Tefrika No: 98 Beni Israil şairi: “En müthiş büyü, güzelliktir!n Demiş. Gerçek öyle.. Silânın bakışlarında, gülüşlerinde, yürüyüşünde başka bir cazibe var İhtiraslarını yenemeyen kadın!.. — Hükümdar beni hâlâ görmek üyor mu, Sahra? — Hayır.. — © bir için bu cezayı vermişti bana, Aradan bir ay geçti. — Neden nefret ediyor senden? — Bilmem.. — Hakikat çok acı.. — Hangi hakikat? — Yıldızın sönüyor artık! — Nereden biliyorsun bunu sen? | — Gözlerim var.. görüyurum. — Yıldızımın söndüğünü — sana ika bir kimse söyledi mi? — Dolaşan hayalet de söyledi Ama.. ben ondan ziyade kendi göz- İerime inanıyorum. Bir müddet sustular. 'Tamara acı acı güldü.. Sonra tekrar konuşmiya başladı- : — Eskiden hükümdar, Silâyı, se- Hİ sevdiği kadar sevmezdi. Şimdi — Sur sarayında yeni bir sihir Öğrenmiş olmalı. — Ben de böyle tahmin ediyo - Tumi, Silâ sihir bilmezdi.. şimdi Öğrenmiş olacak ki, Süleymanı iy $© avucunün içine almıya muvaf - oldu. — Hükümdar, şair Enveranonun Şiitlerine çok hiddetlenmiş.. duy - | dün mu? — Duydum.. bırak şu serseriyi.. ©hun sözlerine kulak asılır ma hiç? 'Tamara başını salladı: — Şair Enverano: <En müthiş büyü: Güzelliktir!» diyor. Silâ Sur bakışlarında, konu - !uşunda. yürüyüşünde — başka r sihir ve cazibe belirdi. Onu ben fanıyamadım.. Eğer erkek olsay - , asılacağımı bilsem, onu Süley- Manın elinden almıya çalışırdım. y Sahra! H Sur sarayında büyülemişler. — Eğer büyü ile bu işin önüne Beçmek ve Süleymanın gözüne gir- Mek mümkünse, seni de büyüle - Yelim,.. Sihirbazlara yalvaralım.. #enin de sihir ve cazibeni arttır - Sınlar! — Geç kaldık, Sahracığım! Harp- te İlk pusuyu kuran kazanır. Silâ, Süleymanı pusuya düşürdü. Ben Yaya kaldım.. Fakat, merakımdan Südıracağım. Günlerdenberi sara: da dolaşan bu hayalet kimdir. ve Bazl ele geçmiyor? Sahra kaşlarını kaldırdı. So - TMurtkan bir tavırla cevap verdi — Ben sihirbazlardan şüphele - fiyorum. Bu kadar muvaffakiyeti #Onlardan başka kimse gösteremez. — Eğer bu hayalet bir sihirbaz , Silâ gözünü açmış ve Surdan Betirdiği altınları sihirbazlara ser- Biştirmiş demektir. — Bu adam kim olursa olsun, ne- &le geçmiyor? Neden el ile tu- ”ğ Süleymanın Sarayında | İKUDUS KIZLARI Yazan : M. Necdet 'l'uııçer tulmuyor.. Bazan onun, pencere - | den rüzgâr gibi akıp gittiğini, bazan | dâ küçük bir delikten yılan gibi sü- zülüp kaybolduğunu görüyorum. — Bunu senin gibi herkes böy- le görüyor da, hiç kimse tutmiya, yolundan çevirmiye muvaffak ola- miyor. — Bu meseleden hükümdarın ha- Haberi yok olur mu? Saray muhafızından cücelere ve harem a- ğalarına varıncıya kadar kerkes söyledi.. fakat, Süleyman ömuz sil- kiyor ve rüya görüyorlar, diyor - muş! — Bence rüyayı gören kendisi - Süleyman büyülenmemiş ol- rayında dolaşan böyle ga- rip ve hüviyeti meçhul bir haya « letin örtüsünü yüzünden çoktan çıkarıp etmıya muvaffak nlurdu Dıvırıdır* boru sesleri işiti a ll;ikümdnr geliyor., Diye mırıldandı. Tamara pencereye koştu: — Nereden geliyor acaba?.. — Sabahleyin Siülâ ile birlikte bayvanat bahçesine inmişlerdi. Şimdi dönüyorlar.. — Silâ da hükümdarın yanında mi? — Evet. İşte.. görmüyor musun? Sağında yürüyor ve Süleyman ne kadar neş'elidir.. Tamara - dişlerin! başladı: — Bu kadını gebertmeli., — * — Kadının kabahati y — Ya kimde kabah; — Sihirbazlarda.. — O halde biz de onlara sarıla » hm. — Para lâzım... — Buluruz. — Ne duruyorsun öyleyse..? 'Tamara kalktı.. gemdatmıya - Çekmecesini açtı.. v İ Bir altın kemer çıkardı. — Bu yetişir mi? (Devamı var) h ÖRMELANİMMMA A NUT ÜN Hü msdarerenszer eee aa dkKLeLEmdar a hei bEka üY ANANdNAN li NN İmamNENNANE 5 n beredrm e sereser | BANKO Dİ ROMA ANONİM ŞİRKETİ Tamamen tediye edilmiş sermaye Lit. 200,000.000 Merkezi Urctmi ve Müdüriyeti Umumlye: ESİS TARİHİ: Bütün dünyada şube ve muhabirleri vardır | Türkiye şubeleri: ROMA 1880 | İstanbul - İstanbul Merkezi, Sultanhamam » Şehir bürosu A>(Galata) Mahmudiye caddesi P. CA * «B:(Baeyoğlu) İstiklâl caddesi İzmir - İzmir şubesi, İkinci kordon Suriye ve Filistinle olan muamelâtımızın ifasını, bu memleketlerde her türlü Banka hizmetlerini hâiz geniş bir şube şebekesine €n iyi şeraitle derühte eder. yapabilmek için lâzimgelen tertibatı malik olan BANKO DI ROMA alata bürosu hususi bir kasa servisine maliktir. Bilcümle Türkiye şubeleri, hususi takas muamelcleri için başlıca Avrupa bankalarile irtibatı olan hususi bir teşkilâta maliklir. Yüksek Mühendis Mektebi Satınalma komisyonundan: Mektebin* 937 mali senesi sonuna kadar ihtiyacı olan *S0000,, kilo ekmek kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştur. Beher kilosunun mubammen bedeli 11 kuruş olup ilk teminatı 412,50 Kiradır. Ekâllwi 14.7-937 taribine rastlayan Çarşamba günü saat 13 de yapılacaktır. İsteklilerin 937 mali senesine ait Ticaret odosı vesikalariyle 2490 No, la kanunun emrettiği diğer vesaiki havi teklif mektuplarını muayyen saatlen bir saat evv yonamakbuz mukabilinde tevdi eylemeleri ilân olunur, eline kadar Komis- | *3659, 4 Üa yaşanan nn nesu ai devea ai manddayamaaem ee Na LEmaNiNanNmNAKKUNAN| UN Çeviren : Yazan: Al Jenings Bti gü a Ve birdenbire hepimizi iliklerimize idaz litreten bir am ye girişti. Keskin türpü ile şahadet İ Han tırnağını orta yi Ye böldü. Dik elindeki törpü ile bir ham- İsde trnağını ikiyo biçti. Ondan Bönra da, ileri, geri törpülemeğe | ladı. Tâ ete dayanıncıya kadar.. Bik bizim oradaki mevcudiyetimi- ;ı Unütmuş gibi bu acayip mani- “lte öyle dalmıştı ki, nihayet son bütün tırnaklarım etlerine ç "dır törpüledikten sonra, yüzü n ımdı bu parmaklar metre gibidir Jenings. İnce çehresi bir heykel gibi hare- ketsizdi. Gözleri gayri tabil dene- cek bir ışıkla parlıyordu. Kasanın önüne diz çöklü. Kulak verdi. Yaralı parmaklarını kadra- Tin Üzerine dokundurdu. Sağ eli | ile de kasanın düğmesini çevirerek harf kombinezonunu çevirmeğe başladı. Hassas parmakları yavaşça, dik- katle kadranı yokluyordu. Ben de onun İnce ve cesaretli elinin her tit- Teyişini âdeta nefes almıyarak ta- kip ediyordum. Yüzündeki adalele- rinin, hiç bir takallüsü de gözüme krono- | Bir iki defa dişi defa netfesini knlı_ Küçük bir eçit'e sesi duyduk ve o zaman Dik sağ elini geriye aldı. Sol elinin par- makları biraz kanıyordu. Mendilini çıkararak, parmaklarını sildi. Ön- dan sonra kadranı hafifçe çevirdi ve kaşanın kanadı kendisine doğ- Tu geldi ve ardına kadar açıldı. Dik o anda kendisini arkaya attı ve bir koltuğa oturdu, İş bitmişti, Kasa istenildiği şe- kilde açılmıştı. Bu mucize -çünkü kimse gözleri- ne inanamıyordu- hepimizi hayret- ten dondurmuştu. Resmi mümessil- ler çivi gibi yerlerinde kakılıp kal- mışlardı. Hapishane direktörü ize şaşkına dönmüştü. Ben ise mephut | ve hayrandım, Saatimi çıkarıp bak- tım, Dik kasaya dokunalı on iki sa- niye olmuştu. © zaman Dik'in sol elini yakala- dim, yakından muayene ettim. Bu menikür işini öyle itinalı becermiş- “Cemalettin Serverin bir | da san'atkâr Küçük Kemal için ya- İstanbul Birinci Ticaret Daire- na ancak ince bir zar kalmıştı. [ re dikkatle bakıyordu. Yılanların . . Binlerce insan .. .. ee ge Öldürdüğü diyar (3 inci sayfadan devam ) suni bir tanesi öldürülürse, öteki yı- lan görülmemiş bi rhamle ile kati- Jin üzerine sakdırır. Bunu bilmiyen yılan avcıları şimdiye kadar hayli kuban vermişlerdir. Zehirleri çok kuvvetli olan bu yılanlar, korkunç denecek dere - cede çeviktirler, Hattâ zehirlerini üç metreden insanın gözüne fış - kırtacak kabiliyettedirler. Gözüne böyle bir zehrin fışkırdığı insan da ebediyen kör kalır. Yaralanmış bir kobra yılanı, e- ğer kurtulamıyacağını anlarsa, kuy- ruğunu ısırarak ve kendi zehirini kendi vücudüne akıtarak intihar e- der, Sonra bir nevi gözlüklü yılanlar daha yardır ki, bunların da ısırdık- ları Jnsanlar kolay kolay kurtula- mazlar, Derilerinin renklerindeki parlaklık Gdolayısile — İngilizlerin | (Güneş Işığı) diye isim verdikleri başka çeşit bir yılan daha vardır. Mavi, kırmızı, yöşil, turuncu renklerde olan derileri halka hal « zden fazla yılanın ayrı tarif etmiye imkân yoktur. Bugünkü tıb, yılanın zehirlediği insanları kurtarmak- için müessir bir çok usuller. bulmuştur, Fakat sıcak memleketlerdeki yerli ve zen- cilerin bunları tedarik etmeleri güç işdir. Fakat umum! bir kanaate gö- re, bol miktarda ispirto, yılandan zehirlenenlere karşı iyi bir tedavi usulüdür. İspirtoyu, yılanın ısırdı - | ğı mıntakaya bol miktarda şırınga r. Ancak bol İspirtonun da e verdiği zararı hesaba kat - mak Tâzımdır. yazısı 25 Haziran 937 tarihli nüshamız- pılan ihtifal münasebetile Cema - | lettin Serverin bir makalesi in etmişti. Bu yazının altına makale sahibi Cemalettin Serverin imzası konmamış olduğu için özür dileriz. sinden: Almanyada Trier şehrinde TRİ- ERER- WAHZWEK AKTİENGE - ZELLCHAFT Fabrikası Avükatı Marko Nahum'un Galatada: Mah- * Caddesinde 1447146 No, lu dükkânda — ve Şişlide Bulgar caddesinde Şifa Yurdu ittisalindeki HAYDAR evinde mukim tüccar - dan MÜNİR KRAL aleyhine A- VAL suretile imza ettiği (873,40) Rayşmarklık poliçeye müstenid ö- deme emrine vaki itirazının ref'ile illâsına ve müddeabihi mahkeme veznesine depo ettiği takdirde mü- kabili olan (450) Türk lirasının tahsiline dair Ikame e davaya ait arzuhal sureti müddeaaleyhin şimdiki ikametgâhı belli olmadı - ğından tebliğ edilememiştir. Mah- keme reisi bu tebliğin ilân yolile Yapılmasına karar vermiş ve usu- Tün 183 üncü maddesine göre de TT/Eylâl/937 cuma günü saat 14 te müuhakeme icrasmı tensip eyle - miştir. Tebliği lâzım gelen arzuhal sureti ve davetiye mahkeme diyan- hanesine asılmıştır. Müddeaâley - hin dava arzuhaline (30) gün zar - Tında cevap vermesi ve muayyen günde mahkemeye gelmesi lüzumu bu ilân ile tebliğ olunur. (33666). ti ki., parmaklarında tırnak namı- Dik ayağa kalktı, törpüyü yerden aldı, odanın içinde bir aşağı bir yu- karı dolaşmağa başladı. Hapishane direklörü yanına doğ- Tu ilerledi. Direktör Darbi'nin göz lerı âdeta yaşlanmıştı, Gururundan ne pembelik gelmişti. Kolunu mıhkomur— koluna geçirdi: — İeari! e bir insansın oğlum, Allah seni bağışlasın!. Dik başını sallâdı, fakat bu tak- dire ehemmiyet bile vermedi. Ar- tık hapishaneye dönmekte istical ediyordu. | HAPİSHANEYE DÖNÜŞ Yaolda giderken Darbi bir kere daha elini Dik'in omuzuna koyarak başını eğdi: — Sen merd bir çocuksun, dedi.. Bu gün çok iyi bir iş becerdin. Dik omuzlarını salladı. Arabanın penceresinden sokakları seyretmek-| le meşguldü. Evlere, gelip geçenle- fğ bir şey Ş No. Gİ İstanbulda bulunuyorum. Fakat yine çıkarak dünyayı biraz dolaş- mak, yeni mallar tedarik etmek lâzım... Yakup, ticaret işlerinden hiç bir şey anlamamakla beraber misafiri tasdik etti: — Doğru, dedi, şimdi nereye git- mek niyetindesiniz? — Nasip olursa Şama gitmek is- terim, Niyetim denizden gitmekti. nlarının çok küs- man — gemilerini yolda çevirdiklerini öğreniyorum, | Onun için kara yolu daha emin ol- Yakup gay — Demek ki, Ş: Hayırlı olsun. Ali-Şavkat dikkatle Yakubun yü- züne bakıyordu: — Evet, dedi, şimdi sizi böyle ra- hatsız edişimin sebebine gelelim: Buradaki dükkâmı ister istemez ka- pamak lâzımdır. Çünkü ben bura- da olmadığım zaman kime bıraka- cağımı bilemiyorum. Yalnız pende buralı Türklerin biraz yükte ha- fif, pahada ağır dedikleri gibi bir takım eşya vardır. Bunları kime e- manet edeyim? Yolda beraber"gez- dirmek istemiyorum. Bedestende böyle eşyayı saklıyacak yerler var- dır. Hem de çok emin yerler, — Ona hiç şüphem Şök. Çarşı - daki esnaf arkadaşlarımdan hiç bi- rinin şimdiye kadar en ufak bir eğ- riliğini ne gördüm, ne işittim. Ali Şavkat düşündü, Yakuba dik- katla bakaral — Ancak, dedi, acaba bunları si- ze emanet etsem, ben de bir sene sonra tekrar İslanbula geldiğim za- man sizden bunları alsam olmaz mı? diye düşündü Yakup, bundak Şama niyetiniz var.. tüzağı hiç tah - min edemezdi. Fakat bedestenliye | sordu: — Sir, dedi, böni tanıyor musu - nuz? Bana malınızı nasıl emniyet edebilirsiniz? Fakat Ali Şavkat gayri ihtiyari yerinden fırlar gibi bir hareketle: — Size emniyet mi, dedi, size emniyet? Dünyada sizden başka ki- me emniyet edilebilir. Zaman çok fena oldu.. Yakup ona bakıyor, Ali Şav tın halindeki, sesindeki ciddiyet genç kölemene emniyet veriyordu. Fakat: — Ben, dedi, kimsenin malmı saklıyamam. Burada kaç zaman ka- Tacağımı bilemem, Yarın bir sefer açılırsa ben de harbe giderim. Ya- rın bir ferman çıkarsa bu konağı bırakırım. Ben misafirim vesselâm. Ali Şavkat meyus bir vaziyetle: — Demek ki, dedi, bu ricamı ka- bul etmiyorsunuz?.. Yazık... Be - nim gibi gurbette bir adam kendisi- ne bir yardımcı bulamazsa... — Ne yapayım? Dediğim gibi ben misafirim, Emir kuluyum. Hakkınız var. i beyhude zahmete sokmak istemem. Lüktn isini bu manzaradan alıkoyamazdı. —, Yüzünü cama dayamıştı, dudak- ları titriyordu. Arada bir: — Şuna bak! Gördün mü? Şuna bak! diyordu. Birdenbire kolumu şiddetle sık- ti — Bak, bak, bak! dedi. Bir evin önünde on yaşlarında bir çocuk üç dört yaşlarındaki kü- çük kardeşini omuzuna bindirmiş- ti. Büyük: — Adda! Adda! Diye bağırıyor, kardeşini omu- zunda hoplatıyog ve çocuk da key- finden gülüyordu. olabilirdi? Fakat Dik, kendisini ar- kaya bırakıvermişti. Sanki ilâht bir hayalet görmüş gibiydi. Bir müddet sonra: — On altı senedenberi ömrümde ilk gör çocuk! dedi. Artık hapishaneye gelinceye ka- dar, bir daha dışarıya bakmadı ve kenetlenen dişlerini açmadı. KANUNİ SÜLEYMAN Yazan : Nedim Refik ———0 — Ben Bahadır Sahibin emniyetini kazanmış adamdan senet istemem Ya Bahadır Sahibin başına gelenler ? Kızından bir haber çıkmadı, değil mi? öüreeme n ebaninmanmm ESKİ HAMAN ESKİ TAS diğiniz yok mu? Onu söyleseniz. — Ne bileyim? Ben herkese em- niyet ederim, Fakat akıllı bir adam bana bir kere şöyle nasihat etmişti: Sen emniyet et, fakat başkasının arasına gitme! Fakat Ali Şavkat meyus görün - mekle beraber içinden hiç de Ya - kubu inandıracağından — ümidini kesmiş değildi. Yavaş yavaş tek - rar ısrar etmiye başladı. Israr, ri- ca ve niyazdan sonra Yakup onun ifini kabul etti: — Nedir, o mallar, dedi? Onları saklamayı haydi kabul edeylm. Fâ- kat bunları bir yere yazmalı, birer birer yazmalı... — Ona lüzum yok, Ben Bahadır Sahibin yanında bulunmuş, onun emniyetin. nmış bir adamdan senet mi istiyeceğim? Hüşâ... Vah, Bahadır Sahip vâah... O zavallının başına gelenler... Kızından hiç bir haber çıkmadı, değil mi? Yakup meyusane içini çekti: — Hayır, dedi, hâlâ bir şey bil - miyoruz. Bahadır Sahip Hazretleri —| do artık gitti... — Evet, dedi, zavallı kızcağızı a- rada bedestene gelir, bizim ku « maşlarımızı beğenirdi. Fakat çok defa biz kumaşları buraya yollar- dık, Gözlerini Yakuptan — ayırmıyan Ali Şavkat ağır ağır devam etti: Meselâ bu kızcağız, babası git- tikten sonra meydana çıksa... Ba- basının arkasından müjdeciler derilir, Bahadır Sahip Hazretleri (Devamı var) yama nn sacaraımd aNi RADYO BU AKŞAMKİ PROGRAM Akşam neşriyatı: 18,30 Konferan rkiye Kızıl. ay cemiyeti namına Doklor Salim Ahmet tarafından, 19 Konferans: Deniz Ticaret müdürü Müfit Deniz | tarafından (Denizcilik ve Kabotaj) 19,30 Spor musahabeleri: Eşref Şe- fik tarafından, 20 Sadi ve arkadaş: ları tarafından Türk musikisi ve —— halk şarkıları, 20 30 Ömer Rıza ta- rafından arapça söylev, 2045 Sa- fiye vo arkadaşları tarafından Türk müusikisi ve halk şarkıları, (Saat âyarı), 21715 ÖRKESTRA, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plakla solo- lar, opera ve operet parçaları, 23 SON. HALK OPERETİ. Yaz Temsilleri Beyl yi İskele Tiyatrosunda 6-7-937 SALI günü akşamı Büyük aperet 3 perde Orkestra - Bale O akşamki ve ertesi sabuhki gar — zeleler bu heyecanlı haberin tafe silâtile doluydu. Direktör kasanın nasıl açıldığını kimseye söylemiye.- ceğin! Dike' vüdetmişti. Guzeteci. lerin görüştüğü iki resmi zat, SÖye liyecek söz bulamamışlardı. Sade- ce bir sihirbazlığa şahit olduklarını söylemekle iktifa etmi; Gazetelerin manşetlerinde «Pek genç yaşında hapishaneye giren ve şimdi veremden ölmek üzere bulu- nan bir mahküm kasayı açtı.. tar- zında cümleler vardı, Hepsi de kasanın nasıl açıldığı- nı anlatmak için akıllarına ne gel- diyse yazmışlardı. Ancak bir tane- si, kasa açıldığı takdirde, Dik'in baki kalan cezasının hükümet ta- rafından affedilmesinin Tesmen vödedilmiş, olduğunu yazmıştı. AF MESELESİ | Günler geçiyordu. | Fakat af vüdinden hâJâ bir has ber yoktu. - (Devamı var)