4—8SONTELGRAF — 29 Mart 1937 Sıra müstemlekede! Alman müstemleke memur- larıdaha şimdiden müs- temlekelerde bulunuyorlar Almanyada Nirsen mektebinde yetiştirilen bingerce genç eski Alman müstemlekelerinde yakın bir istikbali bekliyorlar Ayrikadeki eski Alman müstemle. kelerinden Kamerun'un yerini göslerir hurita ha bir çok binalar göze çarpmakta- dir. Zonnensayım baba deyip de geç- memelidir, bu adam, bu demir ya- pılı adam, zayıf bünyeli, sakat iri- İspanyadaki karışık vaziyet, Al- manyanın müstemlekeye olan ih - tiyacı hakkındaki iddlalarını ikin- | ci plânda biraktı. Hiç şüphe yok ki, Almanya günün birinde bu mesele- yi karıştıracaktır. Ancak şimdi - idialarım haklı göstermiye ça- Almanyanın harpten evvel Af - rikada iki büyük müstemlekesi var- dı. Biri Togo, diğeri Kamerun! Şim-. di bu müstemlekelerin biri İngilte- € renin diğeri Fransanın elinde bu- Tunuyor, hükümeti henüz müstem- ni resmen ortaya at » miş olmamakla beraber, bu yolda | ( tal ile hazırlanmış vaziyette bu- lunmaktadır. Almanyada Nirsen'de Zonnen - saym isminde bir rahibin idaresin- de sırf müstemlekeci yetiştiren bir | mektep vardır ki, bu mektep hü « kümetin de yardımile mütemadi - yen müstemleke mütehassısı ye - tiştirmekle meşguldür, Bu mektebin «eski Alman Afri- kası» denilen Kamerun da bir de SK Ca gubesi bulunmaktadır. Bu şube misyonerlerin idaresinde bulunan bir çifllikten ibarettir. — Nirsen mektebinde nazari tahsil gören ta- lebe, ameli sürette de yetişmek 1- çin bu çiftliğe gönderilmektedir- ler, Rahip Zonnensaym'ın mektebin- de şu prensipler takip edilmekte - sanların candan düşmanıdır, Bu zat ancak sağlam Alman gençle- rinin hükümetin yardımından is « tifade edebilecekleri mütaleasın « enespri papazları -Kamerun - yük bir çiftlik satın almış - Bu çiftlik, bir tek insanın çiftçilik “yapabilecek — derecedeki kudretine göre, kısım kısım ayrıl- da b lardır. mıştır. Binlerce hektar genişliğinde o - lan bu çiftliğin ortasında büyük bir bina yükselmektedir. — Bu bi- nanın etrafında kurs salonları, mü- diriyet dalresi, atelyeler, yatak - baneler, ahırlar ve saire gibi da- Üüyan sü Türk polisinin hakiki hatıraları: 26 — İ —— Ellerimizde baltalar, ormanlardan yol açarak ilerliyoruz gonra ikinci emre kadar ağaçlardan | cek hafif hizmetlerin de bir kıy « kök çıkaracağımı bildirdi. Söz;söy- | met ifade etmiyeceğini sanıyor < lemek üzere açılan ağzım “öylete | dum. Halbuki, ne kadar yanlış dü- kaldi. Ve beni oradan <alan ayni | şünmüşüm? Burası bir hastahanc gardiyan, omuzlattığı değil, meğer Malgajdan yalnız isim koğuşun ilerisinde dolayısile ayrılan ayni işkence yere Eruba dahil etti. lerinden bir dığeri imiş. Burada mevcut “üç yüz hasta Valid, travuleji, en potan ve en Mahpustan hemen hepsi de çalış- | Potan jan travay ne olursa olsun, tırılıyar, Doktorun verdiği rapora bakılarak ona göre, fakat beheme- hal bir iş bulanup gösteriliyor. Ben, Malgüjdan ayrılmayı kendim iste- miştim. Burada üç ay müddetle iş- &iz kalacağımı ve ara Sıra verile. kazma ile Kök çıkaran bu, veremli, topal, kör, kolsuz ve yüz çeşit hastalığa tutulmuş ne lara ayrı ayrı ve durumlarına göre iş veriliyor. Bir hafta sonra doktora çıktım. Verilen işih rapora göre pek ağır dadır: — Müstemlekelere Alman nesi> nin en iyi seçilmiş olan fertlerini göndereceğiz, diyor. Onun içindir ki Nirsen mekte » bine kayıt ve kabul edilecek olan Alman gençleri sıkı bir muayene - ye tâbi tutulmaktadırlar. Mektebin gayesi sadece müs - ve bünyemin bu işlere müsait ol- madığı iddiasile - beni şapkacılığa ayırmasını riea ettim. Kabul etti, Artık balta, kürek veya kazma ile ormanda çalışmaktan kurtul - Muş, çardağın altındaki elli kişi ile birlikte şapka yapıyordum. Şapka, Maruni nehrinin mecra - sile bataklıklarda yotişen ve Koi dö hovara tabir olunan uzun yap- rakların kenarlarındaki çöplerden yâpılıyor. İlk günler bu çöpleri or talarından keserek kurutup şapka için şerit haline getirmeyi öğren « dim. Şapka imaline başlamaklığım çok uzun sörmedi. ©O halta Arnavut Tevfik gelmiş- ti Bir ay için travuleji almış, Nus- ratın kampıma sevkedildiğini, Ah- met Şevkinin de üç Almanla bir- likte Malgaj tevkifhanesinden kaç- tığını söyledi. Her iki haber de ca- mımı sıkmıştı. Daha uzun müddet çile çektim. Bazı haberler aldım, hastalandım. Nihayet 1923 senesi teşrinievvel a- yının üçüncü günü sekiz arkadaş hapishaneden kaçtık. Bu gençler Afrikaya yalnız başına gitmiyorlar, mektep k_endıl_erıne hayat ortağı da temin ediyoer Almanyada Nirsen'de bir mektep yıllar- dan beri boş durmadan çalışmaktadır Bu mektep ne biçim bir mekteptir? Talebesini nasıl tedarik eder, müstakbel hedef için nasılhazırlar? | temlekelerde iyi bir ziraat müte « hassısı ofatile çalışıcak müştem - lekeci yetiştirmekten ibarettir, Fa- kat talebesini yalnız köylüler ara« sından değil. bilhassa münevver Zümre arasından da seçmekte bir fayda görmektedir. Mektebe girebilecek olan talebe- nin gerek bedeni, gerek ahlâki liç bit ârızası olmamasına son derece dikkat edilmektedir, Yalnız bu *« lebenin menşeine göre yetişti mesine dikkat edilmektedir. Mese- lâ bir rençber veya köylü ailv çiftliğe yönderildiği zaman, orada kendisine verilen araziyı bizzat ek- miye ve mahsulünü almıya mee « burdur. Elde edilen neticeler, tam bir dikkatle istatistiklere geçirilmek - tedir, * Diğer bir kısım talebe de, sana- yi bakımından yetiştirilmektedir. Bu taletenin Nirsen mektebin'de - ki tahsilleri bir kaç sene sürmek - tedir. Kabiliyetsizliği görülen her talebe derhal mektepten çıkarıl - maktadı. Sonnesaym — babanın mektebi pek tabii olarak pek çok masraf - ları istilzam etmektedir. Bu mat- rafın bir kısmını hükümet öderr.ek- tedir, diğer kısmı da çiftlikte elde (Devamı Ginci sayfada) Kamerun'da açık hovada çalışan müstemleke memurları Ellerimizdeki bıçak ve baltalarla ormanlardan yol açarak ilerliyoruz. Öyle yaşlı ağaçlar ve güneş girmez bir orman ki bu, her adım attıkça karşımıza bir kaplan veya kurt, yerde sürünen bir yılan çıkmasın- dan korkuyor ve tek hat üzerinde yürüyerek bıçaklarımızı ellerimiz - den bırakmıyoruz. Maroni nehri sahilleri buraya üç kilometre mesafede olmasına rağ- men akşam olmuş, biz, hâlâ orman içerilerinde yürümekte idik. Gece, esasen karanlık olan ormanı gözgö- Zü görmez duruma girmişti. Görü- nürlerde su veya yol yoktu. Etraftar topladığımız kuru o- dunlarla armanın biraz müsait ye- rinde büyük bir ateş yaktık. Bu a- teş, soğuk veya diğer bir ihtiyaç- tan ziyade korkudan yakılmıştı. Canavarların ateş yakılan yerlere yaklaşamıyacaklarını işittiğimiz i- çin böy'le hareket etmiştik. Bunun- la beraber, ocak sıcak bir çorba pi- şirmemize de yardım etmedi de- Bil, Sen Loren kasabasmın pek gür O çok çirkindi.. Yoldan geçer - ken küçük, büyük herkes başını' çevirir, ve ona: (Kara koncolos!) diye hakaret ederlerdi. Kendine çevrilen nazarlardan kurtulmak için mü olduğu kadar süratle yürürdü. Dikkati cel- k için daima siyah gi - a daha sa- n ederdi. şli idi, Çün- k saçlarını adığı gibi yüzünün rterdi. beyaz iş gömleği giyinirdi. O zaman bedbahtlığı bu tle büsbütün meydana çıkar, aşlarının istihzalarına uğrar- tamamıyle ka de bir kısmını Dd Kadınlar biribirleri için hiç de methametli değildirler. En iyi, en munsif olanları bile evlerinde, ya | hasta bir çocuk, ya kaba bir koca- | nin hakareti veya aile erkâmından birile anlaşamamaz $, tazip edilmiş olabilir- ©o zaman kendini müdafa - adan âciz bir. mahlük - üzerinde belki de istemiyerek kendilerint teselliye uğraşırlar. Zavallı Ma « dam Pelo buna daima mevzu teş- kil eder, haksız hücumlara maruz kalırdı. Büyük bir ıtriyat fabrikssamda çalışıyordu. Bu, iki yüz sene evvel küçük bir dükkânmış. Chardine markasının verdiği emniyet ve soervet yüzünden bütün civardaki dükkânları kazanmış, büyük bir binaya inkılâp etmiş. Daha sonra- ları- yalnız vitrin ve yalnız demir olan bugünkü muazzam sarayı ya- pabilmek için onu da yıkmışlar. Şimdi bu müessesenin her tarafın- da bir çok mütehassıslar, kadın yü- zünde, kadın vücudünde - tablatın ha stalarını, senelerin insafsızca çiz- diği, yaptığı bozuklukları - tashih etmekle uğraşıyorlar. Sokak üzerindeki birinci katta pek tashihe lüzum görülmiyenler iyaya kadar bep ayni şe- kilde devarg eden bu ormanlarında geçirdiğimiz ilk gece, unutuülmıya- cak 'derecedebüyük heyecan ve ko* ku anlarile doludur. Dört yanımız, gükreyen arslanlar, bağrışan kap- lanlar ve uluyan canavarlarla çev- rilmiş, bunların - saldırışlarından kaçınan hayvancıkların istimdat -& feryatları, yanan ateşim ağaç dal- | larına akseden ziyasile seçebildi « ğimiz maymunlar ve küçüklü, bü- Yyüklü diğer hayvan sesleri bülun - duğumuz yeri bir savaş âalanma benzetmişti. Her an ve dakika bün- lardan birisinin üzerimize hücum, etmesinden korkuyor, - nöbetle de olsa bir Tâhzâ uyumak cesaretini nefsimizde duyamıyorduk. Bili - yorduk ki, yüzbinlerce hektarlık bir arazi işgal eden bu muâzzam ormandı bizden - gayri tek insan yoktu ve bu ormanın yegâne -se- kenesi olan müthiş, pek vahşi hay- vanlar önlerine çıkamı bir hamlede yutmuş ve yutardı. Ne çare ki yola çıkmıştık artık. «Ölüm var, dönüm yok» sözünü. zarurf olarak güde - cektik. Teslim olduğumuz takdir - ullanırdı. Bu bir | gibi şeyler- | — HIKA YE Yazan: Bedriye Yeginsoy Eğer isteseydim.. için güzelleştirecek maddeler te * darik ve istihzar ediliyor. Bütün enstitüde genç, güzel, hif olmazsa kendine ufak bir iftimam” la, müşteriye iyi tesir yapacak kızlar, erkekler çalıştırıyarlar. Orüf meleler de Parii hışan. satıcılar ik bit, ne de yetler ara: Pelo kutula krem, pudr: kisbi gü Cam vazo ve apıştırıları, iren bu etiketlef için husust bir dikkat ger Dak içlerindeki mamak, gözlerile göte asile de tahakkuk Madam Polo, kokuların, r macunlarım, rimollerin, tırnak ettirn larının, pirinç pudralarının, cilâlarının isli da du. lar söylenmiş, hep erkek af” zularını ifade eden veya kazani ” lan stil zaferleri den şarklt lardan da söylüy Beni sev” miyecek misiniz?»... «Beyaz emek ler!>... «Günahtan evv «Bif melek geçiyor. tesey diüm!>... Burada sesi aplı bif âhenkle yükselterek tekrarlardı! len bir sesti. Madam Pelo uyku * dan uyanırcasına silkindi, derli! cevap verdi: — Bilet almadan piyankodan ÜS milyon frank kazanmak, (Devamı 6 ncı fada) * de maruz kalınacak işkence bun ” dan hiç de farkh olmyacakti. Saatler çok zor geçiyor. Gect lerledikçe gürültü çoğalıyor. SE bahı nasıl bulacağımızı kestirert” yoruz. d Bir aralık, sırf sükütu ihlâl €& Miş olmak için, on metre yakınlı? mızdaki ağaçta meyve yemekt meşgül olan maymunu işaret ©& d — Bunlar, şu vahşi ormanın © ehli hayvatnları olsa gerek, Cedi mizin maymün olduğu da söyle ya.. Ahmet Şevki atıldı: e — Bunlar, zararsızdır, evet. yin, Hollanda müstemlekesitik öyle kırmızı, kan rengi maymun ” var ki, bunların ağaçtan kopüf | dıkları parçalarla en azılı yılanlt rı öldürdükleri, omuzlarına "*"'_: dıkları timsahların çenelerini & rıp onları helâk ettikleri vakidif” — Bir nevi canavar?.. — Ne zannettin ya? bi Sık ağaç dalları arasından ışığın sürüldüğü görüldü. Şafâf (Devami “’