Ne dersiniz? El yazısından insanların ne kadar yaşayacağı anlaşılabiliyor — İşte size kısa ve uzun ömürlü ve | ölmek üzere olan üç adamın el yazısı.. Bir Fransız gazetesi yazıyor: “Grafoloji,, nin ne olduğunu bilir. siniz? Avrupada ve bilhassa Ame - Fikada en mühim ilimler sırasına geçen Grafolojinin esası gayet ba - sit bir dikkat hassasıdır. Bir kaç olrubırn I..'.’J Şron Hitmca Plrliz Şam a Şrsed srilt Yer, dari Ytft ün vf ŞrifariYT af — | gömerit, ı)%l--n— MJI 9.%(7»'/- n Mirernesi, | İL Büğr YAX bi Kısa ömürlü insanın elyazısı anlıyormuş. Bu mütehassısın anlat. n hayatımı sısın anlat- tığına göre muntazaın ve küçük harflerle yazı yazınların ömrü çok uzün olurmüş . Bunu da Grafoloji | si el yazısından insanla | rı. muz, hurma ağaçları devam | dırmanlar tütüyardu. Çobanla- Tarihi roman: 9 MUSA ÇOCUKLARI Yahudi tarihinden canlı menkıbeler ve İbrahim Peygamber İki sast, dümdüz bir saha. İki tarafta buğday, darı tarlala- etti. Sabalın ilk aydmlıkların - da, Fırat nehrine akan küçük bir dereyi goçtiler ve artık çıp - laklaşan — çöle girdiler. İlerde diğer bir derenin kenarında bir kabilenin çadırları görünüyor- du. Seyvrek ağaçların arasında ra selâm vererek, koyun, dişi e- sek ve deve sürüleri arasından ilerlediler. Kafile, kum tümsekleri ara- sından geçtikten sonra, hafif meyilli bir sırtı tırmandı. Biraz sonra önlerinde. hurma ve muz ağaçlarının gölgesinde dinle - İ nen, kıldan yapılmış - çadırları ile, kabile obası göründü. Güneş yükseliyor. obanın üs- tünde, ağaçların arasında, sı - ak bir günün ilk harareti ile ağırlaşan bir hava geriliyordu. Yan tarafta, birar asağıda, Fı - rat.. sularının Ü uğultu sürükliyerek akıyordu. Melike, tâ içlerinden gülen gözleri ile, cadırlara, cadırların önündeki âşina çehrelere bakı- yor ve bu geniş kırmızı, beyaz, siyah entarili kadınların, kız - ların.. enselerine kadar saçları vzanan gür bıyıklı ve uzun sa - ünde derin bir $ Yakudilerin yeni senesint müjdelemek tçin surunu çalan bir hahambaşı Para kazanmanın yolu Nerdeyse ölmek üzere olan bir adamın elyatısı tecrübe ile herkes bu ilim hakkında malümat sahibi olabilir. “Grafoloji,, ye göre: Her insanın yaptığı bir hareket, bir iş kendi karakterini gösterme- ğe küfidir. Yazr da bir iş olduğuna göre bunda da yazıyı yazanın ka » rakteri görülür. Fakat bu yazının hiç olmazsa on Batır olması ve sureti mahsusada ö- zeno bezene yazmaması İfzımdır. Bu yazı parçasını elinize aldığı - mız zaman yazının İlk başladığı satı- rı ile son satırlarına dikkatle bakı - miz. Ciddi, muntazam bir insanın bu yazısı nasıl başlamış ise ayni şekil. de bitmiştir. Noktaların varziyeti harflerin keskin veyahut şekilde yazılması, bilhassa “İL, “g. harllerinin yazilış şekilleri bu yazı sahibinin sert veya yumuşak karak- terde olduğunu gösterir. Keskin şekilde yazı yazan muhak- kak asabidir. Noktaları gelişi güzel atan kalender bir zattır. Kadınla - rın el yazıları daima hafif meyiller- le ve yumuşak şekillerle yazıldığı tesbit edilmiştir. Biz bu esasları bildiğimiz için ken- di yazımıza bakarak karakterimizi Gğrenirken şimdi yeni bir şey daha duydum. Polis romanı: 9 î(;;;ıîıkta bir ışık Muharrii T ;B: omuzlarını silkti. Telefonu kapattı, kafasını salladı: K u..k belâ, hay belüt.. l sabab, Beston — şalosunda hn:.:r toplantı - olmuştu.. - Con Leksman karısının yanında bir ka - nepeye oturmuş, bitkin ve perişan T. X. salona girdiği zaman, genç tomancı vaziyeti anlattı: Bir adamdan para istikraz etliği- ni, sonra kendisinden paranın tedi - yesi için bir mektup aldığını söyle- di T. X. sordu: — Mektup yanınızda mı?. — Evet!. kaldelerine göre şöyle isbat ediyor . muş. Muntazam — yâzı yazan İnsan; * hayatının her safhasında muntazam olan adamdır. Bu insan kendi hayatıma da böy- le ihtimam ettiğinden ömrü uzun olur, Kısa örürlüler isşe açık harf - Terle ve gelişi güzel şekilde yazarlar. muş. Ölüm çağında bulunanların el ya- zısı titrek, ürkek çizgilerle dolu i « miş. Grafoloji mütehassısı Iddisla - rını isbat için binlerce nümune top- Tamiş ve bunları neşretmeğe başla. muştır. Eğer Grafoloji mütehassım ortaya attığı kanaatlerini muntazam kaide- lerle isbat edebilirse herkes kendi hayatı hakkında kat'i bir malümata sahip olacaktır. Maamafih Grafoloji ilminin bile ancak yüzde 20 nisbetinde dağru ol- duğunu kabul ederler. Bu üme bağ. li kanaatlerin de ancak yüzde 10 nis- betinde hakikate yakın olacağına biz inanırsak bunun kıymeti hayattaki yüzde yüz tesadüflerle müsavi o- Fariste (Bea de Bulon) kahvebanesi sahibi çak erifinal bir para kazan- ma yolu bulmuştur, Bu adam, büyük ve modem kahvehanesinin arkasında asri bir ahır yaptırmıştır. Bu ahırda beslenen ineklerin sütlerini güzel Pa- risli kızlar sağmaktadırlar. Kahvehaneye gelen müşleriler taze süt isteyin- ce, güzel kırlar, resimde görüldüğü gibi derkal tmneğin memesine yapışmak- bir adam öldürdüm, dedi. Polis memuru geniş bir nefes al- lur., — Vassalaro ilkönce anlaşmak is- ter gibi göründü. Fakat sonradan tuhallaştı. Kızmağa başladı. O hid- deti sırasında tabancasını çekti, kü- fürle karışık tehditlerde — bulundu. Bca de o zaman Kara'nın tavsiyesi - ni hatırladım. — Kara'nın tavsiyesini mi?, de n — Evet, beni Vassalaro ile tanış- — Ocoh!. dedi, işte sizi kurtara - | tıran bir dastumdur. Çok zengindir. cak bir vesika:.. Fakat şimdi bana | — .. Dinliyorum. ne olup bittiğini olduğu gibi anlatı- — Kara'nın tavsiyesini hatırladım. Taz. 'Tabancamı çektim, Tetiğe dokun - Con Lekaman anlattı: — — — duğumu bile zannetmiyorum. Huli — Köye indim, yağmur yağıyor - | ,3 nasıl oldu bilmiyorum. —Üstüste du. Yolda tek bir adama dört el ateş ettim. Tabanca elimden dun, Siburn Rud'a Üığ: zaman, | Güştü. Yere yıkılan Cansız vücudun Vassalaro'nun beni ğini gör- | önünde diz çöktüm. İş işden geçmi; düm. Bu şerait altında bu adamla | | rabancayı herilin göğsüne çeş: karşılaşmaktan dağrusu hicap du- | V yisim, yuyordum. Fakat Vassalaronun e - Ü — girredi, elini yüzüne kapadı. Ka- vime gelip karımın gözleri önünde | aısı kolunu kocusinın boynuna dola- beni ziyaret etmesini hiç te arzu et- | dı ve kulağına teselli verecek bazı mediğim için, bu vaziyeti daha iyi | çeyler söyledi. buluyorduma. Fakat her ihtimale | — Leksman tamamile kendisine hâ- karşı tabancamı da almuştm. İşte | kimdi. Dedi ki: Edgar n: Muammer Ala'u fa ve eu temiz süt te bu suretle içilmektedir. aha ölmemişti. Anlaşılmaz ba- zı şeyler söylüyordu. Derhal köye köştum, muhtarı buldum. Her şeyi kendisine söyledim. O da cesedi kaldırmak, ne yapmak lâzım gelir- se yapacağını söyledi. T. X. ayağa kalktı ve kapıyı aç - tı. Orada bekleyen muhtarı - içeriye çağırdı: — Cesedi kaldırdığınız zaman, ber hâalde orada bulunan öteberi eşya - yı da aldınız. — Evet aldım, amma eşya dedi « #imiz şeyler de bir şapka, bir bas - ton!. İşte o kadar... T. X. sordu: — Tabanca nerede?, Muhtar kafasını salladı — Ben Leksman'ın tabancasından başka bir şev görmedim, dedi. Bunu söylerken de cebinden bir tabanca çıkardı. T. X. tabancayi der- bal muhtarın elinden aldı. — Ben şa dakikada mevkufla meşgülüm. Siz de bir kaç adam alı- nız. Cinayet mahallini ve etrafını i- yice gözden geçiriniz ve orada mut- laka bulacağınızı zannettiğim taban- Yazan: M. Râsim Özgen kallı erkeklerin se- lümlarına mukabek le ediyordu. Kafile, iki tarafın yakın akrabalarıne dan mürekkep bir kalabalığın arasın- da, geniş bir çadı- rın önünde durdu. Burada, — Melike yi, kayın babası Nâ- hurla kızları ve to- runları karşıladı. Çadırın önünde hurma dallarından yapılmış bir çardak vardı, Çardağın bir az Ölesinde, büyü- cek bir kayalığın içinde bir. kovuk görülüyordu. Daha Ölede — birbirinden genişçe mesalelerie ayrılan diğer çadır- lar, çardaklar.. Her birinin etrafında yı- gin yığın hayvanlar, kabile eşyaarı uza. nıyordu. Bütün bu sahada., ilık, durgun havanın içinde, sabaha mal- sus taze, canlı bir faaliyet kayne yordu. Kaz, ördek, tavuk, ho - l roz sadaları.. deve, merkep, ko- yun, keçi sesleri, muhitin Üstün- £ de, birbiriyle kucaklaşarak, a - şağıda, Fırat nehrinin uğultu - suna karışıyordu. deki sazdan örülmüş kerevet « lerden birine oturduğu zaman, üç saat süren yolculuğunun ve bütün bir gece uyku uyumama- NOTLAR -— — Söyledikleri çok doğru!, Dedi ve onu, palayı tezyin eden elmasları, zümrütleri, yâkutları çal. makla ittiham etti. Ali Ekber.. bu palanın üstündeki konulduğunu da gösterdi. Dalkavuklar, hazine nazırını, bu bahane ile — mabhvedemediklerini görünce başka bir çareye baş vur- dular ve Şaha, Ali Ekberden, hazi - nedeki bütüa kıymetli şeylerin tam bir defterini istemesini tavsiye etli- ler. e Ali Ekber.. aldığı emve göre, on beş günde, hazinedeki bütün mev - cut olun şeyleri tesbit etti ve defte - Hazine nazırmı çekemiyenler, Şa- ha, deftere inanmamasını.. her şeyin yerli yerinde bulunup bulunmadı - ğını gözüyle görmesini söylediler. eayı derhal bana getiriniz. Kim ta- bancayı bulursa, para mükâfatı ve- receğimi de söyleyiniz. Muhtar bu emri aldıktan sonra, muhatabını selâmladı ve odadan çık- tı. 'T. X. oturdu, şöyle düşünüyordu: —İşte insanın aklırı bozacak bir bâdise daha!, Loksman, size söyler. semn, siz de anlıyacaksınız. Bu a « damdan borç para almanızda fev « kalâde bir şey yoktur. Fakat ala » caklınız niçin parayı muayyen za « mandan evel istedi, hattâ sizi bu ka- dar garip bir şekilde tehdit etti. Pa- ra ikraz eden faizciler, müşterilerin- den taksitlerini almak için silâha müracaat etmezler. Sonra niçin sizi gece yarısında böyle tonha bir yere davet ediyor. Sonra neden size böy- le bir mektup gönderiyor?. Rica e- derim, şu mektubu veriniz, bir de- fa göreyim. Con Leksman oturduğu kanepe- den kalktı, kasanım önüne geldi, is- tenilen mektubu oraya — koymuştu. Kasayı açımak üzere iken T. X. Con Leksman'ın halinde bir tuhaf- Melike, çardağın gölgesin - î EFSANE ve ESÂTİR TARİHİNDEN RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM Öğle meşriyalı: Saat 12,30 plâkla Türk musikisi, 12,50 bavadis, 13,05 muhtelif plâk mneşriyalı, 14,00 son. Akşam neştiyatı: 18,30 plâkla dans musikisi, 19,30 spor müusahabeleri Eşrel Şetik, 20,00 Nezihe ve arkadaşları tarafın. dan Türk musikisi ve ha'k şırkıları, 2030 B. Ömer Rıza tarafından arapca söylev, 20,45 Türk musiki heyeti, 21,15 orkestra 22,15 ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,35 plâkla sololar, ope- ra ve öperet parçaları, 2300 son, 12 - 3- 1937 Cuma günü İoadul Belediştsi ŞehirTiyafvosu Akşamı 20.30 da ÜMİT 5 perde Yazan: H. Berns- tein. —Türkçeye çeviren : Halit Fahri * Fransız tiyatrosu operet kısmı 12 - 3- 1937 Cuma günü Akşamı saat 20,30 da DELİ DOLU Yazan : Ekrem - Reçit : Cemal Reşit 1355 Hicri | — 1352 Rumi Zilhicce Şubat İ 238 27 | Yıl 1937, Ay 3, Gün 71, Kasım 125 Taştı Geyvedeki Karaçay taşmıştır. Dağlardan inen kar ve yağmar su. larının boşalttığı seller Karaçayı taşırmış, Geyve istasyonuna kasak baya bağlayan köprü yıkılmıştır. Yolun birçok yerleri su altındadır. hasanca zayiat yoktur. 150 hektar kadar arazi su altındadır. ——— Genç Şah, hazineye girdi ve her geyi, tomiz, muntazam ve yerli yo « rinde bulunca müzevirlere, kızgın kızgın baktı; Ali Ekber gözünde kıy« met almaya başladı. Müzevir dalka- vuklar dururlar mı?, Kiyinetli eş » yalarla dolu olan bir dehlizin niha. yetinde bir demir kapı vardı. Şaba, onu gösterdiler ve kulağına: — Ali Ekber, bütün çaldığı şeye leri oraya sakladı. Diye fısıldadılar, (Devamı var) hk sezdi. Sanki Con kendisinden bu mektubun istevilmesine hayret edie yordu. Sordu: — Ne var?. >i Con şaşkın bir halde cevap verdi: — Bu kasa neden bu kadar & - cak?, Con kasanın bu kadar isinabilme- sinin sebebini anlamak için, yanan ocakla kasa arasındaki mesafeyi gö- zile ölçtü. Bu sefer 'T. X. kasayı tuttu. Haki- bir alev çıktı, fakat alev birden hi - zımı alarak geziledi ve en nihayet söndü. Yalnız ortalıkta bir yanık kos kusundan başka bir şey kalmamış. tı. 'T. X. Kasanım önüne geçti: — Aman, dedi, hiç bir şeye do « kunmayınız. Con, kasanın çekmesini ihtiyatla çekti ve çıkarıp pencerenin yanına götürdü, şöyle bir gözden geçirdi. İ (Devamı var) di