No. 17 PÜN ÇA pi Ne demek istiyor, ne diyor ? 'Okuyucularla KANUNİ SÜLEYMAN i Yazan: Nedim Retfik sussun ! haşmetlü kralımız buna müsaade etmemeli ! Türkler bizden haraç mı istiyorlar ? Verelim, zaman ka- zanalım, aklımızı başımıza alıp kuvvetlenelim earistan mı?.. Yoksa, Türk sahil - lerine ikide bir taarruz ederek sabır tüketen ve gitgide cür'etleri artan Rodos şövalyeleri mi? Avrupada Sultan Süleymanın yolu üstünde Belgrat vardı. —O belgrat ki, Fatih Sultan Mehme - din de yolu içine çıkmış, İstanbulu almış olan ordu, Belgrat önünde durup kalnuştı. O Belgraddaki Ma- caristanı kuruyor, Türklerin Av - rupada ilerlemesine mâni olmakla kalmıyor, Türklere karşı ehli salip tertip eden hıristiyan dünyasının cür'etini arttırıyordu. Macaristana almak Sultan Süleyman için da- ha mı kolaydı? Yoksa Rodostaki haçlı şövalye « lerin elinden adayı ma almak daha ? Padişah İle vezir vüzerası ok düşünüyorlardı. — Sul » tan. Süleyman — Rodosu küffardan kurtarma - lıyız, Onların tecavüzü artık sabır ve takatımizı tüketir oldu. Derken bazı ak sakallı vcıırlrr det — Padişaham, henüz bizim de- nizde böyle bir sefer için yetecek timiz yoktur. Biz daha ha- malıyız, Denizde daha biraz tecrübemiz olmalı; diyorlardı. Genç padişah, bu fikre muhalif- ti. — İşin en zoruna gitmek, aonun fikrince daha iyi olacaktı. Fakat karar ve teşebbüsündeki cesaret ve * ne kadar büyük olursa ol- dişah, kendisinden yaş- n tocrübeli sözlerini din- yi, devlet İşleri. Aramızda harp olmasın. Mem- Teketiniz yakılıp yıkılmasın, Bize bir mikdar h Macar kralı pı“r. genç ve tecrü- z bir çocuktu. — Dayandığı, a- l öğrendiği kimseler ise papaz » lardı. O katolik papazları ki gir - dikelri yerde ne bulurlarsa kilise- ye mal etmeyi bir ibadet bili - yorlar, kiliseyi ve dolayısile ken- dilerini zengin etmek için her va- sıtayı iyi görüyorlardı. — Bir ta- raftan papazlar, bir taraftan da 2- silzadeler güruhu, Zavallı Ma - caristanı kasıp kavuruyorlar, ken- leri zengin oluyarlar, halk ta- slarını sefalet içinde kıvrandı- rlardı. — Macaristanın — genç krali Lmi, bu papazlarla asılza - deleri topladı: « İşte, dedi, Türk padişahı Sü- Teymanın bize yolladığı elçinin tek- lifi: Para veriniz, diyor, yoksa mu- hârebe ederi Bizim muharebe edecek halimiz var mı? Onun için, ç veriniz!. Lul muhatebeden — korkuyordu. Türklerle edilecek - müharebenin, Macaristanın hezimetile neticelene- ceğini seziyor gibi idi. — Korkusu artlkça urttı. Fakat asılzadelerle papazlat, ken- di menfaatleri için nasıl bir tehli- ke doğacağını anlamışlardı: Eğer Türk padişahının her sene istediği para verilecek olsa, bu na- rayı papazlarla asılzadelerden hyarak vermekten başka çare yok- tu. Asılzadel — Biz, dediler, Böyle bir tekliti kabul ederek şerefsiz bit esareti kendi korkaklığımızla kabul et - mektense hemen reddedelim. Da- rımızdaki asil kan bize bunu vor. asılzadeler harbe hazırdı. de Türklerin hakkından gel- , Türkleri A ııpan;'ı çıkar- min ediy Damar- daki kan kızdıkça kızıvor. bi. we kral Lu han asılradı tehlikesinden bahsedecek olsa, kı'r- di alnma ne müthiş bir korkaklık damgası vurulacağanı anlamıştı. Papazlara gelince: Menfaat iş- lerinde dalma kuvvetlilörle bera - ber oldukları için asılzadelerin de- diğini onlar çoktan- kabul etmiş örümek, Belgradı | lerdi, Hattâ belki de asılzadeler bu kadar cesaretle söz söylemek vetini.papazlardan alıyorlardı. Kra onları dinlemek sırası gelince, hep- si bir ağızdan: — Kifir Türkleri Avrupadan çı- kararak geldikleri yere sürmeliyiz! Dediler, eğer biz hiristiyanlar bunu bir an evvel yapmazsak mü- kaddes kilisemizin ebedi Jâneti üzerimize çökecektir. ! Biçare Macar Kralı Lül için ar- ecek söz kalmamıştı. Kar- şısında asılzadelerle papasları bir- leşmiş buluyordu. Bunların hari- cinde de zaten halkın başka sınıf- larını düşünmiye krallar için ne lü- Zum vardır, ne imkân!, Fakat bu sırada çok yakışıklı bir genç meclisin ortasına çÇıktı. Tah- tında oturan krala doğru ilerledi. Diz çöktü, söz söylemek müsaadesi- ni aldı, daha doğrusu kralın izin vermesini beklemiyo lüzum görmü- d — Macarislanın haşmetlü yan kralı, dedi, bu kadar büyük ve tecrübeli, akıllı adamlar söz söyle. dikten sanra benim gibi tecrübesiz bir gencin huzurunuzda söz söyle - Mmiye kalkışması büyük bir cüret- tir. Fakat söyliyeceğim. Sesi titriyor, heyecanı arttıkça artıyordu. Papaslarla asılzadeler biribirlerine bakıştılar. Evvelâ hay- ret etmişlerdi. Fakat sonra, bu gen- cin aleyhine müşterek bir husu « met cephesi kurmakta gecikmedik- leri anlaşılıyordu. Maamafih genç adam devam etti: — Bana ne ceza verilmek istenir- se istensin, dedi, ne gibi işkencele- Te uğrarsam uğrıyayım doğrusunu söyliyeceğim: Türk padişahını da, Türkleri de sevmek benden uzak olsun. Ben de bir Macar asılzadesi- yim. Bir hıristiyan Macarım. Mu- kaddes hiristiyanlığımı korumak İ için her an (ı'unıe hazızım adının büyükli manla böy ölçüşmekten korkmam, Jü hıristiyan kra- . Bu Şerefli asılzadeler ve bu muhterem papaslar doğru düşün - Bir homurtu başladı. Kralın hu- zurunda olduklarını unutan papas- ılzadeler: 'e demek istiyor, ne i haşmetlü kralımız buna ade etmemeli... diyorlardı. Gen adam krala, — papaslara ve asılzadelere baktı. Kral da müte - heyyiçti. Fakat huzurunda böyle söz söylemiye cesaret eden genci dinlemekten memnun olmamışa benzemiyordu. Genç bundan daha cesaretlendi: Bunlar doğru söylemi ler bizden haraç mi ist yorlar, Türk- lar, vere- Baş başa Dolmuş lâğam | Temizletilmek | Lazımdır . Sultanakmiette Binbir direk ma- ' hallerinde oturan okuyucularımaz - dan A, Vural'den aldığımız bir mek-| tupla deniyor. kiz «Binbir direk mahallesinin Sana- yi Mektebi caddesinden ve Asmalı- çeşme sokağından geçen umumü lâ- dolmuştur. Evlerimizin lâğarn- temizliyen r, bize, arla Jağarmın döldüğünü ve ev lâ- se bile, pislik ve bertaraf edile- gamları temizle kokunun le miyec&ğini söylediler. Buranın ana Hiğamı miştir. Tıkanmiş olmak ihtimali var- dır. Lâğamlar tıkalı olduğu - için, evlerin lâğamı da çabucak doluyor. Pis kokular neşrediyor. Acaba, bu sokağın — lâğamları mi?. Alâkadar makamların gazete- ini cele temizlenemez niz vasıtasile nazarı dikk betmenizi bilhassa rica ederim.» ( SON TELGRAF — Hakikaten Tâğam meselesi mühimdir. Bu civar evlerinin lâğamları temizlenirken, ana lâğamın dolu ve temizliğe muh- llm, Zaman kazanalım. başımıza alarak kuvvetlenelim. kâç sene sonar harp ederiz, harag vermediğimiz gibi belki de Süley- mandan biz haraç alırız. Fakat şim- di muharebeye girişecek halde de- ğiliz, Bütün Macaristanın toprakla- rının yarısı bu asılzadelerin çiftli- ğidir. Üstündeki halk da bunların kölesidir.He mde karnı doymayarak rılan kölesi. Memleketin top- ının diğer yarısı da kilisenin- dir, Yani bu muhterem papas sını- fınındır ki, bu toprakların üstünde de din namına köleler çalıştırılır. Buraya kadar yalnız homurtu ile kin ve hlddetlerini gösteren papas ve asılzadeler için artık sabir ve ta- hammüle mocal kalmamıştı. Çocuk ktral artık unutuldu. Asılzadeler kı- lıçlarını çekmiye hazırlanır bir va« iyette, papaslar da yumruklı sıkar gibi bu gence doğru vaziyetinde ilerlediler, (Davamı var) um (haSfNDeAKberstaraeakamü ü üüi eemaNAArAeL AA KaT e AKENaN v Vber ni sbaNIN LNi üüe heantarercammeal dNT hrmanaNaNmuNunanız. | kadın deniz gibidir (5 inci sayfadan devam) reisinin haydutluk ayranı yeniden kabarmıştı. Ve bir sabah, metresini, çocuğu- nu Kanadada bırakarak Şikagoya döndü. Kıskançlıktan deli gibi olan An- na Sagen de peşini bırakmadı.. O da, habersizce dostunun arkasından Şikago'ya koştu, Ertesi günü Dilimger sinemadan çıkarken, evvelce kararlaştırılmış olduğu üzere Afına Sagen elindeki çantayı yere düşürdü. Bu, beklenen işaretti. Sinemayı garan -sivil pos lis kuvvetlerinin yaylım ateşi Di- limger'i cansız yere serdi. Anna Sagen de, dostunu satmış olmanın mükâfatı 15,000 doları al- d. KADINI KURTARMAK İÇİN Dilimger'in dostları, adamları ve bütün haydutlar yatağı şefleri - nin intikamını almağa ard içi » yorlar. Hükümet, Anna Sagen'i bun » ların elinden kurtarmak için mu- emenin sonuna kadar mevkuf tutmağı uygun görüyor. Anmna serbest bırakılınca Şika « go'da bir dikiş atölyesi açıyor. Fa- kat haydutların ölüm - tehditleri karşısında, açtığı dikiş atölyesinde dikiş tutturamyıor ve Nevyork'a ka- çıyor.. Burada sahte bir ad altında yaşamağa başlıyor. Yaşıyor ama asıl hüviyetinin haydutlar tara « fiından meydana çıkarılması geç ve güç olmuyor. Peşi böyle müte- madiyen kovalanan kadın bu ge- fer bambaşka bir yol tutuyor. A « dini sanını orlaya koyarak Nev - yorkta bir «gece kulübü, açıyor. Bu kabare açılışının üçüncü günü haydutların hücumuna — uğruyor. 'Yağma ediliyor ve Anna Sağen ca- nını güç kurtarıyor., Amerika po- lisi de artık bu kadını haydutların elinden koruyamıyacağını anla - miştir. En kestirme yoldan gi yor ve Anna hudut dışı ediliyor. 198353 yılında terkettiği Ameri kaya artık dönemiyecektir. Bi - raz Macaristanda kalıyor, oradan vatanı olan Römanya'y geçiyor. A« merik'da bıraklığı oğlunu da ya « nına getiriyor. Rahata kavuşmuş mudur acaba... Hayır... Hayduflar peşini Ro - manyada da bırakmıyorlar — 1935 yılının bir Temmuz akşamı oğlu- nu çalıyorlar, Güç belâ yavrusunu tekrar ele geçiren Anna felâketin ağır yükünün tesirini yüzünde ve ruhunda fazlasile hissetmiştir. Ka- fasında sabit bir fikir buluyor: Çir- n olmak... İğrenç olmak ve böy- lece tanınmamak... Haydutların ko- valamasından ancak bu suretle kur- tulabilecektir... Bu Ümitle Budapeşte'ye kaşuyor ve burada, bir hastahanede, opera- / törün biçağına, felâketine rağmen güzel kalmış yüzünün bütün yü- zellik hatlarını parçalatıyor. Artık yaltız çirk ğil, korkunç ve iğ- renç bir ihtiyar suratına sahip ol- muştur, ANNA İSMİ Güzel yüzlü güzel Anna artık yoktur... Romanya hükümeti adı- nı resmen değiştirmesini de ka - bul ettiği için Anna ismi de tarihe karışmıştır. 33 yaşında bu gönüllü ihtiyar ka- dın için artık bütün hayat, bütün saadet yavrusu, yavrusunun ko - runması, masıdır, Bunu daha emniyetle temin için Misira kaçıyor. Kahirede yerleşi - | | (Hüsameddin), Alemdarda (Eşref Bir akşam Kahire'de, suratının | Yor... kesik ve tanınmıyacak şekli altın- da gene tanınıyor.. Haydutlar, şef- lerinin intikamını ana kadar al- Mmâüğa and içmişlerdir ve Anna'yı ne- rede ve ne şekilde olursa olsun keş- fedeceklerdir. Zavallı kadın Kahirede bir has- nın famamen ti le getirilmesin nıyacak bir ha- ğu hastahanede görm kaç gün sonra bu h: rar gittiğim zaman Anna ile oğ - lanun ortadan kaybolmuş olduk- larınıtöğrendim. Aklımızı | taç olduğunu lâğamcıların söyle « mesi belki kâfi bir delil değildir. Fakat, böyle bir ihtimal hiç de göze den uzak tutulamaz. Alâkadarla » tım, bu mesele ile alâkadar olması. ©u beklerir Lüğam mühim bir me- seledir. Haştalık ve satre tevlit ede- bilir.) Haa el reliN lli ae enanD HÜNrNNiramın Londrada Şimdiye kadar Tevkif edilenler (Sinci sayfadan devam) binlerce Insan birikmişti. Bu ka- dar oüyük bir kalabalık içinde komplocuyu bulmak pek kolay de- Büldi; battâ bu iş İmkânsız sayı - lyordu. Kral mevkibi — Trafalgar meydanından ge oda, iri TI bir adam, elinde hir tabanca öl- duğu omu de kolunu bir etüdiyan'ın | n üzerinden uzatırken, ya- ni başında duran Parkerin — sivil memurlarından biri ateş etmek ü- zere olari adamın elini ve taban - casını yakalamğaa muvalffak oldu. Tac giyme töreninde alayın ge - çeceği yolun üzerinde bulunan bü- tün evler nezaret altındadır. Töre- nin arife gecesi, bu evler polis tara- fından birer birer kontrol edilerek silâh ve sairenin meycut olup ol- madığı araştırılacaktır. Her hangi bir komplonun önüne geçmek hususunda her türlü terti- bat alındığına şüphe yoktur. An » cak, halkın emniyeti de esas ted- birlet arasındadır. Halkın, yanke « sicilerden korunmaları durmadan hatırlatılmaktadır. 25.000 polis bu işle meşgul olacaktır. NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelif semt- lerinde nöbetçi olan, ecraneler şun- lardır: Istanbul cihetindekiler : Eminönünde (Beşir Kemal), Be. yazıdda (Cemil), — Küçükpazarda (Yorgi), Eyübde (Hikmet Atlamaz), Şehremininde (Nazım Sadık), Kara. gümrükte (Kemal), Samatyada (Rıd- van), Şehzadebaşında (İsmail Hak- kı), Aksarayda (Sarim), Fenerde Neşet), Bakırköyde (Hifâl). Beyoğtu cihetindekiler: Galatasarayda (A, Cevad), Bos. | tanbaşında (Garih), Galatada Top- | çularda (Hidayet), Taksimde (Ko mal Rebül), Kurtuluşta (Galopulo), | Maçkada (Maçka), Kasımpaşada | taşta (Süleyman Receb), Sarıyerde | (Asaf). Kadıköy, Üsküdar ve Adalarda. kiler : Üsküdarda (Ahmediye), Kadı- köyde S eşmede (Arman | Hu'üsi), Büyükadada (Halk). Heye | belide (Tanaş). nelerdenberi temizlenme- |! Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. İkinci kısım nihayet bu Kötü iti Yazan: M. S.ÇAPN 69 - İKumara alışan,servetini kaybedef yad yüzünden fini, haysiyetini kaybeder, bir © dırıcı, bir. hırsız olur. Rulet masasında vogulur! Yalnız ihmal mi?, Bu kadar mı yalnız?.. - Hayır!.. Daha neleti ihmal etmezler ki onlar!.. Yalnız ihmal ile de kalsalar, ne âlâ!.. Bu da şükredilecek bir hare- ket olur! İşin daha iletisine, bem de çok ilerisine kada rgitmekten çekinme- yenler de vardır aralarında... Sayıst mı?. Allah bili İşin çok HHerisine giderlerse ne mi olur?.. Neler mi yaparlar?.. Kumara alışan, kaybeden erkek, parası kalmadığı, büsbütün bittiği zaman, nasıl saatini, yüzüğünü, ka- ısının mücevherlerini, paltosunu, elbisesini, yatağını, halılarını, şil- tesini, evini, apartımanını, şusunu, busunu satarsa, nihayet nasıl bir ahlâksı, Jandırıcı, bir hırsız olür- sa, kumar hastalı, gdınlar da, tıpkı onlar gibi olur: Kürkünü, yüzüğünü, kostümlerini, bileziklerini, pandantifini kor, satar, savar, borçlanır. Belki hırsız olmaz; fakat başka bir şey olur! Ne mi olur?.. Bunu mu sorüyorsunuz?.. - Açık Jemiye utanıyorum. Bari şöyle | yanıma geliniz de, kulağınıza söy- liyeyim: — Fahişe!. İçtimaf bünyemizin kangrenleş- miş bir derdi olan bu felâketi olan- ca çıplaklığile teşrih etmek ne ka- dar isterdim. Hem de teşhir ederek, hakikt vak'alardan misaller vere - rek,.. Fakat ne yapayım ki, bu sütüh- ezu kurcalamı - tahammülü N e fırsat el - rasını hatırlatmak is- kadar bu sütun- zılar bir hakikatin g değildi vermişken, terim kt, şimi d»wnnde. | yıllarında, Mütareke - rsuz günlerinde ol- arın bir faotı katile Bunları t iye ve hik&ye ederken son yıllarda, hattâ daha bir kaç ay evvel Beyoğlunda, Şişlide, şu- rada, burada yapılan poker boğun.- tularını da anlatacak, bu boğuntu- ların kahramanlarını da -imkân betinde- tanıtmıya çalışacağım, Şimdiye kadar anlattığım va tanıt- tığım gibi... Beyoğlunun eski kurdu şöyle devam etti: «— Ev sahibinin müdahale et - mekte: — Seans geçti, turlara başlamıya- ci sözüne | cak mısınız? tahaneye baş vuruyor ve suratı - | (Vasıl), Hasköyde (Barbul), Beşik. | Demekte menfaati vardı. Çün - kü, bir saat bir çeyrek olmak ü - zere tesbit ettiğimiz ve turlarla bazan iki saati bulan seansların | dalgınlıkla uzaması, onun aleyhine çıkan bir netice idi. Saat ve seans meselesi onun i- na tutulan ka - | rehine İşi idi. Ganyotun WEU 5 yet: — Para! ya dayanıyordu. Çabuk biterse, ev ", da o nisbette kazanci * ç yeni seans, her WM— binin cebine para Bi te olacaktı. yezi | Ev sahibi, her sean$ ğ açtığı için ona: MA (Devamil, ——— —e Bayanı tanıyormusu!| Mü saba,f',; “ Bayanı — tanıyorif k/ isimli müsabakamız F'”*' ların idarebanemize tarihi olarak 10 Mıy:: etmiştik, Fakat, bilbâ: okuyucularımızdan €© ll“ lar almaktayız. Bütüt larımızın musıbılılv' * temin için, kuponların rihini 15 Mayıs akşt' tık, Bt | Seanslaf Ö yok İstanbul Astiye 4 üRCÜ Mahkemesinden: —— li Hatice Müşfika ıırld Beyoğlunda Feruz ağit' rakolu karşı anası Zekiye met Nürettin alı nın mürisleri » finin yanında çalıştıği den hizmetine karşıli kendi. - ; i hakkınd " li mizde 937/1604 ni ’"m'e: " an muhıLv-ml' l )ıllSJ.ı için kendi verilmesine ve Dit Çarşamba saat | masına karar verilmif .ddı muayyen günde mahi M" mediği ve bu baptakl ,,./ Tini tebellüğ ederek gi #İŞW vap vermediği veyA uıl’ w mediği tekdirde B? gcaği e kemeye devam olUN “kında giyap kararl olunur. İstanbul İkint undan: t Bir borçtan d0l6Y? Vçaf paraya uıwılml's"f karyola, gardrop: din gibi ev rşy-“ banoz 8. da 19 N ki dükkân ünu" N Pazartesi ı:ü“ birinci açık .ırılı raya çev eB'Ğ" ayni gün ve ay“* de hazır Duhlnl': n"f. rzacaatları ilân OİU ıh.ı ket 4 İçel