P 6—SONTELGRAF— 9 Haziran KANUNİ SÜLEYMAN Yazan : Nedim Refik 1937 a n baga ü Siz gecenin bu vaktinde karanlıkta buralarda böyle ne arıyorsunuz ? Elbette birşey için geliyorsunuz. Buadam kimbilir kaç saattir burada seni bekliyor Fakat Parhali bunu hiç anla - mamış göründü: — Sen deli olmuşsun, dedi, bu.- radan git. Eğer benden para isti- yorsan bunu al da git Hakikaten Parhalı karanlıkta Bilâl'a bir altın sikke uzattı. Bülâl'ın aklına başka bir fikir da- ha gelmişti. Bu parayı almakla al- mamak arasında tereddüt etti, Şu anda paraya çok ihtiyacı olduğun- dan dolayı değil, fakat parayı a - larsa acaba bu adamla ilerisi için daha sıkı münasebata girerek es - rarına nufuz etmek kabil olur mu? diye düşünüyordu. Lâkin şimdi pek nazlı davrandı: — Ben, dedi, para istemiyorum. Hint paşasının kızımı — bulacağım. Bana onu bulur musun? Parhali bir taraftan parayı ka - bul ettirmek için Bilâl'a ısrar ede- rek: — Sen, dedi, çu parayı al. Bu bir altındır. Haydi buradan git. Se- nin deli olduğunu görüyorum. — Ben para istemem. Ben Hint paşasının kuznt arıyorum. Söyle, © nerede? Parhali sabırsızlanıyordu. Fakat kendine de son derece hâkimdi. Bi- Kâl artık kendisinin tehdit edil - mediğini görerek vaziyetin — ken- di lehine deminkinden çok iyi ol- Parhali sadece: — Haydi, deli adam, dedi, al bu parayı git. Sesinde emreden biradamınkuv. Sesinde emreden bir adamin kuv- weti vardı. Fakat Bilâl bir kere da- ha tekrar etti: —Hint paşasının kızını aryorum. Bu kz nerede? denizde mi boğul - du? Parhalı Bilâlin bu kadar ısrarla sorması karşısında doğrudan doğ- Tuya cevap vermiye lüzüm göre - rek: — Ben bilmez, dedi, sen kimi söy na İle her kelimeyi ağır ağır söyli- yerek ilâve etti: — Bu parayı al, git. Yoksa benim arkamdan gelemezsin. Bu sefer Bilâl tekrar: — Hindistandan gelen kız ne ol- du?.. denizde mi boğuldu?.. diye sordu, fakat Parhalı şimdiye kadar hiç bir şey söylemeden orada bek- liyen adama Bilâlin anlamadığı bir kelime ile bir emir verdi Ka - ranlıkta çevik bir bareketle bu x- dam öyle bir hücum etti ki, Bilâl biçağını çekmiye vakit bulama - mıştı. Parhalı istihza ederek: — Bıçakla oynama, dedi, elini ke- sersin. Fakat Bilâl bu istihzayı kolay ko- lay hazmedecek gibi değildi. Ka - ranlıkta meçhul adamla şiddetli bir boğuşmadır başladı. Çok çevik bir pehlivan gibi olan meçhul adam O Bilâli kıtkıvrak ederek sürüklemi- HK yye muvaffak olmuş ve tepenin ke- narında aşağıya doğru ağzını aç - mış, korkunç bir uçurumun kenâ- rıma kadar sürüklemişti. Fakat bu sırada Bilâl düşmanından daha zi- re daha söylüyorum, şu parayı al, git. mıyacağım. Siz gecenin bu vaktin- de karanlıkta buralarda ne arıyor - sunuz?. Elbette bir şey için geliyor- sunuz?. Bu adam kımbilir kaç saat- tir burada sceni bekliyor. Beni gö- Tür görmez sana ıslık çaldı Ben iki- nize karşı tek bir adamı Fakat ne- reye gilseniz arkanızdan ayrılmı - yacağım. ü Parhalı gülerek: — Biz, dedi, buradan define çı - karmak istiyoruz Sen de gel bizim- le beraber.. Parhalı Bilâlden yakasını sıyır- mayı çok düşünmüştü. Fakat onu öldürmek, yahut elini, ayağını bağ- lıyarak bir. yerde birakıivermek Parhalı ile adamına. -Çünkü ıslık Hükümetçilerin başına | — Yok, ben sizin arkanızı bırak- ' çalmış olan meçhul adam da (Kali) evlâtlarındandı- hiç zor değildi. Fa- kat Parhalı böyle bir vak'a ile na- zarı dikkati celbetmekten, yen! bir çok dedikodulara yol açmaktan korkuyor, hele ele geçmiye çok ür- küyardu. Artık Bilâle karşı silâhı değiştir- mişti. Onun korkmadığını, para ile de baştan savulmadığını görünce: — Gel, dedi, sen de bizimle be- raber gel... Biz define çıkaracağız!.. Bilâl onlarla beraber gitmiye em- niyet edemezdi. Fakat içinden ge- len öyle bir merak vardı ki, eğer Parhalı ile arkadaşından ayrılmaz da onlarla beraber giderse başına çok şey geleceği için çok şey öğre- neceğini hissederek yürümek isti - yordu. (Devamı var) geçeceğim, delikanlıla- rı harbe sürükliyeceğim ($ inci sayfadan devam) — Şu tepeyi görüyor musun? İşte orası İspanyadır, dedi. Bir an cesaretim kırıldı. O kadar uzaktı ki gösterdiği yer... Sonra yolları da bilmiyordum Fakat bir- denbire içim tekrar hızlandı. De- niz kenarına indim. Balıkçı ka - yıklarını görünce, aklıma bir fikir geldi. Kara yolu ile gidemezsem, deniz yolile giderim ya, diye dü- şündüm. Fakat bunda da muvaftak ola - madım, Deniz kenarında bir kaya- nin kovuğuna oturmuş. bir taraf - tan ekmekle çikolatımı kemiriyor. diğer laraftan da düşünüyordum KIZGIN GÜNEŞ ALTINDA Mideme bir kaç lokma inince canlanmıştım. Dağa doğru yola çık- tım. — Yarım kilometre yürümüş- tüm ki, bir mitralyözün arkasına uzanmış bir adam gördüm Ken- diri belli etmemek için hemen yo- lumu değiştirdim. Artık sivri ça- kıl taşlarile dolu keçi yollarından yürüyordum. Beynimi yakan kız- gin bir güneş altında yarım saat ne yapacağımı yade atik davranmış, evvelâ hiç mu-| kavemet etmiyerek onun ilk şidde- tini gevşeterek onu aldatmıştı. Bir- denbire bir hareketle düşmanını devirdi. O zamana kadar bu boğuş- mayı'dikkatle seyreden Parhalı bu sefer Bilâle: —Çok yaşa, dedi, biz seni dene- — mek için yaptık. Sen çok iyi dö - ğüşmek biliyorsun. “Bilâl düşmanını bırakmak iste- — Ümiyordu. Uçurumun kenarından onu aşağıya atmak kolay görünü - /—yordu. Fakat Parhalı şiddetle mü- dahale etti: — Bir adım daha, dedi, sonra sen Glürsün.. Onlar iki kişiydi, Bunların bir olup. Bilâle bir hainlik etmeleri müm - kündü. Hattâ Bilâl şimdiye kadar Parhalımın böyle seyirci kalışma şüşmıştı. Parhalı bir kelime daha söyledi. Meçhul adam hemen boğuşmayı , bıraktı. Parhalı Bilâle sokularak: * 'etor, şimdi söyle. &n yürüdüm. En nihayet bana göste- rilen dağın tepesine varmıştım. Biraz dinlenmek için yıkık bir duvarın dibine oturdum Ayakla - Tıman altında uzanan İspanya sa - hillerini seyrediyordum. Vadinin ortasında küçük Por-Bu şehrini gö- Tüyordum. Oraya ulaşmıya karar vwermiştim Şehre doğru inmiyte başladığım zaman, yolda, silâhını , kucağına koymuş bir milis aske - rinin rahat rabat sigarasını içmek- te olduğunu gördüm Kendimi ©o havalinin kızlarına benzetmiye calışarak, nefere yak- laştım. Bana İspanyolca bağırdı. Ben 'de İspanyolca cevap verdim. — Şehirden geliyorum, dedim. Asker sesini çıkarmadı, yürüdüm. Denizin kenarına gelince kayalık- lar arasında sığınacak bir yer a - radım Ayaklarımı derin bir zevkle serin suyun içine soktum. Bıça -« ğimla kayaların aralıklarından çı - kardığım — midyeleri lezzetle ve taze taze yedim. Ondan sonra da yoluma devam ettim, Karşıma büyük bir ev çıktı. Üze- rinde İspanyol bayrağı dalgalanıyor- du. Baktım, sarı ve kırmızı Ka - talonya bayrağı... Bu binanın ö - l ; | | nünden de hiç kendimi belli et - | meden geçtim. NİHAYET İSPANYA Sahil kısmı tel örgülerle örül - müştü. Fakat ben artık tel örgü dinler miyim? Bu telleri kaldıra- yak, altlarından yavaş yavaş ö - bür tarafa kaydım. Artık İspanyada bulunuyordum. Artık hiç bir korkum kalmamıştı. Bütün ihtiyatları terkederek Por-Bu daki kahvelerden birine girdim Kuruyan boğazımı tazelemek —i - çin, bir bardak limonata içtim. el lise çıkmasın diye korkuyordum. Fa- kat garson parayı olduğu gibi ku- bul etti Bir küçük bankaya giderek, pa- raları değiştirdim. Bu sefer Rar - selon'a hareket etmek üzere olan trene bindim. Vagonda hulyaları ma dalmıştım. Artık ertesi gün bir milis askeri olacağımı düş kümetçi İspanyaya giden bir çok yolcular vardı. Yolculardan biri be- nimle Katalonya dilile — konuştu, ben de Fransızca cevap vercmiş bu- lundum. Bu macera içinde ilk ga- fum da bu oldu. YAKALANDIĞIMI HİSSEDİ- | YORUM Benimle konuşan adam gar şef- lerine ve bir polise müracaat etti Onlar da hemen geldiler, pasapor- tumu sordular. Ben. de artık son kozumu oynıyarak, tatlı dille tes- mi memurları yumuşatmıya çalış- tım. Fakat bunlardan biri — beni ikinci mevkie aldı ve Barselon'a kadar yanımdan ayrılmadı Barselonda otomobille karakola gittik, oradan-bana bir yer gös - terdiler ve bir oda ayırdılar Oda- ya girdiğim zaman. bütün teşeh - büslerimin yarıda kaldığını anlı » yarak, ağladım. Barselonda bana çok iyi mua - mele ettiler, Herkes benimle meş. Bul oluyor, herkes benim hoşuma Ridecek bir şey yapmıya çalışı - yordu Barselon'u bombardıman ediyordu Bombalar, bulunduğum yere o ka- dar yakın düşüyorlardı ki, titri - yordum. Fakat karkmadım, göz - İN 4 dum. İ Kompartımanda Bilbaodan hü - | iOkuyucularla |Baş başa - Karanlıkta | | | | | zetesi bu telgrafın nasil olduğunu Terimi kapıyarak, kendimi muha- | rebe meydanında zannediyordum. DÖNÜŞ İki gün sonra, beni Fransaya gön- dereceklerini söylediler O zaman annemi tekrar balırladım. İki em- | sada âyin x niyet müfettişi beni bir otomobil. | le Fransa hududuna kadar götür - düler. Babam hududa gelmiş beni bek- liyordu. Babamı görünce, boynuna #tıldım, ağladım. O da beni öyle şefkatle göğsüne bastı ki, yaptı - Hum işden dolayı beni affettiğini o dakika anlamışdım. Yeni negıxuı Faruk Nafizin seçme şiirleri Suhulet kütübhanesi tarafından (Son devrin meşhur şalr ve edip - leri serisi) nin ilk sayısı — olarak (Faruk Nafiz hayatı ve seçme şiir- leri) adındaki eser çıkmıştır. 130 sayfalık büyük kitapta şai- rin eserleri ve biografisinden baş- ka (şiir) ve (Faruk Naliz ve bu - günkü Türk şiiri) ismindeki maka- leler de bulunmaktadır. 25 kuruşa ölan bu kitahı okuyu * rımı & a © | Avrupa Angelikan kilişesinin mü- Cumartesi sabahı üçte birdenbire | uyandım. Asilerin yedi tayyaresi Kalan Bir sokak Süleymeniyede Bozdağan keme- vinde Kaptan paşa Mektep soka - | Şında oturanlardan aldığımız bir *güı., â“ye“. yiyinizl_, diye K mektupta deniyor | «Üniversitenin arkasına isabet | eden sokağımızda 30 - 35 kadar ev vardır. Burası evvelce yandığı i- çin, yeniden bir mahalle kurulmuş- dur. Fakat, bu sokakta uzun zaman- danbetri lâmba yoktur. Elektrik ce- reyanı olmadığı için, evlerimizde de elektrik yakmıyoruz ve petrol âlm- basile oturuyoruz. Elektrik Şirke- tine müracaat ettik. Bir mazbata yaptık. Bunun üzerine bizden 300 lira istediler. Ayni zamanda biri- birimize kefil olmamız lüzimgeldi- ğini söylediler, Bir takım şartlar i- leri sürdüler. | Biz, elektrik şirketinin teklifini | kabul etmedik. Nafıa Vekâletine | müracaat ettik. Cevap bekliyoruz. Sokağın karanlığı dolayısile, ge- eeleri, bazı uygunsuz kimseler, bu- ralarda dolaşıyorlar. Alâkadarla - rın nazarı dikkatine celbederek bu sokağa lâmba konulmasınnı te - mininl gazeteniz vasıtasile rica e- diyoruz. i L Akâye | Altınkumda!.. (4 üvcü sayfadın devam) — Bu akşam nereye gidelim , ci- cim - Nereye istersen. Ben tekrar söze başladım: — Bunlar evli değil azızim.. Fakat bu esnada erkek sıgara içe mek için tabakasını çıkardı. Bir tı- gara alıp ağzına koyunca kadın Yo Bugünkü * içtiğiniz sığara fazla. dır, dedi ve sıgarayı alıp yere fırlattı. | Ben Nuriye baktım: — Hakkın var,. dedim, Bunu an- cak bir evli kadın yapar. Sevgilisi değil. Ben kaybettim.. Angelikankilisesi Dük dö Vindsorla Barışmıyacak ! (4 Üncüsayfadan devem ) bir erkek çıkarsa böyle bir izdi - vaç kilisece tanınmaz! Kilisenin bu noktai nazarı yeni öğrenilmiş değildir. Bundün 6 ay evvel Kral Sekizinci Edvard'ın Ma- dam Simpson ile evlenmelerine im- kân olmadığını ileri süren Angeli- kan kilisesi bep bu naktaya daya- niyordu. Şimdi de Dük ile Düşes'in izdivacını tanımamaktadır. Ruha » ni reis Anderson Jardin, nikâh me- rasimini yapmadan evvel Şimali messili' olan Folham piskoposundan bir telgraf almıştır. Datiy Mail ga- yazıyor ki hakikaten çok kat'i bir tarzdadır. Telgrafta ruhani reis An- deson'a şöyle deniyor: n «Angelikan kilisesi namına Pran- asına sizin hakkınız ve sölâhiyetiniz yoktur.» İşte kilise ile Dük'ün arasında büyle bir mesşele çıkmış oluyor. Görülüyor ki, Angelikan kilisesi Dük dö Vindsor ile Düşes dö Vind- sor'un dini nikâhlarını tanımı maktadır. Avam Kamarasında amele me - buslardan biri, Başvekil Nevil Çem- berlayn'e birdenbire sozmuştur: — Dük dâ Vindsor'u tebrik için ümet, kendisine bir tebrik mek- tubu göndermeyi düşünüyor mu? Başvek:) bu suale cevap verme - miş, ve Avam Kamarası reisi de hemen bahsi kapatmak içir mü - zakeratı açarak rüznameye geçmiş- tir. 4 Fakat amele fırkası mebafilinin Dük'e karşı samimi tebrikâtı de. vam etmiştir. Umumi Harp esna- sında veliaht olan Dük İle beraber Fransada cephede beraber bulun- muş olan amele fırkası reislerin - | den Ber Tillet çok candan gelen bir tolgrafla bu mes'ud — izdivacı kutlamıştır. — Fakat Angelikan kilisesi Dük dö | Vindso türlü | | dan alır, cebine indirir. | demedi. Aralarında yine bir kaç İi KUM İkinci kısım (1000) iirayı, (17,000) papeli, otel fare” lerine: 'bu paralar Haydi bukalım tut kelin perçe - minden! mal herifin cebinden çık- mâadıktan sonra ona ne yapabilir ki? Hiç'. ve hemen karakolda tah- liye... Bu iğin bir de şu şekli vardı: Yankesici şayet çaldığı şeyleri zula etmeden yakalanırsa, paravan- D lık eden adam, kendisinin memur olduğunu söyliyerek hırsızı yaka - dan tular, hattâ etrafa göste - ilş olsun diye, iki de takat atarak karakola götürürdü. Ve yolda p Gerken, bir kolayını bulup, işi Ça- lımına getirerek, çaldığı şeyi on - Abdülhamid devri polisinin rüş- vet almak, çalınan paralardan pay istemek hirsile hırşızlara müsa - mahakâr davranışı yüzündendir ki, Karskaçan Yani, Şalvara Niko, Mil- ton kardeşler, Gözüyaman İstavro, Kürt Memo, Arap Ardaş gibi meş- hur kasa hırsızları, ön sağlam İn - giliz kasalarını peynir keser — gibi kesmişler, binlerce ve binlerce li- ra çalmışlardır. Hele, meşhur yankesici Cimbok Ali zabıtadan gördüğü yardım sa- yesinde, İstanbulun caranı yakmış, soymadık ev, yoklamadık cep bi- rakmamıştı. İstibdat devrinde başlıyan vazile tekâsül ve ahlâksızlığı, 324 hürri- yetinin ilânından epey sonraya ka- dar devam etti. Azmi bey gibi enerjik ve disip- lin sever bir polis müdürü iş ba - şına geçince, bu kötülük yaman seyyielere nihayet verimek | için sonsuz bir gayretle çalışmı - ya başladı. Cezri tedbirler âldi, za- bıta mesleğindeki bu sim styah ruh- | Yu, simsiyah vicdanlı adamları kov- du, tardetti. Filhakika, meslek kadrosunda u- mumi bir temizlik, bir tasfiye ya- pamadı. Bütün kötüleri, düşkün ah-| Tâklı insanları, iyilerden ayırt e - arsız ve uğursuz kimseler haldı. Fa- kat bunların rezaletleri mutlaki - yet devrinde olduğu gibi Kasa hırsızlarına gözcülük! Tramvaylarda paravanlık! Dızdızcılarla ortaklık! Yapmak derecelerini — bulmadı: sidarei maslahat: formülü içinde | bir himaye usulü tesis edilerek, yi- | me az çak | — Cerri menfaat! Yolları bulundu. O kanlı ve karanlık — yıllarda, memleketin asayişile alâkadar » - lan bazi adamlar yankesici para - vanlığı, kaso kırsızlığı, gözcülüğü yapmak surelile elde etlikleri pa: raların verdiği neş'e ve zevkle, moslekten kovulduktan sonra, e$ - ki gözeülüğün ve paravancılığın verdiği ilyadla yavaş yavaş yan- kesicilik ve kaldırımcılık” san'ati « ne (!) sülük etmişlerdir ki, bunla- rın bazıları bugün hâlâ aramızda dolaşmakta, fırsat ve imkân bul - dukça, işlemekten geri kalmamak- tadırlar. Şurasını da şükranla söylemek Yâzim gelir ki, istibdat ve meş - rütiyet devrinde olduğu gibi, bu- gün bütün İstanbul yankesicilerini haraça bağlıyan, kumarhanelerle umumi evlerden haftalık alan za- bıta âmirlerile küçük memurlara rastlamanın imkâni yoktur. Bunu da, Cumhuriyet devrinin faaliyet, vazifeseverlik ve azametine borç. Tu olduğumuzu unutmamalıyız. Hırsızların yardımcı, gözcü ve paravanlarından başka, bir de ha- bercileri vard. Bu adamlar, Sir - keci kahvelerini, rıhtim gazinola- Tını gezerler, tararlar, kolaçan e- derlerdi Buralarda beli kuşaklı a- ba elbiseli Rumelili çobanların, a- rakiyeli, başı yazma sarıklı, lâp- çınlı, poturlu Anadollu tüccarlarin yanına sokulurlardı. Bunlarla dost- Tuk, ahbaplık tesis ederek, bu su- retle vaziyetlerini, paralı olup ol- madıklarını anlamıya çalışırlardı. Çokça paralı olduğunu hissettik- leri kimselerin. hangi otelde kal- dıklarını. hattâ hangi numaralı ©- dada yattığını öğrenerek tahkikat - | larımın neticesini, hesaplarına ça- hıştıkları otel hırsızlarına haber ve- rirlerdi Bu yolda çalışan hırsızlara (otel erler Ötel föreleri, Eski İstanbu! batakhanelerik — AR.. Yazanı M. 5. CAPA'I -- gt — sizde kalsın, gül? im bırakırdi? Bir taraftar oca — kap'sın! ediyer, bir tacaytan da C* maşmuncuğunu çıkıı-ı!““ çte B tık BiZ yindit dıkları malümat üzere, faaliy' çereler, paralı tüccarların YA ları otellerde oda tutarlardı. kaç gün uslu uslu odalarına # | çıkarlar, etrafı tetkik ederler, Ti hayet kiracının odasında buluP dığı bir saatte, maymumcukli pıyı-açarak odaya girer, bavtl Ki heybeleri, dolapları — araştirifi buldukları paraları çalp BgötÜ' lerdi O devirlerde, yolcuların üstlerli” deki mevcut paraları otel kastt | teslim etmek âdet olmamıştı. Ü. safirler psralarını muhaf 72 © mek için nâdiren otel sahipl' Ka verirlerdi. Her yolcu, otele mi$i " gelen her tüccar parasını, yâ fünde taşır, yahut heybesinde, vulunda saklar, odasında bırgıkL dı. Çantaların, heybelerin — İSİ on bin liradan fazla buluni K tüccarların sayısı oldukça kaböf bir yekün tutardı. y0 Meşhur otel farelerinden (Â- - ki şimdi yine buna benzer bİF den dolayı mevkuftur - girdiği odalarındaki bavullardan, Y rın ceplerinden müteaddit de” (10.000.) ile (17.000) Jira arasır'di para çalmıştır. Gündüz araştırma yaptıklaf! ”; vullarda — para filan bulamıyâf reler, ya gece, herkesin UŞ ğu bir saatte odalara girerek. ©| sefer de ceplerde araştırma Yü rak, buldukları paraları aliP lerine doldururları Korkmazlar mıydı? Neden korkacaklardı? Hapisten mi? Teşhirden mi? Bir kere hapis olmaktari Kof ” | kuları yoktu. Çünkü kaç hapishanelere girmiş, "m"';ndd lar!.. Bahusus, bu işde kolay Aöç hapis ol ihtimali de yuk':_'d Çinde Mil!i birliğin Tahakkuku (5 inci sayfad.n devam liğinin umumt hayatta nafif iyt rol aynaması pek tabildir. Şl kadar bu hususta hiç bir €Y Ti memiştir. Ve bugünkü Çit ö f kin hükümetinin idaresi altiP' gı sırlık âdetlerine bağlı % sosyal organizasyonun GeÜ e M şartları altında demokras! 'lıl’ let sözlerinin mânâsını *” :“g'n"... N ocül uıri'_*"dıg millet fikrine yükselemiyOr- . asırlık aile menfaatleri htf :u' den üstündür. Aile ahlâkilt ÖL let ahlâkı arasında büyük mücadelede yine M galip gelmiştir. Zaman ZEMÂN yure kımıldamıya ihtiyaç hİStEdE y juvaji bile, millet methumür, âlet etmek için Hakikt vatanperverlik baret kalmaktadır. —— DoK Adetleri pek çok olan Hi hret kiyet sahipleri sınıfı dâ Z Bu sibine sıkı surette bağltik | açr amnıfın sileleri %* ğ on kadar kişiden * lunmakladır. yve Endüstri işcileri, W raat işetleri aile esasınd ÜDi ha bir topluluk halinde Üa reketlere yabancı Kalmâ Ti bİL Çinin geri kalmasır liğini tesis edememesinii. yük âmil, Çindeki Puf tidir. geikik — » KETİNİ |