Belçika Başvekili Amerikaya gidiyor, HIKAY e | Yazan: Zeki Cemal Bakl orada Cumhurreisi ile görüşe- cek, gelecek sene toplanacak olan iktısat konferansının te- melleriniş Fakat bu tasavvurun bir gün hakikat sahasına çıkabilmesi için büyük bilhassa Amerika ve İngilterenin yor devletlerin, başa Dünyn Sulhunu devâamlı bir su - rette kuvvetlendirmek için ile- Ti sürülef iki çare var” İkdisadi tihdidi teslihât, 1: Harp kuvvetle- | rinin tahdidi, 2, | Fakat harp kuvvetlerini tahdid edinceye kadar şimdi tutulan yol | her devletin kendi kesesine göre a- | labildiğine silâhlanmasıdır. Harp silâhlarının arttırılması bugünkü ziyette sulhü daha ziyade u - b görünüyor. Hulâsa pa- flr bir sulh. | tahdidinden ev- | tahdidi teslil Bunun için de Belçika hükümet | reisi Van Zocland tetkikat yapa - rak bir rapot”hazırlamaktâdır. A - || merika Cumhurreisinin de önümüz- deki ilkbaha sadi sulh için bir konferans top - | Jaması bekleni | mil T arası ikti- Belçika Başvekili Amerikaya gi- diyor. Bir kaç aydanberi yaptığı tetkikat her halde çok ilerlemiş ©- lacak. - Van Zeeland'ın şimdi A- merika seyahatine çıkması her ta- raftâ büyük bir alâka uyandırmış- tir. Belçikâ Başvekilinin raporu ne- | reye kadar yazıldı, şimdiye kadar olan tetkikatından aldığı neticeler nedir? Bu noktalar son derece sak- | h tutulmaktadır. Van Zeeland ik- tısadi işlerde dünyaca meşhur ol- müş bir ihtisas ve hukuk adamı dır. Bu tetkikat vazifesini kendi - | sine İngiltere, Fransa hükümeti vermiştir. Belçika Başvekili Yeni .Dünya- nin yolunu tutarken Avrupanın şi- malindeki devletler arasında da hiç | gözden kaçmıyacak bir anlaşma ol- muştur. İktısadi tahdidi teslihat yolunda bir anlaşma ki hedef bu- | Taymis gazetesi Avrupanın Şimal devletleri de arala- rında anlaşarak, gümrük engellerini ya- vaş yavaş hafifletmiye karar verdiler geçmesi ha iştirâk &den devletlerin kendi aralarında biribirlerine karşı güm- rük engellerini kaldırmaları - diye tetsir edilmektedir. — İngilizlerin buna «İktısadi tahdidi teslihat» diye bir ad ko - yuyaor. Tedrici, adım, adım iklişadi tah- di teslihata başlamış olan devlet « ler şunlardır: Holanda, Belçika, Lüksenburg. İsveç, Norveç, Dani - marka ile Holandalıların elindeki Şarki Hindistan da buna dahildir. Bunlar biribirlerine teshhüt e « diyorlar ki yekdiğerine göndere » cekleri mallara karşı bir takım a- | ğır şerait koymiyacaklardır. E- üer gümrüklerinde bir takım tak- | yidat yapacaklarsa evvelâ biribir « lerile görüşerek muvafakat al « dıktan sonra bu olacaküır. Bu devletler bir-de dünya İktı « sadiyatı noktasından mühim olan şüyle bir karar veriyorlar: Dünya ticaretinde bir çok memleketler ©- | rasında rekabele yel açan bir-ta - | kım tedbirler vardır; bunlar gayri | tabiidir. Onun için bunları kaldırt- mak için de bu devletler çalışmayı teahhüt ediyorlar. Bu devletler gizli ve âğikâr su- | rette Yapilan damping üsüllerini, ticaret muahedelerine konan «en ziyade Müsaadeye mazhar devlet | muamelesi» kayıdlarım tetkik ede- rek rekabet; ayrılık icad eden bu cihetleri milletler arâsı iktisadi - yatından kaldırtmıya Uğraşacak - lardır ” Yukarıda adlarımı '_uyd. iğırmız devletler arasındaki şu anlaşmaya | istetlerse Başka devletler de işti- râk eğecöklerdir. —. Bununla beraber dünyada zarar- l rekabetleri kaldırmak için orta- ya atılan bu tasavvurlar, söylemiye hacet yoktur ki, henüz kâğıt üze- g v : A | Rurvett yalmz mütehasmısların dimağını meşgul etmekle kalmış bulunuyor. | Bu tasavvurların bir hakikat ol- | ması çok büyük ticaret yollarını buna müzaheret etmeleri lâzımdır. O devletlerin başında ise Amerika ve İngiltere gelmektedir. İşte Belçika Başvekilinin Ame- | rikaya gittiği şu günlerde Avrupa- man şimalindeki devletler arasında böyle bir anlaşma vücude gelmesi mânâlı bir teşadüf olmuştur. Tay- | mis gazetesi bu devletlerin bu su - | retle ileri atılmalarından bahseder- ken diyor ki: «Umumi Harpten sön- ra bütün milletler hissetti ki bo - ğucu gazların kullatılması yasak edilmek ve tahtelbahirlerin kul - lanılması da bir takım şartlara tâ- | ellerinde tutan devletlerin , den meycut olan gerginlik vakit | vakit kendini şiddetli bir surette | derler. imdiden kuracaklar di de milleler arasında Hangi yer- | de rekabet caizdir, hangi yerde eaiz değil mesi zamanı geldiği anlaşılmıya başlamıştır.» 'Taymis bu devletlerin gayreti ne- da dediği- miz gibi, İngiltede ve Amerika gibi büyük devletlerin müzaheret et - ir, bünun tayin ve tarif edil- tice vermek için, yukar mesi lâzım olduğunu söylüyor. Diğer taraftan Amerika Cumhur- reisinin gelecek sene toplıyacağı iktisadi konferans için her yerde şimdiden bir âlaka uyanmış oldu- ğu görülüyor. Daha şimdiden ileri | sürülen mühim noktalar arasında iptidai maddeler meselesi vardır. Bir kısım memleketler var ki bu maddelere bol bol mâlik oldukları halde diğerleri kendi sanayii için hariçten mevaddı iptidaiye getirt- miye mecbur kalmaktadır. Bu yüz- duyurmaktadır. İngiltere ile daminyonları arasın- da bir anlaşma vardır. Son hafta - larda Landrada toplanan impara - torluk konferansında bu, yeniden mevzubahs olmuştur. Bu anlaşmıya göre İngiltere ve dominyonları — biribirlerine — kar$ı gümrük işlerinde en ziyade müsaa- deye mazhar olarak n İsveç, “ Norveç, Holanda, Danimarka, Belçika arasında akde- dilen son anlaşma da “buna ben - | zetilmektedir, İngiltere dominyon- ları arasındaki anlaşmaya benzer bir muahedenin bir gün gelecek, bütün dünfa memleketleri arasında tatbik edilmiye başlanacağını ile- Ti sürenler vardır. Fakat önü - müzdeki iktisadi konferandın — ne neticeler vereceği şimdiden kes - tirilememektedir. Yalnız - Belçika Başvekilinin Amerikaya gidişi ik- disadi tahdidi teslihat yolundaki faaliyetin geri kalmadığını gös - rinden öteye geçememiş veya | bi tutulmak lâzımdır. İşte gim - | termektedir. Edebi Roman No: 23 Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz — Evet efendim, dedim. Babam stilâfçılardandır. Hürriyet ve fçılarla asla beraber olmadı. Kızgınlığım — delilik derecesine gıklı, cevap verdim: —Sultaen — hazreti dedim. | 'Türk tarihinde öyle bir gün gele - cek ki bir vatandaş bir vatandaşa kalabalıkta (itilâfcı) derse, mahke- me bu &Ğ zası verecek. Padişahın kızı dediğimi anlama- dı, prenses yan gözle bana baka « | rtak mânâlı mânâlı gülümsedi. Sultan hazretleri iki üç saat ©- | turdu. Leblebili boza içti, Şam- panya içti. Çikolata; badem şe- keri yedi, Benimle hiç konuşmadı. ne alenen hakaret ce - Siyasi hiddetinden değil, belliydi ki güzelliğimi kıskandığından. Güzellik. İyi, hoş amma kaç pa- ra eder. 31 Martta yeni çarşafa gir- miştim. Umum! harbin başlangı - cına kadar istiyenler çok oldu. Ba- ktür diye vermedi. An - paramıza mt göz dikiyorlar, len inceye saruştura- uzattı. Harp patlayıp ta cik vıcık olmağa başlayın- ca bu sefer de — istemez vetimizi beğenmiyorlar. ayorlar, Çünkü hemen bir i dört saatte yüz bin- kazanıyor. Benim gibi z binini satın almak elle- rinde. Nihayet Sadri bey gibileri istiyorlar. Onların da Mmaksatları açık. oldular, | Gitmeğe davrandım. Prenses: — Olmaz, dedi. Bu akşam benim misafirimsin. — Evde kimse yok, — Evin şuracıkta. Paşaya baka- cak hizmetçiler var. Haber gönde- ririm, merak etmez. — Bir misafirim gelecek de. — Erkek mi? — Aman hanımefendi! Ne müna- | sebet? — Neden ne münasebet? Tahsil, terbiye görmüş bir hanım kız er - keklerle ahbap olamaz mı? — Biraksa - bile bizde yok. imkânı eyse kim bü misafirin? | fena halde âşık olmuş. Tanışmış — Dam De Sionda sınıf arkada- | şımdı. Adına Çalıkuşu Feride der- | ler. — Çalıkuşu Feride mi? — Evet efendim. Tanıdım. — Şu romancı Reşat | Nuri Beyin iki senedenberi sevdi- ği tombul kız değil — Tombuldur amma, böyle bir macerası olduğunu bilmiyorum. — Ben biliyorum. Reşat Nuri ridorlarında kendisine kol kola te- D okter Şadan; aradan yıllar geç- tiği halde Melâhatı - bir türlü unutamamıştı. O ne güzel, ne şirin vene.can yakan kadındı. | Onu Tibbiyenin — son - sınıfinda | hastahanede tatbikat yaplığı gün- derde tanımıştı. Bir hastayı ziyaret için hafta a- rası hastahaneye gelmiş, müdüre müracaat etmiş, bir stajyer refaka: tinde olarak ancak bir kaç dakikâ hastayı ziyaret edebileceği bildi - rilmiş, o esnada müdür bulunan Şadana da bu mişdi. Şadan hastahanenin mermer ko- mas edecek derecede sokulan genç kadına yan yan bakıyor ve yüzü - nün güzelliği, endamının le karşısında âdeta mest - oluyordu. Genç kadın da Şadan ile yapayal- nız giderken memnun görünüyor, ve onunla konuşmak için mevzular bulup çıkarıyordu. Hastahane ka - pisından ikinci kattaki hasta ku - | Huşuna gidinciye kadar Melâhat ütün hayatını kısaca Şadana an - uş gibiydi. Liseyi bitirmiş, Fen fakültesine gidiyormuş. Hasta komşuları imiş. Küçük iken babası öldüğü için bu hasta; Melâbatın okumasında mü- essir olmuş. Bir sene sonra Üniversiteyi biti- recek o zaman iyi bir kimyager o- lacakmış. Melâhat hasta ile konuştu. yine Şadanla birlikte koğuştan çıktılar. İki genç bu uzun koridorun bit- memesini istiyorlarmış gibi o ka dar yavaş yürüyorlar ve biribirle rine de © kadar sokuluyorlardı ki.. Şadan mütemadiyen genç kadına bakıyor ve onun. tayırlarını, söz söyleyişini, güzelliğini âdeta kafa- sının içine nakşediyormuş gibi ba- kıyor, bakıyordu. Melâhat kendisine sokuldukça gözleri kararıyor ve bu uzun hasta- hane koridorunu iki tarafı çiçek - lerle bezenmiş yeşil bir aşk- yölu görüyordu. Şadan Melâhatı belinden kucak- lamış.. ona tatlı aşk nağmeleri fı- Bıldıyor ve nihayet: — Melâhat,, diyor.. artık evlene- lim.. olmaz mı?, Melâhat bu ere dudaklarını ——— — bey onu Dam De Sıonun son mü- kâlat tevzil merasiminde görmüş, “Amma Çalıkuşu onu sevmiyor. Bu- nu da biliyorum. — Bunu bilmiyordum efendim. — Hem niçin sevmediğini de bi- liyorum. Sen Feridenin şişkölu » ğuna filân bakma. Onü mektepte niçin Çalıkuşu dendiğini hatırla - maz masın? Gayet çevik, düz duvarlara çı - kar, sporcu, — tropikal karakterde bif kız olduğu için Halbuki Feride Reşat Nurinin günde 90 sigara içi , dudaklarından siğaranin ek - sik olmadiğıni görmüş, tülün du - mâfı, — niköolin genzine kaçmış. Sonra Reşat Nuri bey sporu dâ mezmiş. Çalıkuşu Feride ne yapsın öyle nikotin içinde boğul - ipili sevgi Erenkö - yünde başka bir delikanlı seviyor, yakında da nişanlanacaklar. — Aman hanımefendiciğim. — Ya.. Görüyorsun ki oturdu - ğum yerde hepsini biliyorum. Re- şat Nuri bey bunu haber alınca za- vallı intihara kalkışı zacı söyledi. ruşlük teni mış, bizim ec- Eczaneden beş ku - rdiyot — almış, içmeğe | tesaddi edeceği zaman bereket ver- sin Ömer Seyfettinle, edebiyat muallimi Ali Canip yetişmişler | de kurtarmışlar zavallıyı, | — Benim hiç bir şeyle alâkam... — Olmadığını biliyorum. Yalnız Çalıkuşu Ferideden söz açtın da 0- nun için söyledim. Madem ki mi- safirinmiş, onu da çağırırız. — Çok sıkılgândır efendim. — Burâğı yabantı yer mi? Se- hih de annen yök onun da annesi yok. Bir anneniz de ben — blürüm. Hem müşterek anneniz olurum fes na mı? — Çok teşekkür ederim fakat, — Hem hiç görmediğiniz bir şey göreceksiniz. Bunu bu memlekete yeni baştan ben getiriyorum, Çok enterese olacaksınız. — Ne gibi fevkalâde bir şey? — Fevkalâde değil, — Mütevazı, sakin, hattâ ilâhi bir şey. Yani si- ze ilk defa (Zekeriyya sofrası) nı göstereceğim. uzatiyor ve iki genç öpüşü Şadan 6 kadar dalmıştı kİ- » Jâhat: — BSizi yordum, çok teşekküf rim. Yine görüşürüz. diye zattığı zaman hayalden uyatıdı kikat ile karşilaşınca: — Güle güle Bayan Melâhal yebil Bundan sonra Melâhat defalar hastahaneye geldi. Şâf bir görüştü. Her görüşme dostluğü ardı. yet.. hasta iyi öldu.. Melâhat ile Şadanın dostlul ) etini V e ir ç$ bir Si g“hıF dan sonra daha çok ilerledi. Üç yıldır vilâyet merkezit deki kaza merkfl ktor Şadanın tek bil tan gelen mektil saatlik mesal çalışan d sellisi Melâ e ı. git ç H olurdu. Her mektup ona ku lünde berrak bi ır ve her sal yata karşı daha cesur ve dabâ ir eksir tır önü y <i vetli hazırlıyordu. iri i bi K” Birdenbire Melâhatin m'.'k'“pu. rı kesilmişti. Şadanın olduğu mektup' ların da yet rıp varmadığı be Şadan gi lerdiği la:ıhhuılü“t" göndt rine * y tupların (adres bırakmadan ilâvesile dönü; herşeyin bitti; Halbuki o, Melâhat için ne €V şeyler düşünüyor ve ne lâtif bif tikbal tahayyül ediyordu. Acaba mektupların cevabi den kesilmişti. Melâhata gönderdiği mekt | da yanlış bir şey mi yazmıştı. S gaht ladığı müsveddeleri bir kert | ştan başa okuyunca; — Eyvah.. dedi.. Kadın h Çünkü genç kadına karşi . tuplarında çok garip bir Hisan lanmış ve Melâhata istikbal haklie £ | n sakll kında en ufak bir ümit bile vti mişti. Şadan zannediyordu ki: | kadına bir aşki bahsedecek olursa bütün bıık;"ı,ı tan, bir iniivl(' sevdli w sanlar gibi şehvi hislerle ıııü* ettiğini gösterecek, hele çok $7 ği bir kadının nazarında bi bire sukut etmiş olacaktı... Maamafih artık ne yapabili in*“" 4 (Devemi 6 ımcı sayf9' aü Zekeriyya sofrası mı? — Evet Zekeriyya: sofrasi- — Bir ziyafet falan mı? — Hem evet, hem hayir. Pi sofrası da derler: £€ .“Ben buraya esasifl Çat tirdim, Eskiden de varmi$r bir kısım insani kendi aralarında hususi bİF Ben şeklinde yapari lar — hususi larmış 3çt hu umumi bir âyin şekline S9 Bim, * — Meraklandırıyorsunuz | çef — Hakikaten'tmerak © bir sofradır. — Feridet hoş değildir. Onu bir defâ in konağına bendi. şeyl âyinlerle bize kaçıp ge — Zekeriyya — gofrasındâ | hı:“_;:î üf * yoktur. Onda Kem sela €Y | hd büt dilinin sirfi “Nosil, gelecek misin? — Ferideye Borayım. (Devi İ | |