4—SONTELGRAF — 25 Mart 1937 Balkan ordula Romanya barışta 225 bin ki- şiyi silâh altında tutuyor Bu ordunun bugün 430 harp ve 50 bomba tay- yaresi, 90 harp arabası vardır 936 -937 milli müdafaa bütçesi 7,5 milyar Leydir Romanya B Xa Kralı Majeste Karol (solda) Pragda Çekoslonak Cumhur Reisi Beneş (sağda) ziyaret ettiği gün alınan bir resim Almanca intişar eden «Milletler Cemiyeti» ismindeki aylık mec - Muuda bütün dünya devletlerinin kura ve deniz kuvvetlerinin — 1936 yilı sonundaki vaziyeti gösteril - mektedir, Mecmua bir taraftan (silâhları btrakma)- könferansı - yapılirken, diğer taraflan devletlerin nasıl ça- lıştıklarını büyük grafiklerle gös- termekte Ve son model tayyarel>- in, tankların, bombaların resi de neşretmektedir. da çıkan rakamları ve devletlerin bütçelerinde müdafaa için ayırmış oldukları pa- rayı velhasıl bütün malümatı sı- rasile gazetemize yazacağız. Buğgün Tuna ve Balkan Anta" - tıma dahil olan devletlerden «Ro- nya» dan bi ovakya nsız anlaşması etli vaziyette bi bur olan R pek ziyade ehemir dir. müdafaaya u ehemmiyeti vermek maksadil. 5 milyar ley ayırmıştı. Fakat 1936- 1437 yılında bu parayı da az bü- mitit | larak bunun miktarını 7,5 milyara çıkarmıya mecbur olmuştur. Bu - nun yüzde 33 ünü Mevcut askeri kuvvetin ' devamına — Barfetmekte ve Mmütebakisini de silâhlanmıya tahsis etmektedir. Hattâ bu para - nin 1,3 milyarını doğrudan doğru- j ya havâ kuvwetlerine ayırmıştır. Mu zam bir idare altında ve plânlı çalışma ile hareket Romanya ordusu. bu süretle harp için lâzım olan eksiklerini tamam- lamıya uğraşmaktadır. eden Esasen &ön yıllarda Romanya ordusu askeri bakımdan çok büyük terakki eseri göstermiştir. Rumanyanın bugünkü kadrosu « na göre, sulh zamanında Roman - yanın 225 bin askeri silâh altında bulunmaktadır, Bu yedi orduya taksim edilmiştir. 21 piyade fırka- A sı, 2 dağ, 4 s hudut kut Bir harp vukuunda bu raka 40 fırkaya kadar çıkarılacaktır. Bu suretle Rom n harp kadrosu 15 milyon T olarak tesbit e - | dilmiştir. Ramanyada Milli Müdafaa Ve - kâtetine mak için de bir çok salâhiyetler vi lmiştir. Bunun en mühimmi üç sınıf da- hilindeki esnan erbabının Roman - rı — e ee A Romanya bir harp hâlinde 40 ırka çıkarabilecektir. Çekoslo- vakyadaki Şkoda nın açtığı 200 milyonluk kredi ilemill? müdafaasını hergün bir az daha kuvvetlendirmektedir ya sormadan silâh altına celbede- bilmesidir. Ve 50 bomba tayyaresi vardır. Ma- dür. Esasen hava kuv- taburdur, Rasıd ve di- ğet yardımcı küvvetler de kâli mikdarda hazırlanmıştır. . Topçu kuvveti sulh zamanında 323 seyyar topcu bataryası, 42 ağır cebel ba- taryası ve 16tay Piyade — kadr are bataryasıdır. una Bir makineli tüfek de ilâve edi) - miştir. Harp arabaları da 90 tane olup ihtiyattadır. Her yıl bütçesine da- ha büyük mikdarda para ayıran Romanyanın bu kuvvetini her yıl biraz daha çoğallmakta — olacağı Muhakkaktır. markalarına gelince, bunların he - men hepsi Çekoslovakyanın Sko- da fabrikasi mallarıdır. Esasen Çe- koslovakya Römunyaya 200 milyon Romanyanın silâh mikdarında bir kredi açmış oldu - ğundan Romanya düşünmeden si- lâhlanma için lâzım olan kuvvet- lerini Skoda'dan tedarik etmekte- dir. Maamafih bugünkü kerdi mikda- rTı Romanyayı lam manâsile tat « yanın 430 harp tayyaresi | yattakilerle beraber bu | 5000 ha - | fif makineli tüfek ve 2000 de a - | fabrikası- min etmediğinden, Romanya Fran- sa vasıtasıle Çekoslovakyadan 500 milyon'uk bir kredi teminine uğ- raşmaktadır. a bu krediyi Sköda fab- hdan silâhlanma malzemesi ile kapatmak istediğini bildirmiş- tir. Çekoslovakya ile Romanya a- rasındaki bu kredi meselesi henüz haltledilmemiştir. Mâamafih Ramanyanın karşı - hık olarak- g petrol ihra- catının 12 yıllık varidatı ile bu kredinin temin edileceği de kuv- vetle zanını yadı aponyada Şairler Avrupada şairlere ehemiyet ve- rilmediğinden şikâyet edilmekte- dir, Fransız İlimler Akademisi, iyi Şilr yazan şair bulamadığı için iki yıldanberi şiir müklâlatı verme « mektedir. Fakat, Japonyada şiir çok ileri » dedir. Tokyoda geçenlerde bir şiir | müsabakası yapılmıştır. (Karlarda kadın) mevzuları bir şilr yazmak için açıları müsabakaya 41.498 şair | iştirak etmiştir. Jürt höyeti gönde- rilen eserleri tetkik etmek için 1- | ki sene uğraşacak, ondan sonra bi- rinci, ikinci ve üçüncüye mükâ '« fatlar verecektir, ya Harbiye Nezareti parlamento - Üüyan'a sürülen Türk polisinin hakiki hatıraları: 22 Arkadaşlarımdan ayrı . ., atılmamın sebebini bir türlü anlıyamıyordum © gece, çok acı duydum. Cozadaki afırlık asıl şimdi başlıyordu — Ya, kürek denilen mahkümiyet böyle, daracık bir odada ayakta ve belki de aç olarak daha başka cezaların da ilâvesile çektirilecek, yahut beni öldürüvermekle cezayı inlat ede- cekler. Ben bunları düşünürken k: aç unı gördüm. Bir gardiyan, kendisini takip etmemi söyledi. Avluya dizildik, Elbise ve çama - | gırlarımızı taşıyan bavullar veril - di. - Ve sabaha yarım saat — kala, ellerimiz zincirlerle bağlı olduğu halde Sen Piyerden çıkarak kapt | önündeki arabalara bindik. Yolda beni gören halk üzerimdeki kısa geket, kilot pantalon, başımdaki Kkuzu tüyü kalpak ve ayaklarımda- ki rugan getlerden Rus olduğumu tanıyor.. Bol: Bir m te üç beş gardiyan gelerek bizi ge- yorlardı. | det sonra başka giyiniş- ! tirenlerden teslim a fin arkasına bağlı ve sevkine mahsus 16 kişilik bir vago- ha yerleştirdiler. Eni 80 ve boyu 150 santim olan localardan, payı Bükreşte Vir Bülavar bir odaya ma düşene oturunca, kendimi bir delaba sıkıştırılmış sandım. Ayak- larımı olsun kımıldatamıyordum. Zındanı andıran vagonda teneffü- sü sağlıyacak tek delik yoktu. Ka- pısı da ancak yemek saatleri açı- Lp kapanıyordu! İki gün sonra Liyona vâsıl oldak. Burada da eşyalarımız alınıp, üzer- lerimiz arandıktan sonra birer ki- şilik odalara atıldık. Kerdimi mezarda zannediyor - dum. Karanlık ve soğuk. Sel santimetre irtifaında olup bizim camilerd çağını andıran mermer bir taştan başka oturulacak yer yoktu. Bereket versin, çok sürmeden kapılar açildi. Hapishanenin üst kat odalarına çıkarıldık. Çok mun- tazam bir kattı burası. Nereye ba- kılsâ yeni, düzgün ve temiz. Oda kapıları beyazla mavinin imtiza - cından hasıl olma tatlı bir deniz rengine boyalı, Koridorda elbiselerimizi çıkar - dık. Üstümüzde yalnız bir göm - lek kalmıştı. Üçer beşer odalara dağıtıldık. İçerisi, aylardanberi in- san yüzü görmemişe benziyordu. Tavan ve pencere aralıkları toza gömülmüş. Duvarlara binbir örüm- cek ağ kurmuş. Elimizin dokundu- ğu yerde iz kalıyordu. O geceyi ge- çirdiğimiz mavi ot minderler bile yarım parmak kalınlığında toz tut- muş. Ertesi gün saat yedi sıralarında | uykudan kaldırılarak ellerimize ay- ni zincirler geçirilmiş olduğu hal- de trene yetiştik. Ve daha iki gün, hapishaneden farksız olan bu tren- de kaldıktan sonra 920 yılınin 2 Haziran sabahı, Loossi kasabasına y Eşraftan Çilli ağanın oğlu Mus- tafa arkadaşlarile beraber âayak - kapları elinde Ahmedin yattığı o- danın penceresine doğru ilerledi, ve küçük burnunu yassılaştıran cama daha fazla dayansrak içeri baktı. Ahmet mişil mişil uyuyordu. Cama bir kaç kere vurdu, Ahmet uyanmadı. Nihayet demirciniti ve- ğeni Selim, arkadaşlarının yardı » mile camı açabildi, ve Mustafa ya- vaşça küçük odaya girerek Alıme- di uyandırdı. Ahmet gözlerini a - ralar aralamaz: — Amma da uyku be... Dedi, kalk, senin oyuncular geldi, bu ak- şam hem oyun, hem de kanto v. Kanto söz duyan Ahmet . lerini bile ovalamadan yatağından fırladı, giyindi ve ikisi de ayakla - tının ucuna basarak çıktılar, Ahmet oyunu ve kantoyu çok severdi, hele kantoya bayılırdı. İ taşlı sokaklarda yürürlerken hep biraz sonra seyredeceği kan - toyu, güzel şarkılar söyliyecek sarı saçlı kızı düşünüyordu. Naha on altı yaşındaydı amma, o sarı saçlı kızı göbek atarak şarkı söylerken gördüğü zaman her tarafı titriyor, kendinden geçiyordu. Onun böyle dalgin delgin yürüdüğünü g arkadaşları gülüştüler, camı açalı- danberi koltuklarının kabarıklığı n, Ahmedin omuzuna en vurarak: — Şu senin sarı saçi akşam Fida cekmiş Ahmet olduğu yerde & kat duygularına - başka istemi: balini takındı ve arkı kalaşarak yürüdü. Uzakta tahta perde ile çevreleh- miş ışıklı bahçe görünüyor ve kö- yün bu karanlık semtinde adetâ bir işık yığınını andırıyordu. Tahta perdeye iyice yaklaştık - ları zaman Necati koştu a da şarkısımı iştirak etmesini vardık. Buradaki tevkifhane ger- gçekten bir” harika idi. Akşam saat tam altıda çan sesle- rile beraber yemekhaneye indik. Büyük bir salonö Uzun masalar ü- zerine herkes için ayrı ayrı tas ve sahanlar konmuş. On kadar mah- pusla bir gardiyan tevziatı idare ediyor. ... Üç gün sonra biz yeni gelenleri hapiş evi mülettişinin huzuruna çıkardılar, İyi bir adama benzi - yordu, El ve harekâtımızı inceden inceye kontrolü altına alarak tet- *ık ettikten sonra mahkümiyetten evvel ne iş yaptığımızı ve kabiliye- timizin daha ziyade hangi işe mü: sait olduğunu sordu. Söyledik. Ve doktorun muayenesinden - geçiri « lerek atölyelöre verildik. Ben, çantacı sınıfına ayrılmış - tım. Büyk atölyede yirmi kadar dikiş makinesile beş altı uzun tez- Bâh mevcuttu. Dikiş makinelerin- de terziler ve masalarda çantacılar çalışmakta olup çantacılardan bi - risi masara ile telden halka yapı- aşlarile şa- ralıktan baktı. Tahta perde bek © çisinin uzakta olduğunu görünt yanına gelenlere işaret etti, ve bf çocuk iğreti tahta duvarı tırmatüt rak bahçeye girdiler. Kötü Lir müzıka boyuna çalıyolk altın dişli kadınlar küçük ampu * lün parlattığı 'pullu elbiseler içife de vücutlerinin her kısmımı oynatt mıya çalışıyorlardı. İki üç numa © radan sonra sarı kızın numara.. Zf manı geldi. Ve sarı saçlı kantottk z civelek hareketlerle seyir âdeta coşturarak şarkı söyledi, radı. Ahmet, sarı kızın mütemadi © yen kendisine baktığını sanıyor VE gözünü hiç ayırmadan onun hoft pa zıplayışlarını seyrediyordu. Kanto bitti, tiyatro başladı, At met takma sakallı oyunculara bukt madı bile... Yalnız. vaktin geçmet sini bekledi, oturduğu yerde uyuk$ ladı. 1 Uykusundan arkadaşlarının «âfŞ saklamasile üyandı. Mustafa: — Çabuk ol yahu, divozdu. O © yun bitti, bekçi üzerimize geliyafa Yerinden fırladı. Arkadaşları Vf kuvvetlerile tahta perdeye koşü * yorlardı. O da koştu, tahta perdt” ye tırmandı, fakat tam aşağıya a87 hyaca, ta bü; Jet sırada üstüne bastığı taht bir gıcırtı ile rindefi Ahe medin sol kolu yerinden çıkan Çİ? oynıyarak yere yuvarlandı ve vili tahtanın si oğlunu çi © kıkçıya götürdü, doktor izinliytİ çıkıkçı, Ahmedi müthiş bir aex İl€ ndiran - kolu muayene - elt Sol olduğu için daha çabuk işile” fakat dikkat edip oynât © n ti ve çıkan KO sardı. Çıkı$€l vine giderken Ahmede — Evlüdım, dedi, dikka tet, sol kolunla çok hareket y roda falan çok alkı (Devamı 6 ncı sahifede) yor, birisi makine ile halkaları öT siyor, bir diğeri halkaları kap! * yör, bir başkası zincir yapıyor toplanan bu halkalardan para YE kol çantaları ile el torbaları 'ıf“*.'. ediliyordu. a Atölyenin terzilik - kısmında ©* büyük bir çalışma mevcut ölül iplik açmak, kumaş kesmek, & me dikmek, şapka ve kasket yâf ” mak gibi işler başka başka kimst” lere tevdi edilmiş bulunuyordu. Gün geçtiçe öğrenmiştim ki, tEV” kifhane, matbaa ve kâğıtçılık, ti' çilik, kutuculuk, çantacılık, ©i goz ve oymacılık, demircilik, Fi7 yumculuk ve terzilik gibi I.Ği; çok ve durumu geniş bir endüf ocağıdır. Ve bu mühim ocakta kuz yüze yakın suçlu tarafınd vücüde getirilen mamulât, dül nın dört bir tarafına ihraç edilm — tedir. a Fransız hükümeti, Puos 5:&, tral tevkifhanesinde açtığı bu &' yeleri bir mütcahhidin idaresif vermiş. Üstenci (Müteahhit) bu (Devamı