6 « ç Komita | Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Köse İvanof hükümeti iktidar mevkiine gelmezden evvel, Bulgaristanın bilhassa cenup kısmında canavarlıklar yapan Trakya komitası, resimde Paşmaktı, Türklerden, bu kanlı komita, vergi toplamakta ve tütünün ber kilosundan birer İleva cebren tahsil etmekte idi Bu kasabada yaşayan Türk gençlerinin ekserisi bu komitanın şerrinden kurtulmak için Anavatana firar ederek kurtulmuşlardır. Birçokları Trakyada, Uzunköprü, Lüleburgaz havalisine iskân edilmişler ve mürelfeh bir hale gelerek çalışmağa başlamışlardır. Bü ihdyar kadının anlattığına | benzer yüzlerce acı vak'aları Bul- | garistanda senelerce dinledik ve hattâ gözlerimizle gördük. 934 yılı 19 mayısına gelinciye kadar Sofya sokaklarında cirit oynatan kâtil — komitalar, bilhassa Köse İvanof hü- — kümeti zamanında büsbütün öt » — tadan kaldırılmışlarsa da, onların — © daha evvelden bıraktıkları acı ha- — | tıralar, Bulgaristan toprakları da- hilinde yaşıyan Türk, Bulgar ve — diğer milletlere mensup insanlar üzerinde ölünceye kadar unutul - mıyacak derecede fecidir... Tırnovada (Çar Boris) otelinde tanıştığım Milânofla, yirmi dört sa. atlik bir karşılaşmadan sonra can l' ciğer arkadaş olmuştuk.. Esasen, — bu zavallı babaya bir parça teselli vermek, onunla derhal dost olmıya kâfi idi. Tırnovadan Sofya istika - metine doğru ayni trene bindik ve birlikte yola çıktık.. Benim niye « - tim Plevneye de uğramaktı. Çün- kü, Plevne benim Razgraddan son- ra ikinci vatanım idi. 1926 yılında — Razgraddaki (Rodna Zaştita) mü- | dafasi vatan cemiyeti mensupla « yYının mülrit ve Şımarık — sarkıne tılıkları — yüzüne den — Deliorman Gazetesini Plev« neye nakil ve 0« rada (Mücadek) namile neşretti- gimiz zaman bu memlekette — bir seneye yakın Ça- hşmış ve Gazi Osman Paşanın kahramanca ve bülün Ahana pare mak ısırtacak bir mertlikle müda- | faa — ettiği bu | Arif Necip V1 memlekette ö va- kit (Gazi Plevne) adını koymuştuk. | Burada yaşıyan idealist bir çok Türk | gençleri vardı ki, Sofyaya doğru trenle her geçişimde kendilerini zi- /|yaret eder, görüşür ve hasbıhal e- derdik.. Milânofla birlikte Plevne jistasyonuna gece saat on ikide gel dik. O elimi bırakmamak ve ben- den ayrılmamak istiyordu. İstasyo- — nun arkasında duran otomohille - rin yanına kadar geldi ve Sofyada behemehal görüşmek Üzere, göz- Teri nemli bir halde benden ayrıl. dL O gece Plevnede (Çar Ozsvobo- ditel) otelinde kaldım. Plevnede tatlı ve acı pek çok ha- tıralarımız vardı. Burada, muhte- — rem muharrir Mehmet Behçet baş- — ta olduğu halde, muallim Mustafa — F") Bulgaristan Türklerinin mert ve idealist gençlerinin başında gelen Arif Necip, uzun yıllar mektep mü- dürlüğü ile muallimlik etmiş ve ( Karadeniz ) gazetesini neşretmiş. tir. Fakat, komitacıların kendisine — karşı yaptıkları tecavüzler ve bil. hassa Keserevo hâdisesini meyda. na çıkarıp kalemile mücadeleye atıldığı için uğradığı hakaretler ' gok fecidir. Arif Necip, bu vazi- | yet karşısında Anavatana göç et /— Mmeğe mecbur olmuş ve Lüleburgaza — yerleşmiştir. Bu idealist gençten — faaliyette - bulunacağı muhit çok STT ÇO gv $r Yazan: M.Necmeddin Deliorman Solyadıki golluııı) Şerif ve Kadğri Oğuz ile birlikte (Mücadele) ve (Tuna boyu) gaze- telerinde çalışmış ve bilhasa Bay Mehmet Behçet jle birlikte bir Bul- gar evinin soğuk odasinda kış ge- | | celeri çök elemli saatler geçirmiş- ] tik. Komitacılar burada da çok a- zılı ve kuvvetli idiler. Plevnenin çok sevimli doktarlarından olan sam gözümün önüne muhukkak su- rette doktor Peşef ve onun uğra » | | İ Kara sakallı Peşef isminde bir zatı, karısı, delikanlı çocuğu, delikanlı kızı ve sekiz yaşında küçük bir kı- zı ile birlikte diri diri yakan komi- tacıların vahşeti unutulacak vak'a- lerdan değildi Bu, o dereçe müt- hiş, o derece canavarca bir hareket idi ki, dünyanın neresine gitsem, nerede iyi yürekli, müşfik, ve fa- kirlere acıyan bir doktora rastla - dığı tüyler ürpertici âkibet gelir.. Bu zavallı adamı komiteler bir ge- ce evinde çoluk, çocuğu ile birlikte göz dükerek diri, diri yaktılar ve bütün Plevne halkinı ağlattılar. Hâdise bir kış gecesi şöyle cereyan etmişti: Lapa, lapa yağan karın altında bir kaç arkadaşla birlikte Kahveler) yanından — evlerimize doöğru gidiyorduk. Gece vsaat ön ikiye y aklaşıyordu. Gazi Plevne. nin (Uskobelef) parkı Üstündeki u- fuklar bembeyazdı. Serin ve berrak bir kış havast insanın yüz ve ku « laklarını acı acı haşlıyotdu./Tepö- mizdeki ay gülümser gibi bize bâ- kıyor ve biz, bir garip kafile halin- de Plevne sokaklarında ilerliyot « duk, Bizim gece yarıları dolaştı « Bımız bu biçare sokaklar, ne acı, fa- kat ne şerefli günler götmüşlerdir. Mübarek bir gazayı, burada, ve şu gözümüz önündeki cami duvarları dibinde son nefesini vererek ta - Taamlıyan koca bir ecdada, biz nan- kör hafitler, bir şükran fatihası bi le üfleyemiyoruz. Ve ne yazık ki, şu karşıdaki tepelerde ölen binbaşı Şevket Beylerin kemikleri, bugün hâlâ çökük tabyalar içinde tekerle. Tip duürüyor. Bunlar hazin şeyler, aCcı şeylerdir. Plevnenin (Kovanlık) mahalle - sinin üst taralındaki bayırlardan Üun alabildiği kadar uzak- Reniş vadilerin ni- hayetinde bir Şerit gibi uzanan Vit suyu görülmektedir. Gazi Osman Paşanın huruç hareketi yapmak is- tediği yer buradadır. Yıkılan köp- rü, bu suyun üzerine kurulmuştur, Fakat, kahraman kumandanın kı- licını Rus İmpüratorundan geri ale Cığı yer Plevnenin içindedir. Bu şer, beyaz sıvalı, tek katlı bir bi- nadır. Evlerimize gidip gelirken, biz her gün ve her gece bu binanın yanından geçmekteyiz. Buradan geçtikçe başlarımızı bu binaya doğ- ru çevirmekte ve beyaz, kırmızı, sarı, lâcivert kaarnfil ve lâlelerle dolu bir bahçenin içinde olan bu yapıya selâm vermekteyiz, Plevne- nin kıymetli, civanmert çocuğu rahmetli Emin, bazı geceler —bizi yanına alır, bu çiçeklerin arasına (Devamı var) (Çifte lOkuyucularla |Baş başa Mektepten j Kaçan Talebeler Arnavutköyünde Boyalıköşk cade desinde —oturan Aleş Muammer imzasile bir okuyucumuz yazıyor : y zamanlardanberi bütün tale - idaresinin hsediyor - tedbir alacağından lardı. Geçen gün de gazetenizin mühim mevzuunu teşkil eden bu mesele ile karşılaştım. Do Bütün tale- beler evlerinden mektebe gidiyo- rum, diye, ders saatlerini okuma evlerinde geçiriyorlar. Bana ka - lırsâ burası kısmen iyi di Fakat iş yalnız bu kadar d zı talebeler de sinemalarda, kahve köşelerinde boş yere zaman kay- bedip, derslerinden geri kalıyor - lar. İşte asıl mesele burada başlı- | yor, Bu talebeler hakkında Maa- rif idaresi fazla düşünüp — todbir alıyorsa da bir netice elde edile « miyor. Bunu talebelerin her gün- kü vaziyeti pek alâ ispat eder. Ay- nı zamanda vaziyelin devam ede- de duğu gibi şu şartlara önem verme- lidir; 1 — Bütün talebelere bir for » mada elbise giydirmeli. 2 — Başka elbise ile mektebe ge- len talebeyi mektep idaresi içeri almamalı. 3 — Dışarda kalan bu resmi el biseli talebeleri mektep saatlerinde | kahve ve okuma evleri kabul et. memeli. 4 — Evlerinden sivil elbise ile çıkan talebelerin mektebe gitme - yecekleri 'anlaşılacağından velile - ri mektep idaresine haber verme- M 5 — Mektep saatlerinde Tresmi elbise ile sokakta gezmelerini ya- sak etmelidir. Maarif idaresi böyle bir tedbir alırsa yüzde yüz muvaffak olur, sânırım.> İngilterede Korku 14 dacü sayfadan devam J varı, müstakbel bir harpte çok teh- | Hikeli bi vaziyette kalacaktır. Bun- dan dolayı, İngiliz hükümeti bu şehri korumak için alınan tedbir- lere akla kayale sığmıyan 'fedakâr-« | likları ihtiyar etmekten çekinme« | mektedir. İngilterenin yiyecek, 1- çecek membalarından başka, fabı kâ ve sanayi müesseselerinin yü: de elliden fazlası Londrada bulun- maktadır. Tayyarelerin yapacak « latı müthiş bir hücum neticesinde bu şehrin bir-harabezara döndürül- mesi İngiltereyi bütün muharebe- yi kaybedecek derecede zarara go« kacaktır. Binaenaleybh, yalnız aha- Kyl değil, iaşe merkezlerini de emniyet altına almak ve bunlar- dan çok mühimlerini başka yerle- re nakletmek için tertibat alınmı- ya başlanmıştır. Fabcika sahiple « Tihe daha şimdiden ihtarlar yapı » larak Londradan başka yerlere nak- ledebileceklert makineleri emniyet- siz yetlere götürüp monlaj yapma- ları tenbih edilmiştir. Hazırlanan ekonomik plâna göre, açlığa karşı da bir takım tedbir - ler alınmış ve bir kıtlığa meydan verilmemesi için İngiltere dahilin- de şimdiye kadar metrük bir halde bırakılan 1$ milyon dönüm arazi kas bilizer bir hale getirilerek kuru « tulmuş ve işletilmiye başlanmış - tır. Buralara, ha!kın karnını doyu- rabilecek patates, fasulye gibi bir takım yiyecek maddeler ekilmiye başlamıştır. Velhasıl bugün İngil- tetede bütün zihin ve pazular, milt- hiş bir harp, İngilterenin kapılarını çalmakta imiş gibi çalışıp işletil. mekte ve hazırlıklar yapılmakta « dır. Te do Pukleyat Konferans Doktor musikisi, 19,30 Salim Ahmet tarafından (Ba; k tuleyi 20 Sadi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Rıza tarafından arabca söy. lev, 20,45 Saliye ve arkadaşları tare afından Türk musikisi ve halk şar. kıları, saat ayan, 21,15 okestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 plâkla sololar, opera ve öperet parçaları, 23,30 son. açıktadır. Şimdi bana kalırsa Avrupada ol- | ' AKAYE İ Kalpazan (4 üncü sayfadın. devam) — Öyle değil, bu, söylenerai de öondan.. Çok güç, nasıl süş yim? — Ne olursa olsun, söyle, din « um, | — Karıcığım ben iki aycır işden çıkarıldım. | — Ne, işden mi çıkarıldın? De - ; bunu benden sakladın, va ben iki ay karşısında kornedi oynanan bir aptal gibi.. Evct, bir aptal gibi her şeyden habersiz, ıcığım, â bunuü sara söyliyemezdim, yine de söylemek istemtyordum, fakat ne yapayım ki... — Evet, Manifaturacı söyleme - seydi, kimbiltir. bu aptallığım ne kadar... — Hayır, hayır, seni aptal telâk- ki etmedim.. çok borcumuz var. geceleri bunun için uyuyamıyor « dum. — Ne aptalmışım, asabi halde- yim, deyişine en de çabuk inanıver- | dim, — Bunları bırak, sana aptal di « yen yok. Karısı odada sinirli sinirli dolaş- mağa başlamıştı. Sonra durdu, bir | şeyi keşfetmiş olmak ciddiyetile: | — Ben bu işi ballederim!. Dedi. | — Nasıl? — Öğvenirsin... Ertesi gün Huriye hanım en sev- diği elbiselerini giydi, mâkyajını M yaptı. İ Kocasına: — Ben gidiyorum, öğleye geli - Yim! dedi. | | — Doğru vekâlet Gdairesine - gitti, | kocasını arattırdığı hadı birine Müdürü umuminin odasını | niyet içinde içeri girdi. Uzun müd- det konuştu, Huriye hanım evvelâ misafirliğe, sonra da gezmelere da- vet edildi, Ferruh bey bu davetle. rin hususiyetinden bihaberdi. Kı- sa bir zamanda dairesine kavuş » müştu, * Bütün bunları düşündü. Fakat, karısının itina ile giyinip sokağa çıklığı günler üstünde ısrar etti: — Demek, dedi, bugünkü saa « detimizi., Huriye, söyle, bugünkü saadetimizi için.. düşü - nemiyorum. it bey senden.. yahut sen ona.. namuskârane ya « şanan felâketi, bu suretle kazanıl- mış bir sandete., Saadete bu kadar mu susamiştın? Demek, bügünkü erkeklik mi? Yalvarırım, bana fe- lâketimi'jade et, Karısı hiddetle: ”— Sanıyor muüsun ki, günlerimi- zi aç geçirebilir, sırtımızda elbi « gesiz, ele güne karşı çıkabilirdik? Sağdetimizi fedakârlığımıza borç- la değil miyiz? — Yalvarırım, —söyleme! Seni şimdi, saadeti için herşeyi yapabi- lecek iğrenç blir insan, bir kalpa- zan telâkki ediyorum. — Evet, yaptım. Ferruh bey aklının âlmnadığı pu fedakârlığa tahammül edemedi, karısını saadetile başbaşa bırak » mağa kârar vermişti. Günler bu i« ki insanı hatırasız hale getirdi. Milyarderler Söylüyorlar (5 inci sayfadan devam ) miştır. Düran'ın ailesi efradı Ame- Tikanın Mişigan eyaletinde Fiint kasabasında yaşamakta imişler. Dü- ran'ın iakir bir çocuk olarak dün « yaya geldiği bu kasabada şimdi Butk otomobil fbrikaları çalışmak- tadır. Gayet fakir olan bu aile he- müz çok küçük yaşta iken Düranı bir sebzecinin yanına çırak vermiş- lerdir. Fakat bu işden ilk doları kazanamamıştır. Çünkü, Düzan'ın ailesi para yerine sebze almıya baş-' Tamışlardır. Bu işde muvaflakiyet Bgösteremiyon Düran, bir değirme- ne amele olarak girmiştir. Düran'ın ailesi bu sefer para yerine değir - —menden un almıya başlamıştır. Bu- nun üzerine Düran, geceleri ecza- hânede şişeleri temizleyip yıkamı- ya başlamıştır. 17 yaşına varan bu müteşebbis çocuk, bir gece genç bir adamla ta- nişmiş ve bu adam yeni keşfettiği bir ilâcı civar köylerde satması için Düran'a teklifte bulunmuştur. Dü- ran bu teklifi meserretle kabul e- derek, eczahanedeki işile değirmen ameleliğinden vaz geçmiş ve aile- sini terkederek köylerde Hüç sat « muya başlamıştır. Bu suretle Jlk beş Hmsnm ee | Terlikci ]'I— Eski İstanbul batakhaneleri: İlnsanı zevkin ve arzunun neşeli kollari saran üç dişi şeyta KUM İkinci kısım Kundufacı Dikran Hüsni, Aksaraylı — Pirpir Niyazi, Oduncu İsmail gibi eski devrin ileri gelen kabadayıları da birer destan ©- kudular. Destanlardaki (8) ları, (R) har; müşeddet telâffuz ederek, © devirde pok revaçta olan külhanbeyi şivesi- le, cakalı cakalı okulorlardı. Bu geceki ahenk esrarsız, güzel bir eğleate içinde ı geçti. Destanlardan sonra (semai) | ler okundu: | Aman Tophaneli, top küküllü Kırma kıvırcık perçemli Elâ gözlü, ter bıyıklı, püskürme benli gümüş ruhsareli! | Ve her semai: Efendim hu, nasibim bu, Tecelli, taksirat, yahtı.. Ciğer yandı kebap oldu, Aman sâki, bana bir su! Beytile sonuç buluyordu. Saz, darbuka — ve zilli maşanın kıvrak, ağır, monoton ve oynak nağmelerine, mâni ve destanımn mâ- râlı, cinaslı beyitleri karışıyor, her ikisinin birleşmesinden, kafaya ve gönüle hitap eden güzel bir musi- ki doğuyordu. Ve semaverler de demlenmiş gü- zel kokulu ve yakut renkli çay da, dudaklara ve midelere tatlı bir neş'e ve çeşni veriyordu. aralık Yervant Zührap Düre kasanyana sordu: — Nasil hoşlandın mı? Öbür â- Teme benzemiyor değil mi? — Fena değil!.. Hole saz çok tat. k.. Tamburanın zevkine ancak bu gece varabildim. Geçen akşam ka« famın sersemliğinden bir şey an« lamadım ki. Saz beni bir tambur ka- «dar zevklendirdi — Çıktığımız zaman, yapacağı- miz rakı âlemlerinde muhâkkak bi- ver bağlama veya tambura bulun- dururuz değil mi? — BHele bir çıkalım. Bu ö zaman düşünülecek bir şey! Cobeka atıldı: — Yıllarca burada kalacak deği- | Jiz ya!.. Elbette çıkacağız., Yervant Zührap : — İnşaallah! Diye dua etti. Darbasanyan ise: Ümitsiz ve acı bir sesle: — Kim bilir? dedi. — Bu da lâf mı!.. Sanki ne yap« tıkt.. Cinayet mi işledik, adam mı öldürdük?.. On beş sene ceza yiyecek değiliz ya! Bunun için «çı- kabilecek miyiz bilmem'» sözünü hiç de yerinde bulmuyorum. Cobeka da lâfa karıştı: — Yervant çok doğru söylüyor, ne bedbin adamsın be! Müebbet küreğe mahküm olmadık ki bura- gdan çıkamıyalım! Darbasanyan isyan etti: — Keşki müebbet kürek ceza- sına mahküm olsaydık. Hafif bir ceza ile de bu işden kurtulsak bile, âlemin yüzüne nası) bakacağız. Şu- nun bunun, dostların, ahbapların imâlı sözleri ve bakışları karşısın- da kalmaktansa, ölümümüze ka - dar sürecek bir mahkümiyete ra « zıyım, “ Yervant Zührap isyan dolu bir sesle cevap verdi: — Ben razı değilim. Ben böyle bir kafa taşısaydım, zaten böyle bir iş yapmazdım. Hele senin evvel - den aklın neredeydi? Mademki bu kadar dürüst bir adamdın, niçin ev- velce düşünmedin bunları? Yakalanmasaydık iyi idi değil mi? O zaman yan gelip paraları yiyecek, günlerini, gecelerini zevk ive safa, saz ve sözle göçirecek de- Bil miydin? Şimdi mi utapıyorsun? Aklın başına yeni mi geldi? Cobeka da dedi ki: — —— —- —— — ——— —- doları kazanmıya muvaffak olan Amerikanın şimdiki otomobil kra- h Düran, dünyada en çok zevk duy- duğu günün, ilk beş doları kazân - dığı gün olduğunu ve şimdi elinde olan milyonların kendisine hit bir duygu ilham etmediklerini söyle - mektedir. . XYördazanı M, S.ÇAPAN: n: Kadın, içki kum AR.. — 42 — a — Yervant çok dağru Bu derece bedbin olmıya benim & Lm ermez. Hem bu kadar sıkılar ne var? Bize verseler verseler, rer sene hapis cozası verirler, Bu bif sene, göz açıp kapamakla geçel Yakalanmasaydık, ömrünü eğlence, neş'e içinde geçirecek, kü” mâr masasırın başında oturup, di daklarınla rakı kadehlerini ve küs Cınlar öpecek değil miydin? Bunt | yine yapabilirsin. Kazandığımız pi | raları kimse almadı, yerlerinde, K& | şeciklerinde rahat rahat uyuyorlafı | Ceza müddetimizi tamamlar ta © mamlamaz, yine ona: 3 Kavuşur! İstediğin gibi: Vur patlasın, çal oynasın! Eğlenirsin, J Böyle bir vaziyette olan bir in* S sanın, bedbin olmasımı, ne yalâil söyleyeyim, ben kendi hesabımâ | doğru bulmuyorum. Darbasanyan, arkadaşlarının - bir — rinin şiddetli, ötekinin mülüy kücum ve sözleri karşısında duy duğu isyan hislerini haykırmake — kendi felsefesinin emrettiği bir li” sanla cevap vermek iztediği hald& — aralarında bir münakaşa çıkmamt" — &ı için sustu. Hiç bir şey söyleme di. Fakat bir an için, bedbinlik sis” lerile örtülmüş olan dimağını bi sislerden tecrit ederek, arkadaşla* .l rının fikir ve iddialarını kendi ketit | dine tahlil ve tetkik etmek istet — di. Onlar haklı mıydı? İddiaları doğru muydu? ? Kendi bir karar vermeden, Kaf psına dikilen şeytan kırmızı dile ni çıkararak cevap verdi: « — Onlar haklıdır! Mademki, bif kere olan oldu, yakalandın. Dü * — şünmekle ne mânâ var, Dua et dö muhakemenize çabuk baksınlar dör bir an evvel buradan çıkmana b Kumar, eğlence, kadın ve icki ni bekliyor dışarıda... Kadm! İçki! Kumar! Darbasanyanı, zevkin ve arzunuf mneş'eli kollarile saran bu üç şeytan değil miydi? Bilmem hangi iblisin, biln kangi tılsımlı eksirlerle yuğurul insanların dudaklarına lezzet, Yö” şayışlarına zevk katmak için yâ * rattığı bu tatlı ve korkunç: — Ekanimi selâse! Değil miydi? 0: n d —Dişi şeytanlar! O: — Ekanimi selâse! ki, işte, nihayet onu bu di lere kadar düşürmüş, ve bir: — Sahtekâr! Damgasile, hapishanelere kadlf girmesine sebep olmuştur, l__— Az bir mahkümiyetle bu işitf kurtulsa bile, piyasada, dostları *” rasında, bildiklerinin yanında VE nihayet bütün bir âmme karşısıf” da, kaybolan itibarının, hiçe * şeref ve haysiyetinin geri dönmü sine ve nihayet ayaklar altında F” lan; 4 — Namusunu! $ Kurtarmmıya imkân var mıyd” Kendi kendine dedi ki: ğ — Kazandığımız paralar N# ü duruyor, çıktığım zaman yine C kisi gibi, yer içer, eğlenir, sin. O zaman bugünkü bütün Ce — gunlukların, bedbinliklerin BeĞ yerine neş'e ve saadet gelir-. yorlar, belki bunların hepsi Fakat yalnız bir şey vardır: N* mus!.. D Bunu nasıl yerine wııııl" (Devamı 06"