| zau ki . 4 —- SONTELGRAP — 6 Mayıs 1038 ——LM—TLLTLTM——.—T—”: ——— A GA Z ——— )- y Li Tabiattan Kaçan ressam Yazanı EL[E_NACI Resim san'atında ceserin tabiatle olan müşabehetini ve münasebetini aramak bizde an'anevi bir tenkit u- sulüdür ve bunun içindir ki bu iti-, yat tabiate ne kadar yakın ise bir| resmi 'okadar muvaffak ve san'atkâ- rane addetmeğe kadar da — varmış-, tır. Kaşları, kirpikleri .sayılan bir| portrede, ağaçların yaprakları tit riyen bir manzarada san'atın hüne- hiçbir zaman bo- izgilerin ardında k:ııdl- ni anlatmağa çulışan ressamı gi ] meğe çalışmamış .ve ılışıınııışnı Bir objektif sadakatile tuvali tabi-| atin aynası olarak telâkki etmekten kendimizi kurtaramadık. Bir tram-| vay durağında ayak üzeri bu mev - üşürken nasılsa asrın res -| Samı için stabintten kaçıcı» tabir kullanmış bulundum. — Kendisine| çok hürmetle bağlı olduğum Profe- TÜRKİYEDE KAÇ SAFİYE VAR? edilen benzeri tam bir düzüne. MAHKEMEYE BAŞVURAN BAYAN SAFİYE BU YÜZDEN BAŞINA GELENLERİ | —" Eğer resminizde olduğu gibi, böyle sim- siyah, kömür karası renginde İseniz sizinle / evlenmeme imkân yoktur. Yazan: Nusret Safa COŞKUN Eskiden kitapların üzerinde sık|den Safiye olarak faaliyetlerine dc—'l Kendinin evinde istirahat ettiği sör Mustafa Şekib şu çok veciz .ve *ik tesadüf edilirdi. Beyazıd camii| vam ediyorlarmış. müskit cevabı verdi; «Tabiatten kaçıyor mu? Nereye?e Gülümsiyerek tramvaya bindik., t ressam nereye kaçsa arka- sından onu takip eden gölgesi var- dır. Hattâ .bu seyahat iç âlemine, rüh âlemine bile olsa. Kabul, Fakat insan, .hendese ile tabiat kanunlarını bugün için değilse bile, yarın mutlaka nakavt edeceğine ka- nidir, İğne ile kuyu kazmağa ben- ziyen abes işlerle uğraşmağa onun,| HPakat inşanın taklit edi «€lbet ki vakti kalmamıştır. İşimdiye kadar hiç işitmemiştik, Bu-| Zekâ ve hissinin, irade ve kudre- nu birkaç gündenberi diğer gaze- tinin elinde oyuncak — mesabesine telerde okuyor ve hayret ediyoruz.| getirmeğe çalıştığı tabat, onu iste-| İnanır mısınız, san'atkâr Bayan diği kadar toprak allıma çağıradur- Safiye'nin tam J2 tane benzeri var- sun. O artık tabiate taparcasına|miş, bunlarda ne san'at, ne kalite, ADevamı 7-inci sahifemizde) İhatlâ ne de renk farkını düşünme - ne kazdırılmış, acayip yazılı yı nüshalarsaht edir> diye yazardı. Bcza ilânlarında, krem, kolony |ve saire gibi lüks eşyada taklidle daima göze çarçar. hattâ tığı, "|ğumuz da vâkidir. Bahar ve Kâdm Avlusundaki mühürcülerden biri - ğ var- tabil olarak, zarara giren sevimli| an'atkâr artık (firma) haline gelen adını ve şöhretini bu haksız istl mardar. kurtarmak için mahkeme- yetinde kal- rinden sakınınız şeklinde k.,ıu.r mıiş. Belki de bir gün, halkın ke: lak bir nesnenin altında «mühürsüz| ni ' ray | | Bu yüzden maddi ve manevi, pek|| ye başvurmak mecbun di ismile aldatılmasının önüne geç- Aspirinin muhtelif taklitleri çık-İmek maksadile, hiç olmazsa renk - - buni şabehetleri olmıyanlarmış. Bir düzüne Safiye'nin piyasayılşi de olsa $i istilâsı karşısında halk kadar ken- di de şaşıran Bayan Safiye'yi görüp| girmi on iki benzeri için neler düşündü- ğünü öğrenmek istodim. Bahar... ıııyıuıdiınıuıuupg_ıı—ıu şiddetini muhafaza ediyor. Hava Upkı kadın gibi; meş'e veriyor, bazan gözyaşı... lovca aspirin yerine'siz nüshalarının şahte olduğunu i- | komprimeleşmiş tebeşir tozu yuttu. 'lân edecektir. Çünkü Safiye ismile icrayi san'at demiyelim - i lübiyat edenlerin birçoğu gi zide muganniyeye en ufak bir mü-| bazan ANLATIYOR Bir gün Anadoludan, ceradan bahsediyor. Güzel günleri hatırasile başbaşa yaşadığından, e- n ”""r'*:'f“dhn“f;:r ;_'ği::'lî'“('f)"”t fır kalıp» koyu kırmız fes! Sırtta,| talonsuz mu geldim? eu “küklümn 'den Tvetayık. ;—:;::ı A'yî;::]nnw;kuk:h teli b Garsön, vereceği © : ŞE LA l Kendisini aramadığımdan şikâyet| C | e mye z'fj:ir S'“"",îl" | 3 " ediyordu. Mektubun içinde öyle| | Ci © 7 '_Jî“mc;' bî'::;:; u:ı: B SÜD SN ğ a Çü mehmz d İkarlara ” ge bti Kat . — Git, Metrdoteli Şi bir sırada, bir tanesi meselâ Beyoğ- —— — — BK! Garson, ucuz kurtü B biri Yedikule bilmem ne'| tık, kestiği kestik. Çalgılı kahveleri, nerök kaçar gibi N sunda, üçüncüsü, Tophanede, kumar yerlerini, umum! evleri bas.| — Biraz sonra gelen a dördüncüsü —Anadolunun falanca mak, haraç almak, onun için işten| şaşkın bir haldedir: vilâyetinde, Safiye olarak alkışlan- bile değil . — Ne oldu efendim, | makta, daha doğrusu, kalp bir akçe «Küçükbey» in, her gün bir vak.| anlatınız, ) * gibi halka yutturulmakta olan ası var ama, kılına dokunmak ki-| «Küçükbey», bu soruf ÜyE v ğer Safiye'ler için, hakiki Safiye, min haddine?. da hiddetten boğularak N'i imbilir ne büyük bir mecburiyot | Bir marifetini yazayım: — O, sersem garsoti ÖL luymuş olmalıdı«ki, avukatana da- Beyoğlunun büyük otellerinden t nıştıktan sonra mahkemenin kapı- $ |birinin, gece, geç vakit kapısı açı-| — Söyledi amma. h sını çalmış olsun!... hyor; «Asilzâde Küçükbey», <Av-| — Amması ne? Söf) S Taksimdeki aportımanına gitti « niye>» sinin önünü iliklemiş, mah -| diye tekrar soruyorsun? h zaman, Bayan Safiye'yi, sayfi- hazırlığı içinde buldum. 4 taklit eden bir ki- irlenirken, böyle her '—’ tarafı ayna ile kaplanmış bir odaya, P iş gibi her tarafta, hemi de tam 12 tane benzer görürse elbette çile - kadın olarak tarif ediyor. Mektup- den çıkar. Fakât Bayan Safiye bu -|lâr tevali etti. Bittabi cevap vermi- nu bir vodwii havası içinde karşılı-)yordum bunlara... iyor, o mukallitlerine değil, havaya| Günün birinde bir adam geldi: kızmıştır. Çünkü ona asıl azizliği| — Bayan Safiyeyi görmek istiyo- 12 Safiye alâmeti farikalı bayan de-| rum! Dedi. | İnsan kendi ğil, hava yopmaktadır. | r — Benim! Dedim. Amına, adam fuhaf tuhaf yüzüme rğeleri ara -| bakıyordu: — Mektublara niçin cevab gön - dermediniz? diye sordu. — Ben kendisini tanımıyorum! —G musunuz|havayı , di- yor... Bu yağmurlu günde sayfiye-| ye gidene herkes gül Odanın yarı açık sından gözlerini gökyüzüne kaldırt-. yor: — Hiç de açınağa niyeti yok!... Kendisine — piyasadaki — Safiye| Cevabını verdim. mebzullüğünü hatırlatıyorum. Da -| — Nasıl olur, siz Safiye değil mi- vaya Mmecbur kalışındaki sebepleri| Siniz?.. ütevazi bir jestle şöyle anlattı: — Bvett... — Ben kendi hesabıma dava et-) Adamcağız, nerede ise hayretin. meği, ismimi kullananları mahke-|den küçük dilini yutacak! İhtimal, meye vermeği düşünmedim. Fakat| Sârışın Safiye ne zaman esmerleşti, etraflan çok ikaz edildim: İsmimle, tOmbulluğu ne çabuk kayboldu, di— balk aldatılıyordu. Kendi şahsım i-|Ye düşünüyordu. Cebinden bir re - çin değilse bile, bana kârşi teveccüh| ıım";lhfd-l Ş gösterenlerin — yanılmamaları ıçınş Bir resim ki, benimle münasebeti mecbur oldum. » Nihayet bu mektubun ve ma- Ben, halktan gördüğüm büyük Seranın başka bir Safiyeye aid ol - teveccühün — başkaları — tarafından| düğü anlaşıldı. küçük maksatlarla sulistimal olun-| Bir gün sinemaya gittim, koltuk- masına müteeşsirim! Halkın alda-|tâ Oturuyorum. Arkamda iki erkek tılmasına ismimin vasıta edilmesine | YOnuşuyorlar. Filmde de benim şar- mâni olmak mecbüriyetindeyim. İs-| Kt söylediğim yazılı... Halbuki... mimin — kullarılmasından — yalnız| Biri diyor ki: kendim zarar görseydim, lâkayd ka-| — Aman, sesi ne kadar bnıuınm. labilirdim. Fakat ortada, işlenmek- y-ı-h Bu sese tahammül edilmez te olan bir haksızlık var. Ve ben, | ürtık. bu haksızlığa göz yummak hakkına | Diğeri cevab veriyor: malik değilim. Hiç bir teşebbüste — — Haberin yok mu?. bulunmadığım takdirde; üşlenmekte| Temi olmuş! olan iğfal cürmüne iştirâk etmiş sa. — Ayni rivayeti ben de im i - yılmaz mıyım?.. çin gülüyorum. Bunun üzerine ba. İsmimin, kendimden ziyade baş- Yan Safiye soruyor: kalarının zararına istisnar edilme-| — Siz de duydünüz mu?. | sine mâni olmayı bir Vazife saydı-| Şayladır çıktı. Güya gırtlak veremi | m içindir ki, kanunün müdahale-| Olmuşum. — Halbuki hiç bir şeyim Girtlak ve. | sini ve kimavesini istemek mecbu-| Bir de bu geldi başıma.. Bir| riyetinde kalıyorum! yok... Bütün bunlar tabi aleyhirari; Meselâ bazan, şarki- söylerken| Propaganda!... Öyleya e tü 'rı'ıw sahnenin önünde konuşulanları içi-|tümen ve ucuz ucuz Safiyeler du- Tiream rurken, hakikisine niçin fazla mas-| L Bi Gdiye GD raf, etsinler.. — Haydi caram sende... Bu haki-| Meselâ, bu sene hiç gajmanı almadım. Amma, bakmayın / |piyasadaki bütün plâklar Safiye İkist değil.. Küçüğü.. | Geçenlerde birahb abıma gitmiş. İtim. Tanmmış bir doktor şeldi. Beni| Y*tidir Ttstitimi a leklerlen cüni | O kadar tuhaf ve çok ki başıma | gelenler. — Çok sevliğin, her zaman miet. İğn-dvl ettiğin Safiye işte bu bas| YAHFIYOFUM. Ar orum, yabud müessese sakibleri İyandır. bizzat geliyorli | Dediler. Drktör, yüzüme hüyret! * TÇ Ve ae NS «Geçen yaz olduğu gibi, ayni üc.| retle angaje etmeğe razıyız» teki Alay etmeyin Canim! dedi..>(tinde bulunuyorlar. - Halbuki h Beni herhald> daha kerli, ferli zan- bahsettikleri mevsim İstanbuldan |nediyormuş ki: çıkmadığım gibi, davet ettikleri — Bu bayan olsa olsa Küçük Sa- şehri de müddeti hayalımda gör - tiye olabilir! cevabını verdi Müş değilim. Demek oluyor ki, Lir Bakınız, Size tuhaf bir vak'a an- başkasını Safiye diye alıp götürü- latayım; ( Devamı 7 inci sıyfada ) tanımadı- Bim bir adamdan mektup aldım. Bu mektupta aramızda geçmiş bir ma- , |bancı değil; çünkü en lüks, en yü İyor, a ı HİKÂYE OTELıN NAMU! Yazan: Mahmud İ YESA Devri istibdad - kodamanlarından| «Avniye» yi, ceketi Şi birinin oğlu. O zamanın tabiri ile| pantalon yok. «mahdumu necabet mevsumuz. «Kü| — «Paşazade,, yatağın İl İ çük Bey>», tam manasile «Asılza - rulüyor: der!. Yok olur mu? #i # Beşikten değilse, emeklemeğe| — Aradım, pasam, Yi başlayınca «yaveramı hazreti şeh -|- Garsön tirtir titciydif Öğ İriyari, esilki celil> ne girmiş. «KÜ.| — — Belki, baska çük Bey», boy attıkça, rütbesi de büyümüş, Ve nihayet «mektebi bah. | riye» ye verilmiş; okumasına lü - yzum yok, diploma alıp çikmış. *Sinei liyakat> inde, — kordonlar, hişanlar, madalyalar pırıl pırıl!.., Başta «Dar Beyoğlu» denilen «sı- Ve yerlere - iğil karyolanın, şezlongül iskemleleri, komodini kiyor, pantalon yok. üçükbey>, ayağk de değildir; hiddetle V Sersem herif, beli muzlarını şakırdatarak içeri giri - İyor. | | Asilzader, otel garsonlarına ya. Metrdotel de sıfırı — Pantalonunuz ka) reye gider? «Paşazader, yar: — Bunü da bana mi nuz? — Aftedersiniz; ge | odanızın kapısını kilit idiniz? sek yerlerinden, en yabancı, âdi kö şelerine kadar, bütün Beyoğlu onu tanuyor. Fakat, başka yerlerde olduğu gi- bi, «O» görününce, garsonların renkleri sararmıyor; çünkü «Küçük beye, orada, vukuat, rezalet çıka-| — Hayır! Tamaz. Bu cevap, metrdoteli © «Küçükbey» in o geceki hali de,İyor: DA LLKRİEK D (KK etrafına emniyet veriyor. Nasılsa,| — Otelimiz eııııııyet“m sarhoş değil, ağır başlı. Nöbetçi garsonlar «Asılzadee bir oda açtırıyor. ve|kadar koridorlarda d0 girip uslu uslu yatıyor. Gece, hiç-| gece, oda kapısının bir evukuat» yok, dunuz mu? Sabahleyin, «Küçükbey» in yat-| «Küçükbey» omuzlarifi tığı odanın zili çalıyor. - O kısıpın| yor: servisine bakan garson koşuyor: — Dalgın uyumıı:un" — Emriniz, Pasam? pansa da, duvmıy / «Küçükbey>, henüz yatakta bal.| — Metrdotel ne diyeceğilii, lanıyor İrar vereceğini bitemiyeti ) Cigaram yok, bana cigara alı.| garsonları çağırıyor VE ğElİ baştan, iğne deliğine W Peki, pasam, emredersiniz. — | yor; pantalon yok: ç #Küçükbey», yorgandan çıkardı-| — «Paşazade>, kaşların! İğr elini uzatarak gardrohu işaröflöfünşları - seyredi ediyor: #Küçükbey» dan mu.v'” Gardrobu açın, pantalanumun | — Biraz müssade &87 |eebinde bozuk para vaz.“Alın. —— |la konuşayım; gardedba segirti.| » “Paşazlder, - sesini r; Gardropla, esvaplar a-| Bifkaç dükika sanra; pantolohü arıyor; bizaz| *” Börünüyor: k Kekeliyor! | — Beğim, bu işe hiç nız. FŞT FF Azar Garson, hemen di. ” Garsonlarımiza " B <Paşazader, yattığı yeğün soru- | AT Nübotçi garsoni l İsizin odanın kapısı önl 4 ler g İ şaşkın ellerini e| — Peki, pantalon nt GĞ D, ZN Ona, biz do şaşıt v iz! püsam.. Pantölonunuz | Yütan — müşterilerim” -— rLrE PY tanınmış, temiz insan'', *Küçükbey, alayla - Belli, görünüyüt: Metrdotel, nezaketle / «Küçükbey», dıtarak, hayretle bakıyor: Pantalon yok mu? — Yok pasain. Beğim, birşeydir © Nasıl olur? Elimle astım, İyi| talonunuzu tazmin ed vi ye haber gönderdik, gö Garson, tekrar gardrobu acıyor; ( Devamı 7 inci Ş d SÜÖ L