1937 6-SONTELGR KANUNİ SÜLEYMAN No. 5 Yazan: Nedim Refik — Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. a Yazan: M. S.ÇAPAN' | HİKÂYE I Geveze kadın [ (4 üncü sayfadan devam J 1 mam sakisinden deha fazia kenuş- 2 İkinci kısım — 8Ss - ge e a yi hiç kenuşmiyan bu JPOkerde isvoli çekmedikten sonra sirkt' kadın şimdi, » müddet zarbada sör- fin kKuvveti yarı yarıya iner. İsvolinin N Haliç tarafından gelen bir kayıktan başka, su- | sacaaisüd içede münu 5- |— Çokildiğini anlatmak çok güçtür. BU hokkabazlıktan başka bir şey doğlld"' ların üstünde hiçbir şey görünmüyordu ya çalişiyor, Tiç erap dinlenme” den mütemadiyen gevezelik edi « yordu, Böyle eskisinden daha çe- Hebaz, daha çaçaron olacağını kes- tirememişti. Bir ay sabretti. Niha- yet faala dayanamıyarak fakirin e ' vine koştu. Ayaklarına kapanarak: Kayığın arka tarafında oturan bir adam: "Tam vaktinde geliyoruz, havada istediğimiz gibi..,, dedi üzerire takip et- Kayıkçı burada me yapacağını pek miye — başladığı ipi biliyordu. Kücekleri bıraktı. Şu -» By mükedüse bdum! dedi- tü | devlet kaidesi bu üç helimeyi biraz ileriden duyula- | a yalvarırım, karımın çenesini ka- eldu. Ondan som- bilecek kadar söyledi: | pamak için (Brahma) ya dua edin. radır ki ötede — Bahadır Sahip Cenki.. Çenesinin açıldığı günden bugüne beride ne kadar Geminin yassnda ufak bir kapi | padar uyurkan bile konuştu. derebeyi — vall açılmıştı. Ufak bir merdiven de ka- | — İhtiyar fakir, birdenbire hiddet. varsa kımılamıya #esaret edemedi. Avrupada, Asyas da ve Alrikada hâkim olan ba devletin başıne daki genç padik şahın — Jütufkâr olmakla beraber şakaya — gelmez tabiati olduğunu waktinde ve işin başında her tarafa anlatmak için Suriye — misali, kâfi gelmişti." *“Her tarafa, dedik. Bu biraz mübalâğalıdır. Evet. — Osmanlı İm parat orluğu dahilinde — artık gü eyalet valisi, yahut filân bey isyan etmiş olâ. mazdı. Lâkin genç padişahın şakaya gelmez bir tabiati oldğunu daha anlamıyanlar, hiç bil- miyenler pek çoktu: Avrupanın pa« paları, kralları, prensleri bir kere daha Türk darbesini yemek, Türk- lerle talilerini tecrübe etmek sev- dasında idiler. Şimdiye kadar ci- handa pek çok imparatorluklar kur- muş olan Türkler bu seferki döv- detlerini de korumak, daha büyüt- mek için hayli mücadelelere gi - rişerek bir çok fedakârlıklara ka'» lJanmak mecburiyetinde idiler. Fa- kat netice zafer değil mi? Bu u - ğurda seve seve canlarını vermi- ye hazırdılar. Türk donanması hazırlanıyordu. 'Türk denizelleri azim ve kahra - raanlıklarını Akdenizde en müt - hiş düşmanlara karşı göstermiye ha» zırlanıyorlardı. -Avrupaya gelin « te; o da bir kere daha talihini de- mnemiye çalışacaktı. Bir kaç haftadanberi liman önün- de duran bir gemi İstanbul halkı - nın merakını o kadar uyandırmış- tı ki, yakından görerek tecessüsle- rini tatmin etmek istiyenlerin had- gi hosabı yoktu. Bir çok rivayet - önüyordu. Kimlsi bunun uzak- ni, fakat sahibi bilin- mediğini, kimisi bir Hind mihra - cesinin olduğunu söylüyordu. Ge- miye girerek öteberi satmak beha- nesile şehrin bazı bezirgânları ta- rafından tesbit edilmemiş değildi. Yakat bu kabil her müracaat kemi- dekiler tarafından nezaketle, lâ « kin kat'iyetle reddedilmiş, artık an- tikacı yahudilerin ümidi de kesil- dikten sonra başka kimse bu yol- da talüni tecrübeye cesaret ede.- memişti. Geceleri gemiden sahil - lere tatlı tatlı musiki âhenkleri, bazan da âdeta feryat ve figana benzer sesler geldiği söyleniyordu. Gemiden dışarıya girip çıkanlar yok değildi. Fakat bunlar lâzım ç- lan yiyecek, içeceği en yakın pa- zardan alırlar, sonra gene kendi ka- yıklarile gemiye dönerlerdi. Halk kaç defa pazarda bu adamların et- rafını sarmış, onlra türlü türlü su- âller sorarak geminin kime ait ol. duğunu öğrenmek istemişti, kaç de- ea BUT ea ERANErAaaamaman z söylenerek firarı menedildi. Ka - din yeniden feryad etti. Hudut ba- yundaki köy halkı bedbaht ananın etrafını almışlardı. Ö, yavrusunu bağrına basıyor ve elinde sıkı sıkı tuttuğu veronal şişelerile, ele ge- çecek olursa, kendi hayatile bir » likte çocuğun hayatına nihayet ver- mek niyetinde olduğunu ihsas edi- yordu. Nihayet hudut nöbetçi zabiti pa- sapartların muntazam olduğunu söyledi ve Madam Dezi de bu sü- retle Bulgaristana geçti. Günler- denberi ana ile çocuğundan haber yoktur. Bulgaristanın hücra bir kö- şesinde saklandıkları zannediliyor. fal,. Fakat gemiden karaya çıkan « Jar -ki bir takım zenci kölelerden Ybaretti- bembeyaz dişlerini göste- rerek tatlı tatlı gülerek ve ellerile uzakları göstererek sadece: — Hindistan, Hindistan!.. demek- le iktifa ediyorlardı. Çarşıda bunla- rın alış verişleri hep işaretle olu -« | yordu. Aldanmaları ihtimali yok- tu. Çünkü hiç bir esnaf eksik bir gey vermiyor, kimse fena malını iyi diye bu yabancılara sürmüyordu. Zaten pazarlığa da lüzum yoktu. Hiç bir satıcı bunlardan fazla bir fiat istemezdi. Onun için her şey sessiz, münakaşasız oluyordu. Son- Te zenci köleler her gün de çarşıya, pazara gelmezlerdi. Haftanın bir iki günü müstesna kimsenin gemi- den çıktığı görülmüyordu. Gemi İstanbul önüne geteli bir kaç hafta olmuştu. Mevsim tikba - hardı. Mehtaplı gecelerde geminin içinde bir hareket olur, dışarıya sesler aksederdi. Fakat hava henüz ısınmadığı için çok defa geceleri her taraf kapalı bulunur, yalnız nö- betçilerin dolaştığı, eğer geminin yakınına gelinirse tarkedilirdi. Geminin sahibini gören, bilen hâ- Tâ yoktu. Nisan ayının yağmurlu bir gece- siydi. Limanda ses yök, kayıklar, kayıkçılar, gemiler, gemiciler uy- kuya dalmış ve her şey susmuştu. Sahibi meçhul gemide ışıklar ya- myordu. Fakat ses, sada yoktu. E- ğer ışıklar da -hem de gecekinden fazla- olmasa orada da her şeyin sustuğuna, herkesin uyuduğuna hükmedilebilirdi. Haliç tarafından gelen bir kayık da karanlıkta farkedilmeseydi de- nizin üstünde hiç hayat eseri yok diyebilirdiniz. Kayıkta kuvvetli bir kürekçi küreklere sarılmış, hız- h hızlı suları yarıyordu. Kıçta da siyah bir esvaba bürünmüş, çeh- resi farkedilemiyecek derecede ka- palı denecek bir yolcu vardı. Sahi- bi meçhul gemiye doğru geliyorlar- dı: Kayığın kıçında oturan yolcu bir aralık yavaşça: — Tam vaktinde geliyoruz, de- di, hava da çok iyi.. Hafif bir. yağmur çiseliyordu Poyras sertti. Kayıkçı sadece; Çi İstediğiniz gibi bir hava, de- Karanlıkta bir yere çarpmamak için etrafına dikkatle baktıktan sonra ilâve etti: — Karanlık de istediğiniz gibi.. — Öyle. Fakat gideceğimiz ye- rin ışığı yeter, artar bile, Bu gece böyle bir yolculuk için çok iyi ves. se) Kayıkçı kısaca tasdik etti, fakat sesinde derin bir hürmet vardı: — Evet çok iyi... Gemiye yaklaştılar, on beş yirmi kürek darbesinden sonra ise artık geminin yanında bulunuyorlardı. yıkla geminla azasında vasıta ol gaktı. Kayılıçı hemen oraya atla- | maştı. Yolcusuna el urattı. Ufak ka- pıdan girmeleri, kayıktan çıkmala- | rile bir olmuştu. Bir ses kayıkçıya — Siz, dedi, kayığınızla meşgul olmayınız, içeriye buyurunuz. Ka- Yyığı bağlarlar, muhafara ederelr Kayıktan inmiş, gemiye binmiş elan ve buraya gelirken havanın iyiliğinden, bu gecenin böyle bir yöleulük için çök iyi intihap edil- | diğinden bâhsettiğini duyduğumuz | yeleu, bu sözleri söliyen genç, ya- | Bışıklı adama hayretini saklarmı - yan bir nazarla baktı. Bunu karşı- sındaki de anlamıştı. Fakat önüne Baktı. Hiç bir şey söylemedi. Son- »a meçhul yolcu kendisini buraya getiren balıkçıya baktı. O da bir işaratle tasdik ettikten sonra: — Evet, dodi, güzel türkçe konu- | gayor. Fakat henüz hiç ilerlememişler, kapının ağrzından ayrılmamışlardı. Zayıf, sakalının bir çok telleri a. ğarmış, esmer bir adam yerlere e- gilerek bu meçhul misafirleri kar. şılamıştı. Türkçe bilmediğini, onun için Arapça ve farisice konuşabile- ceğini evvelâ arapça, sonra farisice olarak söyledi. Kendisini siyah ve geniş bir esvabın içinde saklıyan meçhul misafiri, gösterilen hürme- te büyük bir nezaketle mukayese etti ve evvelâ arapça, sonra farisice olarak: — Nasıl isterseniz, dedi, iki dül de konuşabiliriz. Meçhul muhatabı kendisini arap- ça takdim etti: — Allahın bu fciz kulu, Bahadir Sahip Cenk; dedi. Şu saatte maz> har olduğum büyük saadeti takdir için dilim Aciz, kalemim âcizdir. Sesinde büyük bir heyecan var- dı, Burada her şey büyük bir ser- vet ve ihtişamı gösteriyordu. Ge- minin ufak olmakla beraber, içeti- sine o kadar eşyanın nasıl sığdırıl- dığına insanın hayret edeceği gelir- di. Bir salonu vardı ki, duvarların- (Devamı var) Okuyucularla Baş başa Kızıltoprakta Karanlık Sokaklar Kinl taprakta Kuyubaşı ve Teş köprü ve civarı halkı namına, bay- tar binbaşılığından mütekait Atıf Sam imzasile gazelemize gu mek- tup gönderilmiştir: «Biz bahçe meraklıları sâkin ve sessiz yaşamak arzusunda bulunan mütevazı aileler mühim bir derdi- mizin halli için garetenizin tavas- sutunu rica ediyoruz. Kadıköyün en işlek geçit ma - hallerinden biri olan Kuşdili, Taş- köprü civarı Mahmutbaba mezar - hığından ttibaren geceleri zifiri ka- zantık içindedir. Erenköyden, iç Erenköyden ve sair yerlerden si- nema için filân oradan geçmek İs- tiyenler — bilhassa — mahalle sâ - kinleri gece kahveden — avdetto önlerine mezarlıktan, kolunda bi - rer sokak kadını takılmış, bir takım insanların çıktığımı görürler ve kor- kudan, heyecandan evlerinde has- ta olurlar, Tam 5 senedir elektrik ;1 bekliyoruz. Bahçelerimizi, evle - rimizi satıp başka semtlere mi ta- gşanalım? Yoğurtcu köprüsünden 1- gal ışıl elektrikler için geçen gi - den halk başka memleköt halkı nm- | dır? Alâkadar memurlar saat se « | kiz buçukta muhitimizden geçse - ler, derdimizin ne büyük olduğunu derhal anlar, bize acırlar,» | lendi, elindeki değneği tehditle sal- lıyarak Gördoya bağırdı: — Defol karşımdan aptal.. dilsiz bir karın vardı. Dünyada bulunmaz bu kıymetli hazinenin değerini bil- | medin!. Şunu bil ki, karının çene- sini açmıya muvaffak olduksa da onun gibi geveze bir kadının çene- sını kapamıya © büyük (Brahma) bile kadir değildir. Zavallı genç balıkçı ümitsiz bir halde aradan ayrıldı. Bir daha ne karısı ve ne köylüsü onu gördü- ler... 1“) Hindistanda tapımılan bir ma- budun adı, Tarih (Sinel rsayfadan devam) | ker bulundurmanla mümkün ola - caktır. Bu asker süratle 200 bine çıkarılabilir. Binsenaleyh, sene I- | çinde ben sana 200 bin kışi gön * | dereceğim.» 8 Martta Duçeden kendi el ya - zısile başka bir mektup daha al - dim. Düçe bu mektubunda maksat ve niyetlerini daâha sarih olarak zikrediyordu. Diyordu ki: «Katf kanaatım şudur: Ya Birin- citeşrin veyahut Eylül ayları or- talarında harekâta girişmek te - gebbüsü bizim tarafımızdan gele - teğine göre, senin en aşağı 300 bin nefere ve 300 den 300 ze kadar tay- yareye ve 300 süratli kamyona ih- Yiyecin olacaktır. — Taarruzi tler. leyişi gıdalandırmıya yarıyacak G- lan bu küvvetler olmadıkça, as - keri harekftta arzu ettiğimiz e - mnerjik ahengi temin etmek güç ©- lacaktır. Hatiâ beynelmilel nd vaziyetler karşısında kalmamız ih- timalleri dahilinde dahi (Millet - ler Cemiyeti ve salre gibi) bizim acele etmemizde isabet vardır. Ek- Bik olan bir kaç bin neferimiz yü - zünden (1896 da) Aduayı kaybet- tik. Bir daha böyle bir hatayı as- la irtikâp etmiyeceğim. Belki if- ratım yüzünden bir hataya düş - müş olabileceğim, fakat kusurum | yüzünden asla...> BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkia dans musikisi, 19,30 Spor haberleri Eşref Şefik tarafından, 20 Türk musikisi hey'eti 20,30 Ömer Rıza taralından arapça söylev, 20,45 Saliye ve arkada, tarafından Türk musiki ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 örkes. tra, 22,1$ Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Küçük sanatkâr Meri Üstud tara- " fından piyano solto, 23 son. YARINKI PROĞRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 1303 muhtelif Plâk mneşriyatı 14 Son. — 1353 Rümi Nisan 1356 Hicrt — Bir tsvolt denemesi üst üste bir çift kâğıt görüz. Kar- gısındakinin elinde de kendi yapa- cağı kâğıttan daha yüksek bir kâ- git bulunmadığına kani olursa, ar- tık: — Rest! Çekmek veya: — Sür rölâne yapmakta bets gör- mez, Böylelikle tava ve tuzağa düşü- rülüp de paracıkları alınan zaval- Mlar da pek çoktur. Sirkafla oymnamanın ihmâl edi- lemiyecek mühim avantalarından biri de şudur: Karşısındaki oyumeuların küçük döperlerle açtıklarını bilmek.. İki asta filân kaldıklarımı anlamak.. Bir trişör bunu sezdi mi, erlaya büyük paralar sürerek: — Blöf! yapar. Böylelikle de, blöflerinin yüz de doksan dokuzunda muvaffak 0- lur,. Yerdekti potu toparlayıp kal- | dırir Telgörler, sirkafı adamakıllı gör- mek için, kâğıtların Üstüne çok dik- | kat ederler. Kâğıt değiştirirken, evvelâ birinct kâğıdı destenin Üs- tünden indirirler. Bu sızada, sanki kaç kâğıt alacağını unutmuş gibi bir: — Jest! '-'_ £ Yaparak, kâğıtlarını: — Filel Ederler. Bu hareketlerile vakit kazanız, İndirdikleri birinci kâğı- dın altındakini göcürler, meselâ el- lerinde iki; — Asal! Varsa ve gördükleri üç kâğıdın İ- çinde de kendilerine aso gelmiyor. Ba; — Döper as! yapmak için, üstten gelen iki kâ- Bettan ellerinde hangisi varsa, onu: yaparak, iki kâğıt alıp döper as ya- parlar, Bazı trişörlerin bu şekilde, şüp- heli bir jestle oyun oynamaları, sirkafı anf biz bakışla görememe - lerinden ileri gelir. Bunların için- de öyleleri varzdır ki, hiç tereddü- de düşmeden, daha kâğıtları dağı- tirken, karşısındaki oyunculara ne vermiş, ellerinde hangi kâğıtlar var, hepsini bilir. Geri kalan kâğıtları da, şöyle ufak bir: — Sıyırma! ile görür, ne cins şeyler olduğunu anlar Sirkafla oynamanın: — Avantası! isvoli çekmeden yarı yarıya indiği gibi, kâğıtları başkaları dağıtır. - ken, hemen hemen bütün randı- manımı keydetmese bile, yüzde elli avanta, bu seler yüzde ona kadar iner. Bu niçin böyledir?.. Trişör, deste kendi elinde iken, bütün kâğıtlara hâkim değildir, evvelâ kâğıtları dağitirken, sani- yen arta kalanları da. sırtı suretile görür. Halbuki, deste başkasının elinde iken, kâğıtları bu kadar şü- muldar bir şekilde görmek kabil değildir. Maamafih, buna rağmen, başkaları kâğıtları dağıtırken de trişör: — Dörtgöz! olur. Başkalarına verilen kâğıtlar- | la, kalanları görmek, anlamak için, bütün dikkatini sarfeder. Şu malümat, sirkaflı kâğıtlardan trişörlerin nasıl istifade ettiklerini | anlatmış, bu hususta size elbette bir fikir vermiştir. Bu verdiğim taf- silât ve malümatı hatırınızda tular- da, şayet bir gün bulunduğunuz karede bu tarzda oyun oynıyan bi- rine rast gelirseniz, yapacağınız ilk hareket, hemen kâğıtları yerkik © mek, kâğıtların köşelerindeki Yl murtaların beyar yerlerini Ai dın rengine göre- boyalı kalef? boyandığını göremediğiniz W de emniyetli bir adamınıza ikd ", te başka kâğit aldırarak, — oDİN oynamak olmalıdır.. e Şimdi, bir de isvoli çekmek # tile sirkaflı kâğıtlarla poker mânin: — Avanlasını! anlatayım: v İsvoli çekerek sirkafla pokef ? miyan trişörle kı vi yan trişörler de tıpkı l'”: aynıyan hilebazlar gibi, kâğ! dikkat ederek karşısındakilerit lerindeki kâğıtları bilerek oyuğ narlar, Buraya kadar, ötel '* bunların arasında hiç bir fark ? tur. Yalnız, isyolicilerin berikile den daha büyük avantajları Ve dır. Bir kere, kâğıtları dağıtıflii kendilerine kazandıracak kÂâĞİ alırlar. Kendileri kâğıt ı.ıvzı.:: ken, ilk kâğıt verecekleri € yheselâ bir aso gidiyorsa onü mezler, onun altındaki kâğıtlari , rirler. Asoyu kendilerine sak'?i | lar, ikinci dönüşte, meselâ a80 sefer ikinci oyuncuya gıdi."; evvelki hareketi tektarlıyarak İp ne kendilerine alakarlar. VE Sıl, yizmi kâğıdı tevzi edinciyi V. dar kâğıtların içinden pir&nî:l" lar gihi ayıklayarak asoları leri alırlar, ** İsvolinin faydası üvertür ;,,, diktan sonra görülür. Asıl & kâğıt değiştirilirken başlar. — | Poker hırsızı, öteki oyunt yer vereceği kâğıtların arasındaki v disine yarıyacak kâğıdı onllfı'd' mez, Sönra, yalnız üstteki değil, ortadakilerle, en alttaki e gıtları, yelpazeliyerek görüf ':, radan gayet kolaylıkla çek€f dine alır İşte hakiki isvoli budur. e Ustalıkla isvoli çek:mıi““ı:; çei x gör, çabuk yakalanır. kumar hile hemen — Piyasto! oluz. Çünkü, kötü, ustalıksiğ len isvolilerde, ortadan kâğ' hrken kâğıtlar: — Çit! w diye bir ses çıkarır. rııwd*;'ı ses kolay kolay duyulmaz, P y hassas bir kulak ister ve sesifi y den ileri geldiğini anlamak İÖT e hassas bir kulaktan evvel, çık göz olmak lâzımdır. t Sirkaf nedir? l İsvoli neye derler? -,.J Biraz bunları bilmek ( j İnsanın kulakları ne kadat Pi yge olursa olsun, hilenin bu F'? medikten sonra, kâğıtlarığ ği — Çit ne anlaşılır?.. Kim ne anlar bu sesten?- İsvoli nası! çekilir? * Bu sorgunun bütün manasil, kalem darbesi içinde tari mak çok güçtür, M İsvolinin nasıl wkw/ mak için, muhakkak bizzat ”j dâzımdır. Yazı ile, tarifle # .“l -yukarıda söylediğim gibi- & » ğil, imkânsızdır. Maamafih, isvolinin nasıl Si gf ğimı öğrenmek istiyorsanız, v,l raktan kurtarmak için, bif " —» tar içinde hulâsa edeyim: İsvoli bir hokkıbıi::; e. muhakkak el E mek için bi Tâzımdır, Hareketler Befİ (Devettt Ğ