Avusturyadak j j y | İ ! | marürenae Arşidük Otto Habsburglârn Avusturyada ikti- | mühim meselelerinden biridir. A'- vusturyada kralcılar, bunu temin e- debilmek için son sıyorlar. retlerile çalı- | 1 ile vaziyete bukmış olacı çenlerde — Giornale — d'İt: şöşle bir yazı çıkmıştı yanın bugünkü vaziy hiç te (i yoktur.,, | Bu haberin kralcıların canlarırı sık- tığını hiç şüphe yoktur. Fakat va - ziyeti bir defa yukarıdan aşağı göz-. | den geçirelim: Müteveffa İmparator İkinci Şarl eskiden saltanat sürdüğü topraklara tekrar dönebilmek için 1921 Mar » tında neticesiz kalan bir teşebbüs - de bulunmuştu. Bu teşcbbüsün nerelerden başlayıp ne şekilde âktm kaldığı hakkında bugüne kadar faz- da tafsilât alınamamıştı. Eski İm - parator © zamanlar hattâ Budapeş » tedeki sarayına bile girmişti. Fakat İmparator Şarlin ölmezden €evel kâtibine zabt ettirdiğini notlar, | da dü: bu zat turafından neşredilmiş öldu- ğu için, bu notlardan behsederek, vaziyeti o bakımdan görmek fayda- h olacaktır. Fakat asıl mevzua girmeden ev » or Birinci Şarlın (Ma - İkinci Şati) 1918 de hangi şerait dahilinde tahtım — ve memleketini bıraktığını kısaca anla- talhım, | 29 Haziran 1914 de Saray Bosna « | ıyı harbe sürükleyen meşhur dük Şarl Ve- llabd oldu. Avusturya ondan sonra büyük müşkülât geçirdi. İki senelik muharebeden sonra, Avusturya — ve Macarist askeri ve iktisadi men- baları kurumuş, yardıma — muhtaç bir hale gelmi Saltana lar arasında Yugoslavlar). Yeni İmparator, bu badireden ne kurtarmak mümkünse, kurtarmak ve andan sonrasını düşünmek 1Vâzım geldiğine kanasat hasıl etti. Yüksek memurları ve ordudaki yüksek rüt- beli zabitleri değiştirdi. Fakat Şar) | Veliahtlığı zamanında İmparatorluk yhtarlığı bilhassa Slâv. artıyordu, (Çekler ve " Umumi harbin ikinci senesinde mün- Arşidük Otto acele ediyor — i tehlike ’ ferit sulh teklif eden babası müteveffa Şarla ait bazı hatıralar Imparatorî Şîrîîğ de tah- tını nasıl tekrar ele geçirmek istemişti ? Arşidük Ottonun da tahta geçmek — HIKÂYE Yazan : Reşat Feyzi Dansöze âşık... — Haydi güle güle, dediler.. Sarılıp öpüştük. Onlar rıhtıma in- diler. Ben güvertenin üstünden men- dil sallıyordum.. Annem hüngür hüngür ağlıyor, babam göz yaşları - nı göstermemeğe çalışıyordu. Vapurumuz Sarayburnunu dö » nünce, ben İstanbulu, her şeyi u « için şahsi bir teşebbüse girişmesinden korkulmaktadır. Bibi güç bir iş için hazırlanmış va » ziyetinde değildi. Bilhassa Avustur. ya gibi karmakarışık unsurları ih « fiva eden bir memlekette... Sanra karısı İmparatoriçe Zita'nın ve kay. nanasının tesirleri altında kalıyordu. Hükümdarın ilk işi Parlâmento » yu (Rayhsrat) a davet etmek oldu. Fakat meclisin ilk içtimalarında Slâvların ayrılmak hususundaki ka- rarlarının pek olgun ve pek ileri ol- duğu anlaşıldı. Bünlara karşı göz « terilen müsaadekârlık Avusturya « ki Almanları kızdırdı. İmparatar arka yollardan — İtilâf | devletlerine sulh tekliflerinde bu » desile kendisine vadedilen avantajları sile kendisine vadedilen avantajları feda etmek istemiyordu. İmparator Şarl nihayet Almanyaya artık Avus- turyanın muharebeye devam ede - miyeceğini bildirdi. Hattâ Almanya- min sulhu temin edebilmek - için Garpta araz! fedakârlıklarına razı olması icap ettiğini dahi bildirdi. A- vusturya Hariciye — Nazırı Kont Çernin bu hususta Almanya ile mü: zakerelerde bulunduğu sıralarda i- di. Yani 1918 baharında,, Fransada, İmparatorun 27 Mart 1917 tarihinde, Prens Sikst dö Burbon'a yazdığı mektüp neşredildi. İmparator akra- basından olaân bu zattan Fransa ile müzakereye tavassut etmesini is - temişti. Hattâ bu mektubunda Fran- sanın Alsas - Loren üzerindeki hak« h taleplerini kabul ettirmek üzere Almanya nezdinde teşebbüslerde bulunacağını da bildirmişti. Bir taraftan da Almanya ile müza- kerelere devam ediyordu. İmparator Avusturyayı Federal bir hükümet haline koymağı da kabul ediyordu. Bundan sonra İmparator münferid sulh teşebbüslerinde bulundu ve bunda da muvaffak olamadı, İmparator, 27 Mart 1919 da İsveç. reye kaçmağa mecbur oldu. | Habisburgların ttildâsına ve inhitatına en Büyük yahit: Sön Brun sarayı Müharebeden sonra tekrar inem« leketine dönmek için giriştiği teşeb- büsü de İsviçreden Idare etinişti, 2$ Mart 1821 de ötuz yaşlarında bir; adam Starzburgdan Viyana trenine binmişti. Cebinde sühte İs- panyol pasaportu. vardı. Tren saat 10,50 de Viyanaya var« dı. İstasyonda kimseler yoktu. Bu zat ve yanındaki Viyanadaki esra- rengiz adam treriden indiler, Ve bir otomobile atlıyarak Bristol oteline gittiler. Fakat şoföre, otele gitmeden ev. vel Landskrongasse'de 9 numara « ya uğramasını söylediler. Halbuki bu sokakta 9 numaralı bir ev yoktu. Şofür 5 numaralı evin önünde dur- du. Galiba aradıkları ev de burası idi. İspanyalı zat Viyanadaki hayat hakkında şoföre bir çok süualler $or- Zavallı şofür de âcı acı gi- kâyetlerde bulunmuştu. Meçhul İspanyol evin kapısını galdı ve burada oturan Macar Kon- tu “Tomas Erdödi tarafından ka » bul edildi. Kont İspanyol tanınmış- tı ve bu zat eski İmparator Şarl'den başkası değildi, Salonu “kendisi i - çin bir yatak odası haline getirdi « ler. Şarl bu suretle geceyi eski mali- kânesinde geçirdi, Ertesi gün bir otomobille Macar | Bezmeğe çıkıyorduk. (Devamt 6 neı sayfada) | nuttum, Parisi, o güzel şehri düşü- nüyor, nasıl eğleneceğimi tasarlı - yordum. v Fakat, habam beni Parise, oğlum gitsin eğlensin diye göndermemişti. Tahsile yollamıştı. Fakülteye kayıt oldum. İyi bir pansiyon tuttum. Bir | sürü masraf edip defterler, kitaplar aklım. Mektepler açılmıştı, Fakat, | hemen ilk günde gidilir mi?. Biraz | Parisi gezmek, görmek, tanımak | hakkım değil mi?.. Tabil öyle yap- tım.. Fakat, şu farkla ki, tam üç ay geçmişti. Ben daha fakültenin sem- tine uğramamıştım. Çünkü gezmek, tanımak bitmemişti... Parisi tanımak kolay mı?... Bir gazinoda dansözlük eden Han- riyet isminde bir kıza tutulmuştum. Deli olacaktım.. Gece ruyalarıma gi- riyor, günün her saatinde onu dü- şünüyordum. Nihayet ahbap oldum. Fakat, peşinde üç ay koştum. Gü « zel bir kızdı, Bilhassa gözleri lev « kalâde idi. Peşinde ne para babası adamlar koşuyordu. — Nasılsa, o da benden hoşlanımıştı. Onun oturduğu apartımanın alt katında, bir oda tut- tum, Ben do orada pansiyoner olur- mağa başladım. Artık, her gece be - reberdim, O gece yarısından sonra işinden dönüyor, banyosunu alıyor, ancak saat ikide serbest kalabili - yordu, Ben de © vakte kadar uyku yöok. Odasına çıkıyordum. — Şezlongun Üzerine uzanıyor, yorgunluğunu gi- deriyor, karşılıklı şarap içiyorduk.. Ona gittikçe tutuluyordum. — Onun uyuma santi sabaha karşı & * 5 idi.. Ben de o vakit uyuyordum. O, er » tesi günü öğle vükti kalkıyordu, Ben de © vakit kalkıyordum. Beraber öğle yemeği yiyor, akşama — doğru Hanriyet bana bütün bir hayattı. Onun kolları - arasında çılgm dakikaları şimdi bile hey canla halırlıyorum. — Fakat, bu iş bana, çok pahal, maloluyordu. Dansözlük ettiği gazinoya mutlakâ her akşam gidiyordum. — Fakülteye devam edeceğim yerde, bu gazino- ya devam ediyordum. Üst baş mas- rafı, pansiyon kirası, yemek içmek, kızıma hediyeler, gezme masrafı ve- | saireler.. Beni batıracaktı. Her ay | başı bir yalan tydurup babamdan biraz daha para koparıyordum.. Birgün bir at canbazhanesine git miştik. Hanriyet bana: — Ne vakit bir can azhaneye git- hep annemi hatırlarım, dedi. — Niçin?. — Anhem, bir canbazhanede ar . tistti. 25 metre yükseklikle ipin üs- tünden düşerek öldü., Mütcessir olmuştum. Kolumu sev- gilimin arkasına dolıyarak: — Bu acı hatıraları bırak yavrum, dedim., Hanriyet içini çekti, güzleri doldu: — OÖnü mütcessirim —tabii. dediç fakat, asıl düşündüğüm şey, bizim hayatımız.. Artistlerin $onu hep büy- le felâketlerle neticelenir Hiç ol- mazsa, sefalet, açlık, yoksuzluk i - çinde ölürler... Kimbilir... Belki bir gün, ben de bir kaza neticesinde ö- leceğim.. Yahut, aç, sefil sokaklarda kalacağım... Tabii © vakit bütün gü- zelliğimi kaybedeceğim için, kimse yüzüme bakmıyacak.. Bana acıyan olmıyacak.. Hanriyetin anlattıkları beni iç - lendirmişti. Düşündüm. Yanımdaki güzel kadına içimden acımağa haş- Tadım.. Ertesi günden itibaren, ona daha şelkatle bakıyordum. Onu daha çok seviyordum. Bü güzel kızın hayalın- da bir dönüm noktası hazırlamak ka- rarını vermiştim, Onu bir gazino « da dansöz olmaktan kurtaracaktım. O akşam gene gazinoya — gitlim. Biraz fazlaca içmiştim. Gazino hım- cahınç doluydu. Biraz sonra perde açıldı. Hanriyet, tüllere bürünmüş (Devamı 6 tncı sayfada) Ve hayatımız, hep böye, | geçirdiğim * Üyan'a sürülen ASA Türk polisinin hakiki hatıraları: 7 a ıstırap ve meçhuât içerisinde geçmekte idi, . Dalmış, düşünürken yanıma Rus zabiti Aleksandrla esnaf - Sldüi *Türk olmasından ileri — gel - mişti. Fakat acı tarafı şu ki bu açık haksızlığı kurban edildi - ğim halde dairem beni aramı - yordu, yahut arayacak halde değildi. Ah, diyordum, Anadoluda doğmağa başlıyan güneş bir gün gelecek bu haydutların da güz « Jerini kamaştırarak yurdumuz- dan defolup gitmelerini temin edecek, bu haksızlıkların hesa- | bim hem birer birer sarmasını bilecek... Buna inanmıştım. Lâ- kin, o vakte kadar ben ne ola - cak, nasıl kendimi o saadete ka- dar yaşatabilecektim?, Ziyaretimde bulunabilmek için| evvelâ tevkifhane arasında me- | kik dokuyan aile efradımdan hiç birisini yanıma birakmıyor ve binaenaleyh böyle bir teselliden de mahrumi edilmiş bulunuyor- dum. Bir şey istesem, onun kıy- metinden daha fazla fedakâr - Hıkta bulunmak lâzımdı. Maamafih, bu suretle geçen aylar ümitlerimi artırmıyor da değildi. Muhakememin uzama - sı, tecziye edileceğime dair olan şüphelerimi oldukça azaltmış - tı. Yalnız, geceleri uyuyamaz - dım, Buna da kapı önünde do - laşan Senegalli askerlerin, u - ece yarısı, zenciler beni boğup recekler, denize atacaklardı.. yumam fırsat bilerek, odama gi- rip beni boğmaları, yahut ta bir başka ölüm vasıtasına müracaat edecekleri ihtimali sebep olu « yordu. bahçıvan Recebi, - hâdiseyi bir | plân dahilinde hazırlamak ve | firariye tabanca vermek suçla - rından maznun olarak getiri - yorlar buraya. Sorira da dört aydır ne arayan var, ne Söran?.., Biçare Şakir ağa, yetmişini aşmış bir yaşta uğradığı şu fe « lâketin kendisi üzerinde hasıl | ettiği acıları bir türlü hazmede- mez ve her fırşatta yanıma ge- lerek dert yanardı, Ben ise ayni. | $ Güyanda bir bayram günü Esplanade meydanı.. vaziyette bir adamdım. Değil canımıza, yurdumuza göz dik - miş bu düşmanlar eline kendi - min de düşmüş bulunduğuma Böre ona Nnasıl teselli verebilir - dim? Birbirimiz hakkında tek « Fâr ettiğimiz «iyi olur, merak - Tanmap. gibi sonuçsuz. ve boş İelimeler, takındıkları bir bey- ik maske atında adeta sıkıntı verirdi. — Sen, derdim, hâkimler hu- zurunda müdafaanı yapacak bir Fransiz avukatı tut. Zarar yok,> bir miktar paran gitsin. Esasen hayatta paradan ziyade hürriyet âzımdır. Sen ona kavuşmak için dediğimi yap ağam. tan bir Türk geldi. Hoş beşden sonra Rus zabiti: — Ben, dedi, bu yerden kur- tulmak için bir çare düşünüyo- rüz. Ancak, bunu yalnız size a- çıyoruz. — Mes'uliyeti ağır olân sırrımızı kimseye açmıyacağı -« nıza söz verir misiniz? — Hay, hay!.. — Yemin ediniz! - Maksatlarını iyice anlıyama - mıştım. Ne olursa olsun, ağır davranmak daha muvafıktı. — Ne hacet, a canım?.. Bili « niz ki, biz Türkler, verdikleri sözü behemehal yerine getirir - ler. Sarışın Rus zabitinin iri siyah gözleri yanındaki arkadaşına Çevrildi ve sonra, tatmin edil- miş bir insan tavrile bana dö - nerek karşıdaki pencereyi gös- terdi: (Devamı var)