B Haa S 5e SAa SA LA AYŞ ŞAT Pariste İstanbullu! Dünyanın Yazan : M. Silleyman Ç »-4 emmammıer F EMAN Y A Düdak kirazla, nasıl müb_g_dele edilir ? Saçının, sakalının aklarını zerdeçalla abraşlaştıran Zuhuri efend Fatmanın kızı İffet, daha sekiz ,yaşında bir çocukken, anasile ska- ta gider, yeni gömülen ölülerin tümsek mezarlarına destilerle su Göker, bütün gününü mezarlıklar- da geçirirdi. Bunu anasının korku- sundan yapardı. Yoksa, ıskat al - mıya, para kapmıya hevesi, merakı, görlü yoktu. Onun en büyük zevki, en derin haz duyduğu şey, mahal- lenin erkek çocuklarile birdir bir oynamak, itişmek, dövüşmek, bir ze girmekti. İffet çocukken, yedi sekiz yaşın- Akça pakça | bir kızdı, Yaşı ilerledikce, vücudü | tahammül ettikçe daha güzelleşi - yor, yalnız mahalle delikanlıları- nın değil, zaptiye çavuşunun, mü- ezzinin, kadın dendi mi eli ayağı titreyen, gözleri süzülen, kızgın mandalar gibi geviş getiren, saçı- nın ve sakalının aklarını zerdeçalla boyayıp abraşlaştıran eski zampara Zuhuri Efendinin, gelen geçen yol- cuların, cenaze cemaatlerinin bile İştihasını çekiyordu. İffet on altı yaşına bastığı zaman, tam manaslle güzel bir kız olmuştu. Bir içim su olmuştu İffet... Rüzgâr, tarazlanmış kavuni yel- dirmesini savurdukça, dolgun, be- yaz baldırları meydana - çıkıyor, çıplak pembe topuklarile şıpıdık- Tarının ökçelerini basarak mezart- lıklarda, bakkalın, manavın önün- de dolaştıkca, herkesin yüreğini hoplatıyor, iştiha ve ihtirasını kam- çılıyordu. Mortocü Fatma, çirkefin, çamu- run en kuvvetli, en sürükleyici a- kıntısında kulaç atarak, yüzüyor, daliyor, çıkıyor, bu akıntıdan ne kaparsa: — Eyvallah! Diyerek yaşıyordu. Fakat, artık onun visal panayırında yeri kal - meamıştı. Bunu kendisi de biliyor, kadınlık revacından kalmış oldu- Bunu, artık fahişeliğin kendisi için akça getiren bir kazanç kapısı ol- madığını anlıyordu. Bunun için, kı- zı İffete güveniyor, gençlik, güzel- Hik sermayesi olan güzel kızından istifade etmeyi düşünüyordu. İlk evvel, kızının bekâretini is- tismar ederek, selâmet kıyısında dolaşmıya, bu süretle ev, bark ge- çindirebilecek bir gündelik çıkar - mak istedi, Hangi selâmet kıyısı?., Bu kıyının tümseği, kenarı çok- | fan çökmüştü, İffet, daha on iki, ot üç yaşında, genç irisi bir kız ol- sş, herkesin gözünü üstüne çek- miye buşlamıştı. Duha o zaman, ca- | ı çikolata, pestil istedikee, mahal- le bakkalı Kırımli Abdullah Efen- | dinin yanına koşar, ufak bir kalça okşatmasına karşılık, Pestil ve çi- kolata alır, sonra kırmızı dilini Çir kararak oradan uzaklaşırdı. Mahaile manavı Hurşit zampara- lıkta büyük bir şöhret sahibi idi, Gençliğinde kuş uçurmamiş, ker. 'van geçirmemişti. Yaşı altmışı geç. miş olmasına rağmen, hâlâ ölmüş horoz gibi gözü çöplükte idi. Nev- | civanlara biter, körpe kızlara ba - yılırdı. Dolgun bir göğüs koklamak, gü- zel bir baldır okşamak için olduk- ca kabarık yekünlu bir para ver - mekten kaçınmıyan Hurşit, para- sız da bu işi yapmış, bir okka üzü- me, bir Tekirdağ karpuzuna, bir sopet Mustafabey armudıma ne du- daklar ısırmış, he yumuşak vücut- lara sarılmış, ne gerdanlar kokla- Mış, bir turunca ne tabil turunçlar Öpmüş, sevmiş, okşamış, emmişti. İlfet, canı yemiş istediği zaman Hurşidin dükkânma gider: — Bana biraz elma ver! Diyerek bir kuruş uzatırdı. İhti- ) Sonra ağzı sü-. ue ö SÖĞN ea et 3 DNESRARENGİZ İSTANBUL Tercüme ve İktibas haklâ mahfuzdur — | yanak elma ile Tü sulü : — Bak ne kadar çok elma ver - | dim, şimdi ben de senin elmacıkla- rından bir yol öpeyim!.. 'Teklifile, İffetin yanaklarına doğ- ' TU dudaklarını uzatırdı. İtfet : | — Sen benim ağababam yerinde- | sin ayıl!.. Böyle teklifler yapmak- tan utanmıyor musun? Sözlerile azarlar, fakat sonra bir kelebek kararsızlığile: — Anlıyorum canın çekti, işta- ban varken şöyle uzaktan bir kokla! | Diyerek yanaklarını uzalır, ihti- | yarın gönlünü alırdı. İfietin bu rücuu yapmakta mak- sadı vardı; Hurşidin teklifini red- | dederse, bir kuruşluk elma, porta- kal yerine, bir daha üç, beş kuruş- luk vermiyeceğinden korkuyor, bu mübim sebepten dolayı ihtiyar ma- navın semahatini karşılıksız birak- | Mak istemiyordu. İffetin yine canı meyva çektiği | bir gündü. Parası da yoktu. Aklına bir şeytanlık geldi. hemen manav Hurşidin dükânına koştu. Kapı - dan girer girmez çapkın bir gü - lüşle : — Seninle pazarlığa geldim, dedi. Hurşit sordu: — Ne pazarlığı?.. Senin alacağın şeyin pazarlığı mı — Ben de sana dükkânda ne ka- dar yemiş varsa hepsini satın ala- cağım, bunlar için bir pazarlık ya- palım demedim ya!.. — Onu demedin, bunu söyleme- din... ya ne olacak?.. Yoksa bir öpü- cük mü vereceksin?. — İşte tamam üstüne bastın. — | Hurşit sırnaşarak: — Vay gözümün nuru.. doğru mu söylüyorsun?.. Benimle alay etmi- yorsun ya?. — Dosdoğru lâf.. Niçin eğlene - yim seninle., yalnız pazarlıkla ola- cak bu iş.. — Pazarlık mı?.. — Evet, — basbayağı pazarlık!.. — Anlamadım. — Şimdi anlarsın... Bilirsin ki ben yemişi çok severim, Hergün yesem bıkmarm... Fakat her gün al- mak için de para lâzım, Bazan ben- de para bulunmuyor. Bunun için | düşündüm, taşındım, parasız yemiş almak için bir çare buldum, Hurşit acele acele sordu: — Nasıl çare? — Sözümü kesme de anlatayım, — Canını yiyem senin!.. Sözünü kesmem, hele anlat ta dinleyim, — | — Pazarlığı yemişlere göre yapa- | cağız. Kiraz aldığım gün ddudakla. rımda, şeftali, elma istediğim vakit yanaklarımdan öpecek, benden pa- | Tefril — Murat Reis bu kadar avanak | bir adama benzemiyor.. Acaba ha- | kiki altınla sahte madenleri ayırt edemez mi? — Biz bunları bir çok korsanlara yutturduk, — Sönra gelip senden hesap sor- madılar mı? — Adam gen de. İşleri yok da tekrar buraya mı gelecekler?! Murat Reis dışarda bu sözleri din- datıyordu, Yavaşça Rüstemin kulağına eğil- di: — Bu herif belli ki, müthiş bir | Türk düşmanıdır. Sahte madenler | gelince, hiç bir şey sezdirmeden A- nivası ipe çekelim.. —— — Asacak mısın onu..? — Asar gibi görünelim.. ve Türk- , lerin saf altınla yalancı madeni na- sıl ayırt ettiğini bu herife anlata- hım. — Peki amma bundan ne çıkar?! — Ne mi çıkar? Anivas asılaca - ğinı anlayınca altınların hakikisini getirtmiye mecbur olacaktır. | Bir Rum nasıl | Para kazanıyor ? | her tarafımı yokladı. Nikola Strati isminde İstanbullu bir Rum, Pariste Bellani sokağın- da bir <Ahpaplar klübü, teşkil et- Miş, Nikola Strati'nin yüksek (!) tda- resi altında çalışmıya koyulan bu klüp azası toplantılar — yaparak gazetelerde geniş mikyasta propü- | gandalar yapıyorlar. Hangi mak - sat için? Nikola Strati'nin bildiği- miz mukluk suyuna üfürerek, bu | suya harikulâde tedavi hassası bahş etmek gibi bir mucize sahibi oldu- | ğuna herkesi inandırmak, Paris doktorlar cemiyeti bu va - ziyeti görünce, şikâyetle bulun - muşlar ve Nikola Strati, gaycika- huni bir şekilde doktorluk yapmak suçu ile mahkemeye verilmiştir. Nikola, Fransız parlâmentosunun eski reisi Fernan Buisson'a son de- rece benzemekte imiş O sırada da Madmazel Kambor adında bir kadın, Nikoludan dava- € çıkmıştır. Şimdi vaziyeti iyice anlamak i- çin, reisin suallerini ve d ile suçlunun verdikleri cevapları din- Teyelim: Reis — Demek ki madmazel, siz s0l kulağınızdan ıstırap çekiyordu- nuz. Hattâ üstad Nikola Strati'nin | üfürüğü de para etmedi. Söyleyi niz bakalım, bu doöktor — sizi nasıl tedavi ediyordu? | Madmazel -Kambor — “İlk önde şöyle söyledi: «Beni bir defa adam- | akıllı göğsüne bas'» (Madmazel Kambor küçük ya - l pılı ve sahte doktor da dev gibi bir adam olduğu için bu cevap, sami- leri güldürdü.) Reis — Her halde vücudündeki | seyyalenin size intikalini kolaylaş- tırmak için olacak. (Samiin arasında gülüşmeler) «Madmazel Kambor. — Anlala - yim, nihayet eteklerimi kaldırdı, Reis — Ellerinin istikameti de- ğişmedi ya! Mahkeme heyeti anladı ki, bir kulak ağrısı etek altından temas - | larla tedavi edilemez, | Fakat 6 sırada, Nikola Strati ta- | rafından tedavi edilip te merakla mahkemeyi dinlemiye - gelenlerin ve klüp mensuplarının itiraz ses - leri yükseldi. Madmazel Kambor tedevi edilememiş. Helbuki orada doktorun tedavi ettiği ve minnet- lerini kazandığı o kadar insan var ki, suçlü aleyhindeki ithama başka türlü cevap veriyor. Mahkeme bu vaziyet karşısında şu kararı vermiştir: Nikola Strati 200 frank para cezası ile doktorlar cemiyetine 500 frank manevi zarar ve ziyan verecek, Nikola Strati hâlâ klübünü bil- diği gibi işletiyormuş. ra almıyacaksın işine geliyor mı Ağzı sulanarak: — Gelgmez olur mu hiç!.. Razı 0l- dum gitti. İstersen senetli, sepetli, pullu şahitli bir mukavele yapa - rım... — Çıldırdın mı?.. Elâöleme beni rezil mi edeceksin?.. Pazarlık nra- mızda, başkalarının düymasını iz- temem, sonra cayarım. Ne yapa - yım param olduğu zaman yemiş yer, olmadığı zamân yemem (Devamı v SA | V — e DS Nasıl bu pazarlık , | şından şimdiye kadar iki yüzden | den ayağını kesmek — mecburiyeti | en zengin En talisiz Adamı N evyorktan yazıldığına — göre, dünyanın en talihsiz adamı şim- di Ayrşayr hastahanesinde yatmak- ta olan Ceyms Gilan isminde bir a- damdır. Amerikanın en kuvvetli radyo müesseselerinden biri bu za- tı, Iyt olup hastahaneden çıktıktan sonra, geçirdiği felâketlerin ve ta- lisizliklerin en mühimlerini mik - roda hikâye etmesini teklif etmiş- tr, Otuz beş sene içinde bu zatın ba- fazla kaza geçmiştir. Kendisi hâlen G1 yaşındadır. En son geçirdiği kaza da can vermeden bir otomabilin altında kalışıdır. Bu kaza neticesinde sadece yaralan - mış ve haslahaneye kaldırılmıştır. 1931 senesindenberi on iki defa | otomobil kazası geçirmiştir. Bir a- | ğacı kesmek isterken, baltasını ka- zaen sol ayağına vurmuş ve bu yüz- hasıl olmuştur. Bir gün de bir çift- ğin çatısından düşmüş ve iki kolu kırılmıştır. Bir gün de yine bir has- | tahanede kendisine kan verilmek | icabederken, yanlışlıkla onun könı | alınmış.ve bir başka hastaya veril- miştir. Amodkğıl—; bir Boşanma ve llçnnclll Defa boşanan kadın| Şikago (Hususi) — Şikağo Hu - | kuk mahkemesi Madam Mari Mak Kormik'in kocasından boşanma da vasını kabul etmiş ve ayrılık kara- Tını vermiştir. Bu hâdise yalnız Şikagonum de- | Bil. bütün Amerikanın san'at ve | Yüksek sosyete hayatında çok Bü- yük dedikodu mevzuu olmuştur. Çünkü bu Madam Mari Mak Kor mik'in üçüncü boşanmasıdır. Şika- gönuün en tanınmış öpera mügan - niyesi olan Madam Mari, güzelliği ve cazibesi, sesinin letafeti ile bü- tün Amerikayı teshir etmiştir. Bun- dan başka Madam Mari, Şikagonun fabrikatörlerinden — ve | Rokfellerin — akrabasından — Mak Kormik'in kızıdır. Kızını çok iyi büyüten bu sat, Madam Mari Mak Kormik'in bir Muallim olmasını İstiyordu. Fakat © dansöz oldu. Nihayet müzik ile uğraştı. Opera mugönniyesi aldu. Şöhreti bütün Amerikaya yayıldı Bir banger le evlendi. Onunla | Paris, Londra, Viyanayı dolaştı. | Fakat çok geçmeden kocasından | ayrıldı. Ve prens Serj Medivani ile evlendi. Onunla çok yaşamadı, 1935 te Medivaninin attan düserek ölmesi üzerine Conson ile evlendi. Onunla evlenmesi de çok garip ol- müştur. nce Madam Mak Kormik evlenmek istiyordu, Fakat * bir gün, bir kahvede Consonla kar, şılaştı. Onunla konuştu. Gölüştü. Beraberce kahve içtiler. İkinci kah- ve. üçüncü kahveyi de içerken | Consan sordu: — Ne zaman evlenebiliriz? — Derhal.. Filhakika 5 dakika şonra nikâh | Merasimi bitmiş ve her ikisinin dü- | eri de yapılmır: Tefrika No: 120 Süleymanın Sarayında ; DÜS KI KU Sahra dallarda... —Bunu bir tesadülf eseri olarak söylemiş olsa gerek. Enverano ola- cağı bilmez.. O şürden, kuşlardan, çiçeklerden, ağaçlardan başka ne bilir? — Çok manalı söylemişti de. Şim- di şüpheleniyorum. Eğer cidden Şaon beni sevmiyorsa, ve Envera- noya bundan bahsetmişse, alacağı olsun Şeonun, — İstersen bir kere Enveranoya Onu sıkıştır. Eğer © bir şey bi- liyorsa, muhakkak bildiklerini sa- na söyler.. çekinmez, Hem Envera- noyu söyletmek © kadar kolaydır ki.. Ona bir demet «Siyah zambak» götürmekle bu işi görebilirsin! «İlk önce kendi işini gör, kendi menfaatini düşün, Ondan sonra ba- | banın, ananın, kardeşlerinin, akra- banım, daha sonru dostlarının ve | komşularının..» Sahra bu sözü birkaç kere Sü - | eymandan düymüştü. Hükümdar | ana bir gece kabilesine gitmek ü- zere izin verdiği halde, o evvelâ kendi işini görmek için, sabahleyin erkenden bir ata bindi. Hebron dağının yolunu tuttu. Sahra saraydan çıkarken, herkes gidiyor — sanmıştı. onu kabilesine | Halbuki o dağlarda şair Enverano- yu aramıya gidiyordu. Sahra, çoktanberi dağlarda ya- şayan meşhur. Yahudi şairini ara- miya başlamıştı. İlk önce kulübesine gitti.. Bulamadı Yerde bir köpeğin ayak izini gördü Bu izleri takip ederek, bir tepe- ye çıktı.. atını bir ağaca bağladı. Enverano.. Enverana, Diye bağırdı. Uzaktan kıyılara çarparak dağı- , lan bir ses işitli: — Kim arıyor beni?, Bu ses, Enveranonun sesi idi. Sahra sesin geldiği tarala koştu.. Ve bir ağacın dibinde uzanmış yatan şairi uzaktan gördü. Enveranoyu, Sabra çok iyi va - murdı. O kabilesine gidip gelirken bu - râya uğrar ve şairle görüşmeyi ih- mal etmezdi. Sahra: Nasılsın, dağların bekçisi? Diye haykırdı. Enverano başını kaldırdı.. Süleymanın rukkasesini gördü: - Nereden çıktın böyle çöllerin kara incisi? Söhra koşarak şalrir yanına o - turdu: — Seninle görüşmiye geldim, verano! — Benimle görüşmek ihtiyacın duyan bir insan, insanlığını kay betmeden buraya gelebilir mi Ben her zaman senin şüirler Eh- n Çoktanberi, senin lasavvur et- n gibi bir insan olmiya çalışı - um, “Harpte mertlik para ede mi, kuzum?! Bir tuzak- z hasmını yere sermesini bilmeyen dövüşcü kaç para eder?, DST CEREĞE C t — Fena 11 > değil bu. Murat Re Süsleme: — Ben fo * bir şey öğrenmiye Tüzumm gö — yorum. İstersen sen | biraz dal - kal. dinle., Belci bizi | alâkadar ececek mühim bir şey ko- | nuşurlar, dodi. Rüstem: — Ben de kalmak ve dinlemek fikrindeyim. Diyerek kulağını tekrar ambar kapısına dayadı. Murat Reis haş güverteye çık - Mişti. Ciyovanj karanlıkta bunalmış gi- biydi.. kendi kendine söyleniyordu — Ben Venedikten çıkarken Pu- pa Türkler aleyhinde bir. bd - yanname neşrederek - Avrupalıları | Türkiye üzerine yürümiye teşvik ı ediyordu. Türkler denizde © kadar | kuvvetli ve cesur insanlar ki.. Dal- galarla boğuşmaktan yılmayarı bu adamlar eğer karada da böyle dö - Büşürlerse, Avrupalılar -birleşseler bile- kayalara çarpıp geri dönen dalgalar gibi ters yüzüne ve bir şey | elde etmeden döneceklerdir. Anivas sordu: — Neredeni anı Z Ha y sih- PENU. ETRERERE yor? — İssız Adada anladım. Gözü « mün önünde öyle mütkiş döğüşler yaptılar.. Öyle meriçe çarpıştılar ki, Eğer onları Avrupalılar benim Bibİ yakından görmüş olsalardı, Türk sularına adım atmazlardı. — Türkler senin gözünü yıldır- mışlar.. İnsan insandan bu kadar korkar mı, sinyor? —Ne sanıyorsun ya? İnsanın korktuğu yeğöne kuvvet: İnsan - dır, Ben ne kara dağlarındaki vah. şi hayvanlardan, ne denizdeki ca« yavarlardan,. hiç M . ği Yazan: M. Necdet Tunçer Yahudi şairi : «Sahra,dedi, sen insanlara tepeden bakıyorsun.. Tam bir insan olabilmen için, her şeyden evvel, gökten yere inmelisin!» ar, bulur, okurum, Enverano! | ZLARI Süleymanın sarayında mi> sın' — Evet., “ — © halde insanlara tepeden bür kıyorsun demektiz! Benim istedi - gim gibi bir insan olabilmen için herşeyden evvel gökten yere in * melisin! — Çok yakında sarayı terkede * ceğim, Enverano! Kabilemin ârü” sina karışacağım vine. Fakat, ba şımda bir dert var, — Birini mi seviyorsun? — Nereden anladın bunu?. — , — İnsanlar için saşk> tan dehü büyük dert yoktur da. — Şakayı bırak, Enverano! Bes —© nim içime de nasılsa böyle bir ate$ —— | düştü. Pakat, bu ateşi söndürmek — | benim elimdedir. — O halde neden geldin buraya? İcap ettiği raman o ateşi söndürür; — rahat ıdnı#' ü | — DoğruPFakat, bir noktayı a07 Tamak istiyorum: Sen benim içit — Şaona talihsiz demişsin! Eğer böyle bir şey söylemişsen, talihsizliğimin sebebini anlamak istiyorum. Ve sal elini Yahudi şatrine uza- tarak sordu: pi — Ben sahiden talthsiz bir kadıt İ miyim?, * Enverano uzun saçlarını parma- fının vefle karıstırarak bir müddet düşündü: — Evet, dedi, bem Şaona senden bahsetmiştim. Fakat, talihsiz değil bilâkis çok talihli bir kadındır, Ö* mistim... (Devamı vür) İstanbul-İzmir hava postaları İstanbul - İzmir - Ankara arasın- " | da tayyare postaları tesisi için biT müddettenberi yapılan hazırlıklaf | bitmiştir. İzmirde yeni yaptırılmakta- oktü büyük istasyon binasının | ve tayb yare hangarının inşası da çok iler- lemiş ve Devlet hava yolları - w* mum müdürü Sabri, yeni hat et- Afında son tertibatı almak üzert Ankaradan hareket eti İstanbul ile İzmir ve İzmirle An> kora arasında muhakkak 1 eylülk | den itibaren hava yolu ile yolcu ve posta nakliyatına başlanacaktır. Çeşme ve sebiller tamir | ediliyor Vakıflar Başmüdürlüğü ve zi | taka müdürlükleri mimari kıymeti | olan bazı çeşmelerle sebillerin ta- miratma başlamıştır. h Dolmabahçede - cami karşısında | 1154 hicri tarihli çok kıymetli mi- mari âbidelerimizden Sipah ağası ceşmesi ile sebilinin tamirine baş- lanmiştır. Yine ayni cadde üzerinde Fın - dıklıdaki Mimar Sinanın kıymetli | eserlerinden olan Mollaçelebi ca- | böyle ölümle pençeleşmesini bilen insanlardan çok korkorma. | —— Harpte mertlik para eder mi İ a kuzum?? Bir çevirme hareketi, | | bir tuzak, bir arkadan vuruşla has- | mını yere sermesini bilmiyen dö * Güşçü kaç para eder?! ... | — Saatler geçince. $ kesilmişti. İkisi de uyumuştu.. Anivasın ho- ; rultusu işitiliyordu. , — Rüstem ambar ağzına bir nöbelçi bırakarak güverteye çıktı.. Murat Reis hölâ uyanıktı. ) Rüstem, son kopuşmaları da re- ise anlattı: Anivas*çok domuz bir heril Sinyor Ciyovani de hakikati güren ve düşündüklerini açıkça söylü - | yen asil bir adam.. Dedi. Murat Reis ilk kararını tek- rarlıyarak: ö — Sahte altınlar gelirse, sabahle- yin Anlvası ipe çekelim.. Sen yel. kencilerle gizlice görüş! - | »