Tefrika No: 64 Çölde başlıyan fırtına saatler geçtikçe artı- Yordu. Kum deryası içinde boğulmamak için, yerlere kapanan Süleymanın muhafızları artık biribirlerini göremiyorlardı.. — Zannetmem.. — O halde yıldırımlar mâbudu (Yono) bizi takip ediyor. — Gevezeliği bırak. len dü- fecek yıldırım, koskoca çölde bizi Mi bulacak? Güneş iki saat sonra batacaktı.. Ufuklarda dolaşan kara bulut « lar, çölün alçak semasımı siyah bir Çarşaf gibi örtmüştü. — BSen mabut (Yono) nun bizim uza yıldırım düşüreceğini mi Sanıyorsun? İnci tacirinin, tecrübesiz maiyet Zabitinin sözlerine canı sıkılmıştı: — BSahi! dedi. (Yıldırımlar ve Şimşekler mabudu) çok insafsız - dir. Eğer onun fırtmasına tutu - lursak, çölde sığınacak bir köşe bu- layız, Şahi güldü.. Atını sürdü.. — Muhafızların develerini bir ara- Ya toplar, etrafımın etten bir Bürla çeviririz. Develerin arasında rız. Şahi inatçı, söz dinlemez bir genç- ti. Dediğini yaptı. Fırtına birdenbire artmış, kum ortasında, develeri bir araya ladılar. Muhafızlar atlarından inerek hay- Vanların üzerine — birer örtü ört - " Yere sindiler, Fırtına birdenbire artmı $ kum Tasını çoşkun bir denize çevir « Müşti, İnci taciri: — Gördün mü? Diyordu. Bu - Taya sığınmanın bir delilik oldu - Nu size daha önceden söyle - Tiştim. Eğer Hebron yamaçların- da bir kuytu yere sığınmış olsay- Ük, şimdi bu felâketlerle karşı- ._hîf'uyunııık. Hayvanlar kum tabakası altın - ,da Böğülüyor gibi idi.. Develer bağ- Tiğiyor, muhafızlar fırbınadan t- anmamak için yerlere kapanıyor- a için v panıycı Genç ve söz dinlemez maiyet za- Hİ. inci tacirine: — «Yıldırım ve şimşekler ma - Yono» ya yalvar da bizi bu İelâketten kurtarsın. Nerde ise bo- P öleceğiz.. Diye bağırıyordu. l:,:îi taciri kendini — kaybetmiş, tiz ıı:x'm lı;ını gömülüp hareket - yTlak hiç kimse biribirini gö - *Miyor, biribirine dert yanamı - « Herkes ayni felâketin 1s- Haplamı çekmiye, imdat — diye —.’h.'mıyı başlamıştı . Fırtına gittikçe artıyor.. ,__r':-v_n dalgaları atların ve deve - Tngş “zerinden kalın bir duvar ha K6 geçiyordu.. 'tlâketten kurtulmak ihtimâli Ş azal| , fırtına, saatler =l'kîe genişliyor ve büyüyor « ... ı"Wlıımn altınları kim- rin eline geçiyor Kna ç9 kabilesi çölde daima fır- 'lhıh tutulmuş kafileleri gözetir, NP €der ve fırtına ilerleyince, ımüe efradı başlarını ince bez - sî_llsınp çölün içine dalarlardı. z leymanın adamlarının Amon Shdan ilerlediğini gören Ha - “lar derhal cenbiyelerini belle- B, “karak çöle dalmışlardı. ı,:; Vürgunculukla yaşıyan çöl Gi d:cn için kaçırılır bir fırsat Ve Si Sirtay, öleymandan int Bin l':îl «le geçiren Kaşo M:hmcp) kabilenin & — İşte, » ZeEN; Ğ - ül:’:hydi ikî;ı olmanım sırası gel â* bağırıyordu. E—m.:t"'" Çöl fırtınalarına ve Umanlar içi ümiyı “—'."'hrdı. r içinde yürümiye deviler atlarını sürdüler.. ,L“"lmdayum daldılar, he &üı.ım—ü— (Sabi) nin Amona aa ÜRÜnü kimse bilmiyordu. p bunu bilme- Yazan : M. Necdet Tunçer a. İsruli orc'u una mensup bir muharip lerine imkân yoktu. Fakat, Kaşo, Süleymanın sarayında oturduğu günlerde hükümdarın Sur kralım- dan altın beklediğini biliyordu. Ve Bedevi rakkasesi Sahra —bir gün Kaşoya kısaca şu malümatı vermişti: «— Süleyman, Amon kraliçesini elde etmek için, ona bir kaç talan altın göndermiye karar vermiş. A- caba hükümdar onu seviyor mu? Yoksa kraliçeyi memnün ederek harp fikrinden uzaklaştırmak i « çin mi kendisine bu hediyeyi gön- deriyor? Burası malüm değil..> Gameenenesine nnn eee n Beyoğlu Halkevi konserle: Beyoğlu Halkevinde! 1 — Yayhı saz orkestrası ve bü- yük orkestra teşkili (Konservatu- &r profesörlerinden ve evimizin Ar şabesi komite başkanı Bay Soyfet- ftin Asal tarafından idare edile - cektir.) 2 — Koro (Konservatuar pro - fesörlerinden ve evimiz Ar şubesi komite üyesinden Bay Nurullah Şevket tarafından idare edilecek- tir.) 3 — Oda musikisi ve birlikte çal- | ma (Könservatuar profesörlerin - | den ve Evimizin Ar şubesi komite üyesinden Bay Sezai Asal tarafın- dan idare edilecektir.) 4 — Nefes sazları (Konservatuar profesörlerinden ve Evimizin Ar şubesi komite üyesinden Bay Ce - mil Döneler tarafından idare edi- lecektir.) 5 — Bu program dairesinde ça- lışmak isteyenlerin 31 Mayıs 937 akşamına kadar Evimize müracaat ederek kayd edilmelerini rica e- deriz. 1/Haziran/937 tarihinde yokla « ma ve tasnif yapılacak ve dersle- re başlanacaktır. 1 — İstanbul Belediyesi 937 Bal- kan Festivali münasebetile Ağuş- tos ayı içinde bir fotoğraf sergisi açacaktır. 2. — Sergiye amatör ve profes « yöonel fotoğrafçılar iştirâk edebi - lir, 8. — Sergide teşhir edilecek re- simler iki gruba ayrılmıştır. A — İstanbulun tarihi âbidele « rine ait fotoğraflar. —| B — İstanbulun tabii güzellik - lerini tesbit eden fotoğraflar, 4 — Sergiye gönderilecek fo - toğraflar 18 X 24, 30 X 40 ve 50 X 60| kadar olmalı ve Temmuz ayının 20 sine kadar mumaralı makbuz mukabilinde Belediye İktisat İş . leri Müdürlüğü Turizm bürosuna teslim edilmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra yapılacak müracaat- lar kabul edilmiyecektir. 5.— Sergide teşhir edilen her i- ki zümreye ait resimler belediye İktisat İşleri Müdürlüğünün riya- seti altında bulunan bir jüri heye- ti tarafından tetkik edilecek ve her şotraN NNN YAmAENE Na lADimDE NYYN AYA Na HEKaKdAN INN dnsNaNmNANNAnENaN aN zümreden | inci ve ikinci olarak ge- çilen fotoğraf sahiplerine Festival Komitesince yüksek kıymetli birer bhediye verilecektir. 6. — Jüri hey'eti seçtiği resim- lerin tetkik etmek üzere filim — ve ya plâklarını istemek hakkını mu- hafaza eder. Kaşo bu sözleri hatırlayınca, ka» bilesi efradına vaziyeti anlatarak: Bu kafilenin Amona boş yere gitmediği muhakkaktır. Süleyma- nn muhafızları eğer Amona - bir mektup götürmüş olsalardı, böyle kalabalık bir halde yola çıkmıya ne lüzüum vardı? Onların Amona altın götürdüklerinde şüphe yok- tur, Demişti. Kaşonun verdiği bu izahat bü - tün Bedevlleri harekete getirmi- ye yetmişti. Hamolular 20 kişiden fazla de- Billerdi. Süleymanın muhafızları | kum deryası içinde bocalayıp du- ruürken, Kaşo atını sürdü.. Ve bü- tün Hamolularla birlikte ilerledi.. Bu bâskın pek dehşetli almuş- tu. Hamolular: derhal - Süleymanın mubhafızlarını çevirdiler.. Muhafız. ların bir şeyden haberi yoktu.. On« lar canlarımı kurtarmak kaygusuna düşmüşler ve yerlere yatmışlardı. Hamolular bu vaziyeti görün - ce: — Tehlike yok.. Hepsi yerde ya- tıyor. Hemen yükleri alıp kaça - Diyerek kafilenin içine daldılar, (Devamı var) Yeni neşriyat | Yeni Adam 177 inci sayısı çıktı, İçindekiler: Talebeyi imtihana — hazırlıyalım (İsmall Hakkı), Amele mahallele- ri (Lütfü), Politika (Adnan Cemil), Eski Türklerde Spor (Rıza Çav - darlı), Hâmit Anketine Hasan Âli Yücel, İsmail Hami, Yaşar Nabi ve Nurettin Artamın cevapları, Rus - yadan dönüş (ÂAndre Gide), Galip- ler ve mağlüplar (İlya Ehrenburg), Aşk nedir (Suphi Nuri), Eski Yu - | nanistanda sosyal fikirler- (Hasan | 'Tökin), Mis Brady — (Hikâye, L. Holward), İç sösyete, Dış sosyete tetkikleri, Haftanın — düşünceleri, Fikret Mualla'nın resimleri. Okun-| masını tavsiye ederiz. x Bülbül Bülbül adı ile intişar etmekte olan haftalık mizah gazetesinin 6 ncı sayısı da gayet nefis yazılarla çıkmıştır. 100 paraya olan Bülbü- lü, okuyucularımıza tavsiye ede - riz. * Memurun kitabı Askoeri ve mülki tekaüt kanunu Trakya Umumi Müfettişliği Baş B. Sabri Öney «Me- tabır unvanı altında bir Öğrendiğimize göre bu değerli eserin 2 inci sayısı da çıkmıştır. Devlet hizmetinde bulunanların tekaütlükleri ile yetimlerinin maa- şa bağlanması üzerinde toplu bir esere kavuşmadaki fayda yalnız a- lâkalara münhasır kalmaz, Bu kanunları tedvin ve tatbik edecekler için de iyi tasnif edil - miş bir eser büyük bir yardımcıdır. Bay Sabri Öne”in bu değerli ki- tabında 455 sayfa metin ve 15 say- falı bir fihrist vardır. Eserin mün- derecatı şöyle hulâsa edilebilir. 1633 sayılı son tekaüd kanunu i- le bu kanunun 1936 tarihine ka « dar gördüğü tadiller, kanunun muh- telif maddeleri, hakkmda büyük millet meclisince ittihaz olunan ka- rarlar, devlet demiryolları inhisar- lar idaresi tekaüd kanunları, yaş tahdidi hakkındaki kanunlar, te- kaüd işi ile ilgili diğer bütün ka- Tarlar, nizamnameler; talimatname ve tamimler, Bu güzel ve değerli eserin fistı 50 kuruştur. Beş kuruş posta ücreti ile Edir- nede sahibine müracaat edilmesi, — Ne söylesen, bir kulağımdan giriyor, öbür kulağımdan çıkıyor. — Elbette! Öyle olmasa, iki ku- lağa ne ihtiyaç vardı? İ HİZMETÇİLER — Kızım, bu eti ne diye aldın? Safi sinir... Ben de kasaba onu söyledim ya, kendim için olsaydı, bu eti zor alırdım, dedim. N * — Ne o İkbal? Benim diş fır - çamı mı kullanıyorsun? — Ne olur bayanım, sizden mi iğreneceğim? — Karım sabah akşam benden para ister. — Peki, bu kadar pıyor? — Ne bileyim, para verdiğim yok ki.. rayı ne ya- — Boyuna zil çalıyorum, bir tür- lü gelmiyorsun. — Affedersiniz, eskiden telefon idaresinde idim. Zil sesine aldırış etmezdim. de... İKİ KİŞİ ARASINDA — Bakkala, kasaba, ekmekciye elli Nira borcum birikti. — E ne yapacaksın? * — Mahalleyi değişlireceğim, LOKANTADA Müşteri — (Garsona — tabaktaki sıska tavuğu göstererek) alarönt- Bgen tavuk galiba! Yalnız kemikleri görünüyor. — 4 — Buğün mirasyediliğin üstün- | de! Garsona 25 kuruş bahşiş ver » din. — Evet amma, o da yepyeni bir pardesü verdi. | — Siz yokken bir kadın geldi, A radı, amma ismini söylemedi. — Her halde, bizim budala hem- şire olacak! — Olabilir, çünkü size çok ben ziyordu. KALP LİRA Birisi nasılsa, bana kalp bir gü- müş lira sürdü. Bu paranın ger - geğinden farkı yoktu, her şeyi ta- mamdı, Yalnız gümüş ve sair kıy- metli madenlerden mürekkep ola- cağı yerde kurşundu. Kimsenin camnı yakmak, yahut işi pişkinliğe ve şirretliğe vurarak zorla geçirmek istemediğimden li- rayı fırıncının — tezgâhinın üze « rine koyup dedim ki: — Şu kalp Hirayı alır mısın? — Elbette alırım, dedi, süre « cek enayiler çok! Ertesi gün ayni kalp lira benim cebimde bulunuyordu. MEŞHUR DOKTOR Bir mecliste halkın pek ziyade Fağbet gösterdiği bir doktordan bahsediliyordu. Birisi dedi ki: — Çök müthiş para kazanır. Bir başkası da şunu söyledi: — Hastalarından para istemek Adeti değildir. Bir üçüncüsü dayanamadı, şu cevabı verdi: — Ohalde ne yapar? Vereseden ister zühiş! Kocası — Tayyare cileti alma! Benim piyangoda talfim yoktar. Karıst — Nereden biliyorsun? Kocası — Senden biligorum. Eolenmek te bir piyangotur demez. der mi? PLÂN Mimar alâkadar zate dedi Ki? — Yaptığım plân pek mükem - | mel! Bilhassa tezyinatı! Yalnız plânda bir mahzur var, O da ap - tesbane ile yukarı kata çıkan mer- divene yer kalmıyor. — Canım, onlar olmasa da olur. Plân iyi ya, sen ona bak! ÇOCUK SÖZÜ Büyük anne, mini mini torunu- na masal söylüyor: — Derken, yavrucuğum, — kuzü yaramazlık ettiği için, kurt gel - miş, bir âlâ yemiş. — Büyük anne! — Ne var yavrucuğum? — Kuzu uslu otursaydı, 0 za « man biz yiyecektik değil mi? HAKKI VAR Meşhur ayyaşlardan biri meyha- — Beni ciş bulan iderehaneri> gönderdi. ihtiyacınız vermiş. —Yanlışlık olacak, Ben bütün işlerimi kendim yaparım. — Daha iyi ya, işte ben de böy- le bir yer arıyordum. Hizmetçiye nede mükemmel surette içmişti. Tam çıkacağı sırada karısına rast- Tadı. Kadım, kocasının perisan Hha- Nini görerek: — Şu kıyafetine bak! Bu kılıkla | elâlemin karşısına çıkmıya utlan- miıyor musun? Dive haykırdı. Adamcağız: — Hakkın var, utanıyorum karı- cığım, dedi ve tekrar meyhaneden içeri daldı. NE ZARARI VAR? Adamcağızın bir yaz gecesi üye kusu kaçtı, sağa döndü, sola dön- dü, bir türlü uyku tutmadı. Çır- çıplak yattığı yataktan kalktı. Di- ğer odada bulunan tütün paketini almak için dışarıya çıkarken, ka- rısı seslendi: — Böyle anadan doğma nereye gidiyorsun? Ya hizmetçiye rast - larsan? Adamcağız cevap verdi: — Zararı yok, görmemezlikten İNCELİK Kadın kocasına dedi ki: — Gazetelerde kürklü mantolas — Sen bir sahtekârsın! * — O kadar bağırmıya Tüzum yok. Sahtekâr olduğumu ben sen- den daha iyi biliyorum. Tın nasıl muhafaza edileceğine dait bir fıkra okudum, — Evet amma, bundan sana ne? Senin kürklü manton yok ki! — Ben de zaten senin bu nok. — taya nazarı dikkatini celbetmek ise — tiyordum. TAYYARE İLE... — Ne 0? Hazırlık mı? - Evet, Mısıra gidiyorum. — Hangi posta ile? — Tayyare postasile, — Mısıra tayyare postası yok ki! — Karım hazırlanıncıya kadar o da olur, EV KİRASI — Bizim ev sahibinden geliyo - rum., Beş aylık borecum var, Biraz para kabul ettirinceye kadâr akla karayı soçtim. G” Ç — Tüccar galiba bu akşam bu- radan geçmiyecek. — Sakın başma bir felâket gel miş olmasın! » Allah, Allah... Neden? » Hepsini istiyor da ondan! ZEMANE Bay Âkıl aklı sıra, oğlu Gürbü- ze nasihat verir: — Oğlum, hocanın ikide bir seni tekdir etmesi bilsen ne kadar gü- cüme gidiyor, — A, hiç üzülme babacığım, bil- sen o tekdirler bana ne kadar vız