| - Gece Kuşu (4 üncü sayfadan devam) den bu vak'a bana öyle — tesir et » Bankaya gelir gelmez cüzdanım- daki parayı son lirasına varınca » | ya kadar vemnedarın önüne uttum.. Arkasından da ölü kadının eline 10 sene evvel Kimsenin inanmadıği | bir günde tek başına Kadınlar hep birden denize çırpınıyorlardı ordu :- Yetiş parsalı.. Ve sür'atle yak Hi üzerinde sanki bir tığ gibi kı_yıyordu o nb:gıl denizin Sonra Tacı Cihan ile I_Pmısta o- 'lan kadin - ki bunun Zöyilep ba - Tum olduğu — anlaşılıyotdu - kıza böyle bir telklifte bulunabileceği düşünüldü. On çifte bir kayık böy- le bir kazaya sebebiyet verecekti. “Ali Şavkat kayıkta bulunacak kızı kurtaracak ve kaçıracaktı. Fakat Kali evlâdlarının talileri kendilerine yaver ve öyle oldu ki onlar denizde bu müsademeyi ya - pacakları zaman Haliçle korkunç bir fırtına çıkmış, bu karışıklık ön- ların işine umduklarından çok faz- .la Ali Şavkatın en ufak harekâtı bile hesap ederek evvelâ kadınla- kendisini ilk denize atan olmuştur. Fakat kadınların yaşlı, sakallı kü- rekçileri de birer deniz kurdu idi ki bunlatın ne olursa olsun müt- Jaka yolcularını kurtarmak iste - yeceklerini Ali Şavkat anlamıştı. Onun için kayıkçılara şiddetli birer yumruk vurmakta vakit geciktir - medi. Sersemliyen kayıkçılar kendile- rine gelerek bu yumruğun nereden geldiğini araştırırken Ali Şavkatın kürekçileri hep birden denize atıl- mışlar, kayıkçılarla kadınları kur- tarmağa uğraşır gibi davranarak kayıkçıları her türlü hareketten a- hkoymağa muvafak olmuşlardı. Bu sırada Tacı Cihan kurtarıl - miş, fakat henüz kaçırılmamıştı. etraftan başka kayıklar — geliyor, bunların arasından — görünmeden kaçmak zorlaşıyordu. Ali Şavkat © zaman anlaşılmıyan bir dille ses- Tendi: — Yetiş parsalı! Süratle yakla - şan on çifte bir kayıktan bir adam fırladı, bu hakikaten Parsalı — idi. Uzanarak baygın bir halde olan 'Tacı Cihanı derhal kayığın içine aldı, üstünü büyük bir örtü ile ört- tü. On çifte yine süratle uzaklaş - mağa başlarken Ali Şavkat bu se- fer başka bir kayığa kendini atmış bulunuyor, ve Parsalının kayığın- dan büsbütün başka bir istikamette uzaklaşıyordu. Kazaya sebebiyet veren kayığın kürekçileri hâlâ uğ- kızı unuttum, fakat her gece rü - yama giriyor. Fahettin Kerimi tavsiye ettiler. Bakalım beni bu dertten kurtara- bilecek mi?. Doktorun odasındayım. Karşı karşıya oturduk. Ve sorgumu sordum: . — Deliler artıyor mu, — azalıyor mu? — Deli kelimesi diye bir şey ar- tık Türk tababetince de tarihe gö- mülmelidir. Bugün beyin ve ruh hastası vardır. Sizin yarı deli de « diğinize bizim tababeti ruhiye di- linde piskopat veya dejenere adı verilir. Ruh hastaları arasında en ilk çok rastladığımız iç hastalığı ciğer | veremidir, Burada iki nazariye var- dır. Bir kısmı ruh hastalıkları do- layısile sıhhatlerini ihmal etmekten flori gelir; diğer tez de, erken bu- nama donilen akı! hastalığı ile ci- ğer veremi arasında yakın ve sıkı bir münasebet olduğu — Iddiasıdır Erken bunamayı gizli bir tarzda seyreden tüberküloz diye telâkki edenler vardır. Krizin tesirile bu kabil hastalar Artmıştır. Hastâlığın çokluğu ve belki de bir tehacüm ve bir tearuz endişe- sile, deli kelimesini tarihe gömerek cemiyettok! insanı normal görmek » Astiyen tebip, doğrusu insaniyet için çalışıyor. Eğer, tabip bu kelimeyi tarihe gömmeseydi, kâlnata deli demek lâzımgelirdi!.. Her halde, biraz sönra doktoru — giyaret edecek olan ve dışarıda “gözlerini dinlediğim hastalar da t p — Ya, dedim, kendilerinde ve - tem, kanser olmadığı halde, Kal /— tiğer gibi dahili rahatsızlıklardan - (Muztarip olduğunu iddia edenleri — hasıl ikna ediyorsunuz? /— — Kendisinde her hangi bir da- | raşıyorlar, kadınları kurtarmağa çalışıyorlardı. Bunların her biri çok usta birer denizci idi. Fakat dikkat edilse bunların daha ziyade deniz- de vakit geçirmek ister gibi oradan çıkmak istemedikleri anlaşılacak « tı. Birisi yavaşça arkadaşına: — Reis, dedi, bize her şeyi yapı- | yormuş gibi görünerek denizde çok vakit geçirmemizi emretti. Fakat daha uzatırsak kadınlar boğulacak.. Öbürü ehemmiyet — vermiyerek güldü: — Sen bir taraftan çıkar, öbür taraftan daldır. Asıl — kurtulacak kurtulsun. Bu kadınların hangisi isterse olsun, bize ne? Diye cevap verdi. Sonra memnun bir sesle: — Mabudumuz (Kali) nin azmi- ni görüyor musun? diye ilâve etti. Şu denizin haline bak. Fırtınadan her taraf alt üst oldu. Bugünkü fır- sat kimin eline geçer?.. Bunlar iki Hintli idi. Kâyıktaki diğer kayıkçılar yalnız bol bol pa- ra almışlar kayığın yapacağı ma - mevraları bu iki Hintliye bırakmış- lardı. Onların yanlış bareketleri böyle bir kazaya sebep olunca ka- yıkçılar hep bir ağızdan Hintlilere küfür etmeğe başlamışlar, fakat Ali Şavkat onları teskin — ederek kendilerine birer mıktar daha pa- ra göstermişti Asıl kayıkçı işten ha- berdar edilmişti. Onun için o, te- lüş gösteriyordu. Kayıkçıların, adalardan — gimiş Rumlar olmasına dikat edilmişti. Ali Şavkat, Tacı Cihan'ı Parhali - nin kayığına atarken kazaya sebep olan kayığın sahibine kıymetli bir taş verdi. Sonra adamlarını da i « şaretle, onlara da verilmek üzere birtakım taşları Adalının avucuna doldurdu. Anlatmak istiyeceği şe- yin, artık bu cömertlikten sonra çok iyi anlaşılacağını bilen bir a - dam tavrile gülerek ve şivesindeki garabeti yenemiyerek: — Bu, dedi, boğuldu! Kayıkçılar anlamıştı. Denize dü- şen kadınlardan yalnız üçünü kur- tarabilmişlerdi. Dördüncü kadını bilmiyorlardı. Yahut ta birkaçı, çok hili hastalık, kalb, veya ciğer hattâ kanser olduğunu iddia eden me- Tânkolik ve ipokondiriyak hasta - ları her mütehassıs kendi kudret ve kanaati dahilinde ikna eder. Esasen, ihtısasın sırrı da - burada- dır. Hastasının tüht — derinliğine Bgiremiyen, hastasınâ Ilimat telkin edemiyen mütehassıs esasen mu - vaffak olamaz. — Hasta - olduğunu idia: eden hastanın, hakikaten hasta olduğu | anlaşılınca bunları ne suretle te - | davi edersiniz? Bunları meccanen | bir yere yatırır mısınız? Yer ol - marzsa ayak tedavi yapar mısınız? — Bunu, daha ziyade Bakırköy hastahanesi başhekimliğine sorar- sınız. — Ben © hastahanedeki Üni- versite Psihiyarı kliniği profesörü- yüm., Şu kadar ki; akıl hıfzıssıhhası cemiyeti başkanı sıfatile size söy- lemek isterim. Bakırköy hi e- sinde dahiliye, beyin cerrahisi rönt-| gen, — seroloji lâboratuarı göz ve kulak şubeleri gibi - poliklinikleri de vardır. Hattâ bu kliniklerin Gu- raba hastahanesinde ayak hastaları | için poliklinikleri vardır. Polik - Hniklerde rastladığımız hastaları derhal klinikte yatırırız. — Uzuv rahatsızlıklarının âsap üzerine çok tesiri var müdir? — < — Sinir hastalıklarında uzuv has- talıkların hiç şüphesiz ki çok bü - yük tesiri vardır. Ruhi ye bedeni faaliyet arasında tabi! bir ahenk mevcuttur. — Bir kısım uzvi hasta- lıklarda ruühi teşevvüs olabilir. Bunün çok misalleri vardır, Kalb hastalığında, veremde, ka- raciğer hastalığında, kanserde hat- tâ şu gripte dahi ruhi teşevvüş- ler görebiliriz. Hele vücut dahi - lndeki iç seyrin ifrazatında bo - ———H————— hastalıklarında da uzuvların faa - züktük olunca, fazla ruhi tega, ler daha çok görülüyor. Barsak bo- zuklukları, meselâ: devamlı kabız- Tik sinirleri bozar. —Bir kısım vuh BU ğ dökülmüşler, n 12 çift böyle örtülü bir kadın görmüşler. se de sonra kaybetmişlerdi. Kayıktaki iki Hintli de kaybo- lacak vakit bulmuşlardı. Bahadır Sahip, o akşam tahkikât yaptırırken, biribirini tutmıyan sözler arasında kababhatlinin mey- dana çıkamadığın tanlamıştı. Ve kazanın nasıl olduğu meydana çık- madığı gibi herşey fırtınaya, rüz- gâra, yağmura yükletiliyordu. İşte bu rivayetler arasında Tacı Cihan da unutulmıya başlıyordu. DU Tacı Cihan İstanbula gelerek, buradaki misafirliğini geçirmek üzere yerleştikleri konakta — sıkıl- mamak için o zamanın eğlence va- sıtalarına malik değildi, denemez. Hele artık yetişmiş bir kız olduğu için süsü ve süslenmek hevesleri- ni de çoktan duymıya başlamıştı Yanından ayrılmıyan iki kadırı da, kızın canı sıkılmasın diye eğ - lJenceler aramaktan geri kalmı « yorlardı. Fakat bu kadar kâfi değildi. De- Kişiklik ihtiyacı kendini o kadar hissettiriyordu ki.. Bir gün Tacı Cihan bu kadınlara: — Buraya geldik geleli kimseyi bilmiyoruz. Gezmiyoruz.. Demiş Bunun üzerine Bahadır Sahip, kı- zana bir araba aldırmıştı. o zama- nın arabaları dört tekerlekli, yay- | sız düz arabalardı. Erkekler sta | bindikleri için arabâya binmek ka- dınlara münhasır demekti. Fakat kadınların bindiği arabalar — iyice | örtülü, zaten binenlerin yüzleri de kapalı olduğundan bu arabala- | rın içindekilerini tanımak - kabil | değildi. Araba alındıktan sonra Tacı Ci- | han için bedestene gitmek vakit va- kit bir eğlence olmuştu. Orada ku- maş, mücevherat görmek merakı uyanmıştı. Bedesten esnafı da, * Hintli hanımları arlık öğrenmiş- lerdi. Hele Zeynep hanım - onlara gidip gelmiye — başledıktan sonca araba ile sokağa çıkmak daha sik- laşmıştı. (Devami var) liyeti bozulur. Şu halde, müshil ile ruh has- talıklarını tedavi etmek gayet ko- lay ? — Şüphesiz.. fakat, ruh hasta - Tıklarında müshil tedavisi yeni bir gey değildir. Bu hususta, çok eski zamanda yapılmış etüdler tıp dün- yasında neşredilmiştir. Üç Sene ev- vel Viyanâyı ziyaretimde — orada, (Asehever) adlı bir hekim, ceki - | lerin bu ampirik tedavisini ruh — | hastalarında tatbik ediyordu. Bu usul tedaviyi ben de klinik- te tatbik ve Türk tıp cemiyetine tebliğ ettim. Ve benim sinir has- talıkları mecmuasında geçen sene neşrettim. Barsakların temiz tutulması — gi- nir ve ruh sıhhatinde en'büyük şart- | tır. — Bâşkalarından veya irsen ge- çen frengi mikrobunun sinir ve ruh. üzerinde yaptığı hastalığı tedavi- de bugün güçlük çekiyor musu - nuz? — Sonradan kazanılan veyahut soydan geçen firenginin insan vü- cütleri dahilinde yaptığı bir. çok hastalıklar vardır. Bir mütehassıs, bunlardan birini şüphesiz ki Vas- serman yaptırır. Bu hekimin bi- leceği ve Tüzüm gördükçe yapa - Cağı tabil bir muayene usulüdür. Doktorün, salonda gittikçe biri- ken hastalarını fazla bekletmemek üzere en son sualimi sordum: —Sinir ve ruh hastalıklarına en ziyade kadınlar mı, yoksa erkekler mi müsaittir? — Kadiın uğviyeti hiç şüphesiz erkeklerden daha zayıftır. Binae - naleyh gerek ay hali guddeleri ve görekse umumi yapılış noktasın- dan kadınlarda ruh ve sinir has - talıkları dah afazladır. Kadın ruh hastalarında dahili haslalıklar da keklere nisbella biraz fazladır. Va tye ” | geçen son mektubun adresi uzattım.. Veznedar paraları saydıktan son- Ta: >« Gönderen kim?.. Diye sordu.. Zarlın üstünü gös- terdim.. Oradan postahaneye koştum ve kızın ağzından bir de mektup yaz- dım.. Ve <Anne. Diye ilâve ettim.. Ben burada bir adamın yanında - yım.. Kendisi çok mektup yazmak- lığımı istemiyor.. Ben sana her ay başı muntazaman para göndeerce - ğim.. Amma.. Sen her on beş gün- de bana muntazaman mektubunli gönder» Bu işi de bitirdikdikten — sorra hemen morga gittim. Kadının ilk ve son defa olarak yüzünü gör - düm, Bu uzunca yüzlü bir kadın- di. Soluk renkli hasretli — gözleri sanki yalvarıyormuş gibi süzül - Mmüştü, Derhal kiliseye telefon — ettim Artık bu vaziyet karşısında kili - seden menfi bir cevap — gelmedi. Büyük bir merasimle cenazesini kaldırttım. Kilisede âyinini mezar- hkta son dini merasimini yaptırt - tim, Fakat kadının soluk hasretli göz leri gözümün önünden bir an git - miyor (her ay muntazaman anne- neme para gönder) diye yalvarı « yordu.. Her ay bu vazifeyi yaptım. Ka - dandan her 15 günde bir defa mun- tazaman mektup geliyordu. İlk gelen mektupta vaziyetleri - nin çok düzeldiğini yazıyor kars deşinin iyi olduğunu, hemşiresinin riyordu. mektebe devama başladığını bildi- Sonra yıllar geçti. Küçük ço - cuk büyüdü. Liseyi ve yüksek bir mektebi bitirdi.. Kadından gelen bir mektupta çok ihtiyarladığını ve çok ta has - ta olduğunu yazıyor hasretle kızı- ni beklediğini ilâve ediyordu. Fakat ben kızının imzası hain bir erkeğin elinde olduğu için yanından ayrılmağa imkân olma- dığından bahsettim.. Ondan sonra iki gelmedi.. Bir gün kardeşinin ismile gelen y hiç mektup kısaca bir telgrafta annesinin öl - | düğünü bildiriyordu. Bir kaç ay sonra ben de delikan- fya kız kardeşinin öldüğünü yaz - dım.. O günden bugüne kadar tam mi sene geçti. Daireden aldığım bütün bu evrak bugün kütüpha - | nemde duürüyor.. Fakat gözüme i- liştikçe hâlâ kalbim çarpıyor — ve © günkü gibi asabım bozuluyor. İşte şimdi yine., Morgdaki kadı- nin hasretle kapanan göz bebekleri- ni görüyor gibi oluyorum..... Dostum ihtiyarın gözlerinde iki damla yaş dökülürken litreyen du- dakları arasından şu kelimeleri du- yabildim. —Bazan hayat ne acı — ae zamamamnanı z — Üsküdar İcra Memurluğundan: İstanbulda Yemiş vapur iskelesi sokağında $4 No. lu dükkânda Ha- cı Nikola oğlu Gavril veledi Yor « giye: Andırya veledi Manola borsunuz- dan dolayı Kadıköy mukaddema Haydar paşa elyevm İbrahim ağa | mahallesi eski 49 Mü. yeni 1/2 No: Tu 1085 m2 müfrez tarlanın tama- mu üç yeminli ehli vukuf tarafından (2085) Tira kıymet takdic edi! - miş olup mahallinde hazır bulun- madığınızdan işbu ilân tarihinden itibaren iera ve iflâs kanunun 103 üncü maddesine tevfikan 10 gün i- de zabit varakasını tetkik ve bir. d, eceğiniz varsa söylemeniz için Üsküdar fera dairesine gelmeniz hakkındaki davet varakası dan tebliğ makamına kaim olmak üzere ilân olunur. İstanbul Asliye İkinci Ticaret Mehkemesinden : İstanbul Maliye Muhakemat Mü: dürlüğü tarafından Üsküdarda Ba- laban iİskelesinde nalbur — ticaretile müşlıc'l ve Üsküdarda Selimiye mahallesinde Harem iskelesi cad. desindeki hanesinde mukim müte. ahbit Behçet aleyhine 500 liranın tahsiline mütedair açılan davanın lahkikatı sırasında müddaaleyhin ikametgâhının mechuliyetine binsen bir ay müddetle iânen tebligat derasına ve tahkikatın 6-7-937 ta. rihine müsadif Salı günü sant 14 de bırakılmasına karar verilmiştir. Keyliyet lebliğ. makamına olmak üzere ilân « arkasındaki ile | ika » metgâhınızın meçhul bulunduğurn- (4 üncü sayfadın devam) Şimali.ve cenubi Okyanus üze- rinde devam den bu seyahatte ka- ti koca üç ktayı - da — dolaştılar. 9 temmuz 1933 te Nevyorktan ha- Mismiye vardılar. Bu, öyle bü - Bu seyahatte her ikisinin de ba- gajları asgart hadde indirilmişti. | Lindberg'in yalnız bir kaç göml ği, bir diş belki de bir ta- rTağı vardı. Lindberg yaz kış şap- kasız yeleksiz; trikosuz, pardesüsüz gezen bir ingandır. Ancak karısı - nın hüsüst bir ihtiyacı var: O, bir bavulcuk taşımak hakkına mülik- tir. Bu bavulcukta da lüzumlu tu- valet levazımı bulunmaktadır, . Lindberg, P. mcak kart « postallarda görmüştü. Bir gün Pa- ris'i, gözelerile görmiye karar ver- di ve sessizce hazırlığına başladı. 1927 Mayısından evvel Lindberg kimdi? Bir metre, seksen santi » metre boyunda, sarışın, mavi göz- lü, dağını ksaçlı bir delikanlı! O- | nu görenler bir tayyareciden ziya: de, bir Üniversiteliye benzetirler - di. Halbuki Lindberg o zamana ka- dar Şikago ile Sen * Lul arağında beş senedenberi uçmakta olan bir tayyareci idi, | — Vüngesser ile Kuli, tayyarelerile | Amerikaya gitmek isterken, dü « şüp öldükten sonra, artık ne Ame « rikada, ne de Avrupada bu iki kıt'a arasında tayyare ile gidip gelmek imkânı olmadığına kanaat hasıl e- tek başına tayyaresile Avrupayı gi- deceğini söylediği zaman, herkes yüzüne karşı güldü. Amerikan ga- zeteleri hemen kendisine «uçan de- lit diye ad taktılar. Fakat uzun boylu sarışın genç, bütün bunlara rağmen cesaretini kırmadı ve Nevyorktan Parise tay- yare ile gidecek ilk cesur insana verilmek üzere vadedilmiş olan 25 bin dolarlık Orteig mükâfatı mü- sabakasına ismini yazdırdı. KİMDİR? Şarl Lindberg Minnesota me - busunun oğlu ve eski İsveç —me - buslarından birinin torunudur. Şu vaziyeet göre, Lindberg'in politi- kaya atılması daha akla yakındı. Fakat politika Lindberg'i hiç meşgul etmiyordu. Ancak bir şey- de hevesi vardı: Makinede! Tayyare seferlerinde pilot olu - şuna annesinin razı olması, hayatı- nn en mtî'ııl günlerinden biridir. 1927 senesinin başlangıcında, bir şehrinin bazı tüccarlarından kredi temin etti. Epey zamandanberi elde ettiği tecrübelerine göre, tek satıhlı bir tayyare salın alacaktı. Tayyareyi aldı, tecrübelerini yaptı. San - Di- yego ile Nevyork arasında son bir yçuştan sonra artık kararını verdi. Lindberg mutlaka Okyanusu aşa - caktı, Kararını tatbike karar verdiği günden çok kimselerin haberi yok- tu. Bu sükünet içinde 20 Mayısta, saat 12,50 de Ruzyelt Fild tayı istasyonundan havalandı. ltizar | Yazımızın çokluğundan dolayı (Batakhaneler) — telrikamız bugün konamamıştır. Özür dileriz. aai ürlyesinms Heyim - sinin muhtelif renklerinden husus vaber bar er birahane, gazino, beraber partatif karyala şezlong deri Pim, çadır. yapımevi b Kİ 'Okyanosu Teket etmişlerdi. 17 Birincikânunda yük bir turizm işi ki, berkesin har-| denler çoğalmışlardı. Şarl Lindberg tayyare satın almak için Sen * Lui | sinde resim ve model üzerine acele * katul eder, taahhütlü olarak ı'ııı:“, aşan adam TAYYAREDE YALNIZ.... «Uçan deli, nin Avrupaya d0 havalandığmı haber alanlar, 28 © vallıyı acıdılar. En teçrübeli VE sağlam yapılı tayyarecilerin alamadıkları bu maceranın, TAY sinde tek başına hakkından gel ” mek istemesi, uzk değil, on zene €V velki insanları hayli acındırmışti: Seyahatin ilk saatleri çok geçti. Avrupa bile böyle bir cesi” Tete inanmıyordu. Fakat bütün bunlara rağmtft Linâberg, Spirit of Saint Louis # dındaki tayyaresile yolunu almi Bidiyordu. Lindberg'in bu seyahatte dÜfT yanın en büyük heyecanını tatli ğina şüphe yoktur. Kapkaranlık, aysız bir gece içinde denizle | arasında, fırtınaların tehdidi şısında, hattâ istikametini bile kar- Onu teselli eden, ancak motörüni gürültüsü idi, gürültüsü de de * ğil, nağmesi idi ( Arasıra yağmur, tayyaresinif camlarını — kırpaçlıyordu. — Fi | Lindberg hiç bir şeye aldırmıy0f bütün kuvveti kafasında ve adif lelerinde... gidiyordu. BALIKÇI GEMİLERİ Ertesi gün daha öğle olmamışl" Lindberg'in kalbi sevinçten çarP” v t Aşağıda ceviz kapuklarına benfi” yen ufak ulak noktalar görüyordu' Gemiler... balıkçılar, ava açılmış” lar. Saat 17,30 da Irlandadaki Snervib beyaz bir tayyarenin garba doğf” uçtuğunu haber veriyordu. Tayyt” reyi gören diğer rasat merkeleri de ayni haberi teyid ettiler. Akşam saat dokuz buçuğa doğru Lindbef8: Fransız sahillerini geçmiş ve P4 * ris'e varmak için Sen nehrinin me€” rasını takibe başlamıştı. Bu sefer Avrupalılar da inand” lar: Evet, hem de tek başına PİF iyi bilmiyen yapayalnız bir adaf — Harbur rasat merkezi tek- satıhli — D T ! N n insan, tayyare ile Atlas Okyand * — sunu aşmış bulunuyordu. BURJE'YE HÜCUM meydanında, bu derece tehacüm görülmüş değildi. 25 bin dolar mü” kâfatı vadeden Ortayg da bu kali” balığın başında idi. rek, uzaktan semasının işığıni düğü Paris'e doğru gidiyordu. BÜ" hassa 28 ampulle aydınlatıl * mış olan Eyfel külesini hedef tut” muştu. İstanbul Asliye Altıncı Hukuk Mahkemesinden : nın Çınarlı mahallesinde &4! rençper ve halen ikametgâhı met” hul kocası Mustafa oğlu Ahmed #” | dleyhine açılan boşanma davasın!”! tahkikatında: ilânen yapılan liğata rağmen mahkemeye gelmi” diğinden hakkındaki gıyap karaf? nın beş gün içinde onbeş gün detle ilânen tebliğine ve tahkiki” 10,30 a talikine karar verilmiş Y gıyap kararının ble nüshası da keme divanhanesine asılmış bül! Asliye Altıncı Hukuk dairesindi bulunmadığı takdirde gıyabi! w | yapılan muamelelerin mutebef tulacağı ilânen tebliğ olunur. Mükerrem tatafından Bandırmt” —| Paris civarındaki Burje tayysf? j # &| Fi İ Lindberg, Sen nehrini takip edö” — İ B n b Ç tın 1-7-937 Perşembe günü sast — & e duğundan muayyen gün 've santlü — Ğİ aai iğükünkli : Muhterem Bay ve Bayanlarımıza: Bilüâmum — sapfiyelere yazlık ve kışlık muhtelij cins ve eb'adda ve Sümer Bank Bakırköy Yerli Matlar fabrikolarının kat- iyyen su ve gağmuür İşlemez - empirmelitre- f ve as. keri, sayfiyelere ve umele çadırlariyle bek çay ve kahvshane yazlık eğlence — mohallerine apartıman, dükkün ve mağaza vitrinleriyle ve saire NM Jennin en sön usüld Jenniye aaift, .5" ed” Acele siparişleri günü çününe ederim. Adresime mektup g ei diğiniz takdirde hetf Mmemur gönderilec ADRES : Bayazıt çadırcılar caddesi numarâ Mehmet AÂli Gürsu