuk yaptırmış diye gazeteler yazmıştı. İster doğru olsun, ister olmasın bu dedi kodu... Yalnız; eşek ve at ölüsünün görülmeyişine naza- ran insanın bu dedikoduya inana cağı geliyor. (Devamı 7 tnci sahifede) , hattâ | bilmiyor, Ah o çalgıcı kızlar... Gazino ve eğlence yerlerin- de müzik gruplarındaçalışan Sarışınlar, esmerler başka yerde kolay bulunur cisden değillerdir ERKEK KIZIN AŞKI | Saat yediye geliyor.... Gazino-. | nun dar bir locasında konbinezon lu dört beş kız var. aha biraz ev- vel kıyafetlerinden içtimat- vazi- yetleri hakkında bir fikir edin- | mek ihtimali vardı. Fakat şimdi? | Buna imkân yok. Çünkü hepsi ayni kıyafette, hepsi de ko zonlu. Güli Yedi buçuk... açıldı. Müşteriler gel dı. Masalar birer birer doluyor... Orkestranın önünde yuvarlak masa hemen tutuldu. Herkes ya- r. Gelenlerin çoğu erkek. Bir iki de karı ve ko- a var. Fakat uzakta oturuyorlar, lerini içtikten sonra gözlerini sahne, sahnedeki çalgı- ci kızlara dikip duruyorlar. Ah! bu bakışlardaki mâna!... Bazıları | hafifçe gülüyorlar, Kime?... Biri- si çalınan şarkının ne olduğunu arkadaşma — soruyor. Sonra da tenkit ediyor. Halbuki ne musikiden haberi vardır, ne de dinlemöye gelmiş - tir. Çalgıcı kızlar sahneden çeki- liyorsalar o da soluğu caddede a- Jacak... Arkamdaki masada, karısı ile beraber oturan kırklık bir adam gözlerini kızlardan birine dikmiş, dalmış, gitmişti. - Karısı kolunu | dürttü : | — Necdet, dedi. Kemancı kızı iyice seyrettikten sonra mesi ho- şuna gittiğini söyler misin?... istemiyorum. Benim yazmak iste 1 diğim, Atpazarlarında alım satım yapan at canbazlarıdır. UÜyuüz ve topal bir atı; bir ik? &Y içinde derleyip toparlıyarak | Düldül haline getiren, semer vur- | Ka kulakları düşmüş, dişleri dö külmüş bir eşeği bir iki ay içinde ara kaçan yapan, canbazlardan bahsetmek İstiyorum. At canbazlarının sırrına kim - $e âgüh olamaz. Dünyanın en Yüksek baytarları bile, bu canbaz lacın sattığı atları, eşeklerin mu- ayene etmeden heybetlerine, ka- fa tuutşlarına, sıçrayıp zıplamala- rına hayran olarak belki yüzlerce | Hira verip hayvanlarını alırlar.., At canbazlığı mühim bir sa- hattır. En usta baytarların hiç bir işe yaramıyacağına hükmettikle. Firatlar, .epekler, at pazarı ahirla- rında bir iki ay sonra, kara kar çan ve Zağl oğlun n Sürer ZI oğlunun düldülü ke- Bu canbazlar ne vapar yapar- ;ar, sıska eşekleri tombullaştırır. lar... “Topal eşekle: İ he yle 1 eşekleri demirleşti- » Hmem; hiç gördünüz mü inız; bir at canbazı bir asına koşulmuş dev cüs- km :s(ınhul kaldırımların çakmak taşından nallayarak geçer.. Hayvana ilirsiniz. - Kafa, kuyruk dim- Ktir... Her tarafı kehribar gibi ıl parıl parlar... At pazarına gidersiniz... Bakar- Zaız; üstünde bir canbaz ve bir yek alabildiğine gidiyoı Eşek; at pazarının granit taş. Tını nallarie ateş çıkararak şah sanıp rahvana, tırıza kaçar du - ur... At pazarından at ve eşek mi al- maya gittiniz? Derhal düşünme. : den alırsınız... Nasıl almazsınız; görmüyor mu funuz? Küheylâa gibi burnunun deliklerini açmış, gözleri cam-gi- 1 dışarı fırlamış, kamçısız, mah- *msuz alabildiğine gidiyor. ine bilmemi ki; hiç, at ve eşek | Şlüsü gördünüz mü? İnsan ölüsü J#emen her gün görülür... Bu; ga-. | Okuyucu Gazetecilik v nedir?. bilir mi? e gazeteci Gazete | OLABİLMEK IÇIN NE GIBİ MEZİYETLER Akla gelen ilk şey (Kamusun dediği gibi) şudur «Gazeteci, ga- zetelerde yazı yazan bir adam - dır. Fakat, birdenbire akla gelea bir çok tarifler gibi bu da büyük bir mana ifade etmez, İsmini hatırlıyamadığım bir İn- Bgiliz, diplomatlardan bahsederken Şu sözleri söylemişti: Agentleman #bpointed ta He Abroad (haricde yalan söylemeye memur bir mös-| yö). Gazetecilerin de, dahilde ya - lan söylemeye memutr oldukları- nı ilâve etmek hata mı olur, der - Son. asrın en zeki, en nükteli | söz söylüyen adamlarından bü LÂZMDIR ?.. | hiç şüphesiz »*Tan» gazotes bık müdürü Adriyen Hebrar: «Ga- , zetç öyle £ 'dir ki « doğar va kşama doğru da ölür.... | der ve ilâve ederdi: «Bazan öğ- | leyin de öldüğü olur!...> | Bu nükteye göre gazeteci, bir | günlük ömrü olan bir gazeteye yazı yazan, miktarı az veya çok okuyuculara günün havadislerini veren, hâdiseler hakkındaki mü- taleasını bildiren bir adam de - mektir. Bu tarife göre, havadis vermek mütalca beyan etmek, işte bir £ *ecinin esas vazifesi bu... Sonra şunu iyi bilmeli ki gazete doğmazdan evvel de gazeteciler | vardı. Volter, büyük bir gazeteci idi. | Hatta beynelmilel büyük bir ga- zetoci / Bu meslekde muvaffak ola- bilmek için lâzım lerin hepsine mal yanık bir fikri tocessüs, nüfuzu nazar, kuvvetli bir hafıza... Hü- disatla, ferdlerle daima meşgul ol- mak, lüzumunda derhal mütalea dermeyan edebilmek, her şeyi gör- | mek, herşey hakkında fikir yürü- tebilmek, okuyucuların üzerinde tesir bırakmak... İşte, hakiki bir gaztecinin ha - kiki tarifi... Volter, henüz intişare başlıyan | gazetelere yarıyacak yerde ki - tablar, risaleler, bilhassa mektub- | lar yazıyordu. Bu mektublar, Av- rupanın her tarafına dağılıyordu, | elden ele dolaşıyordu. Mantoların iç ceblerinde saklanıyordu. Oku- nuyor, tekrar okunuyordu. Tıpkı bir makalesi gibi... “(Devamı 7 inci sahifede) ği b neye başlar | sil Yazan: M. F. — Yok, canım! Ona bakmıyı yum. Başka birşey düşünüyor- düm. Korısı, şüphesiz buna in yor. Yüzünden, kurnaz bir kadın k yaşında | kadar var. Vücudü h saçları ile kemancırın saçlarına T edemiyeceğini kocasını utandırmaktan başka bir hi olmadığını bilecek kadar ze sırma Sahnede, kızlar ç mancının çok güzel, leri, tombul müşterilerin haris nazarlı kiyar. piyanistin BAY BİZ'İN AŞKI Sahnenin tâ karşısında bir ma- | sa var, Evvelden tutulmuş. Fa- | ğırıyor, iştiha açacak bir likör 1s- | kat tutan henüz getmemiş... Birden bire garsonlar koşuştu- lar, Kısa boylu yaşlıca bir adam geldi. Masanın önüne oturdu, Kır bıyıklarını parmaklarile düzelte- rek garsona şu emri verdi : - Bir kırk dokuzluk... Sonra,| kasle.. Ah! Ne olurdü, yürmi yaşında olsaydı!... Halbuki yaşı hiç şüp- hesiz bunun üç misli idi, Fakat gönlü?... Hiç kocamarıştı. Garsonün gidip söylemesi: zum kalmadan kızlar şarkıya baş lağılar. İhtiyar gözlerini kapadı, dinledi... Ve sonunda ellerini bi- ribirine çarparak alkışladı, alkış- ladı. Yeni gelen kızlardan birisi, ya nındakine sordu : — Bu kim?... — Bilmiyoruz. Fakat, daima al kışladığı için kendisine Bay Biz ismini koyduk! | Saat sekiz. Çalgıcılac yemeye | Bidecekler. Bay Biz, kemancıyı ça | marlıyor ve yavaşça : — Paydostan sonra sizi kapının yanında bekliyeceğim. Beraber Garden Bara, ya da Arnavutkö- e, Akıntıburmm gazinosuna gi- deriz... Genç kız bir kahkaha salıver- S—SON TELG Holivud Birkaç sene evvel, Holivudun büyük sinema firmaları sıra ile birer (Rövü - Film) i gösterdiler, bu filmlerde en zi) ötena - sip vücutlü, mevzun bacaklı ©- yuncu kızlar görülüyordu. (Para munt Rövü), (Holivud Rövü) ve daha birçok Rövülerde en ziyade göze çarpan, takdire mazhar v lan, alkışlanan yabuz beyaz, ve- ya renkli elbiselerile danseden kızlar ve bilhassa bu kızların gü- zel bacakları idi. Danseden - kızlar cidden güzel idi. Elektrik ziyaları altında mi- nimini ayaklarını yere vurarak, kâh havaya kaldırarak oynatma- | ları herkesin hoşuna gidiyordu. Şen kahkahaları gönüllere neşe saçıyordu, İnsan bunların raks i- çin yaratıldığına hükmediyordu. Fakat, perdede gülen, oynayan bu kızların hayatı nasıl geçiyor. Her zaman böyle neşeli midirler?.. Büyük bir firma, danslı bir film çevirdiğini ilân etti mi, dün <Devamı 6 ıncı sahifede) yanın dört köşesinden yüzlerce biliyorsun ya.- arın şar- İspanyadaki dahili harb zünden zengin olan yabancılar az değildir. Muhtelif memleket mensub birçok adamlar İspaı da kendilerine para kazanı işler buldu. İspanyaya göndermek, silâh, cephane taşı - k gibi. Bu işlerin hepsi de ka- lıdır. Tehlikeli olduğnu da u- mak şürtile kazançtı Meselü İspanyada hükümet'ta. rafına yiyecek ve ilüâç yolliyarak zengin olan İngilizlerden sık sık bahsedilmektedir. Yalnız bunla- rın vapurları vakit vakit batırıl- mak suretile kendileri ziyana uğ- ratıldı. Bu kârlı ticaretin tehli - keleri göze alındıktan sonra az zamanda çok para sahibi olanlar | çoktur. Gakat İspanya dahili hat- bi diğer başka türlü ticarete daha yol açmıştır: İnsan kaçırmak!... İspanyada kalmak istı ri dışarıya çıkarmak için çalışan, muvaffak olanlar da kendileri i- çin kârlı ve tabii tehlikeli bir ti- caret yolu tutmuşlar demektir. Albergog isminde aslı Fransız, fakat senelerdenberi — İspanyada kalarak büyük büyük para işleri- ne girmiş, bir adam geçen gün Londrada on sekiz ay hapse mah- küm edilmişti. Alber de bir takım kaymetli eşya vardı. Bunların ça- lunma oldudu iddiası vardır. Mu- Ispanyalı İl_ı__y_î;tli koleksiyonu Entelicens servisin zenginin memurları eline geçi | bakemenin nasil cereyan ettiğini bir iki gün evvel «Son Telgraf» yazmıştı. Fakat bunun etrafın - daki dedikodu henüz kesilmemiş- tir, İspanyada hükümetin elinde bulunan yerlerde şimdiye kadar kadın ve erkek olarak 160 kişiyi emiyenle- | Oyşarı çıkardı. Dahili harbden u: zaklaştırmış olan Alber Barselon- | da zengin bir tacirin Karmen ve Dolores ismindeki kızlarını İs - panyadan çıkarmak için ücret o- larak 1,000 İngiliz lirası kıyme - tinde antika bazı resiinleri 2,000 İngiliz lirası kıymetinde 101 ta- ne inci almış olduğunu iddia et miştir, Halbuki İngiliz mahkeme- #i bunların çalınmış olduğu iddi- asını dinlemiş, Alberi mahküm etmiştir. Bu mahkümiyet ile me- nce.. selenin adliyeye taallük eden ci- heti kapanmış oluyor. Fakat ga- zetelerdeki dedikodu faslı daha kapanniyor. Barselonda ismi söylenmiyen zengin bir adam vardır, Bu zen - gin tacirin iki oğlu ile dört kızı bulunmakladır. engin adamın an- tika merakı olduğu için kıymetli bazı kolleksiyoaları mevcuddur. Kiymetli resimler de bu arada - dır. İnciler gerdanlıklar da var- dır. Fakat İsparıyada 936 temmu- zunda dahili harb başlayınca zen gin adam karı ve bir de ya- nında bulunan kızını Alarak Bar- selondan çıkmış, gitmişti. Rikardo ismindeki bir oğlu da daha sonra duğustosta orayı terketmiş oluyor- du. Karmen ile Doloren Barse - londa kaldılar. Zengin tacirin iti- mad ettiği adamlarından biri bu iki kıza bakıyordu. Bu adam yir- mi beş senedenberi bü silenin hiz metinde çalışan bir emektar kâ- tib olmuştu. 938 senesi teşrinievvelinde bir gün Alber Barselonda zengin ta - eirin- yazıhanesine * uğramış ve tacicin işlerine bakan emoktar a- dâmı bularak lâkırdıya dalmıştır. Evvelâ bir çakmak, sonra bir de fotoğraf makinesi göstererek bun ların ktme ald olduğunu sorunca emektar kâtib bunların zengin ta- (Devamit 7 inci sahifede). BALEE İ si Tn li REVÜ YILDIZLARI VE.. Güzel bacaklı Güzel kadınlar.. yıldızları ve büyük revü_ler kız müracaat eder. Bunların hep- Si de güzeldir, hepsi de güzel oy- nar... Hepsi de güzel bacakları Bayesinde şöhret kazanacağı ümi- dindedir. Sinema müdürleri, bunlardan hangisini intihap edeceklerini bi- lemezler. Müracaat edenler o ka- dar çok ki... * Geçen sene Samüel Göldvin'in tihabında pek sert davrandi: — Şimdiye kadar bir filmde dansettiniz mi?... Evet... — Maalesef... Sizi kabul ede- miyeceğiz!... Samüel, çevireceği filmde pro- fesyonelleri değil, henüz başla- yanları istiyordu: — Genç, güzel, taze ve hiç bir sinema perdesinde — görülmemiş kızlar istiyorum... Diyordu. Beşyüz bin kız ve ka- din müracaat etmişti. Bunların i- çinden ancak - on iki kız seçildi! Ouu Amerikalı, ikisi de yaban- cı... Geri kalanlar, gözyaşlarını tu tamadılar, stüdyodan ayrıldılar. Halbuki hepsi bir gün, bir Elenot Povel, bir Rubi, bir Keeler, bir Ginger Rogers olabilmek ümidiy- le gelmişlerdi. Seçilen kızlar, filmi çevirmeye buşlamazdan evvel uzun müddet | ce durmadan, dinlenmeden sıç- rarlar, Piyano çalar, dans mual- limi bağırır: — Çabuk! Daha çabuk?... Bir- az canlı oynayınız. Uyuyor mu- sunuz?... Olmadı... Bir daha oynayı niz! Bazan içlerinden birisi yorulur, başı döner, kalıp gibi yere düşer. Diğerleri durmazlar, oynarlar, | Çünkü hepsinin' arzusu «dikkat nazarı çekmek», eyıldız. olmak», afişlerde isimlerinin — kocaman harflerle yazıldığını, gazetelerde resimlerinin neşrolunduğunu gör mektir. Paramunt şirketinin Balet ho- cası Bay Prens bakınız ne diyor: — Dansetmek isteyenlerin ze- küsı, hâlizası yüksek - olmalıdır. Her gün yüzlerce kız gelir. Fa- kat ben içlerinden ancak birka- çını kabul ederim. Dansetmek i- çin yalnız mütenasip bir cüvude, movzun bacaklara malik olmak kâti değildir. Zekâ ve hâfıza yük sek olmalıdır...>» latiklâl caddesinde Şehir Tiyatrosu KOMEDİ KISMİ 31 l)-”vpıımuld saat 20,30 Yanlışlıki Komedisi 3 FERDELİK Kazan: V. Şekspir idman yaparlar, Her gün saatler- * akşamı a ü Türkçeye çeviren: Avni Givde —

Bu sayıdan diğer sayfalar: