'4 - HORNTELORAP — 15 iMart 1088 “MISIR-İTALYA Mısır hududunda kaç bin İtalyan askeri var? İtalya'nın, Mısıra verdiği temi- natçokkuvvetli vedostanedir .. » KARIMLA KAPI YOLDAŞIYIZ! (Dünkü sayıdan mabad) —— Bizim bayan yeni hizmetçiye, yani|| — , Yazan: İsabık karıma odasını gösterdi. Ya -| pacağı işleri anlattı. Sonra ikimizi de || N USR ET SAFA karşısına alarak takma bir ciddi - || T D — GOŞKUN “jne iso... Fakat uşağın hem hanımı bem hizmetçiyi idare ve memmun et- İİmesine imkân var mı? | İki eliniz yanınıza gelecek, bugün dünya yarm ahret, Allah rızası için söyleyin, imkân var mı? Fakat merakımı çeken cihet şu * — Ben dedi, ağır başlı insanları se- verim. Evimde iâübalilik — istemem, a Kaynanamın merhum kocasından ka- Birbirinizle de çok #amimi olmanız| Sevgilim, karımı benden kıska-|lan mühim serveti var, Bir tek kızı« doğrü değil. Yekdiğerinizi #ayma - İntyordu, Eh hakkı da yok değildi ha-|?9 bakamaz mı? üsniz, İşinizin gücünüzün dışındalni... mutfakta, ötede beride yalnız| Kim bilir, o cadaloz ne söyledi, na beraber oturup lâf atmanızı dediko-|kalacaktık. Ocakta tencereler kay -|Sthre takındı ki, karım böy du yapmanızı süreti katiyede men -İnarken elbette bizim de kanımız kay-|Mak lüzumunu duydu. Hizmi Fakat hududda ki 100,000 kişilik kuvvet memnun etmiyor |. Mıs_ırı Habeşistan meselesi çıktı çıkalı nf- giltere ile İtalya'nın arasını açmış o- Jan ayrılıktan en ziyade mütessir o- lan bir memleket varsa o da Mısır ol- muştur, 1935 senesinin son ayların - İdan — başlıyarak — ondan — sonra » ki uzun zaman zarfında Mi - sır baştan başa — müdafaa ter - tibatı almıya meecbur kalmış İsken- deriyedet başlıyarak Habeşistan hu- duduna kadar memleket sanki — bir mevkii müstahkem haline-konur gi. bi almuştur, Sahilde, içeride, denizde, karada ve havnda bir çok tertibat a- Immış hatıra gelmez tehlikelere kâr- şı korunmak çareleri düşünülmüş'ür, Fakat Habeşistan İtalyan'lar tarafın: dan zaptedildi... Aruk — bu mesele bitmiş oldü mu? Hayır... —Masır'ın vaziyetindeki nezaket devam edip git mektedir. Çünkü Mısır - Sudan hu - dutlarında hâlâ müdafaa tertibatır.) devam ettirmek lâzım olduğu gibi da- ha başka bir takım meseleler de çık, maktadır. Hele şu son bir buçuk se - meden beri bu meseleler git gide eld- diyet kesbetmiştir: İtalyanlar Nil nehrinin membamı ellerinde buluh- duruyorlar, Tan'a gölünün civarın - da gitgide artan İtalyan kuvvetleri bulunuyor, Sonra Mısır - Trablusgarp hududunda İtalyan'ların tahşidadı art tıkça artmıştır. Hıristiyan Habeşler kilize itibarile Mısır'daki Kipti”başpapazına — bağlı bulunuyordu. Fakat Habeşistan İtal- yanlar tarafından zaptedildikten n - ranın Mısir ile bu alâkası kesilmiş, Habeşistanda ayrı bir başpapazlık vu- lcuda getirilmiştir. Bu hareket de mi- den bir netice beklenebilecektir. Mısır mahafili İngiliz - İtalyan mü - zakerelerini Avrupa mesclelerine te- mas edecek cihetlerini değil de, Af » rika'ya, Mısır'a taallük eden nokta - larını göz önüne getirerek müzakere- Jerden Mısır için müspet bir netice çıkmasını bekliyorlar. Fakat bu mü - Zakereler yalnız Misir'a taallük et- mekle kalmıyacaktır. Süveyş kanalı we Bahrıahmerin vaziyeti çok düşü » Hülmekiedir. İtalyan'lanın; <Babül « Yendebe boğazına yörleşmesile İn - giltere için ne yolda müşkülüt çıka- cağı hesab edilerek —müzakerelerde bu çihetlerin uzun uzadıya görüşü - “eceği tahmin edilmektedir. Bu mü- |zakerelerin ise kolay neticelenece - Zini beklemek sabırsızlık - olacaktır, V | ediyorum, Eğer istediğim gibi hare-İnıyacak, kanımı 1Z kaynayinca börek 'du, Hanımm konferansını can kula - Bile ve bittabi gülmemiye çalışarak İdinledikten sonra, karımla nizca konuşmak fırsatını buldum, Merak - tan Çatlıyordum, Sordum: — Sen nasıl geldin buraya... çin hizmetçi oldun? — Peki ya sen şirketteki rakıp da ne diye buraya geldir — O sana &id değil, bil şey var elbetle... — Benim de bildiğim b o da sana ald değil... Kafamı kızdırma... niçin geldin buraya — diyorum — Ayrılmış bi - le olsak eski karımın hizmetçilik yap- ması onuruma dokunuür, Ben nafaka bağlarım. Derha) git buradan... — FŞuradan şuraya gidemem. Bs- ki kocarmın bir apartımana uşak ka pict oluşu benim de izzeti nefsimi rer cide eder, Ben burada çalışır; sana bakarım, derhal çekil... Kafamı kızdı : — Aynıldığımızdan beri ukalâli - ği bırakmamışın!, Annen — gibisin tipkı... Ana kız keçiye benziyorsu « ne İ- Y VAT .e İtalya arasında aylardanberi arttıkça Mısır için düşünülen şey bir an evvel artan gerginlik esnasında öyle vazi- Vaziyetin tavazzuh ederek aylardan - vet hâdis olmuştur ki bunun fasli » |beri süren tereddüdün kalkmasıdır. nuz, Karım şırfıntı bir hizmetçi gibi el- lerini beline dayadı: İyesi için cereyan eden müzakere - ler de çetin olacaktır. Mısırda bu va- ziyetin nasıl görüldüğü İngiliz - İlal- yan müzakerelerinin bir an — evvel başlıyarak neticelenmesi nasıl bek . lendiği geçen gün «Son Telgraf» n bu sütunlarında yazılmıştı, Paris'te çıkan Temps gazetesini Ka- hire muhabiri 8 Mart tarihli gazete- sine yolladığı malümatla yine bu me leye temas etmektedir. Kahiredeki Körünüşe nazaran İngilterenin İtal- 'ya ile müzakerede varmak istediği ga- iye umumi mahiyette yani heyeti u - mumiye halinde bir anlaşmadır. 1904 de İngiltere ile Fransa arasında bir anlaşma yapılmıştı O zamanki bu an- laşma üzerine Afrika'ya teallük eden meselelerde Londra ile Paris arasın- İdaki ihlilâflar tafsiye edilmiş, iki ta- İfaf bir birinin menfaatlerine dokun- Mmamayı teahhüt etmişlerdi, Şimdi İ- talya ile de buna benzer bir ânlaşma mevzuubahs oluyor. Fakat yine hu - 'susi mahafilin fikrince buna varmak için karşılıklı fedakârlıklar göster - imek iktiza ettiği gibi iki tarafın da hakikaten hi anlaşmaya varmak is « temiş olmaları lâzımgeliyor. Yoksa rakinda «efendice anlağma» dedik - leri bir şeş yapılmıştı; Lâkin bu'an - Fruııdın evvel de İtalya ile İngiltere İlaşma sun't olmuş neticesiz kalmış. tı, Şimdi iki taraf dâ kat'i bir anlaş - miya varmak için hakiki bir arzu nâh olmuştur. Sonra İngiltere — ile Yıkanıp gelince onu biraz değişmiş. aklını devşir- miş gördüm. İlk suali: — Vicdan benimle yattığın muhakkak mı?, Hiç farkında değilim vallahi... Oldu. Düşündüm taşındım: Cevap müşkül, gösterdikleri takdirde müzakereler « veremedim. çok İtalya'nın Misır'a karşı fena bir fi- kir beslemediği; şimdiye kadar, İn » giliz - İtalyan münasebatının en ger- gin olduğu günlerde bile - her vesile - ile - tekrar edilmişti. Son haftalarda Süveyş kanalının i- daresine İtalyanların da iştirâk et- mek isteyeceğine dair şayıalar üzö - rine Kahiredeki İtalyan sefiri; Mısır Başvekiline teminat venerek; İtal - ya'nın Misır'a karşı hüsmüniyet bes - lediğini tekrar etmiştir. Bu teminat bir taraftan vörile durs sun Mısitlilar, İngiliz. İtalyan ger- ginliğini gerek şimdi ve gerek bun - dani sonrası için Mısır üzerinde ne gi- bi tesirleri olacağını düşünmekten ge- ri kalmıyorlar, Mısır - Tarablugarp hududundaki İtalyan kuvvetlerinin mikdarı yüz bin olduğu tahmin edil- mektedir. Geçenlerde bu kuvvetle - rin azaltılmıya başladığı rivayetleri 'de çıkmıştı, Fakat İlalyan menabil bu rivayetleri tekzib edince Mısırda ilk uyanmış olan memnuniyet de bir « (denbire silinmiş oldu. İngiliz - İtalyan müzakerelerine Mı sırın da iştirâk etmesi lâzım geleceği de söylendi. Fakat Mısırlar tarafın - adn gösterilen arzuya cevab olarak söylendiğine göre Mısır'a taallük e- den meseleler Londra ve Roma ara- sında müzakere edilmiye başlandığı zaman Londra hükümeti Kahire hü- İkümetini cereyan eden meselelerden İhaberdar edecektir. <et edersiniz ikinizi de fazlasile mem' nun ederim, Yaksa defetmek bir da- |kika iç'dir | Ben bu künferansın niçin verildi - ni pek âlâ anlamıştım, Yeni hizmet- çi pardon karım bir hayli güzeldir. İHee kâtir prostelâyı önüne * takıp, İbgneyi de başına geçirdikten —sonra bir kat daha güzelleşmişti. Altıyüzüncü Bundan altı sene evyel Varşovada çok enteresan bir hâdise olmuş. YVarşavalı bir çok zenginler günün birinde bir mektup almışlar bu mek- tup sevişen bir çiftten geliyormuş, «Birbirimizi çok seviyoruz. Fakat pa- ramız olmadığı için evlenemiyoruz. Siz bize yardım ediniz ve bedbaht iki gencin saadetini yapnlak sizin e- linizdedir » Bu zenginlerden bir çokları mer - bhamete gelmişler, bu çilte para yol- lamışlar, bunlarda küçük bir kasaba- ya gidip evlenmişler ve kendilerine yardım eden hayır sahiplerine ev - lendiklerini bildiren birer - davi yollamışlar, 'Tabif bunun üzerine rer de düğün hediyesi almışlar, — Kabul ettik, ânâ kız keçiyiz... Bön © kadar da olamasın ya! “— Tabit olamam. Sizden belediya bile bıkti; Kasablar koyun diye sizi zavüllı İstanbullulara süre süre ne- tepsisile birlikte belki mercimeği de|rede ise nösliniz tükenecek, fırına verecektik, Evin hasbası yani — Bâanâ bak elddiyetini takın! Ben benim ve karımın yeni hanımı — ve|bürada ismen hizmetçiyini, İbenim sevgilim, bana gözümü dört aç mamı, hizmetçi kıza asla yüz ver - mememi imâ ediyordu, 'Tepem attı: —'Ne ismen mi hizmetçisin..: ni- için geldin buraya... benim rahatımı Gördünüz tati felâketi, ben şimdi |kaçırımak için mi?, : karımla sevgilimi ayni çatı altında| - Dudaklarını büktü karım, hani şu nasi idare edeceğim. Efendi olsam|tihh kokmuş der gibi bir burun kıvı- Düğün'erinde Bu iyi!., raş vardır yaf aynen onun gibi: — Tenezzül bile etmem dedi, İs- tersem seni attırırım buradan — Bu bir parça zor; — Hiç de zor değli. Nasıl attıraca- ğımı söylersem küçük dilini yutar- Fakat bir de bunun ötesini dinle-|sın! yiniz, Böyle mektupların para getirdiği- Almanya Avusturya'yı yuttuktan sonra ben küçük dilimi yutmuşum ne ni öğrenen bu çift artık yaşamanın Sikar? Sözle bakalım. kolayını bulmuş ve yine zenginlere mektup yazarak evlenmek üzcre pa-| ra istemeğe devam etmişler, Onlara inânanlar yine bulunmuş. Çünkü onlar mektup yolladıkları insanların listesini yapmışlar ve bir mektubu ayni yere iki'kere yollamamağa dik- kat etmişler. Fakat bütün dikkate rağmen günün birinde hileleri mey- ana çıkmış ve altı yüzüncü düğün- leri için para isterlerken polisin e- line düşmüşler, gdar yeter... Dedim. Sordu: bilmelidir. Sabık karım, yeni kapı yoldaşım durdu, Şikâirına san pençeyi vuracak bir kaplan gibi gözleri parlıyordu; ağır ağır, tane tane : — Çünkü... dedi. Ben.. beyefendi. nin,, sevgilisiyim!, Bir kalıp gibi müşüm. — O muzaflerane bir kahkaha attı: — Nasıl!... Köndimi çabuk topladım: Şimdi de sen beni dinle dedim. O kadar böübürlenme... evin hanımı da ir. (Devamı var) sandalyaye düş » — Yapma Ömer... çok ıztirab çekiyorum, Bu ka- — Niçin? Iztirabın da no manâsı var?... Sen yaş- ta bir kız ızlırab çekmek şöyle dursun kendini mes'ud Bu, bena büsbütün dokundu; ne demek istedi- — Evet.. Demek, benim için fena.. — Hayır... Destm, yeni bir eldale hazır bulunmak — lâzım. Halbuki, ben ikisine de razı değilim, Bir iki — samiye tereddüdle, gözlerinin içine — baktım, — dudaklarımı büktüm. O, buna nasıl isterse mana versin. İster: — Evet... İster: — Hayır... Yalnız daha ilerisine gider de mutlaka ağzımdan müsbet veya menfi bir cevap almak İsterse, işte o, berbad, Zatun, yorgunluktan, bir gece içinde geçir - diğim bin geceye sığmaz buhrandan kafamın ( zana dönmüs; ağırlığı boynuma çöküyor. Değil, onun la yeni bir cidale ntılmağa, söz söylemiye bile mü- tehammil değilim, Yalnız kalır kalmaz uzanıp yat - mak, akşama kadar uyumak, aklımı başıma topla - mak istiyorum. Neyse ki, Ömer de bu noktayı — sık eleyip dokumadı, geçti. Ama, neye yarar?... Kuru « landıktan sonra havluyu bana verirken: — Şeker yavram, uzat şu yanağını öpeyim... Ge- ce pek tadını alamadım... l Dedi. Lâübali, âdiden daha âdi teklif yeniden si- nirlerimi alt üst etti, beynim zonkladı. Havluyu al - mak için uzanan elim sanki inme inmiş gibi birden - bire dizlerimin üzerine düştü, fenalaştım, Gözlerim doldu. Kendime mukavemet yrin zaâi, taarruz yeri - no âciz, mücadele yerine gevşeklik his ediyöorum, Zavallı, tamamile mesnedsiz, ' düşkün, hasmın z0 « rundan sersemleyen ve pusulayı şaşıran bir adam ha- li! O, yine: — Ah senin bu altın rengin yok mu? Sade renk milyona değer... Diyor, yanağımın dudaklarına uzanmasını bek - liyordu . Hislerim gittikçe zayıfladı, gittikçe mukavemet- ten düştüm; canından bezmiş, hayatı kanıksamış bir halde ve müthiş bir âciz içinde hüngür hüngür ağla- mağa başladım, Bu, damla damla değil, yağmur - gibi şakır şakır boşanan göz yaşı Ömeri de şaşırttı. Göz » bu lerini gözlerime çevirdi, her tarafımı yukarıdan aşa- iiya süzdü süzdü de: — Ne aluyorsun Vicdan?... Neden ağlıyorsun?.., Dedi. Mukabele etmedim, ağlamakta devam et . tm, Bu, isteyerek değil, istemiyerek ağlayış, kendi kendine boşunan göz yaşları idi, Teessürün, azab ve ıztirabın son ifadesi. Bu saniyede beyin duruyor, muhakeme işlemiyor, zihin şaşırıyor, gözler sisleni- yor, yalnız sinirler hükmünü sürüyor, zayıf ise âciz, Kuvvetli ise hâkim.. .Ben ağlarken yanıma geldi, mem?... — Vah., vah,. Diye müteessir görünerek saçlarımı okşamıya Pbaşlorlı ve: — Ağlama kızım.. ağlanacak ne var! Diyerek beni teselliye koyuldu. Ellerini saçım- dan ittim, başımı çektim: Nasıl oldu, bil . ğini derhal kavradım! İnsan ne kadar hissiz, insafsız ve şehvetten katılmış olmalıdır ki, karşısındaki gerç kiz içli göz aşları akırtırken bile söz arasırda omun güzelliğini ve körpeliğini yanyana koyarak bir soa- det bilsin ve bunu teselli kayrın?... — Ömer, çok rica ederim, beni daha çok üzme, Ben zennetliğin gibi değilim, dedim. Demin müteessir değişmiş, yumuşamış bir hal almış gibi görünen Ömer bir saniye durdu; sonra, yi- ne küstah bir bakışla tepeden tırnağa kodar — beni süzdü Yarı gülümser, yarı şaka sevab verdi. — A, kizım sana ne dedim, ve noyaptım ki? Gençe Bin, güzelsin, şirinsin, daha çok seneler sevilirsin de- dimse her balde fena yapmadım, Bunlar hoşunu pi- decek sözler olmalıdır. Senin vaziyetinde bulunan bir kadın daima böyle sözler işitmek ister deği! mi?.. Hem, ben ne yaptımsa gönü) rızasile yaptım, Bu ge- ce bile cebrettiğimi hatırlışamıyorum... Daha sözünü tamam etmeden derhal yüzüne ba» gardım: