A Memo ile Hüseyin, iki gün sonra Topkapıya, evvelte içüikleri selâtin Mmeyhaneye geldiler. Şişeleri 1smar- ladılar, başladılar çakıştırmıya... Şişeler biribirini takip ettikçe, iki arkadaş çingene karı getireceği haberi sabırsızlıkla bekliyorlardı. Meyhane tenha idi. Bir iki gün - düzcl, tezgâh başında birkaç kadeh yuvarladıktan sonra çekilip gitmişti. Meyhanede Memo ile Hüseyinden başkâ, iki kişi daha kalmıştı. Öğleden epey tonra çingene kacı- S1 kapıda gözüktü. Yalnızdı, bugün yanında kerizcilerden kimse yoktu. Kurnaz kadın, iki arkadaça Pembe hakkında malümat vermek ve konu- şurken meyhanedekilerin kulak mi- safiri olmalarına meydan vermemek için bir vesile bulmuş, bugün de fal- c olarak meyhaneye gelmişti. Daha kapıdarg irerken: —Fal bakar, niyet bakar, tarator- lu fala bakar. Falciliit... Diyerek şöyle etrafına bakındık- tan sonra Memo ile Hüseyinin otuc- klaştı.-Bir sandal- ye çekti, nluıdu Hüseyine hitaben: — Kara senin bir falına erek, muvafakat cen “)l'ı alma- Itd_vo!lırn at, niyetini tut to- ııı-ıı.rr' baklaların, mavi boncuk- ların, şeytan minarelerinin içine bir . Çingenc karısı büyük bir ötle baklalara bakarak, gözleri- | ü bir martayallarından çını okumıya başladı. Bit okur, palavralarını savu- Türken, arada; Falmanın evi hakkın- da malümat vermeyi de unulmuynty Çingene karısı falmı anfalırken, bu lâfların avasında şunları söyle -« Miş! — Falma ile konuştum. Pazarlık ettim. Kızı İlfeti de çıkarmak şarti- Te, ev kirası falan beş aİtına raz) ol. du. Pembe de üç altın istiyor. Böna gelince, elbette boş bırakmaz, hak- kümı verirsiniz. Şimdi ben gidece - #ln, köşe başında beklerim, biraz #onra kalkar, siz de arkamdan takip edersiniz. Kadın falımı bitirdi, torbasını top- hadı, gitti. Sokağa çıkar çıkmaz k Bak bir sesle bağırmıya başladı: — Föalcüiji!.. Fal bakar, niyet ba « kar, maydanozlu fala bakar.. falelis!.. Memo ile Hüseyin biraz daha atur- dular, Sonra iki ük şişe rakı ala- Frak meyhaneden cıktılar.. Çingene karısı iki arkadaşı görün- vec, yürümiye başladı. Onlar takip — etti. Servilerin loşluklarına —dalıp Ççıkarak, yıkık mezarların araların- dan döne dolaşa bayır aşağı inmiye Başladılar. Bniz yapraklı yapışkanlarını. de- we dikenlerini, ısırganlarım, baldı - Tanlarını ve daha birçok otlarını öy- — lle beslemişti ki, her tarafta açıklı — koyulu yeşilliklerile atlas gibi par- hyorlarcdı. Selvilerde, çitlembikler - Ge kuşlar zâkirlik ediyor, kumrular — Berçeler güğgürüklaşıyortardı. Geniş ölü tarlalarından geçtikten / gontra, sokak kaldırımları mezar taş. Tarından yapılmış, bozuk, mülevves — bir yola indiler. Gübreli bostanlar. /— dan, çirkefli, mezarları evlerle karı- Şik sokaklardan geçtiler. Daha bir ayli harçsız duvarlı bahçe araların- dan, bostan kenarlarından, mezar- lıklard viranelerden, kulübemsi kümelerinin önünden, mescidin nından, karakolun arkasından nları isli, şefil, barap mahalle kah- Jerinin önünden geçtikten sonrâa et sokaklarında insanlardan hayvanlar dolaşan bir semte, Fatmanın bulunduğu yere geldiler, — Fatmamın evi, pedavra tahtasından yapılmış, hakkuran kafesi gibi ya « bir ev müsveddesiydi. Sekiz basamaktan ibaret olan merdi « 4 çıkarken ev sallanıyor, sıki bir lodosta secdeye kapanacağa ben- « karısı misafırleri yukarı- çıkardı. Odada İffetle Pembe var- Niyet bakar, taratorlu fala bakar,. Böylelerinden ağzı y;nmış, çok defa bedava, on para almadan sabahlamıştı Güneş, mezarlığın kahn, yağlı, se- | Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur |di İki kiz, bunlara: — Sata geldiniz! Diyerek şöyle yerden bir temenna ettiklen sonca, sedire oturdular. Me- |mo ile Hüseyin de, sedirin biret kö- şesine iliştiler. 'sabah rakısının mahmurluğu gözle- rinde okunan iki arkadaş, — İlfetle Pembeyi mukayese ediyorlardı. İftet, Pernbeden daha güzel, daha çapkın, Yaber, ikisinin de gözü Pembede idi Genç çingene kızı ikisinin de kalbi- ni büyülemişti Memo da, Hüseyin de, Pembeyi kendisine mal etmek istiyor, İffetle alâkadar olmuyorlardı. Bu işe bir |sare bulmak için, ikisi de düşünmi- ye başladı Fakat çare bulmak müm- kün müydü? Ortada iki kız vardı Biri bitini, öteki de öbürünü almıya mecburdu. Fakat hangisi Pembeyi alacaktı?. İffet kimin payına düşecekti?. İşte ikisi de Pembeyi almak iste- dikleri için, bir türlü bir karar vere- miyorlar, ikisi de, dumanlı kafala- | rını, bir hal çaresi bulmak için yo - İruyorlardı. | Düşütdüler, biribirterine belli et- | den, mürakabeye varmış derviş- ler gibi üzün, uzun düşündüler, ne- ticede, müvalık bir çare bulama - dıkları için, işi, vaziyetin doğura: ğ şekle göre yürütmeyi daha mü- nasip buldular. İ Şimdi, hafıf bir neş'e içinde olan ve | daha muhteris ve alevli olmakla be- | |Kızını berb (5 inct sayfadan devam) İten gitmiye hazırlanıyordu. O sıra- |da, kızımın da çantasına bir rovel - jver koyup sokağa çıkmak istediğini gördüm. Kızımı çok - seviyordum. Ondan başka hiç kımseye itimadım yoktu. 'Biz ikimiz adeta bür vücut gibi idik. Kwdim, Sasuni'nin bu alçakça hareketi artık kızımda yaşamak — arzüsünü büsbütün silmişti. Bu herif ai Zin şeref ve na di Benim kafamı kesiniz. Kızımın imtikamını almak benim hakkımdı. Doktor Paul, dişçinin muayeneha- nesinde, bir insanı bayıltacak dere- |vede kuvvetli bir gargara ilâcı bulu- İmadığını söyledi.. GENÇ KİZ MARKEMEDE Mütecavizin kurbanı olan — genç kız Anahit mütereddit ve korkak a- dımlarla mahkeme salonuna girdi. Ve hemen annesinin boynuna sarı- | tarak bıçkırıklarla ağlamıya başladı Mahkeme salonu birkaç dakika ana, kızın hiçkiriklarile dolmuştu. Müba- şir güç hal bunları biribirinden » - iyırdı. Ve müteakıben reisin dik ve | İsert sesi duyuldu : — Yüzünüzü dönünüz. Söyleyiniz, nasıl oldu?.. Genç kız ağlayarak: Bir Rus kontunun' Milyonluk mirası ( 5 ünci sayfadan devam ) Bunun Üzerine, son derece hid « mi- |detlenen küntes büsbütün kendin « İden geçmiş : — Pekâlâ, mahkemeye müracaat | ederiz Diyerek, başına belâ kesilen yeğeni kapı dışarı etmiştir. Filhakika iş mahkemeye aksetmiş ve 1923 senesinde başlayan dava, 14 bu Fatma, mizafirleri gördüğü zamân biç memnun ölmadı. Tavırlarını, ki- İyafetlerini beğenmedi Ai ve ca - kalı buldu. O, afili ve cakalı adam- | (tardan çok korkardı. Ağzı onlardan y , çok defa bedava, ön para al- #hsdan onlarla sabahlamıştı Bunlar, büyle gizli evlerde, yerler, içerler, yetarlar, eğlenirler, sonra ehem yetsiz bir şeyden bir çıngar çık: para vermtedenm - savuşurlardı sahibi gizli iş yaptığı için bağı- rTamüz; karakola şikâyet edemez, ma- |halleliden korkar, duyulmaktan çe- kinir, bunun için zararı, masrafı si- İneye çekmiye, razı olur, sabaha ka- dar geçirdiği korku, balecan yanına kâr kalırdı. Her ihtimale karşı Memo ile Hüse. İyinden İlfetin parasile ev kirasımı | İpeşin almak istedi. Bunun için çare- ler düşünmiye başladı. Kaşerlenmiş, bin bir macera yaşamış eski bir fa- bişe olmasına rağmen, bir türlü bir Çare bulamadı. Damdan düşer gibi Para istemekten de çekindi. Bu su - Tetle baları huylandırmak- ve kız « dırmak ibtimali vardı. Nibayet, İşi çingene karısına açmayı müvalık buldu. Ona dedi ki: — Bu adamları sen de ben de ye- ni tanıyoruz. Belâli adamlar midir?. (Devamı var- | —Ah. doğru mu söylüyorsunuz? — Türk yalan söylemez. — Nerede babam şimdi?. — Cezayire gitti. — Bizim gemimiz parçalanmıştı. Babam Cezayire nasıl gitti?. — Türk denizcileri götürdü.. — Babamı görebilecek miyim? sonra babana Jüzetta bu sözlere inanmıyor gibi, dudağını bükerek gülümsemişti. * Jüzettanin inanmamakta haklâ vardı. Onu Kara Mihal da, kendi & vine kaçırdığı zaman böyle kandıte mamış maydı? « mm" İümkllh— e ._ı.ı».. kim olan (Beni Hafas) Sultanile a- ratı serktı. detek Şeyh Saidi elde etmişlerdi. maubarip ibseni ardı; harpten, ııvııı dan yılmazlardı. sene sürmüştür. Bu müddet zarfın- da Niköla kibar bir hayal sürmüş, fakat sağas ola da borç etmiştir. Mu- hakemede, Nikolanın, serseri, fakir bir Rus mültecisi olduğu ve Kont St- | roganotf ailesile hiç bur münasebeti off ailesi ile hiç bir münasebeti ığı anlaşılmıştır. Nikola da, davanın neticesi, ken- dini hissettirir ettirmez müşkül bir vaziyete düşmüş, alacaklılar kendi- sini sıkıştırmıya başlamışlardır. Ni- kola bu hale dayanamıyarak, mah- köme kararının - tefhiminden — bir müddet evvel ölmüştür. Kontes | Strogunoff ta geniş bir nefes almış- tır. Rus ihtilâline ve on dört sene süren bu çetin muhakemeye rağmen Kontes Stroğanoff el'an milyonlar- c& franklık bir servete maliktir TEŞEKKÜR h İkt şenedir çektiğim diş ağrısını ilk tedavisile iyileştirdiğinden ve diş- | lerimi naturel diş gibi lüks yaparak tennin faziletini hakkile tenvir et- (mesinden dolayı -İstanbulda Anka- y0 caddesi vilâyet karşısında Hat - man apartmanı No 37 Dişçi Bayan Hacer Erguna- bilhassa teşekkür e- diyorum. Mütekait Mektupçu Rıza Ozantürk Kızımın yalan söylemediğine emin | usunu berbad etmiş | İlâzım) dive homurdanarak et etmiş — Ne söyleyeyim, her şeyi bili « , YorsunUuZ.. Azadâan annesinin sesi yükseldi: — Söyle kızım.. anlat.. Kızcağı — Bir gargara yaptım. Sonra ba- na şaşkınlık geldi. Sasuni, biraz is- tirahât etmemi söyledi ve beni bir odaya götürdü. Kendisi de yanıma lazandı | | | aşına geleni anlattı ve: — Bağırmadınız mı?,. — Bağıramıyordum, ne olduğunu anlayamıyordum. Bana, hiç kimseye bir şey söyleme, dedi — Fakat bilâ İannenize söy — Çünkü utanı: vordun Sönrü bö- ni doktora götüreseklerini söyleyin çe hepsini anlattım. Bundan sonra mahkemse, ciniye- tin diğer safhalarını — tetkik etmiş, , fakat mühim addedilen bir noktayı tesbit etmek kabil olamı d.ım Sarrafyan dişçiyi, sadı İnin ırzına tesallüt etmiş olduğu için mi öldürmüştür, yoksa cinayette ba- zı sebeplerin de dahli tesiri var mi- dir?.. Bu nokta bir türlü anlaşıla - |mamıştır. Avukatların uzun müdafaasından sonra jüri, Madam Sarrafyan hak- kında berset kararı verm HİKÂYE 'Otomobilin tak- | siti şerefine.. ($ ducü soyfadın devam) İbili şehir haricine doğru sürdü Ora: daki bir gazinonun önünde durdu Burası enfes bir yerdi. - Uzaktan Marmara görünüyor., Haliç ayak al- tında kıvranıp durüyordu. Kadın çok sevindi: — Yaşa delikanlı, dedi.. burasını çok güzel seçtin | Biraz sonrs İsmail rakı ısmarladı Mezeleri tamamlattı Kadın tafn bir şark ölemi stiyordu İçti.. içti biri arkasından üç tek yuvarladı Kadma doğru bukü. (Daha üç tek onları da yuvarladı [ Yine kadına baktı. Fakat kadın hâlâ moruk simasile karşısında du- | ruyordu. Bir üç tek-daha atınca kadına yine baktı.. Kadın güzelleşmiye başla- mışti. Ortalık kararmış. karşıda işiklar yanmış, piril piril yıldızlar İstanbul yemasına sanki aşk düğitmiya bi lamıştı İsmail bir tek daha içerken kadi- na da ikram-etil Ve sonra meze o « larak dudaklarını kadının. dudakla- rına uzattı Kadın birdenbire kahkahayı attı Ve İsmailin boynuna sarıldı. ve şa- pır şapır öpmiye başladı Bu çok iyi idi Çünkü Temail göz- lerini kaparmış, kadının öpmesine ta- hammül ediyordu Kadın birdenbire onun gözlerini çtı. Sonra yanaklarını uzattı: —Öb. İsmail bir tek dak attı. Yütkün- | bir ” dişçiyi öldüren kadın Jsekuyordu. İsmi AA sı'..'ılevrnanın Sarayında KU ee — a. ÜS Tefrika No: 131 haykırdı : « niz, mellât dedi, Bu kadar zeki ve İgüzel bir kadın (yaşayan ölüler) a- asında daha fdzla yaşayamaz... Süleyman, Panti'ye sordu: — Tonaranın bana sadik kulaca- İğina tekeffül edebilir misin? Panti küçük parlak gözlerini aça- rak cevap verdi: Kadından sadakat ummak, gök yüzünden allın yağmasını beklemi - ye benzer, mellâ! Kadın, kocasını sevdiği müddi tehlikesiz bir mah. uıkııır Fakat, erkekle kadıfi arasın- İdaki bağlar kopar ve korkunç uçu - rumlarla biribirlerinden ayrılırlarsa, o zaman ondan sadakat değil, ancak hiyanet beklenir. — © halde neden benden Tamara- nin Affını istiyorsun? - Bu ayrı bir meseledir, mellâ! İnsanları dajma ıslah etmek, onlara (doğru yolu göstermek ve iyiliğe isti- 'dıdı olabdların kolundan tutmak mec- buriyetindeyiz, — Tamaranın ıslah edileceğinden emin misin? Böyle imek sizin elinizdedir! Beni İsrail a- İrasında Tamara kadar zeki ve isti- datlı bir kadın görmedim. Bu kadar jkabiliyetli bir mahlüku zindana « gibi, dünyadan ve güneşten uza' İtırmak doğru mudur? Sülevman, k istemed — Doğru rsun! dedi- 'Ta « mara eşsiz bir zekâya maliktir. Onu Panti'nin hatırını kır- |bücresinde söndürmek istemem... Sa- ray muhafızına söyleyin de serbest bıraksınlar Tamarayı! Hassa zabitlerinden biri zindanın demir parmaklıklarına yanaştı: — Sitâ.. Silâ Diye bağırdı. Silâ pencereye koştu: Sen misin, Tari? Hassa zabiti başını zetti — Ölüm tehlikesi kalmadı artık, Silâ! pencereye u- dü. Yutkundu. Bu esnada kadın çantasını açmış, çıkardığı dolarları İsmailin cebine — Artık bu kadara yutulur.. 'e kadının pörsük iki yan, İşappadak öptü Akşam eve gelen İsmail cebindeki ı dolarları minderin Üzerine döktü ve saydı Bunların adedi tam 1200 dü. İsmail, minder üstündeki dolar - lara bakarak kendi kendine: — Ulan İsmail. dei, o moruk ka- rının pörsük yanakları 1200 dolara yutulmaz amma. ne haltedersin, bu- gün otomobilin taksitini verecektim de onun hatırasına yoksa.. Zeki Camal — Biz de oraya gidiyoruz ikisön denbire Rüstemin sesini i kavuşacaksın! Türkler, bu gerginlikten istifade g Şeyh Sait kabilesi çok kalabalıktı.. Kvbile efradının yüzde doksemi n (Felucej ye bir Kaç kere lıııınıoî- lar, ıi yil önce de Venedikliler hü. çok seviniyordu. Saidin hâkim bulunduğu köylerinden biri idi. Şeyh Sait, Murat ve Rüstem Reis | Saidin merkezi olan Feluce'ye bir da- lerin çok samimi dostu ve müttefiki lııhııuhmı::ıeçmiılndl. bulı Şeyh Saidin o sıralarda Cezaite hâ- cum ederek, sahili ele geçirmek iste. Rüstem sevgilisini cle geçirdiği için| mişlerse He, Şeyh Saidin kabilesi kum gibi sahile inerek, düşmanın Feluce, Cezatr sahillerinde, Şeyli 'lnı_nyııııkb——ııı_duıııq- Venedikliler ve İspanyollar, Şeyli Yüzetta güvertede dolaşırken; — | |t — Uzakta güzel bir köy görünü - yor.. Diye bağırdı. Rüstem: — İşte biz, o köyün iskelest olan (Feluce) limanına gidiyoruz. Diye cevap verdi. Bava yıldızlıktı.. Gece yarısından sonra, karaya da- hâ çok yaklaşmışlardı. Jüzetta uyku uyumuyardu. * Genç kizin içinde gittikçe derinle- gen bir endişe vardı: «— Berberiler, Venediklilerin cs- Ki düşmanıdır. Beni görürlerse, mu- hakkak parçalarlar!» Jüzetta mütemadiyen bunu söy - lüyor, bunu kuruyor ve bu kuruntu le gözüne uyku girmiyordu. Rüstem ©o dakikaya kadar Jüzet- aya el uzatmamıştı. üzetta geminin gu-vertesmde uyuklagordu. Bir- işitti. göz göze geldiler! Jüzetta, bu yakışıklı Türk korsa- nının kendisini sevdiğini sezmiyor değildi. Hattâ ona: — Sen neden geldin Issız Adaya?.. Diye sorduğu zaman, Rüstemin: — Seni kurtarmak için geldim! Dediğini de unutmuyordu. Rüstem onu haydutların eiinden kurtarmıştı. Bu iyiliği Jüzetta her İdakika şükranla tekrarlıyordu. Fa « kat, nihayet bir korsan olan Rüstem, Jüzettayı Berberilerin içine götür - mekle ne temin edecekti Jüzetta babasından -0 güne kadar- az mı korsanlık hikâyeleri dinlemiş- v. Korsanların eline geçen kadınlar - dan hangisi kurtulmuş da vatanına |dönmüştü? Jüzetta'nın beynini tırmalıyan bu ÇA LAY AAA LA AA SŞ LLÜĞ Yazan: M. Necdet Tünçer Silâ, zindanın demir Ben, Tamaranın mezarda bile us!lana cağından emin değilim ! » KIZLAR parmaklıklarındar — Ne oldu? Hükümdar yöni b rüya mı gördü - Hayır.. hayır. rbarz Pan! nin yardımile Tamara afiedildi.. - Peki amma.. bundan banu ne |Hükümdür istediğini affeder. de benim gibi idama ma'ı — Tamara bir misal olarak ortay latılırsa, Süleyman belki seni de af feder, Silâ! Sen zaten müthiş bir if) tiraya uğramış, suçsuz bir kadınsın Bugün değilse yarın her halde affe dileceksin, Silâ! — Bunu haber vermiye mi geldin — Çok sevineceğini umuyordum — Tomaranın affedilmesinden ber hiç de memnun olmadım. Sen pekâl:| bilirsin ki, benim başıma bin türli felâket getiren bu kadındır. Serbes kalınca ilk yumruğunu yine benin ensemde deneyecektir! — Bundan sonra Tamaranın senir| le uğraşacağını, senin aleyhinde bu lunacağını sanmıyorum. — «Yaşayan ölüler» arasına atıl | makla uslanmış mıdır zannediyor sun? — Şüphe yok.. onu dün uzaktar |gördüm.. omuzları her zaman yuka rıda ve başı daima kalkık gezen bu kadın ne kadar iki büklüm olmus, ne kadar sakinleşmiş.. onu ancak gözle- rinden tanıyabildim, Silâ! O, artık kimseye fenalık yapamaz. Çünkü, fe nalığın ne demek olduğunu kendi de anlamıştır. — Süleyman: — (Can çıkmayınca, huy çıkmaz!) demişti. Ben Tamara- nn mezarda bile uslanacağından /e- emin değilim, Ta | doğru gör- düğünü ve doğru düşündüğünü gös- terec okıu Şimdi beni dinle Silâ.. sa- bir diyeceğim var, pencerede fazla duramıyacağım, Tari! Genç zabit anlatmıya başladı: Bügün hükümdarin Beöyesİ ye- rinde. Kendisine bir haber gönder « sen ve affımı islesen fena nlmız. Si. lât (Devamı var) Yeni nesriyat Yeni Edebiyat Kâğıt buhranı dolayısile sön sayı- ları muntazam çıkmayan <«YENİ E- DEBİYAT» 1n sön sayısı çıkmıştır. Şimdilik on beş günde çıkacak olan «YENİ EDEBİYAT» gazetesini oku- yucularımıza tavsiye ederiz. HALK OPERETİ Bu Akşam Anadoluhisarında Tdmanyurdu Bahçesinde Şirin Teyze Operet 2 perde KURULUŞU 1036 STareğUL İ Yazan: Celâl Cengiz , saatler geçtikçe büyüy derinleşiyordu. Jüzetim (Feluce) limanında ne ya- İpacak, kimin yanında kalacaktı? Venedik dilberi kendi kendine söye Teniyordu: — Otada beni bir odalık gibi, kü- |sük bir kulübeye kapasıp geçer gi derse, ben nasıl kurtulurum?! | Rüslemin gür sesi, şöv: İzanı, birdenbire rüyadan uyandırır. %gıbı harekete getirdi. —- Jüzetta.. ne düşünüyorsun? Ne- den yanıma gelmiyorsun? Jüzetta gözlerini silerek yerinden hırladı: — Göğsümü kamçılayan serin bir rüzgür beni sersemletti.. Direğe da - yanmış uyukluyordum. — Uykun varsa, haydi git, yat! neden güvertede oturuyorsun? — Hayır. Uykum yok. Burada u- |yuklasam da, yatakta uyuyamıyo - Tum. — Bir kaç saat sonra rahat edecek- sin, Jüzetta! Faluceye varınca hur- ma ağaçlarının gölgesi altında tatlı, tatlı uyursun! — Siz neden uyumadıniz? Rüstem :cini çekti: