| | | 7 Nİ: Mezıdı çıkarılan kadınlar Yazan: M. 8. Çapan Babil bir ihtiras ve neşe şehriydi.| Evlerinin damlarına yapılan asma| bahçelerinde billür kadehlerle - şa-| raplar içilirdi. Asmaların, .çiçekle- rin kokulu gölgelerinde, siyah gür saçları, penbe Topuklarını ökşayan yarı çıplak Babil kızları, olgun ve dolgun vücutlu Babil kadınları ber- rak sesleriyle aşk şarkıları okurlar, gehrin mavi ve .rüyalı ufuklarını neşeden, kahkahadan ve nağmeden bir hale sarar, bir sevgili gibi ku- caklardı. Gözler burada büyülenir, ihtiras-| İhtiyarlar, | lar burada alovlenirdi. gençler şarap — destileri karşısnda İngiliz, Fransız ve Amerika hükü- |metleri — 1936 da Londrada imzalan- |miş olan deniz mu- ahedesinin şartla - İriyle artık bağlı lolmıyacaklarını ge coşarlar, hora teperler, — efsaneler- den bahsederlerdi Yunan tarihçisi Herudot Babile gitmiş, bütün bunları .görmüştür. Soltanat ve azametini, mimarisini, inşa tarzını, incelemiş ve yazmıştır. rı, Herüdote göre, araba — koşturulacak | r âbideler, muh- süslüydü. Fakat is| tilâ savaşları Babili harap - etmiş, übideler, saraylar yıkılmıştı. Kom- şu milletlerin ihtirası, Babile göz dikmeleri yüzünden .memleket sömürülmüş. gasbedilmişti. Babilin inkıraziyle, oraya —mahsuz, birçok ananeler ve kanunlar orta- dan kalktı. Bunların içinde hakika-| ten enteresan olanları vardı: Evlenme kununu! Bu kanun, zengin, fakir her ka- dıma bir koca bulmayı temin edi çek çağda olan kızlar, güzellik ve çirkinliklerine göre, iki kısma a) rılır, bir meydana götürülür, .res. leti olduğu için Avrupa kıtasındaki|lere kabul ettirmek mümkün olma- » Her, Bundan sonra İhalinde diyerek 35 çen gün ilân etti. eğer ihtiyaç görür- lerse bu hükümet- ler Londra muahe- desindekinden faz- la ton miktarında harb gemileri ya - hükümeti «35,000> tondan faz tarda gemi ya tir. Bundan anlaşı- liyor ki Fransanın hususi bir vaziyeti vardır. Amerika i- le İngiltere ihtiyac bi ntondan fazla gemi yaptrabile - sa gerek?. Japonlar memnun değil! İngiltere - Amerika İstedikleri kadar harb gemisi yaptıracaklar.. . Bu isin mes'ulü Japonlardır ! Ramillies efradı güvertede jimnastik yapıyor. rini ilân et tikleri halde Fran-| desinin müddeti bitip geçtikten san- yordu. Bunun için, her yıl evlene Sanın kendisini yeniden bir kayid ve|ra Japonya yeniden her hangi bir « erta tabi tutmasındaki sebeb ne ol-| Muahede ile bağlanmadı. 936 Lon- » Fransa, bir Avrupa dev-| dra muahedesini Tokyodaki amiral- | Ta öyle cı İşte bunun üzçrine İngiltere ile Amerika da kendilerini evvelce tah- did edilmiş olan-» ton-miktarndan fazla gemi yıpmıku serbesi gö- rüyorlar demektir. Bunun için Ja - ren Vaşington ve Londra hükümet- lerinin hemen Hetmen ayni tarzda olan beyanatları Tokyoda nasl kar- şılandı? Japon matbuatı hoşnutsuzluk gös- teriyor, Japon gazetelerinin Japon- yayı bu meselede Müdâfaa için vaı* dıklarının hülâsasi- şudü: Japonya 35.000 tondan fa: tarda gemi yapmüdığını İngil de, Amerikalılar dâ biliy de kaldı ki 40.000 ton?... lizlerle Amerikalılar yeniden lanma yarışına çıktıkları için bu: bilmez görünüyorlar. Hem kendile- rini ,bem de Japoniyâyı yeniden de- niz kuvvetlerini arttırmağa n ediyorlar. İşte Japonlar silâhlanma nın mesuliyetini hiç kabul et; Yekat Japon Mmatbuatının neşti- yatında daha şayanı dikkat bir nok şta vardır: Japonlar şöyle demek is- tiyorlar: Mesele bizce 35.000, 40 bin ton meselesi değildir. Biz bundar: Fakat lı son- de - ğiliz, Kim isterse büyük büyük zı"h llar yapsın r raşan memurun — buruşuk HİKÂYE SOYADI ALIRKEN Yazan: Muazzez KAPTANOĞLU Nüfus dairesini saran gürültünün Üstünde, memurun nezleli sesi dal. galandı: Gösterdiği tepeler, sığırtmaçlara — (Karasu) köyünden Hasan!... |mesken olan kayalarla, ormanlarla, Şaşkın gözlerle etrafına bakınan| pınarlarla ördüğü esrar dolu bir ül- bir toprak adamı, kalabalığı yarmı-| keydi. 'ya çalışarak yürüdü. Kasabaya hemen hemen hiç in. Ufacık mavi gözleri ürkek korku- memiş bu adamlarm, ateşleri ge- lu parıltılarla yanıyordu., cenin göğsünde kızıl bir dil gibi) Dizlerine doğru büzülen panta-| yanmıya başlarken.. Ocak başında, lonunun altından, topukları eflâfun|yanan kütüklerin ışığında oturan su) köyündenim... Terden geldim. Ah: Şu tepe- ki! bir göcuk var. Memur titizlendi: toplantı yapan İstanbul kadınlarına) kadar herkes, onlar için meraklı Sallanma artık,|efsaneler anlatırlardı: Nedir soyadın senin? — Demek sen sığırtmaçsın.. Öy-' Adam boynunu bükerek —mırıl-İle mi baba? dandı: . : | — Öyle evlât, on yıldan fazla var Ben ne hılı[im ki evlât... Bir ki şu dağlarda yaşıyorum. deyiverin işte!.,. y. dey işı — Senin kimsen yok mu babu? Si ü abahtan beri, binbir insanla uğ- Oğlun, gelinin, damadın.. Niçin on- aimnda lar gelmediler? X 'ok oğul.. karanlık bir hiddet gerildi Karşısında, seyrek aksakalların- da korkulu titremeler gözüken ada. min acıklı yüzünü görmeden seri W « Kimsem kalmadı |gayri! | Iluç liıımdx kızanlardan birine!. Benden başka işsiz yoktu dağda... mak istemedim.. Yoksa, ben nideceğim 007 evlât, zaten ne kadar ömürü ... Babam (Karasu) köyünün fındandı. Önce, davarı, bağı, çesi parası bana kaldı Zenginlemiştim. Bekârdım. B” sem yoktu. ün köy kızlarının istediği delikanlı idim. Bir dün yamalı, rengi kararmış yün çorap- Ve içlerinde bütün masumiyetiyle|yaşayışımı öğrenip te nideo ponyanın kendilerine iıhe?tl_der_ı te-lları gözüküyor. Omuzunda keçi kı-'Onları takdis eden köy kadınların-| Fakat asrarıma dayanami) Minatı vermöemiş ölmasıni ileri sü- hndan örülmüş, çaprazvari —duran dan, saç sobayla ısınan odalarında, anlattı: Ş size soy| NUN için geldim. Köyden geçer-|Eh.. Allaha şükredip bet MDR A tği a ? İken muhtar yakaladı. İnmişken uğ-| yaşıyorduk. Te -i Ta da soyadı al, bütün kızanlara ko-| Seneler geçti. Bir gün köyt * bulanları yazalım. Bu m ee İyarız bu adı... Onlara da Iyilik &-| bancılar geldi. dersin diye yalvardı. Adı a n k Betitüğının. — geşkinliği Ah,.. Eski ahbaptır muhtar., Kır. gum n tunçlaştırdığı yüzüne ge- rilen büyük bir bezginlikle kalaba- lıktan sıyrildi. düvarın tenha köşe- sine çöktü. Sersemlemiş gibiydi. Belliki k: labalığa, gürültüye yabancıdır. Garip bir hisle yaklaştım adama, Pek yakında so M ER İHacıbey zade Bay Üzeyir'in meşhur Şark Oper' Birçok gün kaldılar köyde.. (Devamı 7 inci sahifi sinemasındi mi bir memur tellâllık yapar, on güj GİĞEf devletlerin vaziyetini do dü-|di. Yalmız'bu kadar mı?... Japonlar | ÜK ASN S e L Z) rşın Mal Alan zel kızı, c fazla para verene verir-| di. Soönra az güzel olana sıra gelir, ve onu öteki güzeller takip - eder, bunlar da dolgunca paralarla iste- yenlerle evlendirilirdi. Bu — şekilde| toplanan para harcanmazdı. Çirkin kızlara koca bulmiya ayrılırdı. Güzel kızların satışı bittikten son çirkinlere gelirdi. Bunların ber birine, çirkinliklerinin derece- sine göre, güzel kızların satış para- larmdan bir miktar ayrılır, az çir- ki olana az, çok çirkin olana büyük ir servet teşkil edecek derocede paralar tahsis dlunurdu. Ve bu su- retle Babilde kocasız çirkin kız kal- mamış, bu sayede hem zengin - ol. muşlar, hem de birer yuva kurmuya muvaffak olmuşlardır. Para sahibi olmak, paraya kavuş-| mak hirsiyle çirkin kadın alan er- kekler, istedikleri zaman karıların- dan ayrılmak hakkını muhafaza e- derlerdi. Fakat bir şartla: Kadının parasını tamamen ı:ıri vererek! 'Tamahkârlar buna yanaşmak İs- temedikleri, —paranın — cazibesiyle büyülendikleri için çirkin kadınla- rın çoğu ömürlerinin sonuna kadar mes'ud yaşamışlardır. Para harsiyle çirkin kadın almak 'me kadar kolaysa, güzel bir kadına deleriyle hiç bir suretle bağlı tut- sahip olmak ta o nisbette güçlü. Neşeli, şen, delişmen, güzel kadın. ları almak için, birçok zenginler bütün servetlerini feda ederlerdi. Çünkü en güzel kadını almak iste-| yenler, mezat sırasında durmadan Hat arttırırlardı. Ve böylelerinin sayısı © kadar çoktu kil Sevdikleri kadının fazla para mü kabilinde olden gittiğini görerek ha yal inkisarına uğrayan, ömürlerini keder, yeis ve acı içinde geçiren -| lerin sayısı da hayli kabarıktı Kadınlar da ayni acıya maruzdu. Çünkü onlar da, mezatta - satılmak yüzünden sevdiklerine varamazlar, ve sevdiklerinin para yetişlireme- meleri yüzünden istemedikleri. sev medikleri erkeklerin .malı olurlar- di y Babilin güzel kadınlarını — haraç moezat satmak, rekabet hissini kam- çıladığı halde, çirkin kadın satmak çok eğlenceli olurdu. .Büyük - bir servet sahibi olmak isteyenler, mü. sabakaya giren çirkin kadınların en; girkinini beğenirlerdi. Bunu —alan erkek, servetini ve karısını bir el arabasına yükler, halkın alkışları, şarkıları ve kahkahaları arasında evine götürürdü. şünmüştür, Eğer Fransa da daha |fazla tonda gemi yaptırmağa kalk-|Sim Zırhlıları da Sa O zaman Almanyanın, İtalyanın | da durmiyacaklarını söylemeğe lü- şimdiye kadar yapmış oldukları ce- her biri 40.000 ton zırhlılar yapa - caklarını da söylüyorlar. Bunun ü- geçen - tecrübeler| gördük. kâfi görmiyerek | tondan fazla olan gemiler artık bat- kat ağır toplara malik orta harb ge- 10000 ti... Sesimi mümk: 'tal oldu. Bilâki: i$ daha az tonda fa- yumuş: — Merhaba babaf... olduğu —kadar| m: ak sör Geldiğin yer Şehir. Tiyatrosu 'Artistlerinden: Şaziye Samiye ve Bayan Diraduryan'ın iştirakil Hazım-Muammer- Mahmud- Halide* Bütün bunları, öyle yoarguf Üİ le acı bir mâna fle anlattı kl! iyatı üstünde karanlıklarla KO bir istifham çizilmişti. Bana hayatını anlatsın diyt ? ettim: 4 — Nideceksin evlât? Dedi. de Zeynebi gördülk da, bütün delikanlıların arzı bir kız dı.. Beğendik birbirimizi... Bir man sonu evlendik.. Nur topu gibi bir kızımız © züum yoktur. İtalya eskidenberi Zerine Japonlardan doğru mülümat Fransa ile denizde müsavat i-tiyor- İStendi. Japonların gizlice çalşazak| — Diğer taraftan Japon gazeteleri şu du, Fransanın fazla tonda harb ge-| büyük büyük harb gemileri hazırla-| mileri dâha çok işe yarıyacaktır. iki noktayı da okuyucularma hat uzak m senin?. Marmara Stüdyosunda çevrilen Türkçe sözlü şarkılı öperet filmini takdirn edecektir, misi yaptracağı meydana çıkar çık-|dikları rivayetleri karşısında Tok-| maz bu sefer yalnız İtalya değil Al- yodan malümat istendiği zaman Ja- manya da geri kalmamak istiyecek-| Ponlar doğrusu kimseye hesab ver- ti- Halbuki Almanya ile İngiltere a- | Mek mecburiyetinde olmadıklarını rasında bir anlaşma vardır. Bu anlaş| da birer suretle anlatmaktan geri a üzerine almanların deniz inşaa-| Kalmamışlardır. Cesim harb gemile- tı prensip dahilinde bulunmaktadır. |Ti yapmadıklarına dair Japonlardan Bütün ©u cihetler İngiltere ile Fra 4 teminat isteniyordu. Halbuki Japon sa ve Amerika arasında konuşul -|lar kendilerini her hangi hir mua- duktan sonra karar verilmiş! hede ile bağlı bilmedikleri için büy- Fransa 35.000 tondan fazla harbile teminat vermeğe de lüzum gör- İlatıyorlar: 1- Cesim, harb gemileri İyapmak için çok bara Jâzımdır. O - nun için İngiltere de Amerika da, büyük gemiler yapmakta zorluk| çekeceklerdir. | 2- Bunula beraber Japon amiral- | leri şimdiye kadar hazırladıkları deniz inşaat programlarını yeniden gözden geçireceklerdir. İngiltere ile Amerikanın verdikleri sön karar ü- zerine Japonya da programlarını gemisi yapmıyacaktır. Bunu ilân da memişlerdir. etmektedir. Ancak Avrüpa devlet- - Almanya veya İtul- ya - 35 bin tondan fazla gemi yap tırmağa kalkarsa Fransa da bu mik- tarda gemi yaptırmakta gecikmiye- cektir. Yeniden tazeleneri dönahma me- selesinin Avrupaya taallük eden kis mi bu süretle anlaşıldıktan $onra bahsin sırası Japonyaya geliyor. Deniz ve donanma bahsi açıdğı İzaman Japonyanın sırası unütulma: &ı mümkün müdür?... Kuvvetli bir donanmaya malik olan Japonya ken disine artık tahdidi töslihat muahe- mamaktadır, 922 Vaşington muahe- — Pek âli Bir tek kelime söylemeden çıktı, gitti. Demek ki, artik ne olacaksa olacak! Bu zebani he- rifle uyuşatadık. Hiç pişman değilim. Hâdisatın in- kişafını metanetle karşılıyacağım. 20 vapıı.ı Ömer bugün hiç gözükmedi. Vecdet'de meydanda ik. Merak ediyorum: Vecdet, her gün uğrardı. Bu- ün neden görünmedi?. Ömer, acaba ne yaptı?... He- nüz, mahvolan bir şey de yok... bir, yarın kaldı. Ya- rın da sükürle geçerse, akşamdan sonra ortada mahv- olacak hiç bir şey kalmıyor, demektir. Ah Yarabbi, yarın akşamı bİr bulsak, İple çe- kiyorum. Bu arzu Vecdetle resmen karı koca olmak- ,,, tan ziyade şu Ömer'in şerrinden kurtulmak için... Akşama doğru Vecdet bu saata kadar hâlâ görünmedi. Cidden üzülüyorum. İnsanın vuzuhsuzluk içinde her an bir hâdisenin patlak vermesini beklemesi kadar fena bir şey tasvir edilemez. Sinirler yıpranıyor, zihin şaş- kınlık içinde bunalıyor, kalbi saran devamlı bir ü- züntü mâneviyatı bozuyor. Eğer, Ömer, Vecdeti ve Selim beyi kandırabile- cek kadar müessir davranr ve hele Vecdetin temiz hislerini bulandırırsa o vakit ben ne yapacağım?... Daha hiç bir şeye kadar vermedim. Ömer: — Her şeyi söyler, seni mahvederim. değiştirmelidir. demek! Zaten, başka ne yapabilir ki?... Elinde olan biten büün stlâhlar bir kaç sözden ibaret, Onları da bu saate kadar söyledi ve bu son alçaklı da yaptı anı, yapmadı mı bilmiyorum! Eh Ömer... Senin de alacağın olsun! Korkma, yer yüzüne hâkim olan kanunlar değişmez; clbette bir gün bütün fenalıkların ayağına dolaşacak, sen de zirü zebir olacaksın!.., Bundan emin ol... 21 Temmuz — Sahi, niye sıkıyorsun Vöcdet Boynum bükük. Gözlerim onun güneşten renk, guruptan ışık alan göz bebeklerinin içinde. Masum, masum soruyorum. O da, durgun, soluk; gözleri ben- de; bana soruyor: — Seni niye sıkılıyorsun Vicdan?... — Benim hiç bir sıkıntım yok. Sana öyle geli- ©Y vapacak değil vyot. Boş gözlerle dalgın dalgın baktı ve a... Yorgun bir sesle: Rejisör : — Ben mi evlât1.. Dedi; (Kara- Bugün ıpek sinemasında 1- Spencer Tracy - Franchot Ton ve Gladşs Goorge tarafından Heyecan - Müthiş ve muazzam Fransızca sözlü şaheser İBugün eğlenmek-Gülmek-Zevkli 2 saat geçirmek istiyenler CLAUDETTE KOLBERT — Benimki de sânâ öyle geliyor...; — Yok... Sen benim gibi değilsin. Neş'esizliğin Bözlerinden okunuyor, Hakikaten de öyle. Eve geleli bir saati geçti, bir türlü neş'esini toparlıyamıyor. Soluk bir beniz, yor- gun bir eda ile geldi, bu hal devam edip gidiyor, Ara- da bir bana bakarken dalıyor, uzun uzun düşünüyor; geniş, derinden nefesler alyor. Bunun mânasını an- hyorum, Fakat... — Odur, Diye bir türlü kararımı veremiyorum. Acaba, Ömer, her şeyin mahvolması için söyliyeceklerini söyledi mi?... Vecdet bir şey söylemeden benim bu husustaki tek kelime bile söylememe imkân yok, Bir kaç dakika daha böyle geçti. Ben, yine lâfı evirip çevirip: Süvare saat B,30 2 film birden film Birden SETRAK VARTYAN Büyük ve ievkaıade -Meksika Gülü Silâh Kuvveti | "verszca sözü aşk ye sergüzeşt Filmi Baş rollorde : GLADYS SwWARTHOUT ve JOHN BOLES çin sıkıntının sebebini söylemiyorsun?... Diyorum, En nihayet, oturduğu yerden KS MELEK sinemasında ROBERT YUNG ve MELVYN DOUGLAS taralından Fransızca sözlü olarak yapı'an PARiSTE BULUŞALIM Nefis ve mükemmel filmi ; örmelidirler. Ayrıca: Paramount düaya haberleri *yanım ageldi, dizlerini dizlerime iyico yani avuçlarımı avuçlarının içine aldı: — Vicdan... Diye söze başladı. F: büsbütün soldu, gözlerinin feri söndü: — Bana hayatını anlatsana,.. , ellerini içi bu sefef denbire ateşten haşlıyacak kadar sıcak değil. x Dedi. Bunu, zayıf, korkak bir sesle söylüfl| Rübab kadar âhenkdar, tanbur kadar pür nağımt? diğim o seste bile bu gün öyle bir tahavvül vaf — Neden böyle hayatmı anlatmamı istiyo — Hiç, aklıma geldi de... Vaziyeti derhal kavradım. Ömer, Veedeter tün bildiklerini, belki de her safhasına bin yalafi tarak anlatmış. Fakat, temiz kalbli çöcuk, ha! bir defa benim ağtımdan dinlemek, karşılaştırmak, ondan sonra hükmünü vermek yor, Belli ki, bu dakikada kafa tasnın içinde lar koparan endişeli fikirler biribirleriyle bü yorlar. İhtimal, Ömere bir saniye inanıyor, P müthiş surette iğreniyor; kendisini bu dakikay$ dar aldattığıma, kalbini çaldığıma kudurasıya yor, boynuma atılp beni boğazlamak istiyor! İbtİ? Ömerin hiç bir dediğine inanmyor, beni çıldı! seviyor, zihninden geçenleri bana sormaktafi kırmaktan, üzmekten çekiniyor. Zannederim d — Vecdet. nive derdini benden saklvaorsın? Ni. la. d