4 | cıları Makedonya komita- H arasında 13 yıl Yüce Atatürkün dünya yüzünde yaşıyan bütün Türklere bahşettiği büyük inkılâbın Tuna nehri boyundaki filizleri Bulgaristan Türkleri (Türan) namile birlikler teşkil etmişlerdi. Kül- tür, hars, spor ve jimnastik işlerile uğraşan bu birliklerin kasaba ve köylerde 87 yubesi ve 7000 azası vardı. Rusçuk şubesinde mukayyit olan kız ve erkek azaların sayısı 300 idi, Ve Rusçuk şubesi, diğer şubeler arasında en çalışkanı idi. Fakat, komitacılık zihniyeti münev. ver Türk gençlerini Rusçuktan uzaklaştırıp anayurda göç etmiye mec. bar ettiği için Turan teşkilâtıda muattal bir halde kaldı. Resimdeki. ler Rusçuk Turan Cemiyetinin ( küçük yiğit kızlar ) şubesinde ve muallim Naciyenin İdaresi altında terbiye edilen Türk yavrularıdır ve Ro-Ko-Ko balelinde görülmektedirler. ladiği <Alişimin kaşları kara» tür- || küsünü her Türk, içini - çekerek ı gdinlemektedir. Rüsçuk sahilleri A- | lişe mezar olmuştur. Bu mezar, | Türkün kalbinde yaşamakta, zih- ninde efsaneleşmektedir. Ben tren- Ş le Rusçuğa giderken Tuna sahille- rine ilk göz attığım zaman, yıllar- danberi hep Alişi aramışımdır. Jandarmanın emri altında Alişin nişanlısının memleketinden Ali. « | şin mezarının bulunduğu memle - kete götürülürken bu defa yine se- rin serin esen Tuna rüzgürları kar- şısında kendinden geçmiş gibi zevk- N bir sarhoşluk mahmurtuğu i - ginde gibtidim Karşı sahillerde Raomanyanın (Yorgök) iskele ve kasabası gö « rülmektedir. İnsan, başka bir dev- let olan beriki sahilden, bağırsa, yabancı bir memleket olan diğer sahilden duyulacak, Tabil hudut o- lan Tuna, bir çok devletleri biri - birinden ayırırken, Romatcyonın we tariht Adakale, bir gelinin ba- gına konulan — zümrüt taç gibi 'Tuna nehrinin ortasında pırıldayıp durmaktadır. Burada yaşayan 120 hane Türk, kralı bir kaç kerelerdir Adakale - ye gitmiş ve Türkleri etrafına top- ftayıp dertlerini sormuş, arzuları - mın derhal tatminini emretmiştir. Bunun için orada yaşayan Türkler hayatlarından çok metmnun Hurlar. İki yıl önce bir Macar vapurun - da çalışan Adakaleli bir Türk gen- €i Tuna üzerinde işliyen Macar va- purlarının birinin kamarasında be- nimle tanışmış ve fevkalâde iti - bar ettikten sonra ezberlediğ” şu güri okumuştu: Bir yayla rüzgörma hasretimi bağ- larım, Bir hasret şarkımıdır. damarlarım- dan akan Ben bugün Tuna gibi içinizde çağ- larım, M.Necmeddin Deliorman Sofyadıki (Deltormun) gazetesi sahip ve başmuhariri Yarın Tuna içinde çağlar, nabzım- daki kan! ... Tarihlerden Tanrıya doğru hız a- lan dir su, Dağlarda yüce bir ses yaratır u » gultusu. Tuna bazan akşama dalan bir Ney gibidir, Tuna bazan bir destân, bazan.., her t şey gibidir, Gün olur bir yıldırım, bir tufan derim ona! Gün olur kuvvet verir benim söz- lerim ona! Gün olur ki Tunanın aynaları renk- lenir. Aynalarda bütün bir bahar renk- lenir, Bazan böler geçilmez akışlarile ye- y Yi, Bazan buz ufuklarla kilitler sahil- leri.. Gün olur hızlanınca ova çeker, dağ çeker. Yorgun fısıltılarla, gün olur, sev- da çeker. Hayalı gözlerimde bir deniz, bir * nem olur, Tuna bazan içimi öpen öz nimen o- İur, Tuna bazan içimi öpen öz ninem o. Tur, Miğferlere çarparsa çelik kılıçlar nasıl, Tunanın gönlümdeki akışı budur asıl! ... Bir uyku perdesile gün geçti, ta - Tih geçti, Tekrar yanan gözlerim yeni bir engin seçti. Kanatlande. yurdumun. çalılarında bir kuş, Baktım ki Tuna gurbet ellerin u- yu olmuş.. Baktım ki gurbet eller olmuş Tu- na elleri, (Devamı var) Rusçuk Türk gençlerinden bir grup, Tuna nehri kenarındaki mahzua ve mükedder söğüt dallarile sarmaş, dolaş olurlarken... Yeni sanay Şeker fabrikalarımızın beşincisi de yakında tesis ediliyor Yurt içinde, hemen her gün ye- ni bir fabrika bacasının tütmiye başladığını, yahut yeni bir fabri - kanın temellerinin atıldığını gö - rüyoruz. Cumhuriyet Türkiyesi, memlekete, uzun asırlar mahrum | kaldığı endüstriyi hediye etmek - tedir. Yeni fabrikalarımız, he ba- kımdan faydalıdır. Bir iptidaf malzeme halinde, dün- ya piyasasının isteklerine uymak mecburiyetlerile bazan çok ciddi fiat düşmelerine uğrıyan bir ta - kım mahsuüllerimizin, yeni fabri - Akalarımız sayesinde sabit bir kıy- mete kavuşmakta olmalarını mem- nuniyetle karşılamak — lâzımdir. #Kombinalar, bu bakımdan yüz bin- lerce çiftçi ailesini kuruntu ve Ü - züntüden kurtarmış, bunlar emin bir istikbal ve hayat temin etmiş birer değer olarak hatırlanmalı - dir, Fakat bizce en mühim olan ve takdirle anılması icap eden en e- saslı hareket, yepyeni bir çalışma mevzuu yaratmış olan fabrikala - Tırızla tahakkuk eylemektedir. Şe- ket, kâğıt, sömi-kok.. — gibi yalnız dışarıdan gelen ve paramızın bü- 'yük milyonlar halinde dışarıya ak- masına sebep olan ihtiyaçların, âr- tık memleket içinde temin edilir olmaları, gerçek, umumi Tefaha mühim bir ölçüde hizmet etmiş - tir. Meselâ, şeker sanaylimizin 'Türkiyede on üç milyon Bralık bir hareket yaratmakta olması küçük görülecek bir netice değildir. Kaldı ki, dünyanın bugünkü gi- dişinde her memleket, her türlü ihtöyaçlarını kend! başlarına temin, kendi yYafte kavrulmak gibi kat'i bir mecburiyet karşısında bulunu. yor. Ve şurası muhakkak ki çe « İ hamleleri ergün bir yeni fabri- ka bacası tütüyor — ker de, buğday (un), arpa, silâh, kömür gibi bir milletin küdret ve istiklâl derecesini — şekillendiren mevzular arasında yer alıyor. Döviz güçlükleri, başka memle - kotlerin büyük stoklar yapmak ka- rarlarile şeker katmaz olmaları gi- bi vaziyetler nazarı dikkate alın « masa bile, Türkiyenin şeker ih « tiyacımı tamamen, hattâ fazlasile memleket içinde temin etmesinde- ki mecburiyet, yukarıdaki izahtan kendi kendine tebarüz eder. (4 ducü sayfadan devam ) geliyordu. Her adım atışında bu seslere biraz yaklaşıyor. gibi idi. Fakat, henüz ölümün haşyetini duymuş değildi. Saatlerce yürüdü. Her an yak « laşan ve uzaklaşan ölüm tehlike - leri arasında köyün damlarını gör- dü. Vaktin ne kadar geçtiğini bil - miyordu. Yorulmuştu, karlar üs - tünde yatarak biraz dinlendi. Taze bir enerji ile yoluna devam etti. Köye gelince, ilk hatırına gelen büyük meydandaki kahveye uğra- mak oldu. Bu uzun yolu felâketsiz kateden papası gören köylüler onu derhal sobanın başına oturttülar, ve hayretle süzmeğe başladılar. İh- tiyarın biri: — Hangi cesaretle yollara düş - tünüz! dedi. Papas muzaffer bir eda ile: — Manastır. büyük bir tehlike geçiriyor, kurtlar tarafından mu - hâsara edilmek üzereyiz. Bize yar- dim etmeniz lâzım. Ayni ihtiyar: — Bize doğru yolu gösterenlere yar dım için böyle bir fırsatı hangi dindar kaçırmak ister? Diye ilâve etti. Orada bulunanlar dehral karar werdiler. Köyün iyi silâh kullanan on delikanlısı ile tecrübeli üç ihti - | yar bu vazifeye memur edildi. hire yüklü bir atla hemen o gün ortalık kararmadan, avcılar, önde rahip karlı yollara düştü. Kafile, o gece büyük bir müşkü- lütla manastıra gelebildi. Papasla- rin yüzlerinde genç ve. fedakâr dostlarına karşı büyük bir minnet- tarlık hissi okunmakta idi. O gece, avcılar kurtların nasıl öldürülebileceğini münakaşa ettli- ter. Nihayet ihtiyarlardan birinin Bu düşüncel, şeker fabrikı rarımdan dolayı duyular sevinci « miz, binlerce vatandaşın daha ken« dilerine yeni ve kazançlı bir iş bu- lacağını da hatırlıyarak büyük bir ölçüde artmaktadır. 1986 da 65.885 ton edilmiş,olmasıra rağmen ihti: artması sebebile dışarıdan 20.177 ton şeker satın alınmasına mecbü- ziyet hasıl olduğu ve böylece be- şinci bir fabrika kurulmasmın te- kazrür ettiği düşünülürse, ciftçi hasabına büyüyecek iş hacmini he- saplamak hiç güç olmaz. Kısa bir h ptan çıkan netice şudur ki, ye ni fabrika kurulması kararı, aşağı yukarı 15.000 çiftçi ailesine pancar ekmek fırsatımı verecek- ve bü, memlekefte üç milyön İiralık yeni bir hareket doğuracaktır. Fer çiftçi ailesinin küçük bü » yük sekiz kişiden ibaret olduğu « nu kabul edersek yen işeker fabri- kıasından 120 bin vatandaşın isti fal; edeceğini kolayca anlarız. Başka memleketlerin şeker ih - raç etmiyerek harp stokları yap - makta oldukları ve harp esnasında fabrikaların az çok tahribe uğ - rıyacakları yanyana getirilmek su- retile meşele mutalea edildiği za- müun şeker fabrikalarının, narmal ihtiyaçların üstünde bir çalışma kudretine malik olarak vücude ge- tirilmelerinin icap ettiği kolayca tebarüz eder. Beşinci bir şeker fabrikasının kurulmak istendiği şu ötveda Tab- | i#3 Bayısının mümkün olduğu ka- dar fazla olması ve muhtelif s2- Halarda kurulmasındaki faydaları da hatırlatmak isteriz — Fabrika. ların teaddüdü, teknik ziraat bil gilerinin yayılması nelicesirni ve - recektir. Eskişehir, Alpullu, Turhal, Uşok mantakaları çiftçilerinin va- sıta ve bilgi bakımından dünkü ve | bugünkü vaziyetleri bize bu hu - susta güzel örneklerdir. Veni şeker fabrikaları, büyük bir watandaş kütlesine ve memlekete temin edeceği menfaatlerle hepi- mizi sevindirmelidir, kanaatinde - yiz, bemaime ai Kurt mahkemesi ileri sürdüğü yeni fikir kabul edil- di. Ertesi sabah sesler çok yakın - dan işitilmeğe başladı. Gençlerden bir kaçı beraberlerinde getirdikle- ri atı manastır haricine çıkardılar. We karlar üÜstünde öldürdükten sonra, sürükliyerek avluya kadar getirdiler. Büyük kapı açık bıra - kildı. Fakat, en yakın odaların bi- rinden idare edilmek üzere, birden kapanabilmesi için de tortibat a - hındı. Avcıların her biri, avluya a- çılan odaların pencerelerine yer « leştiler, ve silâhlarını hazırladılar, Kan kokusunu duyan aç kurt - lar yavaş yavaş manastıra yakla « şıyorlardı. Seslerinde, sabahtanbe- ri hissedilen acı uluma yerine, bir sevinç ifadesi seziliyordu. Nihayet manastırın kapısı yakınlarına ka« dar gelince, durdular, ve uzun sü » Ten ulumalardan sonra, araların « dan birini kan izini takip için ayır- dılar, Fedai kurt kan lekelerini koklıyarak ilerledi, atın bulundu- Bu avlının ortasına kadar geldi. Hayvan da uzun uzadıya kokladı, etrafa bakındı, tehlike mevcut ol - madığına kani olunca geri döndü, ve kendisini bekliyen arkadaşla - rının yanına gitti. Tekrar uluma - lar başladı, kurtlar büyük bir em- | niyetle ilerlemeğe karar verdiler. Manastırın kapısından girince, bü- yük bir sevinçle leşin üstüne atıl - dılar, Fakat, bu sırada manastırın kapısı gıcırtı ile kapandı, bunu si- Jâh sesleri takip etti. Tuzağa düş- tüklerini anlıyan kurtlar derhal toplandılar, fedailik eden kurdu ortalarına aldılar. Yine uzun süren ulumalardan sonra, verdikleri ka- Tarı tatbik ettiler: Hilenin farkına varamıyan zavallı kurdu parçala - dılar, ve feci âkibetlerine büyük bir tevekkillle razı oldular, Esi stınıiı KUM İkinci kısım Artık, ne zabıta ve ne de Beyoğlu kabaâ” dayıları kapıya asılıp “Haraçi,, isleyelgl' lirlerdi. Çünkü Fehim kumarhaneyi himayesine almıştı. - - N Pokeri çok iyt oynayanlardan eski İstanbul meb'usu Kirkor Zührop Şarpuinin feryatlarına hizmet - cının haykırışlari da katıştı: — Hırsız var, imdad, adam öl « dürüyorlar!.. Bir namlu darbesi, hizmetçinin haykırışını ağzına- tıkadı, dişleri kırıldı, yüzü gözü kan re yuvarlandı. Süreyya, elindeki tabanca ile kadinın çenesini da - Bautmış, istimdat sesini ağzında boğ- muştu, Salih, Şarpulyi, gömleği yırtıl - mış, topukları pembe güvercin Ça- gelargna benziyen beyaz ayaklas vından terlikleri düşmüş, yarı çıp- Jak bir halde, Anadolu sokafırın köşesinde, arahdarım içinde bek - liyet Pehim (paşa) nın kolları a- Tasına buraktı. Arabacı beygirleri kamçılarken, Fehim, Ermeni yosmasını kolları arasında sıkmıya başlamıştı. Halvet âlemi arabada başlamış- ti » Fehim © kadar ateşlenmişti ki, şahlanan behimi hislerini söndür- mek, tatmin etmek için, hemen ©- racıkta, arabanın içinde, evinin bir köşesinde yaptığı gibi bir halvet Alemi yapmak istemişti. Bu çilgin» ca arzusunu yerine getirmek için, yarı baygin bir halde kucağında yatan Ermeni yosmasının dudak « larını, dudaklarile aramaya başla. di. Şarpuinin yaptığı ilk hareket, el- lerile bu muhteris ve mütecaviz dudakların, tasallütuna mani ol - mak oldu. Fehim zorladı, öteki. başını kolla- Tınm arasına gömdü, teslim etme- di dudaklarımı... Bu aykırı vazi - yet, Fehiml kızdırdı, kızdıkça, ge- mi azıya almış haşarı bir at gibi Yoludu. Soludukça gözleri karardı. Gözleri karardıkça, iştahı alevlen - di. Kollarının arasındaki kadını sıkmıya, kemiklerini kıirarcasına sıkmıya başladı. Şarpul bu tazyik altında, iki kuve vetli kolun kırıcı çemberi içinde ha- rap oluyor, üzülüyor, bütün vü « cudunun, bir et makinesi içinde e- zilip büzüldüğünü, kıvrılıp lime lime olduğunu duyuyordu. Bir an için, akşamdanberi olan biten şeyleri gözünün önünde ya- şattı: Bir kaç saat içinde evi ba - sılmış, oyuncular karakola götü - rTülmüş, bütün mahalle ayağa kalk- maiş, bekçi, zabtiye ve polis geldi- ği halde Fehim'in adamlarına bir şey yapmamiş, seyirci vaziyetinde kalmıştı. Nihayet kendisini de ka- çırmışlar, Fehim'in kucağına atı- wermişlerdi. Bir kere ökseye tutulmuştu. Bu vaziyette ne yapabilirdi? Nasıl kur- tulabilirdi bu zorba paşanın elin- den! 'Buna imkün var mıydı? Ne yapmalıydı bunun için! Dürüşt muamele etmek, aksi ce- vaplar vermek, hakkında hayırlı neticeler doğurmıyacak bir hareket olacaktı. Budalaca bir harcket.. Fehim, bir kere parmağını dola- dı rm, artık Beyoğlunda değil, İs- tanbulun hangi köşesine kaçsa, kaçmıya imkân bulup da gizlense, gizlendiğ, bucakta da bulur, ken - disine rahat vermez, huzur yüzü gönermezdi. Nasıl ki, tekliflerini reddeder etmer, evini bastırmış, yapacağını yapmıştı. Ve şimdi o- nun kucağında, korkak bir kedi gi- bi büzülmüş, helecanlar içinde kıv- Tanıp durüyordu. batakhaneleri: AR.. Yazan: M. S.ÇAPAN — 32 - Yapacağı şeylere mün termek, delice bir düşün le bir aksilik yapmak, hiç d bir sonuç vermiyecekti. Bu budür lalığı yaptığı takdirde, bir daha © vinde oyun oynatamıyacak, gal 4 alamıyacak, para kazajamıyacaklik Belki de, bu mümânsat carına | olacak, Fehim beynine bir: — Tabanca! Sıkâcak, böğrünü bir: — Kama! İle delecekti. Esasen kendisi ne idi? Günahkâr bir kadın değil d En güzel, en pahalı elbiseler yip Rezdiği, arabalardan i Üi, kulaklarını, ellerini süsliyen KÜ | peler, yüzükler yüzlerce lira WW metinde olduğu halde, yine ona: — Orospu! İ Demiyorlar mıydı? â Vücudunu kiralamakla geç bit kadın değil miydi? Herkesin kadını! O halde? O halde, şimdiye kadar nasıl ŞF nun bunun kadını oldu ise, bugü? de büu silsileye Fehim'in adını © katar, bir kaç zaman da onun # dt olur, onu da, Zührabı da BE | baskasını da, daha büşkalarıni ÜI idare eder, bu süretle kârına ö zarar gelmez, pokerini de oynatif — Para!. G Kazanabilirdi. Hels Fentm ÜW7 Şa) gebi bir hâmisi olduktan ona kimse bir şey diyemez: — Şeytan! Bile dokunamazdı. Kafasında bir an içinde geçit &” mi yapan bu düşüncelerin sonuf " da kararını verdi: « — Yamyam değil ya bu adaf Sanki dudaklarımı yiyecek mife Vurın oynasın onlarla, .. Ve'bir ıstırap nidasile, kafasifik kollarının arasından çıkârdı. Gerildi, Kıvrandı. B Ve gonra nefes alır gibi hatif Mtf mırildandı: — Oti — Ay kemiklerim! — Aman başım! Fehim sordu: — Rahatsız mısın? — Başım çatlıyor! — Neden?.. — Bu da söz'mü a;paşamlı Mi şamdanberi çekmediğim a uğramadığım kötü muurzıl;:# madı. Kaç kere buhranlar ArGĞRM bayıldım, ayıldım. — Ne oluyorsun şimdi? — Kalbim fena çarpıyor! ' — Âzıcık göğsünü havalandi Olmaz mı? -© — Bilmem! p Fehimin bu teklifi yersiz B teklifti. Çünkü, Şarpuinin Ü riw'e bulunan yegâne elbise, £ tirka bir gecelikten iberetti. ÖlÜÜ düğmeleri, kopçaları felan 3 ki, gevşetsin, göğsünü havalâfi | dırsın., “Esasen, göğsü hep Mf danda idi kadının... " Fehim, içinde çoşan bir ıf'r’_, heyecanı titreyen bir sesle! f — Dur, ben sana yardım d'î ü * yim, Dedi. Ve sonra bu çapkın * dat paşasınm, bu çapkın yaveririn çepkın parmakları, meni yosmasının çıplak göğ! omuzlarında, kollarında ;ıM başladı. Şarpui mümânaat etmedi: oıf miyâ, sevilmiye mütehassif (j müştak bir kadın, sn-umdr*;”y'_ı Yur bir genç kız guruürile, parmakların nüvazişlerine biraktı. Âsâbı teheyyüç içinde KalâP him sordu: ğ — Azıcık açıldın mi? A — Bilmem... Fehim daha yakma sıkulf:f_',â" lerini Şarpuinin bwnunâM dı, dudaklarile ensesint W öptü, sevdi, okşadı. Ve so!'“:”'j denbire sarıldı. Göğsünün sıktı, sıktı... Araba yürüyordu! Arabada başlıyan Mh""v. Febim (paşa) nın bu gibi ' tahris ettiği hususl evi geniş bir şekil aldı, halvet * bic hafta sürdü. (Devami