11 Haziran 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

11 Haziran 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eski İstanbul batakhaneler KUMAR.. —Yazan: m. 5. ÇAPAN — 93 — |Okuyücülarla |Baş basa | A İ Yazan : Nedim Refik | Macaristan üzerine mi yürüye - cek, yoksa başkalarını mı gözüne kestirmiş; bunu çok iyi bilmek lâ - zım. Bunu öğrenirsek dostumuz ve müttefikimiz Venedikliye çok bü- | yük bir hizmet edeceğiz. — Bunu nasıl öğreneceğiz?.. Ne düşünüyorsunuz üstadımız? Bahadır Sahip Cenge y makla'. Parhalı hayretle sormaktan ken- dini alamadı: | — Bahadır Sahip Cenge mi?. — Beni dikkatle dinle Parhah. Bahadır Sahip burada kızını kay - betti. Onu aramakla meşgul. Hindis- tana dönmesi gitgide gecikiyor. Fa- kat bu hal böyle devam edemez. Pa- dişahın Hindistana yollıyacağı al- | tın dolu sandıkların bir an evvel yola çıkarılması iâzımdır. Çünkü oradaki ihtiyar raca bu para ile iş görecek, v Hindistana datr yeni bir ha- ber almadık. Mukaddes mabude - miz buraya yeniden kimseyi gön - dermedi. 4 * — Bizim oranın halini düşünmek vazifemiz değil. Bizim buradaki işi- miz Bahadır Sahibin her hareke - | tini akim bıraktırmaktır, Parhalı başını önüne sual sormak mevkiinde değildi, E- | fendisi devamla: Bahadır Sahibe yaklaşmak zor değildir. Onun yanında Yakup is - minde Şamdan mı, Beruttan mı gelmiş bir kölemen genci var... Bu genci Bahadır Sahip Sultan Süley» manın gazabıtdan kurtarmış, af » fettirmiş. Muharebeye gitmiş, gel- miş bir adam. Tacı Cihanın kuy » | bolduğunu öğrenen Yakup bütün | dünyaya meydan okuyacak kadar | kendini cesur görü,; nasıl bulabileceğini bilemiyor. Genç bir kıza karşı genç bir delikanlı « | mın bu kâdar alâkadar olması val- nız o kızın babasına karşı besle - diği minnattarlıktan ibaret değil- | dir, Parhalı!.. Parhalı gözlerini açmış, efendi - sinin sözünün nereye varacağını me- rakla bekliyordu. Ali Şavkat de- vamla: — Yâni demek istiyorum ki, Ya- kup denilen genç kölemen, Bahadır Sahibin yetişmiş kızını şiddetle se- | viyor, Parhalı gayri ihtiyari bir hare - ketle yumruklarını sıkarak: — Ölüm, dedi, mukaddes mabu - demiz (Kali) nin kendisine gök yü- zünde arkadaş olarak intihap etti- ği bir genç bakireye ne suretle o- | lursa olsun el uzatana ölüm!.. Ma- budemizin bu Kitfunu takdir ede - | miyerek kendisini bir erkeğe tes- lim edecek kız için de ölüm!.. | Ali Şavkat sakin, fakat emreder bir tavırla: » Parhalı, dedi, beni sonuna ka- dar dinle!'.. Yakup kimdir?.. Bizden elmıyan bir yabancı. Mabudemiz (Kali) nin hizmeti için böyle bir yabancıya daha başka düşmanları- mızı, bütün müslümanları aldat - roak eniz midir, değil midir? — Caizdir, muhterem üstadımız!.. | — Yakup ümitsiz bir haldedir. Bahadır Sahibin kızını no kadar | severse sevsin aklı pekâlâ keser k bâbası Tacı Cihanı ona vermez. Çü kü Bahadır Sahibin kızını değil | yalnız Hindistandaki büyüklerden, | burada, padişahın gözdesi olan pek | çok vezir, vüzeradan oğullarına ala- | cak yüzlerce bey, paşa kazasker vardır. Fakat biz Tacı Cihanı bu tehlikelerden kurtaracağız. Babası anlıyacak ki, kızını yaşatmak İsti- yorsa onu ölünceya kadar hiç bir suretle hiç bir erkeğe veremiye - cektir. Fakat biz Yakuba böyle de- miyeceğiz. Ona diyeceğiz ki: — Sen Bahadır Sahibin kızını al- malışın. Senin gibi cesur bir gencin ona koca olabilmek için şerefçe, a- saletçe hiç bir farkı yoktür.» İşte yavaş yavaş böyle başlıya - rak onun kalbindeki müphem ümi- di ateşlendireceğiz. «— Kızın meydana çıkarılması senin için çok kolaydır; onu ancak sen kurtarabilirsin!, diyeceğiz. Ya- 4 vıihıil: ııııı_:ıuı Sahibe ya- K iklaş- Di | Oyuanacak rollı ——— V Yakup, bütün dün_nga meydan okuyacak ka- dar kendini cesur görüyor !.. Fakat kızı nasıl bulabileceğini bilemiyor, genç bir kıza karşı. bir delikanlının bu kadar alâkadar ol!nı;ı yılçmz bir minnet-, tarlık hissinden ibaret değildi. naşmak, onun emniyetini kazan - mak kolay olacaktır. Bahâdır. Sa- hip Cenge yaklaşınca Sultan Sü - leyman'ın sarayında kuvvetli bir elimiz var demektir. Ali Şavkat bundan sonra Parha- aya uzün uzadıya Talimat — vetdi. tayin etti. Par - halı ayrılırken — İhtiyar keşişi göreceksin, de- ondan bir sihirli tılsım alacak- | sın. Bu tılsım ile Yakup yakın za- manda Bahadır Sahip Cengin kızı- na kavuşacak!.. dedi. ... Bilâl tarafından takip edildiği akşam, Parhalı da efendisinden bu | | talimatı almış bulunuyordu. Gala- ta tarafına geçmiş, Tacı Cibanı gör- | müş, ondan sonra gemlci kıyafe « tinde bir yabancı — gibi Venedikliyi ararken Bilâle rast gel- mişti. Parhalı Bilâlden sıyrılamıya- gağımı anlayınca onu da gidereği yere götürmeyi daha az — tehlikeli bulmuş, Ali Şavkatın kendisine gi dolaşarak | * bu derek görüşmeyi emrettiği ihtiyar | keşişin bulunduğu orman içindekt küçük ve metrük bir manastıra doğ- ru yollanmıştı. Burası dünyanın gü- rültüsünden çok uzak, içindeki ih- tiyar keşiş de burada yapayalnız yaşıyordu. Keşiş bembeyaz sakalı, (Devamı var) Akdeniz ve Istanbul Pari -Suar muhabiri İstan- bulu nasıl anlıyor ? Boğazlar Türk milletinin elinde bulundukça (ePari » Suar> muhabirlerinden Klod Blanşar Akdeniz'in bugünkü variyeti hakkında siyasi bir roman neşretmektedir. Türkiye de — bir Akdeniz devleti olmak itibarile, a- kuyucularımızım bu yazıları alâka ile takip edeceklerini dünden itibaren, gezetemizde neş- Tine başladık. Muhavrir, Akdenizin bugünkü vaziyetini tetkik ederken, evvelâ Vizim memleketimizden başlamış- | tır. Bvvelâ İstanbulda gördüklerini şöyle anlatıyor. Şimdi Türkler, evvelce sultanlar | tarafından yasak edilmiş olan tele- fonlardan ve elektrikli tramvayla- rından memnundurlar, Henüz ti - yatroya gitmek itiyadını alamadı salar bile, bir opera binası inşa tirmektedirler. TURİSTLER AĞLASIN! Bizim maksadımız Akdenizi an- | Jatmak ve ona sualler sormak oldu- Buna göre, Akdenizdeki vaziyeti dolayısile Avrupa politikasında bü- yük bir ehemmiyet kazanmış olan bu yeni devletin inkişafına dikka - timizi çevirmek mecburiyetinde - yiz. Onun içindir ki, yeni Türkiye- nin hayatındaki bazı teferruat üze- rinde tevakkuf ediyorum. Türkiye on beş senedenberi derisini de » Biştirmiye çalışıyor. Derisini de - ğiştiren bir yılanın gayretleri ve tekallüslarile her gün biraz daha Osmanlı İmparatorluğunun kuru - muş Ve şeffaf derisinden sıyrılmıya uğraşıyor. Böyle bir değişikliğin -harpten evvelki devlet adamları i- çin gayri mümkün bir şey olduğu düşünülürse, gülümsememek kabil değildir. Fakat tecrübe yapılmış - tır, meydandadır. Bir kalem çizgisi, kârakterini olmasa bile, tarzını değiştirebiliyor. Akşam saat #itıda Beyoğlu cad - desinden geçen halk kalabalığına bakınca düşünüyorum. Ancak er- keklerin camekânları önünde otur- dükları ve kadınların - geçişlerini seyrettikleri bir kahveye ben de oturdüm. Etrafımda oturan — yaşlı bir kaç müşteri kahve fincanların- daki telvelerle istikbali keşfet - miye uğraşan insanlara benziyor « lardı. Sakin & âkin düşünüyor - lardı. Arasıra bir lokomotif satın a- hındığını, yahut bir köprünün inşa edildiğini bildiren gazetelerin ser- levhalarına göz atıyorlardı. Bu hâ- diseler yeni rejimin muvaffakı - yetlerinden sayılıyor. İşte bu da on- ların bir iptilâsıdır. Çünkü her çivi gakıldığı zaman dünyayı uyandır- mak lâzımdır. Bu düşünceli adam- lara baktıkça, mazinin hasretile kavrulduklarından şüphe cetme - mek kabil değildi. Belki de kaybet- tikleri şeylere acıyorlardı: İhmal, bahşiş, erkeklerin n»gııık hakları, yaşamak düşünerek | | | | sraa bunların emniyeti etrafında mesele yoktur taaddüdü zevcat, daha ne bileyim? Bu adamlar kaybolup giden bir dev- rin arda kalmış canlı temsilleridir. iİKİ DENİZ, İKİ KIT'A, İKİ ÂLEM Bu inkişafın ehemmiyetini arı mak için, yaptığım röportajın sey- rini takip ederken, canlı Galata ma- hallelerindeki balkı görmek kâfi - la- dir. Biraz da Boğaziçine gidelim, , Fakat burada, İstanbul şehrinin gö- | beğinde, büyük bir nehirden farkı | olmıyan bu deniz yolu iki denizi, iki yı, iki âlemi birleştirmek - tedir. Şarka ve Garbe doğru açıl - miş olan ve uğrunda asırlardan - | beri bu kadar kan dökülen, 1914 harbinin en esaslı sebeplerinden birini teşkif eden, arkası gelmiyen entrikalara yol açan bu mazgajda DGarple Şarkın hudütları — vardır Marksizmin faşizm üzerine, yahut faşizmin marksizmr üzerine saldıra- bileceği bu geçit, artık bundan son- ra, tam mülkiyetile, Avrupa seması altında sesini pek iyi duyurabile- cek olan bir Türkiyeye ait bulu » nuyor. Boğazlar! Boğazlar mayi hir deh- Tizden başka bir şey değildir. Bir kaç hatlarını çizdiğimiz milliyet - perver, müstakil bir memleketin elinde bulundukça, Akdenizin - bu mıntakasındaki siyasi problemdeki kozları baştan aşağıya — değiştir - | miştir. — ÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelif semt - Jerinde nöbetçi olan eczaneler şun- lardır İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Beşir Kemal), Be- yazıdda (Haydar), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Eyüpte (Hikmet Atlamaz), Şehremininde — (Nazım Sadık), Karagümrükte (Suad), Sa- matyada (Teofilos), Şehzadebaşın- da (Üniversite), Aksarayda (Ziya Nuri), Fenerde (Emilyadi), Alem- darda (Eşref Neşet), Bakırköyde (Hüân), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Matkaviç), Galatada Fındıklı tramvay tevak « | kuf mahallinde (Mustafa Nail), Taksimde Cumhuriyet caddesinde (Kürkçiyan), — Kalyoncukullukta (Zafiropulos), Firuzağada (Ertuğ- rul), Şişlide (Nargileciyan), Ka - sımpaşada (Vasıf), Hasköyde (Bar- but), Beşiktaşta (Ali Rıza, Sarıyer- de (Osman). Üszküdar, Kadıköy ve Adalarda- kiley: Üsküdarda (Ahmediye), Kadı- köyde Modada (Sıhhat), Büyüka » dada (Halk), Heybelide (Tanaş). ' Sular Idaresine Teşekkür Sultenahmette oturan bir okuyu- cumuz yazıyor: Belediye Sular İdaresi 935 sene: Binde tesisat masrafı veya su be- deli tahsil etmiş. lıkla yapılmış olduğu aradan epe: ce zaman geçtiklen sonra-anlı olarak benden 75 kuruş fazla bir yanlış - | Buünun Bu vesile ile Sülar İdâresinin, abonelerin hesaplarını çok inceden inceye tetkik ettiğini anladım. Ge- çen gün aldığım - bir tezkerede 75 — kurüğün” -hemen — iade edileceği bildirilmektedir. Bunun üzerine İdareye müracaat - ettim. Derhal kayıtlar bulundu. Defterler tetkik edildi ve on dakika içinde 75 kuruşu geri üldim. Belediye Sular İdaresinin hesap- larıtdaki bu açıklık ve muamel sindeki sür'atten dolayı — bilhassa teşekkür otmek mecburiyetinde- yim. Halka gösterilen kolaylık cid- den şayanı takdirdir. Muhterem gazeteniz vasıtasiyle bu teşekkür- lerimin Belediye Sular İdaresine iblâğını rica ederim.» Bulgarlar Türk düş- manlığınıbesliyecek her vesileden isti- fadeye çalışıyorlar (5 ünet sayfadın devam ) nemalarında gösterilmesine başla- pacaklır, Ölen İvan Vazof'un ve - Hristo Botef'in Türkler aleyhinde yaz - dıkları bu gibi eserler Bulgaristan- da Bulgar mekteplerinde de oku « tulmaktadır. Asi şair Hristo Botef'in Türkler tarafından maktul düştüğü yerde, ölümünün yıldönümü münasebeti- te geçenlerde Bulgaristanda büyük Mmerasim yapılmış ve bu merasime binlerce halk ve talebe iştirâk et- mişti. İnsan gayri ihtiyari bir kere daha soruyor: Bütün bunlara niçin lü « zum görülüyor? Niçin, niçin? | | mHkâye | Âşık Garip ( 4 üncü sayfadan devam ) Fabrika hasttahanesi operatörlü - ğüne tayin edilen Doktor Şadan hemşire koşa koşa şu haberi verdi: — Fabrika kimyahanesinde bir infilâk olmuş. Baş kimyager yara- lanmış. Derhal âmeliyathaneye gö- türülmüş. *Doktar Şadan ameliyat odasına geldiği zaman maalesef her şeyin bitmiş olduğunu gördü. Biçare kimyager ufak bir dik'« katsizliğe kurban gitmişti. Ameli- yat odasından çikarken... 3 yaşın- daki bir kız çocuğun elinden tut - 'Oda kapı bahriye neteri girdi. Bunları görü" aryolanın altında vatan (R..)de şafak ik yeni vazifeye başladığı ilk gün baş | muş bir kadın hıçkırıklarla ağlıya- yak: — Allah aşkına kocamı kurtarın doktor.. Diye Şadanın ayaklarına kapan- diı. Kadının bir saniye içinde yüzü - nü görebilen Doktor Şadan, ilk de- fa olarak iş başında müteessir ol- du ve iki damla göz yaşı önünde diz | çöken kadının üzerine damla - di. ... Dışarıda lapa lapa kar yağıyor ve soğuk bir rüzgâr camları kamçıla- yordu. »Huk odada küçük bir kız oyuncak. larile oynarken köşedeki geniş kol- tuğa gömülmüş olan Melâhat ya - nında oturan Doktör Şadana en çok sevdiği bir halk kitabı olan (Âşık “Garib) i okuyordu... İkinci kısım açıldı, Otel fareleri hakkında kaydetti- ğim şu kısa malümattan sonra, di (R.) nin macerasına geçebili - riz: , 921 yılında idi. İşgal, olanca mu- sibet ve fecsatile devam ediyordu. O uğursuz günlerin bin türlü keş mekeşleri, rezaletleri, münasebet- sizlikleri, ahlâksızlıkları ve yâdel - | lerden gelen müstevlilerin keyfi muae! meleleri arasında, bütün bu belâ » | Jardan başka halkın ve memle - | ketin başına bir belâ daha musal - | lat olmuştu: — Hırsızlar! Fırsattan istifade kahilinden o - larak, hırsızlar da her 2amankin - den daha fazla bir çırpmakta devam edi; le karmanyolacılık almış y tü, Beyoğlu caddelerinde, İstan - bul sokaklarında, şehrin en işlek yerlerinde gübegündüz adam soy - mak, irza ve namusa taarruz etmek, | insan şişlemek, peynir ekmek ye- | mek kadar kolay bir iş olmuştu. Hırsızların içinde, şu ve bu dev« letin zabıta teşkilâtındaki şu — ve yarak kasa soyanlar, yankesicilik yapanlar, o- tel odalarında İşliyenler de vardı. Bunlar; güvendikleri adamların hi- mayesi sayesinde, yaptıkları hır « sızlıkların cezalarını görmüyorlar, çaldıklarından onlara: — Pay! Verdikleri l hemen bit kaç saat içinde, Türk polisinin elinden alıyorlardı. Bunlar, öyle acı mavakalar, öy- le yürekler yakan ve paralıyan ha- kikatler ve hatıralardır ki, düşün- dükçe kalblerimizin sızlamaması kabil değildir. Bunlardan mevzuu- ma temas edenleri - vesile ve fırsat zuhur ettikçe - yazacağım. (R.) arkasını böyle bir yere da- yayarak ve mütesdeit habereiler kullanarak bir çok otel hırsızlıkla- rı yapmıştır. Kendisi n kud - retihi ayni istikamete doğru sev - ketmenin ve ayel hei şeyi Dü ve her kuvveti yalnız bir hedefin, yal- | nız çalmanın evinde tulmanın bü- tün sırlarını bir gö zuhile bilen bir adam olduğu için, bher türlü tesirleri ve mukavemet- leri birer birer birleştirerek, yap- tığı hırsızlıklardan hem kendisi ce- bini doldumuş, hem kendisini hi - maye edenlerin cüzdanlarına hayli- ce para koymuş, ve hem de haber- cilecrinin yüzünü güldürmüştür. Böyle yardımla çalıştığı günler - den birinde, (R..) nin habercile - yinden biri. Onun her zaman ©- turup tavla ve pastra aynadığı Te- pebaşı kahvelerinden birine geldi. (R..) yi bir köşeye çekti Ve şu ha- beri verdi: ş — Kaç gündür kovaladığım bir adam vardı. Kahvede gözüme kes- tirdim, arkasında dolaştım, niha - yet zengin bir adam olduğunu an - Tadım., (R..) sevinç ve acele ile sordu: — Nerede oturuyor? — Galatada (***) otelinde! — Oda numaâarasını filan öğren - din mi? - ve k | vehalk içeri 3 kadınla, 3 |“gll““ C€ attıl — Evet.. üçüncü katta marada, — Nasıl adam? Genç Mi nür” mı? Korkulur mu k—ndııınd"î — 55 lik var, Sünepe bir #ETĞ — Alâ! Şimdi sen git, K& p bak. Ben işin icabına bakartft ran yoksa vereyim. — Fena olmaz. v (R.) habercisine bir 10 Ht Zati ü f — Bu akşamlık sana ""ql”âd İ rın yine uğra, bu akşam İŞİ rirsem, yarın hesabıml alırı — mazsa beklemek lüzım. Ki Bu konuşmadan sonra, (R-) Yğ J Oyun masasının başına geçti, A kaç parti daha oyun oynadı. j bi | Galataya, rehtim gııımııınnd':f, rinde bir kaç rakı içti, çakif bir halde, otelin yolunu ti 21 numaranın bulunduğu ge tek yataklı bir oda tuttu. ÜS FÇ lük parasını peşin verdi. nta, yavaş yavâş meFi | Teri çıkmıya başladı. C Y O gece 21 numaraya Bgirdk “yir cunun bavulunu yokladı. h':’ i şey bulamadı. Demek, pârt de idi adamın... ge Ertesi akşam, bü sefer Çakif l Kİ yiften bir numara fazla olduğ” de otele geldi, odasına , raz oturduktan sonra, Zi NUN nin kapısini açtı. - Nasıl ma açtı? — Maymuncukla!. Karyolanın altına girdi. miye başladı. Bekledi, bekledi. Ne gelen oldu, ne gidet ya başladı. Canı sigârt tiyordu, Baktı olacak B ne pahasına olursa olsun, tinden bir sigara çıkardı, YE yolanın altında fosur fostf başladı. F Korkmadan, çekinmeden îı/ dü sigarasımı!.. Sigarayı V pati kadar içmişti ki, dışmdı.:ı x önünde bir tokım sesler işt men sigarasını söndürdü. .d" Söndürdü amma, biç DİF Pa kolay kolay korkmiyan _:;ı*',. sinin de yüreği hopladı. v (Devifir 5e BUGÜNKÜ Akşam neşriyatı: Sast 18,30 Plf.Ha 19 Radyofonik a kiralık köşk), 20 Türk Hw. yeti, 20,30 Ömer Rıza Te t ylev, 20,45 V“î'i ,&'; urkadaşları tarafından TÜ GONE n B dans şarkıları (satt #Y Orkestra, 22,15 Ajans V€ berleri ve ertesi günüü 22,30 Plâkla sololar, ©| Tet parçaları, 23 Som. YARINKİ PI Öğle neşriyatı: Saat 1230 Plükla 1250 Hayadis, 13,05 beşriyatı, 14 Snnı:v gürk Tİpp

Bu sayıdan diğer sayfalar: