n ci mek ki bir memleketin sında böyle korkunç b di âra- facık bir tarihini yapmak karı şöylece kabil olacak: 1936 senesi temmuzunun İ7 nci gü- nü Fastaki İspanya ordusu isyan et- ti. Devrisi gün bu isyan İspanya toprağına geçti. Milletin umumi re- d yile iktidar mevkline gelmiş olan halk cephesi hükümeti bu isyan karşısında birdenbire kendini top- Tamak mecburiyetinde kaldı. Ken « Gdini tapladı, âsi generaller umduk- : iarı datbeyi indiremiyerek Mad - rit ve Barselonda akamete uğra - dılar, Bu hükümet için bir fırsat oldu. Kendisini toplamıya vakit k. zandı. Âsi generaller kendilerini h men iktidar mevkiüne geçecek $an- mışlardı. Fakat karşılarında muka- vemet gördüler, Buzun Üzerinedir ki, uzun sürecek bir dahili muha - Geçen rebe için plân hazırla; mıya mec - bur kaldı tirak etme hili muharebenin belli başlı vak'a- ları unutulmamıştır. Âsiler Bada - hoza girdikleri, İrun'u aldıkları, Set Sebastiyen'i işgal ettikleri za- ; man ne kedar kanlı sahncler cere- — Yan ettiği hatırlardadır. Franko geçen teşrinisanide Mad- Tide çok yaklaytı. Fakat o zaman - danberi payitahtı ele geçirememiş- — tutturmiyacak miyim? Bana yapı- - lanları affedemiyan ban, başkala - —orma nasıl fenalık edebilirim? Dün İskenderiye limanında ödüm — patlıyacaktı, Öyle korktum ki, b Çin generali Wan-Tik-Sun'a rast geldim. Beş yüz dolarını aşırdığım -— general. General Wan-Tik-Sunla — Şanghayda tanışmıştım. İpekli ve — Baten Üzerine iİş yapan bir tüccar — diye kendisini bana tanıtan bu a- »damı, Çinin meşhur adamlarından — Yuvan-Mi-Kayın hususi kâtibi ve arkadaşı idi. General olduğunu da Avrupa trans pasifiğinde öğren - “miştim. Geçenler gözlerimin önüne Şanghayda Öropsen-Barda çalı « grum, Bü; kısa böylü, boynü- ve alnının ötesi berisi sanki ile boyanarak morlaştırılmış BLANÇO İspanyada bir senedenberi birbirini yiyen kardeşler, hariçten muavenet görmeselerdi, çoktan pes diyeceklerdi? z da- | yıdönümü oldu. De- surette bir | snanmanın büyük | Edebi Roman No: 65 Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz ——— tir, Malaga, şubutta âsiler tarafın- dan slındı. Madrid'in alınması plâ ay evvel Bi daha evvel çekil- miş oiduğu halde- Franko alabildi. HARİCİN YARDIMI Franko'nun şu bir senedenbbri yaptıklarını, onun hesabına muvaf- e kaydetmek istiyenler e itiraf etmek mecburiyetindedir- ler ki, bu işler İspanya'nın haricin- den gelen #gönüllü» lerle, dışarıdan gelen silâhlarla, hulâsa bir ordu için €lzem olan vasıtaların dışarıdan ge- tirilmesile rılmıştır. -Franko, | Şi Alman ve İtalyan yardımile bu işe devam edebilmiştir. Hükümet de Avrupanın sol cenah - gruplarımın yardımına dayanmıştır. Bu suretle İspanyadaki dahili muharebe ehem- miyet ve mahiyetini genişleterek biribirine şiddetle zıt iki fikir züm- resinin silâhla ve ayni memleke - tin evlâtları arasında, hariçten ge- len yardırla, feci bir çarpışma ha- ştır. Avrupanın cen; bisinde Savy ya Hükümeti U ger- klinde bir İspan- temiyenler, İs- ly -yani başta Almanya ve İi Te b terdiler. Diğer ta da Almanya ve İt ettiler, Bu suretle İspanya bi Avrupaya sirayet edecek bir çar- pışma mahiyeti aldı, Ve sabık Fran- | sız başvekili Blümun dediği gibi | bir gün gelir de bu zamana ait ve- sikalar tetkik edilirse görülecektir ki, İspanya vekayil yüzünden Av« rupa sulhünün buhranlı dakikalar Beçirmiş ve harbin önü zor alınmış- tır. Ademi müdahale siyaseti diy ellerinin üstünde mantar Bibi.ka - barcıklar olan orta Yaşlı adamı o ba- rın hususi bir salonunda tanıdım. Bar direktörü kulağıma: — Dikkat et! dedi, Çök zengin « dir. Buraya yılda bir iki dela gelir, amma on yıl ber gece gelmiş gibi para birakır, Mor Jekeli adam çok saf görünü- yardu. Direktörün dediğinden çok sarfediyordu. Sabaha karşı içimde bir merhamet uyandı, reddettim. — Niçin beni reddediyorsunuz? — Bilmem, öyle. Si — Siz hastasınız, — Ne biliyorsunuz? Bunu sorarken heyecana düş - müş ve korkmuştum, Çünkü yaka- lanırsam (cüzzamlıları tecrit ada- S1) na gönderilebilirdim. Oraya gi- renlerin bir daha çıkmadıklarını da İspanyada böyle kanlt göz yaşıs döken binlerce ana var İ.. ortaya konan şeyin ne renk aldığı malümdur. ATEŞİN SİRAYETİ Şimdiye kadar İspanya dahili harbinin Avrupaya sirayetine ma- ni olduğu söylenen bu siyasette bundan sonra da devam edebilecek mi? İngilizler olsun, Fransızlar olsun İspanyaya hariçten «gönüllü» ismi ı h | altında gönderilmiş olan kıt'aların geri çekilmesinde ısrar ettiler. Bu- na mukabil Almanya ve İtalya da Franko'nun âsi deği larak tanınmasını istediler. Bu esas özerinde İngilizler bir plân hazırla- ardır. Şimdi bunun tatbiki ka- or. Franko'yu muharip olarak ta- k istiyenlerin iye kadar Frane il, emuharip> o- nımak ve tanıtı Şim iyanı, Hükümet tarafından bas- tırılamamışlır. Franko bir çok yee- | leri almıştır. Halbuki Franko'nun | âsi olduğunda israr edenler de şöy- le diyor: İspanyadaki Halk cephesi | hükümeti geçen sene yapılan ser- ) dir. 1 rafından çok takdirle bahsediliyor. 1 dan çıkarıldığını söylemekten ken- best bir intihapta iş başina geçmişe tir. Franko eğer İspanyada bir çok yerleri ele geçirdiyse bu, ancak hariçten aldığı yardımla olmuştur. İşte iki tarafın iddialarının hulâ - sası. Maamafih ne olursa olsun bu- gün hâdisatın bir yürüyüşü var ki, © da şimdiden sonra şu ademi mü - dahale siyasetinin nasıl devam ede- | ceği ve gönüllülerin çekilmesi me- | gelesinin nasıl neticelendirileceği - İngiliz projesinden Almanlar ta- Fakat mü tın Fransa tarafın- dilerini alamıyorlar. İtalyanlar da | Londrada toplanmakta olan Ademi Müdahale Komitesine Cenubi Arme- rikadan da murahhas ç istemişlerdir. Cenubi gelecek murahhasların Frankoya taraftar olduklarını söylemiye ha- cet yok... Franko ile uğraşan hükümeti teş- kil edenler bu yıldönümünde bir kat daha birleşerek mücadeleye ka- biliyordum. — Fakat kalbinizden hasta de- Bilsiniz. — Evet, değilim, — Amma hastasınız. — Ne biliyorsunuz? — Çünkü ben de hastayım. — Kalb hastası mı? — Hayır, sizin gibi. — Benim ne hastası olduğumu biliyor musunuz? — Benim hastalığımla hastasınız. — Siz ne hastasısınız? Mor lekelerini, mantar gibi ka- karcıkların; göstererek: — Sizin hastalığınızdan, görünce tanıdım. çünkü biz bütün ailece et- leri dökülmiye mahkâüm adamlarız! Titredim, korktum, boynuma sa- rıldi, Bir cüzzamlı erkek, bir cüz- zamlı kadını, bir cüzzamlı kadın, | bir cüzzamlı erkeği görmesin, yan yana ve yalnız kalmasın, Dünyanın en vahşi, en sürekli, en akla gelmez, en tatlı, en titretici E vlenmiye karar verdiğim gün, başımdan iki büyük belâyı da atlatmak icabediyordu. Fakat nasıl atlatacaktım?. Bir metresiri vardı, bir de sevgilim.. Metresim, ölen bir doktorün karısı idi. Bir baloda ta- nışmış ve beraber yaşamıya ba miştık. Uzün boylu, etine dal güzel bir kadındı. Harikulâde çeki- €i gözleri vardı. Fakat, fazla müs- rifti.. beni bir sülük gibi emiyor « du. Beraber yaşadığımız müddetçe | bana tamamile sadık kaldığına da emin değildim. Haris, yaramaz, hop- pa bir kadındı. Sevgilime gelince. Bu bir genç kızdı.. yirmi yaşlarında idi.. Civa- Tımızdaki apartmanlardan birinde oturuyordu. Onu da bir gün, tenis oynarken tanamıştım. Güzel, ye- şil gözleri, ipek gibi saçları, ince bir vücudü vardı.. Hulyalı bir kız- dı. Kendisinin Marlen Ditrih al- duğuna kanidi.. Bazan, gezmiye gi- der, Adalarda, Boğazda şairane günler geçirirdik. Beni, her neden- te sevmişti. Ben de onu hafif ter- tip seviyordum. Fikri, benimle ev- lenmekti. Fakat, boyuna, stlatıyor- dum.. Çünkü, bir kusuru vardı: Zen- gin değildi.. Biraz da ukalâ idi.. E- linde bir takım felsefe kitapları, 0- nu daima öyle görürdüm. Hayatı maddi, manevi diye ikiye ayırır, iç benlik ve dış benlik isimlerini verdiği bir takım nazariyeleri, ba- na uzun uzün anlatmıya kalkardı. İki & i. Bir ötü- mek ise bir çılgınlıktı. O, bir mâ | ra, lüks kadımı idi. gilime gelince: Onunla da ev- | tenemezdim.. çünkü, be miyordu. mukabil parası yoktu. İşte, evlenmiye karar verdiğim zaman, bu iki belâyı defetmek lâ- | e Amma, belki siz, diyecek - siniz ki, ne diye evlenmiye lüzüum gördün? Rahat, zevkli bir hayat içinde yuvarlanıp gidiyordun... Bu doğru... Fakat, insanın, bir de bedbin saatleri oluyor. Geçen ömrü, istikbali düşünüyor.. İhtiyarlığı ha- tırlıyor.. O zamün, âdeta, haysttan karkuyoruz.. İşte bu düşüncelerle, eli yüzü düzgün, akça pakça, ehli iffet ve na mus bir bayancıkla evlenmek farz oldu.. 'ali, kader ve kısmet, Neclüyı çıkardı. Amma, belâları nasıl atlattın, di- ye sarsanız a.. Ha, gelelim, o işe,.. Nikâh kâğıtlarımız askıda - idi. oturdum masamın başına, biri met- resime, öteki sevgilime iki mektup yazdım. Mietresişme şöyle dedim: karşıma | «Canım Melâhat, Evlenmiye karar verdim. Fakat, seninle değil, bir başkasile. Buna zaruret vardı. Sana burada uz:un boylu esbabı mucibe sayarak ba- şını ağrıtmak istemem.. yaş ilerli « yor.. dünya evine girip, istikbal için hazırlık yapmak zamanı artık gel- di. geçiyor bile. Hayatta sana m: ateşli bir saniyede söz aldım. Beni Avrupaya götürecek. Bana | bir Yuvan-Mi-Kay hükümeti pasa- portu tedarik etti. Vapurda anladım ki, Yuvan-Mi-Kay'ın bem hususi kâtibi, hem general imiş. Şimal or- dularına karşı kendi orduları için silâh tedarikine çıkmış. Beynelmi- lel bitaraf sayılan bir memleketin fabrikalarile anlaşmış, silâhları te- sellüm etmiye gidiyormuş. . Koca vapurda bizi bal ayına çıkmış çil- Bin üşiklar sanıyorlardı; lüks dai- remizden çıkacak vakit bulamıyor- duk. Benim idealim Avrupaya, hattâ Afrikaya kapağı atmak. Elimde Çi- nin bilmem hangi hükümetinin ha- kik? bir pasaportu olduktan sonra İstanbula gitmek işten bile değil. Sevgilim (!) Wan-Tik-Sun iki haftadan fazla süren bu yolculuk- ta bana bütün varlığile âşık olmuş ve inanmiştı. Ben de bu duyguyu | hayvanlığı budur. Cüzzamın seksa- pel ve hayvani ihtiras üzerinde sön- mez, tükenmez bir hâkimliği var. En len her kolaylığı gösteriyordum. Portsaide geldiğim vakit plânıma, kararım tamamdı. Vapur bir kaç kuvvetlendirmek için elimden ge - V dü; METRESiM, SEVGiLİM, KARIM. Yazı vaffakiyetler ve saadetler dilerim. Bundan sonra beni unut.. ve kura- | cağım yuvamın hayırlı olmasını di le.. Allaha ısmalradık Melâhat...> Sevgilime de şöyle dedi: «Sevgili Hieran, Belki, şu mektubum, göz yaşları nt zaptetmene mani olamıyacak.. Fakat ne yapayım?. Emin ol ki, e- Timde olmıyan sebeplerle hareket etmek mecburiyetindeyim.. Senden ebediyyen ayrılıyorum, Sana veda etmek için şu satırları yazıyorum.. Hicran, sana verdiğim sözü maale- sef tutamıyacağım.. Başkasile evle- | niyorum.. Beraber geçirdiğimiz tatlı günlerin hatırasımı, kalbimde ölün- ciye kadar saklıyacağım.. Bedbin olma.. üzülme., Sana mes- | ve açık bir istikbal temen- Hayat uzü ağın gün, be u- caktır. Allaha tmarladık yavrum..» ina - koydum. a. Aradan iki ay 4 . Bir otelin tarasa - | sında düğünüm olacaktı.. Her şey | hazırlanmıştı. ” Davetliler — geliyor, | cazband çalmıya başlıyordu. Yeni yaptırdığım frağımın içinde | boyuna ter döküyordum.. Buhranlı | bir günüm idi. Misafirleri karşılıyor, güler yüz göstermiye çalışıyordum.. vallı karım, her şeyden habersiz, b üzun tuvaletile yanımda benimle beraber dolaşıyor, heyecan ve se- vinçten bin bir renge giriyordu. Hayalımda yeni bir devre baş - lıyordu. Salon, en hararetli zamanına cel- | mişti... Çiftler dansediyor, herkes gülüyor, eğleniyordu.. Düğüne ge- lemiyen ahpap, eş dost telgrafları da yağmıya başladı. Hemen her beş dakikada bir, postacı beni arıyor, elime bir telgraf tutuşturuyordu. Mektupları z Posta ile gönde!: eYAZ, Bir telgrafr açarken, gözüme im- | za yerinde şu kelime ilişti: Melâ - hat... Üstünde şu satırlar vardı: «Nes'ut olmamı Gilerim.. şimdi bir evde toplantıdayım.. mürhiş i- çiyorum.. sarhoşum.. bu mes'ut gü- nünde bizzat gelip bulunmak is « terim.. gece yarısına doğru oraya rsem, hüsnükabüulde kusur et- mezsin, zannederim..> Kafamdan aşağı bir kazan sıcak su dökülmüş gibi, terlemiye baş - ladım.. aklım başımdan gitmişti.. bu sarhoş kadın, buraya gelip, bir saât durup hareket edecekti. Sev- gilim iskelelere çıkmıyotdu, çık - mak şöyle dursun, kamaradan &y- rılmıyordu.Ben üç odalı lüks dai- Temize girdim: — Biraz dışarıya çıkmak istiyo- rüm. — Geç kalma, vapur üç saat son- ra hareket edecek. — İki saat bile sürmez. Uzun ve tükenmez denizler canımı siktı. Bi- raz kara görmek, karada yürümek istiyorum. — Küçük çantadan yüz dolar al, Tâzm olur. — Yüz dolar çok, — Sen bilirsin, — Elli dolar alacağım. Belki alış veriş ederim. Yalan söylemiştim. Hırsızlık et- tim; dolar pâketlerinden bir elli dolar ile'bir beş yüz dolar çıkar - dım Beş yüzlüğü hemen korsajıma sakladım, elliliği gösterdim. Hafif bir şehir elbisesile çıktım. Fakat el çantamın içindeki Çin pasaportu- nu da almayı unutmadım. a (Devama var) ıPapağamna fena 'sözler öğreten bir zakla bekliyormuş. — an : Reşat Feyzi Za ğ GKS rezalet çıkarabilirdi.. ne yapacak: tım?.. Hemen otelin kapısına koştumu düğün olan salona davetiyesiz, hiç kimsenin sakulmamasını kat'i bir Nsanla söyledim.. sarhaş olan Her hangi bir insanın da, kadın - veya — erkek, içeri alınmamasını ilâve et tim. Düşünceli bir halde salana dön- düm.. aldığım tedbir acaba kâfi mi idi?.. Fakat, Melâhat, öyle bir ka- dındı ki, kapıda ona kimse mâni o* n.. orada İü- hati tarif ett öyledim. Bi kadının kat'iyen içeri a sını, icap ederse, polise baber ve mesini tenbih ettim. alona dönüyordum.. birden, “â- pıda bir gürültü oldu. Ko pele dim,. bir de ne göreyim?. filil gibi sarhoş.. çok dekolte bir tu- valet giymi: ahkahalar atıy sağa sola yalpa yaparak il. Beni görünce, daha çılgın bir kah- kaha attı. Yüksek sesle; — Korkma, dedi, saadetini boz- mıya gelmedin . sana düğün hedi- enden iki aylık ge- beyim.. ; n emim nn e yi kadın aleyhine umumi kıyam! — e v iyanada bütün bir mahalle hal- kı bir tek kadın aleyhine dava ikame etmiştir. Davanın aslı şu « dur: Viyananın kenar mahallelerin - den birinde oturan madam Rena son zamanlarda papağan merakına düşmüştür. Nihayet bir papağan satın alan kadın papağana bir çok güzel kelimeler öğretmiştir. Bütün mahalleli bundan mem - nun olmuş ve madam Renayı da teb rik etmiştir, Ancak son günlerde Madam Le- na papağanına Mmüstelhcen sözler öğretmiş olduğundan, papağan 50- kaktan gelip geçenlere ağza alın- mıyacak derecede kötü sözler söy- lemiye ve çocuklara da bu kötü söz- leri öğretmiye başlamıştır. Mahalleli, çocuklarının ahlâkını bozan ve umumi âdaba uymıyan bu hareketten vazgeçmesi için kadına söylemişlerdir. Fakat kadin pa - pağanın öğrendiğini ve söylediğini kendisinin menedemediğini iddia etmiştir. Mahkemenin kararını herkes me- <i