ünyanın en sarp ve aşılmaz kayalarının İranda olduğu tesbit edildiı İran dev adımlarile ilerliyor, 1940 sonunda bütün kal- kın ma plânı tamamlanmışolacaktır 1925 yılına kadar İngiltere ve Rusyanın gölgesinde varlı - ğını idameye çalışan komşumuz n şarkın en ileri mem- metmiştir. «Şiri Hurşite diyarında bu - gün bir seyahat yapanlar en kı- ga zamandaki büyük terakki hamleleri karşısında şaşırıp ka- lırlar. Muntazam bir program da - hilinde yapılan çalışmalarda hiç şüphesiz Majeste Şehinşahı İra- niyan Rıza Pehlevi Hanın büyük tesiri vardır. Mujeste ilk iş olarak hür İran- daki yabancı devletlerin mü -< dahalesine karşı mücadele aç - mıştır. Fakat bu kolay kolay Ecnebi mühendislerin en geçilmez ve aşıımaz netice vermemiştir. İranın bü - tün dahili işlerine burnunu so- kan ecnebiler, bilhassa İngiliz - ler ve Ruslar bu vaziyet karşı - sında mukabil tertibat almışlar, ellerinden bu büyük ve yağlı par- çanın kaçacağından karkarak yapabildikleri — her türlü mad- di ve manevi çarpışmadan da çe- kinmemişlerdir. Fakat Majeste- in şiddetli hareketi karşısında dahalelerini a - sızlığını anlayarak çekilip mişlerdir. Maamafih bu — muvaffakiyet, esasen asker olan Majeste Rıza Pehlevi Hanın orduya vermiş olduğu ehemmiyet sayesinde el- miştir. Bugün de «Ma - ii’olis romanı: 6 nden biri olmağa az - | jestenin sağ kolu» olan 80 bin kişilik modern bir ordu vardır. Bu ordu Avrupa ordularının silâhları ile teçhiz edilmiştir. Karada bu suretle tensik edil- miş olan İran ordusunun deniz - | deki işini de kolaylaştırmak ü- zere deniz kuvvetlerine de e - hemmiyet verilmiştir. Bilhassa İtalyaya sipariş edil- miş olan torpidobotların inşaatı biterek teslim alınmış ve körfezine getirilmiştir. Torpidobotlar bugün İran kör- fezinde İran sahilletini bekle - mektedir. İran siyasi, içtimaf, iktisadi, zirat, mali bütün inkılâplarında 'Türkiyeden örnek almaktadır. Yapılan işlerde Atatürk Türki - olduğunda kurulan şimendifer köprüsü yesinin plânları hiç bir zaman göz önünden ayrılmamıştır. Kültür sahasındaki çalışma- da mekteplere ve terbiye siste- mine pek fazla ehemmiyet ve - rilmiştir. Memleketin her tara- fında açılmış olan modern mek- teplerde kız ve erkek - talebeler yirminci asrın kültürünü almak- tadırlar. Bir taraftan da bâtıl itikatlara karşı şiddetli mücadele açılmış- tır. Bunun çok müsbet neticele- ri memleketin her tarafında na- zarı dikkate çarpmaktadır. Bunun en basit fakat en ga « rip nümunelerinden birisini zik- redelim: Evvelce müslüman olmayan- Karanlıkta bir ışık Edgar Valas Muharrirl: eviren: Muammer Alatu; S aa VAA a| Bundan evvelki tefrikaların hülâsası (Con Leksman isminde genç bir romancı, para sıkınlısında — kaldığı için Vassalaro isminde bir Yunan - lıdan İstikrarda bulunmuştur. Kar- sı bunü bilmiyor. Alacaklı me.kılııplı tayin ettiği yere gece sant ot ilde n getirmesini söylüyor. İ'lğ ,ını:mlc romancının tanıdığı | ve evvelce Arnavutlukta iken karıs | sına talip çıkmış olan genç ve zen « | gin diğer bir Yunanlı randevuya git | almasını, ateş etmemekle beraber almasına, ateş etmemekle beraber Yunanlıyı sadece tehdit — etmesini tavsiye ediyor ve bu suretle herifin yola geleceğini söylüyor ve roman- tının oturduğu şatodan çıkarak 010- mobiline biniyor ve ayrılıyor.) vaş yavaş genç kız çekinmeğe, çe - kinmeğe de değil, hatlâ korkmağa başlamıştı. Bunun içindir ki, birgün Kara'ya bütün ümit kapılarını ka- pıyarak sert ve kat'i bir kaç söz süy- ledi. Fakat Kara bu darbeyi yeyin- ce büsbütün çileden çıkmıştı. Hattâ bir gün öyle bir sahne olmuştu ki, herif âdetâ vâhşi kesilmişti. Gras bunları bir türlü unutamıyordu. d gün kendisini görmemişti. daha ertesi gün genç kız, va- nin verdiği bir dandlı çaydan dö « nerken, çarşının dar sokaklarından birinde bir otomobille karşılaştı. O- tomabil kendi hizasına geldi; man birdenbire durmuştu. Görün. müttefik Bulundukları bir İran kayatığında ların İranda dolaşması, bunlarla temas en büyük günah sayılır- dı. Memlekette seyyah sıfati ile dahi olsa bir hıristiyan ile temas ve onunla yapılan alış veriş gü- nahların en büyüğü idi. Hele bu hiristiyan bir bardak çay içmek isterse iki misli fiat istenir. Son- ra bu hiristiyanın çay içtiği fin- can ya kırılır ve yahut bir çok defalar şartlanırdı. Bugün ar - tık bu kabil garip inanışın İran- da yeri kalmamıştır. Bir resim gördükleri zaman taassup — damarları galeyana gelenler bile yeni hareket kar - ' y şısında memnun olmaktadırlar. Nitekim Majeste Rıza Pehle- vinin himmeti ile meşhur Fir - | devsinin namına dikilmiş olan fbide bütün İranda büyük bir sevinç uyandırmıştır. Kadınlık hayatında da son yıllarda büyük terakki eserleri görülmektedir. Bilhassa genç kızlar için açılan mekteplerde Avmpui şekilde saçlarımı kes - tirmiş ve giyinmiş olan İran kız- ları yirminci asrın bütün kadın- hk hareketleri ile yakından a - lâkadar olmaktadırlar. Yüzlerini kocalarından başka kimseye göstermiyen aile ka - dınları da sokakta peçelerini a- çarak gezmeğe başlamışlardır. İmar faaliyetinin başında de- miryol inşaatı gelmektedir. Ha- zer denizini İran körlezine bağ- Tayan — bu demi: ahmine: meyen bir kol vücudüne dolanmış, | bir el feryadını tutmak için ağaını kapatmış sırada acaip kokulu | bir hâvlu Nle yüzü sar Mütearrızlar kızı ot kup götürmek üzere iken, birdenbi- Te sokağın ağzında İngiliz bahriye- Hler peyda olmuşlar ve Gras'iı bu feci vaziyetten kurtarmışlardı. Genç kız bu kaçırma teşebbüsünü Kara'nın tertip ettiğini ve hattâ bu işde Kara'nın yalnız olmadığını his- sediyordu. Evleninceye kadar Kara kendisi- ne her fırsattan istifade ederek, çok kıymetli hediyeler - gönderiyordu. Fakat Gras aldığı bu hediyelerin hepsini de geriye gönderiyordu. Evlendikten sonra gazetelerin bi- rinde şu haberi öğrendik: “Yüksek Yunan sösyetesine men- sun bir zat, Kadogan bahçesi taraf- larında bir ev satın almış..., Gras'ın en ziyade hayret ettiği şey, Kara'nın kocası ile daha bal ay- larını bitirmeden tanışmıya bir yol bulmuş olmasıydı.. Majeste Riza - Pehlevi nutük irat ediyor 150 kilemetro uzunluğunda o - lacaktır. Bu hattın en sarp ve tehlikeli kısmı; Elbüruz dağlarındaki par- çası, bitmiştir. Ecnebi mühendislerinin çalış- tıkları bu kısım dünya demiryol tarihinde en tehlikeli ve en zor inşaat mıntakası olarak kayde- | « dranda yerini otomobile ve trene terkeden devenin son günleri dilmiştir. Burada çalışan mü - hendislerin ifadesine göre dün- yanın hiç bir yerinde bu derece sarp kayalara delinmez dağlar, bomba işlemez kaya parçalarına tesadüf edilmemiştir. Fakat her | türlü müşkülâta göğüs geren İranlılar bu müthiş yerde tünel- ler açarak, yarmalar yaparak, köprüler kurarak geçilmez dağ- lara medeniyet hattını döşemiş- lerdir. Bu hatta elyevm - geceli gündüzlü olmak şartile 40 bin amele çalışmaktadır. Bu müt - hiş faaliyet sayesinde 1937 ilk baharında Hazer denizi ile Tah- ran arasındaki hattın ikmal e- dileceği muhakkaktır. Hattın bundan sonraki kısmı daha ko- Tayı Memnun olduğu bir şey de, Ka - Ta'nm ziyaretlerinin gayet seyrek ol- masıydı. Pakat Con'la bu adam ara- sındaki samimi genç kadını için için ve son derece tazip ediyordu. Acaba içini kurcalayan, hattâ uya kusunu kaçıran endişelerini koca- sına göylemesi lâzım mıydı?. Bir kaç kere hor şeyi olduğu gibi köcasına söylemeğe karar vermişti, fakat he- men akabinde bu kararından vez « geçir piyanonun önünde güya bir şeyler çalarken, kafasına koymuştu. Evet, her şeyi kocasına söyliyecekti, Fa - kat kocasını düşünceli görünce, bu kararı gevşemiş ve bir şey söyliye- memişti. Sadece mâli vaziyetlerini | düzelteceğini umduğu son romanın varidatından bahsetmekle iktifa et. ti. Con Leksman spat on bire çeyrek kala ayağa kalktı. Gras pardeslisü- nü tutlu, Genç romancı iyice kararı- ni verememiş Insanlar gibi bir müd- det tereddütle durdu: Fakat o gece tek başma, salonda, | DELG Tarihi roman: 6 MUSA ÇOCUKLARI YAHUDİ tarihinden canlı menkı- beler ve İBRAHİM PEYGAMBER Müjde, bir anda evin içini dolaştı: Melike gebe idi, O gecç vakte kadar doğum meselesi konuşuldu YazanıM. Râsim Özgen Melike, bir an gözlerini kapa- dı ve sonra, dudaklarından, üs- tüne akan şarabı, yudum yudum içmeğe başladı. Bir kaç yudum içtikten sonra, göğsünü geniş ge- niş kabarttı ve derin bir nefes aldı: — Oooh... Kurbanınım senin İ16! dedi Nitekim 1940 yılında kâmi - tın bittiği gün yalnız İran ikti - sadiyatında değil bütün Kaf « kasya ve Türkistan iktisadiya « tında mühim bir değişiklik ola « cağı muhakkaktır. Bugün her bakımdan yük - selmeğe çalışan komşumuz İra- nın 1940 yılına kadar hazırla - dığı çalışma plânı ikmal edilin - | ce şarkın en kuvvetli ve modern devletleri arasında mühim bir mevki alacağı şüphesiz görül - ktedir. Iran sokaklarında umacı gtbr gezen kadın şimdi yüzünü açıyor ve öyle gerigor. — Bir şey unutmadın ya dostum? Con, biran Kara'nın tavsiyesine göre hareket etmek icap edip et - miyeceğini düşündü. Bu tavsiye kendisine pek gülünç görünüyordu. Fakat Rumen Obligasyonlarile Spe- külüsyon yapayım derken, para kay- bettikten sonra, başkalarından para istikraz etmekte gülünç değil miy- di? Bu işde de Karanın tavsiyesine göre hareket etmişti. Gerçi Kara doğrudan doğruya bu Obligasyonları tavsiye etmiş değil- di, fakat bu eshamın yakında mutlak surette yükseleceğini bir kaç defa söylemişli. Con bir müddet düşündü, sonra yavaş yavaş mesaf odasına doğru yü- rüdü. Yazıhanenin gözünü açtı, kü- çük Brovning tabancasını çıkara - rak, cebine indirdi. Çıkarken karısını kucakladı: — Ben çok geç kalmadan gelirim, dedi ve karanlığa daldı. * Kara muhteşem otomobiline ku - rülmüş, ıslıkla bir hava tutturmuüş- tu. len biteceği tahmin edilen bu hat| Adem ile Haeva cennetten koğuluyorlar Ve seedeye kapandı. *& Melike anlatıyordu: — Ebelerin arkasından mer- divenleri nasıl çıktığımı, oda - da, sedire nasıl uzandığımı bil- miyorum. Aklım başımda de- ğildi. Bir söz söyliyemiyordum. Sordukları — şeylere, başımla «hayır» işareti veriyordum, Kar- nımı yokladılar, kalçalarıma bastılar. Bir çok şeyler daha yaptılar. Ben, baygınlıklar ge- çiriyor, onların — gözlerindeki mânalara dikkat — ediyordum. Ağızlarından «gebe!» diye çıka- cak söz, muhakkak, beni, öl dürürdü. İki erkek dikkatle dinliyor - lar; şaşkınlıklarından — dualar mırıldanıyorlardı. Melike devam etti: — Ebeler, doğruldular. Bi » risi dudaklarını büzdü ve çene- sini yukarı kaldırdı. Ötekisi de «bir şey yok!» dedi. Ben, göz - lerimi kapadım; heyecandan ba« yılıyordum. Ebeler, benim kalkmadığımı görünce güldüler: — «Muayene bitti, kalk» dediler. Ben, kalk - tım; şaşkın şaşkın yüzlerine bale tım. Onlar, tekrar güldüler: «Kocan ihtiyar yavrum.. sende gebelik ne gezer?» dediler. (1). V) Tarehin kansı — gebe olduğu halde ebeler anlayamadılar. (Tevrat ve tarihler.) N * (Devamı var) x TASHİH Dünkü tefrikamızın birinci sütu. munun alttan 15 inci satırmdaki (se- viniyordu) kelimesi (sönüyordu) olar cak. Birinci sütunun gene alttan 7 ünci satırındaki (sisler) kelimesi (sesler) olacak. Üçüncü sütunun ar- tasındaki (2 Musa) kelimesi fazla- dır. Gene üçüncü sütunun alttan 6 mac satırındaki (derâzad) kelimesi (serâzad) şeklinde tashih olunacak- tır. Şoför ıslak yolda öotomobili büyük bir dikkatle idare ediyordu. Yağ « mur devam ediyordu, Kara takip e- dilen yolu görebilmek için otamobi- Hinin camını sildi. Arasıra sanki bi- risini görmek isliyormuş gibi, dı « şarıya bakıyordu. Sonra ilk plânımı değiştirmiş olduğunu düşünerek, gülümsedi. Evvelce Leves istasyonunun bek-e leme salanunu randevu yeri olarak tesbit etmeğe karar vermişti. Gene oraya varınca, sönmüş oca- ğin başında, geniş pardesisli ile | kücüklarına kadar sarılmış kısa boy« du bir adamla karşılaştı. Bu udam her halde İngiliz değil « di, Kara'yı görünce, kapıya doğru yürüdü ve istasyonun rıhtımıma çıks tı, Yeşilimtrak bir suratı vardı, ya- nakları çökmüş, sakalı uzamıştı. Bir bakışta ecnebi olduğu anlaşılıyordu Kara bu adamla beraber rihtimin öbür ucuna kadar yürüdü. Kuytu bir yere gelince konuşmağa başladı- lar, (Devamı var)