Üç komita 6 -SONTELGRAF — __'._:L.. n Yeui Türk harflerini öğretmek Gzere, 1928 yılında Razgadda köy meallimlerine mahsus dlr kure açılmıştı. Bu kursa devam eden mual- limleri Dobrice komllası müthiş takibat altında bulundurduğu — için, | vesimde görülen munallimler onayurda göç etmişlerdir. Bu gençler, şim- | di Prakya kasaba ve köylerinde çalışmaktadırlar. (Koratalar) dediklerinden birisi, kendi gözü önünde bayılmış ve belki de ölmüştü, Arabof. » Bu emri vaki karşısında bara ve Ali ağaya doğru döndü.. ' «Bana bakın. Ben, bu keratayı kaldırıp eczahaneye götüreyim.Siz beni bekleyin, Ali ağa! muhabbeti sakın bozmiyasın. Böyle misafir her vakit bulunmaz. Ben gelince- ye kadar Balkanski bir parça da pastırma pişirsia> dedi ve yerde ya- ftan Makedonyalıya doğru yürüdü. | Çağrılan jandarmalar, bayılan yaralı Makedonya komiteelsini A- gabofun emirleri üzerine, kaldırıp dışarı çıkardılar ve eller üzerinde eczabaneye doğru götürdüler, Arabof gitmişti. Aradan henüz beş on dakika geçmemişti, ki Raz- gradlı Türk delikanlısı arabayı ge- türdi ve (haydi ağabey, gidelim) dedi. Arabofu beklemek bittahi doğ- ru değildi. Ben Ali ağanın yüzüne baktım. Ali ağa benim yüzüme bak- tı ve «haydi kardeşim, sırası çeldi, sen Işıklardan hele bir açu, üst taralı kolay, ben Arabof ile uzla - dar, bir hale, yola koyatım» dedi... Ali ağaya söyliyecek Jâf bula - miyordum. — Minnettarlığımı iki damla göz yaşımla ancak ifade e- debildim ve hayatımı kurtaran bu yüksek kalpli insana, burada yüz bininci kere, Allahtan rahmet di- lemekle vicdani borcumu — yerine getirmeğe çalışıyorum. Işıklar köyünden çıkmış, arman- Tıklar içine dalmıştık, gözümün ö- münden Makedonyalı gencin kan- lar içindeki vaziyeti bir türlü u - zaklaşmıyordu. Fakat, benim ken- di halim ne olacaktı. Razgraddaki waziyeti ancak şimdi öğrenebili - Yazan: M.Necmeddin Deliorman | Sofyadıki (Dellorman) | gerrtesi başmuhariri ve beni ararlarken <unutmayız, u- nutmıyacağız» şarkısını söyüyerek dolaşmışlardır. Türkler, bütün bir geceyi uyu - madan, heyecan ve korku içinde geçirmişlerdir. Bereket versin, ki tahkik heyetinin Razgratta bulu - nuşu Türklerin vaziyetini kurtar- mış ve bir hâdisenin çıkmasına mâ- ni olmuştur. Ben, Razgrattan firar etmekle isabet etmişimdir. Eğer ©- radan firar etmemiş olsa imişim yalnız kendime değil, etrafıma da fenalık getirmiş olacakmışım. Çün- kü, muhabir Ali Naci Razgrada ge' miş ve Bulgar tebaası bir Türk Buzetecisinin hayatına, canına, ma- lına mal olabileceğini hiç düşün - meden, daha doğrusu bunu düşül- miye tenezzül bile etmeden, bü - yük bir gaf yapmıştır. Ali Naci Razgratta, beni soruşturmuş, arat- miş ve alâkadar olmuştur. Sabah- leyin gelip bir kaç saat sonra çı - kıp gideceği yabancı bir memle - kette- (yabancı bir muhabiri için) kış yapayım derken, göz çıkarmak- tan dahâa büyük bir züppelik, bil- | mem ki olabilir mi? Ali Nacinin o zamanki bu züppeliği, süngü al - tında Razgrada getirildiğim zaman beni az daha, linç ettirecekti. İle. ri doğru sırası gelince, hatırala- rımızda anlatacağımız — veçhile, Bulgar polisi Razgrat polis karako- lu Öönünde komitecilerle çarpışa- rak beni linçten 20r halle kurtara- bildi ise de Ali Nacinin gafı üzerine karşıma çıkarılan 40 maddelik sual lis- tesine yarı karanlık bir odada ce - vap verirken, bütün bir gece bana kan kusturmuştur. Ali Naci, o za- man yaplığı gaflarına mükafaten, yataklı vagonla ve bol para ile Sof. yadan Bükreşe nakletti ise de, hâ- disede öne atılan, varımı, yoğunu ortaya kayan, malını, mülkünü, dnatbaasını, gazetesini kaybeden ve en nihayet Sofyada dört metre derinliğinde Trakya çeteleri tara - fından kanala alılarak canını zor kurtarabilen ben, dağlarda, orman- larda dolaştırıldım ve en nibayet, donsuz, gömleksiz olarak ana yur- da kavuşabildim ise de Ali Nacinin istemiyecek yaptığı bu gaf, beni hâlâ muhacirlikten kurtaramadı we ben o darbe ve ziyamm - tesirile dir kt hâlâ bir sapa balta bile ola- (Devamı var) Trakya komltesi, tütüncülüğü 1e meşhur olan Kırca Ali, Eğridere ve Mestanlı havatisinde Türklerden goyri kanuni olatak her kilo 1d- #dn başına birer leva vergi —toplugordu. Bu vergigi vermeyen Türke der bakarete tezavüre uğrıyor, hatta öldürülüyorlardı. KResmimiz, Kırca Aül kasatasının büyük bir megdanlığında Trakye komitesinin yaptığı umumi bir toplantıyt göstermektedi ». SS — GUDN S 5099 509 5 e — 2 e A — NNN 4 'Cumartesi Makedonya komita- 5 cıları arasında 13 yıl — 16 — Okuyucularla Baş başa gleden sonra Çalıştırılır mı? Herman Tütün şirketi ameleleri | Hnzasile şu mektubu aldık: Herman 'Tütün Şirketinin Beşik- | taşta bir tütün deposu ve bu'depo- | nun başında da mösyö Pesah is - minde bir musevi vardır. 'Türk kanunlarına karşı bütün 'Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayanların büyük bir hürmet göstermeleri başlıca vazi- felerindendir. Bizler Herman Tütün Şirketinin amcelelerindeniz. Hafta tatili ka nununa göre Cumartesi saat bir « | den itibaren işlerimizi tatil etmak | ve bu yarım günler için de tam yev- miye almak merkür kanun ahkâ - mındandır. İşte bu kanşına ve kanunun hü- kümlerine karşı hürmetsizlik ve riayetsizlik eden bu xnüu'v:ıenm direktörü bay Pesahtır. Bizleri bu kanun hilâfina cebren Cumartesi günleri birden son- ra çalıştırıyor. — Ve çalışmıyanları | işten çıkarırım diye tehdit edi - yor, Bir makam bu depoyu kont- rol etmiyor mu acaba? Kanunun bizlere bahşettiği bu adilâne hü - | kümlerine hürmet — edilmiyerek haklarımız gasbediliyor. Atâkadar olan makamların bu gibli müesse « seleri deima teftiş etmeleri için lâ- zamgelenlere emir verilmesi husu- | sunun teminini yüksek gazeleniz. | den bekleriz. ı SON TELGRAF — Bu depoda | Cumartesi öğleden sonra çalıştırı- | MA üN ae eee eee ni aati Şaka $ Ve ç Benzin kokusundan kur- tulma çaresi RADYO BUGÜNÜN RADYOSU Öğle reyriyatı: Saat 12,30 plâkla dans Mmüsikisi, 12,50 havadis, 13,05 muhtelif plâk Heşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı : Saat 17 inklıâp dersleri: Üniver. siteden naklen Yusul Hikmet Ba | yar, 1830 plâkla dans musikisi, 19,30 spor müsahabeleri, Eşref Şe. fik â! Türk musikisi heyeti, 20,30 Söyler, D Vede Rea aa daşları taraflından Türk musikisi ve halk şarkıları, saat âyarı, 21,15 orkestra, 22,15 ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi ü 22,30 plâkla ı:lıoll':.:;“r ::':F:: ret parçaları, 2300 s0n, | Dolgun göğsü bir körük gibi müte- | madiyen dolup boşalıyordu. Bu i- Erkekler.. 1 4 üncü sayfadan devam | larını giymeğe — bazırlanıyordu. WKeumar tefecilerinin "İki katlı ekmek kâ: dayıfı,, dedikleri bir murabaha sistemi- “Dani kavak!,, : Kapı çalındı. Hizmetciyi savmıştı. | Yerinden fırladı. Ayağına bonbon- lu terliklerini geçirdi. Uzun ve bi çimli bacaklarını sürükleyerek ka- pıya koştü. Gelen sevgilisi idi. İlk defa kocasını aldatan bü! kadın« ların olduğu gibi gözleri yere çeve rilmişti. Erkeğin yüzüne bakamıyordu. şin felsefesi şudur: Kadınlar heye- can duymak için aldatırlar, Te « vekkeli şalrüdememiş: «Kadımlar o kadar heyecan pe « şindedirler ki korkulu, —maceralı bir hayatı sakin yaşayışa tercih e- derler!.» Ne korkunç ve fakat ne kadar tatlı âdi bu heyecan.. Evvelâ kesik kesik konuşuyorlardı. Erkek; — Kocan diye mırıldandı. Kadın: — Merak etme gelmez! diye ke- keledi. İkisi de biribirlerini bulutlar a- rasında imiş gibi görüyorlardı. Er- kek şimdiden sarhoş olmuş g'bi idi. * İkisi de yerlerinden sıçradılar, — Kapı!.. — Bvet kapı!.. Kapının zili mütemadiyen çalı- yordu. Biribirlerinin yüzlerine ba- kıyorlar. Ne yapacaklarını bir tür- lü kestiremiyorlardı. — Ya kocansa?.. — Yal Yaa!.. oysa?. Kadının zekâsında bir kıvılcım parladı. Sür'atle aynanlı dolabın dan Güüele varaa, lâkedörlern na- | DN AĞ EKAĞAR B zarı dikkatini celbederiz. [ — Çabuk içeri gir.. Eğer o ise Atlatır seni çıkarırım . Aynalı dolabın kapısını kapadık- fan sonra kapıya koştu: | — Sen misin şekerim?.. Hayrola bu gaatte?. Adnan karısına bakıyordu: — Hiç biraz hastalandım da. Kadın şayanı hayret bir ustalıkla heyecanını saklıyordu. Erkek yü- rüdü, 4 — Niçin kapıyı geç açtın? — Biliyorsun bugün hizmetcinin izin günü. Ben de banyodan yeni çıkmışltım. Erkek yatak odasına doğru yü - rüdü. Kadın da takip ediyordu o- nu, Erkek mütecossis nazarlarla otrafını süzüyordu. Kadın onun birşeyden şüphelenmiş olması timalini düşündü, titredi. Bir koltuğa oturmuştu. Adnan, karısı karyolanın ayak ucuna iliş- t — Nen var? neren ağrıyor?. Erkek şimdi karısına bakıyordu. Karyoladan sarkan bacakları na- zarı dikkatini celbetti. Şimdiye ka- dar hiç dikkat etmemişti. Karısı - min ne muntazam, ne güzel bacak- ları vardı. Kadın, erkeğin nazarla. rınin bacaklarına takıldığını his - setti. Usulca robunun eteklerini da- ha yukarı, diz kapağından daha çok yukarı çekti. Kendini şuh bir ha- reketle geri itti. Dolgun göğsü, kal- çaları zarif bir güzellik arzediyor- du. — Bana ne tuhaf bakıyorsun Ad- nan?. — Seni bu kadar güzel görme - miştim hiç.. Yadın güldü. Bu gururun gı - dıkladığı bir gülüştü. Bacak bacak üstüne attı. Erkek, karısını ilk de- fa görmüş gibi iştiyakla seyredi » yordu. Koltuktan doğruldu. Onu kendine doğru çekti. Kadın erke- ğin dizlerine oturmuştu. Crava « tile oynarken şöyle diyordu: — Artık beni eskisi kadar sevmi- yorsun Adnan! hiç meşgul değil - sin benimle... — Biliyorum — sevgilim.. Senin hak.kf varlığıma çımdi inandım. Meğer sen tam bir kadınmışsın.. Sana yeniden âşık oldum. Erkek soyunuyordu. Dolapta küçük bir tıkırtı oldu. Kadın ürpermişti. - Adnan sen yine şu fare zehir- Jerinden al. Yine pek dadandılar.. * Kadın dolabın kapağını açtığı zaman sevgilisi horul borul uyu - yordu. Omuzu dürteklenince u - yandı; — Gitti mi kocan diye gözler'ni uğuşturdu, O halde baş başayız de- mek?, Kadın kaşlarını çattı: — Hemenh buradan gidiniz, dedi. Ben artık kocamı seviyorum. l Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yazan: M. S,ÇARPAN Bir bilardo salonu Danı kavak nedir?.. | Bu, tefeciliğin, murababacılığın | en kötü, en vicdana aykırı bir sis- 'Tefeci açık gözdür, kurnaz bir | adamdır. Söyle etrafı: bir: — Şavullar! Bütün parasını kaybeden, para bulmak için rehine koyacak taati, yüzüğü, paltosu olmıyan oyuncula- | rı anlar, bunların en sağlam — ve emniyetlisinin yanına yaklaşır, o- | na şöyle bir teklifte bulunur: — Ben sana para veririm. Fakat bir şartla... Kazanırsan yüzde (60) alırım. Kaybedersen zarara karış- mam, bana borçlu kahrsım, faizi u- nutma ha?.. Oyüncü- kaybetmiştir, beli rarı kurtarırım ümidile, bu teklifi kabul eder; çünkü o dakikada, tek- lifin ağırlığımı düşünecek vaziyet- te değildir. Kazanırsa tefeci alır, kaybederse, faizile... Nasil, tefeci için iki katlı ek - | mek kâadayifi olan: (Danıkavak) 1 beğendiniz mi?.. * Barbut kahvesi! Bitirim yeri! Deyince, he yüzde allmış borçlanır, kem mesin. Buraları, umuma mahsus kahvelere hiç benzemez. Öyle gü- zel eşyaları, çeşit çeşit fincanları, piril piril parlayan semaveri, sıra gıra dizilmiş kesme nargileleri yok- tur. Yerlerde, kilim, yol keçesi fa - lan mi arıyorsunuz? Ne gezer?.. Eski bir muşamba bile serili de- gildir. Biribirlerine benzemiyen san - dalyaların bacakları kırılmış, telle, iple bağlanmıştır. Sedirlerin mu - şambaları parça parçadır. Otlar, kıtıklar dışarı fırlamıştır. Masa - lar başka başkadır. Birinin mermeri yarımdır, ötekinin camı kırıktır, bir başkası aşı boyası vurulmuş saçtandır. Duvarlar, köşeler ve bucaklar ö- rümceklerin san'atkâr ellerile işle- dikleri ince, zarif harıtalarla süs « lüdür. Yerlerde biribirine karış - muş: Balgam! İzmarit! Sigara paketi! 'Toz! Çamur! Balık kılçığı! Zeytin çekirdeği! Sardalya kutusu! Hıyar kabuğu! Göze çarpar. Bu halile buranın bir çöplükten farkı yoktur. Bitirimlere yabancı müşteri uğ- ramaz. Yalnız kumarbazlar gelir. Muntazam, temiz bir ocağı olma - makla beraber, kahve pişer, çay demlenir, oyuncu: —Bir baş tömbeki yap! Dediği zaman derhal yapılır, kı- rık fincanla kahve, marpucu bo - zuk nargile, hastalıklı idrar ren - ginde bir çay müşteriye sunulur. Fakat bunların hiç birinden para alınmaz, bedava verilir, | geceleri | werilir. Yüzde yirmi Bakara yerlerinde kahve ve çay- dan başka peynir ekmek de ve ler. Bunlar için de para almazlar. Hatırlı oyunculara hususi sotra - lar hazırlanır, mezelerle donatıl - mış tepsiler, küçük masalar üstün- de, oyuncunun yanma getirilir, ko- nur, bir taraftan içer, bir taraftan da oyun oynar, Mütareke yıllarında, Rus mül- tecilerinden Albrand adında biri- nin işlettiği kumarhanede, müşt rilere, en mükemmel meze ve ser- vislerle, şamapanya, viski, koktel ike ram edilirdi. - Beyoğlunda şimdi Bay Cemal Lokantasının bulundu- ğu yerde açılan bu kumarhanede, xce lira dönmüş ve kumarhane sahibi her gece, 1800 Hea Yle 100, arasında ganyot al - mıştır. Fakat, o da iki yıl evvel se- falet içinde öldü. «Bitirim» €i dükkânını açtıktan sonra kendisine bir iki ortukla, bir yet> bulur. Ortakların vâ- kahveye çağır . yunu idare ile mükellefti cı> Jar oyuz başlamadan cv” a gelmeğe mecburdur - u geldiği zaman, he- nüz posta kurulmamış ise, anu ka- çırmamak için lâfa tutmak, hikâ « yeler anlatmak, tavla aynamak sü“ retile ayalamak bunların vazifele- ridir. Saatinde, zamanında iş ba - şına gelmiyon, oyuncu beklemiyen epayes muaheze edilir. Bunların bir vazifleri daha vat- dir n yerie ne birkaç'oyuncu geldiği zaman, soyun kurmaks, «masa acmak>, karşılarına geçip ©- yuün oynamak... Yaptıkları bu işlere mukabil, ya” — zılan (mano) dan bir hisse, bir ©- yun (oynamak hakkı) alırlar, (Ma- no) hesabı, haftadan haftaya gö * rülür. Meselâ, bir hafta içinde ma5- raf çıktıktan sonra yüz lira (mano) — kalmıştır. Bu para «sayı» ya tak - Bim edilir. Her esayıs bir kuruştur. — Paycılarla yapılan pazarlığa göre kimisine yüzde 20, kimisine yüz- de 15, bazısına yüzde 10, &, 5, sayi sayısı — olatfi 100 tirada 20 lira (mano) hakkı &* lır. Yüzde 8 alanın 8,5 alanın $ li- ra hakkı vardır. Bü hesaplar, <ne* 10» üzerinden, yani bütün masraf” lar çıktıktan sonra görülür. Artafi para da ortaklar arasında taksili edilir. Ortak ve paycıların aldıkları pt ra, oyunculardan alıman «ganyot” dan ibarettir. Bu tabir uzun bif maziye malik değildir, yenidir: Bugün — barbut yerlerinde kul * lanılan hâlâ şu eski tâbirdir: Mamno!.. Fasulya yazmakta bu müânâyt gelen barbut ıstılâhlarındandır. Bitirimlerde (mano) yalmız kü” zanan oyuneudm ıhnmu. h!" den de alınır. (Mano), zâhirde yi de üç, yüzde beştir. Fakat, paranıff —| devri düşünülürse, bu, yüzde YyİC miyi, oluzu geçer, Hesabını anlatayım: (Devamı var) KRA A UA