6 -SON TELGRAF — 7 Mart 1937 ÇO Üç komite y # Eski İstanbul batakhaneleri: — KUMAR.. Yazan' M. S.ÇAPAN aaemima Uğursuzpansiyon RADYO BUGÖNKÜ PROGRAM Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Yazan: M.Necmeddin Dellorman S olyada eski (Dellorman Azatasl abarrlıei Koskoca bir mezarlığı, gulyabani- ler, kefen soyan haydutler gibi ka- rış, karış karıştıranların başında, bir mermleketin bütün bir namusu, mal ve canının muhafazası üzerine tevdi dilen bir Partizan kaymakamı bulun- duğu göz önüne getirilince umum! hayatın ne kadar büyük fecaatlerle dolu olabileceğini kestirebilmek zor bir şey olmasa gerektir. Hükümeti temsil eden bir Parti- zan, yarın, öbür gün daha büyük makamlara gene Partizan Başvekil - ler ne cevap vereceğini düşünmü - yordu bile. Çünkü, kaymakamıi ta- yin eden dahiliye nezareti ise, bir nevi, ister, İstemez tayin ettiren de yerli Partizanlardır. Dahiliye nazırı, kaymakamın bir kabahatini bulup ta azle kalkışın - ca, Partizanlar ayaklarını direr ve (hayır) derler, ve dahiliye nazırı da fozla israr edemez . Çünkü, dahiliyo nazırını o mev - kie getirenler de gene Partizanlar « dır. Bunlar, dilekleri kabul e- dilmezse — köngrelerde — dahiliye nâzırına Tey vermezler veda- biliyo nazırı da istifaya mecbur ka- kır... Menfaati şahsiyeleri icabı bire birlerine bu suretle — kenetleşen Partizanlar bir caniyi ipten, bir hıre sızı mahpustan, bir komiteciyi ad - Tiyeden kurtarmak iktidarını haiz- dirler. Çünkü, şehirde küçük bir a - vukat'olan Milanofu, partisi, adliye nazırı yapmıştır. Böyle bir adamın gözü devletin, siyasetinin icaplarını uzaktan görmeğe muktedir olabilir mi?.. Tecrilbeler bize göstermiştir, ki kültür seviyesi çok yükselmiş, terbiyel siyasiyeleri tecrübe edil - miş milletler arasında bile, ervikla - şan ve Partizanlar arasında alçaltı- lan demokrasiler, kendi devlet ve milletlerinin hâkimiyetlerine, zarar- dan başka hiç bir şey getirememek- tedirler. Böyle devletlerin tabala - rı arasında münaforetler, ayrılıklar, sınıf kavgaları baş Bgöstermekte, dev- let umuru, çenesi en kuvvetli bir takım çenebazlar elinde sürünceme- de kalarak, istişa, sulistimal, asayiş- Bizlik baş göstermektedir, Bir memleketin içinde, sakin in- sanların babalarının — kemiklerini giğniyenlerin başında, bizzat o mem- leketin mesul amiri bulunursa, bu- na demokrasiden başka her şey de - nilebilir. Demokratlık ise, asla... Biz, Bulgar Partizanları arasın - da senelerce yuvarlanıp durmuş, yapılan haksızlıkları görmüş onu kı- lıksıza rağmen, şikâyet edecek ye - Tin gene devlet kapım olduğunu ha- tırlıyarak kaymakama müracaat et- Miştik. Kapıdaki bekçi bizi başın - dan savmca, Türklerin - dint işleri - ni elbette tutan cemaat reisi töyze- zadem Mezinoğlu Bay Mehmet Sa. dikin evine gittik ve kendisini üy e :duı kaldırarak hâdisenin fecaati « O, düşünüp taşındıktan sonra, ge- ©e çok geç olduğunu - ve yapılacak hiç bir şey Hiç bir şeş olmadığını — söyledi. Biz, meyu$ ve mükedder tekrar kay- makamlığa gittikçe ve Böbetçiye, bu €cce gayet büyük bir cinayet işle- niyor, şayet kaymakamı bulup ha- berdar etmezsek, ertesi günün v "wmu :e bu hâdisenin mesulleri mul ak cezalarını lacaklarını tekrar söyledik, v Nöbetçi bizim sözlerimize istihza edercesine lâkaydi ' Bgösteriyordu... Aklımıza: Belli başlı Türkleri, gidip evlerinde uyandırmak ve başımıza toplıyacağımız yüz kişi ile mezarlığa Bitmek, geldi. Gece, yarısını geçmişti. Kasaba J- çinde hiç bir kıpırdı falan kalmamış herkes derin uykusuna dalmıştı. 'Tenha ve karanlık bir köşeye çe - kilerek ayak Üzeri korkulu vazi - yeti mülâhaza ottik ve evlerimize gidip sabahr beklemeği kararlaştır « dik. Arkadaşımdan ayrıldıktan sonra, yatağımın içinde öteye, beriye dö - | mnerek sabaha kadar uyuyamadan düşündüm, durdum.. Bu terbiyesiz ce hakarete karşı ruhumdaki İsya - nı bir türlü yenemiyordum. Güzü- Taüin önünde, adam olmağa başladı- Buniz beş, on yıldanberi, birer, bi- rzer kendi elimizle götürüp toprakla- ra tevdi ettiğimiz büyük, küçük Si Tarihin —© devrinda —bu - tiptekl Dobruca çeteleri Deliorman Türke lerini haraca kesiyorlardı yüzlerce, konukomşu, hisım akraba, €ş dost, mektep arkadaşı, kefenleri- | le gelip duruyor, ve boyunlarını ma saplanıyor gibi geliyordu.Tan ye- Ti ağarırken kalktım ve derhal soka- Ba çıktım. değneklere dayanarak kamburla - Şşan srıtlarını sürükliye, sürükliye i- lerliyen ihtiyar nineler, küçük ço « cuklar, genç delikanlılar mezarlı - Ba doğru koşuşuyorlardı, bunlardan | bir çokları etrafıma biriktiler, ve büngür büngür ağlıyarak, evlâtla. rının, kardeşlerinin, babalarının ke- mikleri çiğnendiğini, söylediler... Ben onların bu göz yaşlarına e « hemmiyet vermiyormuşum gibi hız- h, hızlı, mezarlığa doğru ilerliyerek facla mahalline geldim. Mezarlık içine küme, küme ya « yılan insanlar yıkık taşların başları- na toplanmışlar, ağlaşıyorlardı. Me- zarlık bekçisinin yanan kulübesinin enkazı üzerinden dumanlar — çıkı - yordu. — Topr henüz ku- rumuyan yeni mezarlar kaybolmuş. lar, Sıra, sıra yıkık mezar — taşları boylu boyuna yerlerde yatıyorlardı. (Dördüncü sayfadan devam) rim.. O daha çok şımarmıştı: — Benim bir kabahatim var.. — Size söylemekten utanıyorum.. Amma mutlaka söylemcliyim.. Çün- kü, bu benim için bir hayat, bir na- - sevdiğim bir çocuk var.. aylık çocuğum var karnımda.. — Amma bunu annem, babam | duyarsa kıyameti — koparır.. Beni kurtarın.. Ben gizin için evde: “Bay Gültekin ile metres oturuyorum.,, dedim. Şimdi, bu çocuğun sizden ol- duğunu söyliyeceğim.. Tüylerim diken diken olmuştu: — Bu nasıl iş Marika?.. — Bundan bir şey çıkmaz, çocu - ğumu düşüreceğim. Yalnız, şimdilik bizim evden öyle bilsinler.. Sizden gok rica ederim, ... Bana pansiyon gibi, apartıman da talisizlik getirmişti. Filvaki Mari- kanın teklifini kabul etmiştim; bun- dan bir mahzur da çıkmamıştı. Fa- kat, aradan bir sene geçince, Mari- ka, benim de hakiki çocuğumu do- Burmuştu, Reşat Feyzi | SİYASAL BİLGİLER OKU-I LU "ALEBELE.RI ROMAN- YADAN DÖNDÜLER Ankara Siyasal Bilgiler okulun- dan 68 kişilik bir grup Romanya ve Macaristan'da bir seyahatten | sonra şehrimize dönmüş'lerdir. Talebeler şereline Bükreş ve Peşte elçiliklerimizle üniversiteler. de ziyafetler verilmiş ve Macar hükümeti talebelerimize çok büyük bir hüşnü kabul ve kolayl klar gös- tererek kendilerine husus! bir tren ayırmıştır. Talebeler büyük tatilde küçük bir Balkan turuna çıkmağa haziıre Mezarlığın park cephesindeki tel | lanmaktadırlar, örgüler yıkılmış tesviyel turabiyesi yapilmişti. Fakat, mütecavizlerden, hiç kimse ortada yoktu. Onlara gö- re, sanki hiç bir hareket olmamış, hâkaret, tecavüz, gibi şeyler vuku bulmamış: gibiydi.. Türkler ise ölü babalarının, ev « Tâtlarının, kardeşlerinin yıkık me « zarları üzerine kapanarak hüngür, hüngür ağlıyorlardı. Bu manzara gok hazin ve feci idi. Bir sabah er - ken güneş henüz doğarken yad iller- de kalan koskoca bir ecdadın tizerin- do ağlaşan zavallı insanların hali, cid- den camnacak ve mahkümiyet namına ibret gözile görülecek gibiydi.. Kor- ku, haşyet, fakat, intial içinde olan bu insanların hukuku —müdafaaya değmez miydi?... Bulgar gazeteleri, o zaman, me - zarlık hâdisesi yüzünden bana hü - cum ederken (Ölüler için muha - rebe) başlıklı yazılar - yazmışlardı. Fakat ben, mezar taşları ve yıkık mezarlar için değil, bunların altın « da yatan ve kudsileşen ecdadırı ha - tırası ile bu hatıraların Üzerinde göz yaşı dökenlerin mazlüm halleri - ni hakaretlerden korumak için mü- cadeleye atıldım ve öyle de yap - tım. Romen, Yüugoslav, Yunan, Pransız ve Alaman gazeteleri bu hâ- diseye sütunlarını tahsis. - ederek (Rarzgrad mezarlık hâdisesi) nden bahsetmekle, insan! vazifelerini gör müş oldular, Fakat, Türk gözeteleri ile Üniver- siteli gençlerin infiali yalnız insant değil, milli ve vicdant idi.. Pariste- ki (İllüstrasyon) mecmuasında o zaman resimleri basılan mezarlığın harabeleri üzerinde tefekküre dalan berilm gibi bir gazetecinin, yapa - bileceği iş ne idiyse, ben onu yap - tum.. Ama, komitacıların beni kaba- hatli görerek dağlarda gizlenmeğe Tatcbur ettiler, hakarotler ettiler, polisin elinden alarak linç etmeğe yeltendiler, hapislere ve en niha - yet Sofya ortasında dürt, baş motre kadar derinliğinde bir kanala attılar, Maamafih, komitecilerden bekle- nen de esasen bundan başka hir şey olamazdı ya.. Onlar canavarlıkları- nı yüzlerce ve binlerce Bulgar ma- sun üzerinde olduğu gibi, Bulgaris- tan Türkü ve bilhassa bu Türkle - rin mücadeleci bir gazetecisi — olan benim üzerimde de deneyeceklerdi.. (Devamı var) Şaka — Amca bana beş lira ödünç ve- | rir misin?, — Vereyim amma, üzerimde üç lira var, — Zararı yok, Üç lirayı veriniz de, Aki lira borcunuz olsun.. — Bu akşam serbest misin?, — Evet, — Yarın öğle üzeri?. — Evet. — Öbür gün öğle üzeri?, — Hayır, mazlesel?. O gün işim var. Fakat neden sordun?. | tan mümkün olduğu kadar çok kâm Hangi milletler daha | dolmaktadır. İngilizlerin neşrettik - Öğle neşriyatı: 12,50 bavadis, 13,00 Beyoğlu Halk. evi Gösterit kolu tarafından bir temsil, 14,00 san. Akşam aeşriyatı 18,30 varyete müziki Ambasa. ) Saylavı Selim Sırtı Tarcan 20,00 Müzeyyen ve arkadaşları ta- rafından Türk | Okuyucularla Başbaşa Eyüp-Kereste- ciler otobüsle- rinden şikâyet Eyüpte oturan Danış imzalı bir o- kuyucumuz bize şunları yazıyor: “Ben Eyüpte oturuyorum. Fakat, işim İstanbulda olduğundan, her gün otobüsle İstanbula gidip gel - mek ü Belediye o- tobüs fiatını 10 kuruş olarak tesbit etti. Her gün gidip gelme 20 kuruş veriyoruz. Fakat, on beş günden « beri, otobüsçüler bizden bilet ücre- ti olarak 10 kuruş değil, 11 kuruş a- hyorlar. Günde iki kuruş fazla veri- yoruz. Bazıları Belediyenin emrini | yerine getirerek 10 kuruş alıyorlar. Fazla alanlara itiraz ettik, dinlemi- yorlar, Halbuki, Belediye de, geçen- lerde gazetelerle ilân ederek bu bir kuruş fazlanın verilmemesini yol « culara bildiriyordu. Bu hatta işli - | ven bir kısım otobüsçüler, bu emri dinlemiyorlar. , Vaziyeti, muhterem gazetenizle, alâkadarların nazari dikkatine koy- manızı rica ederim.,, SÖON TELGRAF — Okuyucumu- zün mektubu şayanı dikkattir. Fil- | hakika, bu hat üzerinde böyle, mu- | alan otobüs sahipleri varsa, derhal şiddetle . Bir em- re ilantsizlik yalnız halkı zarara sokmakla kalmaz, ayni zamandn, Belediye otoritesini hiçe saymak gi- bi bir netice doğurur. 317 kiloluK Bir kadın öldü Londrada geçen halta içinde 317 kilo ağırlığında dul bir kadın ölmüş: tür. Bu kadının şişmanlığı İngilterc- de dillere destan olmuştu. Ölümü, tün İngilizleri alâkadar etmektedir. İdamdan kurtulduk- tan sonra beş san'lim uzadı Şanghaydaki İngiliz sefarethanesi polislerinden Hintli Atına, kendi ar- kadaşını kasden öldürdüğü için ida- ma mahküm edilmiştir. Fakat, idam edilirken ip kopmuş ve katil yere düşerek yaralanmıştır. İngiliz kanunları, sehpada iken ipi kopan mahkümları — alfetmektedir. Katil Hintli de bu suretle ölümden kurtulmuştur. Şimdi hastahanede yaralı olarak yalan bu adamın boyu beş santim uzamıştır. Doktorlar bu uzamanın sehpada bir müddet asılı kalmaklan ileri geldiğini söylemektedirler, Bunu İşittiniz mi idi Rusya imparatoriçesi büyük Ka- terine 1762 yılında ölmüştü. Hayat. almağa meraklı olması ile şöhret bulan bu kadın hükümdarın öldük- ten sonra biraktığı elbiselerin sayı: sı 870 tir. Bu elbiselerin en eskisi üç seneliktir. çok mektup yazıyor İnsanlar her işlerini rakamlara, istatistiklere uydurarak bayatlarını intizama koymuşlardır. En ehemmi- yetsiz sandığımız şeyler bile sayılıp | hesaplanmakta ve istatistiklere kay- leri bir istatistiğe göre bir İngiliz bir yılda 78, Amerikalı 67, İsviçreli | 59, Yeni Zelland 66, Alman 55, A- vusturyalı 38, Lüksemburglu 34, Hol- landalı 31, Belçikalı 29, İsveçli 26 — Ne yazık?, Seni öbür gün öğ - le yemeğine düvet edecektim. bir Fransız ise 24 mektup yazmakta- dir . Halk arasında kumar çeşitleri,kumaranlayışı Piket oyununda asalar, pastırada valeler işaretlenir. Bunu sezenler siz kâğıtları işaretliyerek hileye mâni olurlar -4 HD eeei mLanE SĞ Ve bununla bir bakara masasın- da kaybetmeden, — kazanmak mümkündür.| Apakay — Hepsi beraber. Kıyakçı — Gözü pek oyuncu. Cesur kumarbaz. Altı, yedi o - yunda kazandığı parayı hep bir- den bir kâğıda koyan, bu para- lara bir zar atan adam. Yalama — İskambil kâğıtları- na işaret koymak, sirkafla - mak. (Yalama sirkafı öteki sir kaflar gibi değildir ve yepyeni kâğıtlara yapılamaz. (yalama sirkaf) yapmak için kâğıtların çok kirli olması lâzımdır. Ku - mar hırsızı, üstleri çok kirli kâ- ğıtların meselâ asonun bir kö - şesini, valenin bir tarafını tül rükle siler, kirli kâğıtların or - tasında, kenarında ve köşesinde temiz kalan küçük yerlerden kâğıdın cinsini anlar.) Teğe düşürmek — Bir ku - marhanede cok para oynayan, serbest oyunlarından zengin ol- duğu anlaşılan bir oyuncuyu, kumarhaneye gitmekten cay - dırarak kendisile oyun oynama- Ba sevketmek. «ÇCok uğraştım, kandırdım, ebitirim» e gitmesi- ne mâni oldum ve nihayet teke düsürerek iyi parasını aldım.» Harp edin bakalım! — Oyun oynavın, oyuna başlayın! Ballandır — Gönder, ver ba- kalım. «Parti kavbettik, hâlâ ne duruyorsun. Askerleri bal - Tandır bakalım.» Mantarladı — Aldattı, yalan söyledi. «Öküzleri koşmuştum, tam mühim bir yerde mantar - ladı.» Cızlam — Kacmak, savuş - mak. «Polis baskın yaptı, ben çızlamı çektim.» Kıralım — Kacalım, savuşa - lim, buradan gidelim. Koroydo — Budala, aptal. Drumea). Yavlım — Arka arkaya cı - ken kâğıtların cinsine, nev'ine dikkat etmek, öbür defasında o- na göre kâğıt cekmek, «kıma papazının arkasından (9) lu cık- mıştı. Onun arkasından da (7) H, yaylımladım, ona göre oyna- dim. Beni gör — Bana da bir şey ver. Bir kaç para da bana ver, IBir kumar hırsızt, kahve köse. sinde, bir gazinoda sıkıştırdığı bir enavinin parasını alırken, başka bir kumar hırsızı bunu görse, hiç aldırmaz, karşısına | geçer oturur, bekler, oyun bitti mi, hemen «beni görl!e der.| Pavel — İskambil kâğıdı, iş- Tenmiş kâğıt. Pul — Para. «Pulun varsa, iki parti tavla yaparım'» Plaka — Barbutta oyuncula- rın hesabı yazılan taş tahta., Çıkmış — Kasaya teslim edi- len ıpuı. (Barbut ıstılahından- dır. Kül yemek — Yanlış hesap yapmak, e«çıkmış verdi zanne - derek plâkaya yazdım, halbuki wermemiş, kül yemek üç papele mal oldu, keseden ödedim.» Tefeci — Faizle para veren adam. (Murabahacılar da bu silsileye dahildir. Tefecilerin memleketimizde — oynadıkları menfi roller hakkında hazırla - dığımız (Telecilik ve teleciler) adlı bir makale serisinde ehem- miyetli malümat ve tafsilât vardır| Sanatını yap — İşi pişir, ha - zırla. Tav, Tavlamak — Karşısın - dakini oyun oynamağa heves - Tendirmek, hasedini tahrik et - mek. Gözü kara — Pişkin kumar, cesurane oyuün oynayan. Mano — Kumarhanecinin o- yun oynatma hakkı olarak al - dığı para. Paycı — Kumarhanecinin al- dığı oyun oynatma hakkından hisse alan. İşlemek — Kâğıtları işaret - lemek, sirkaflamak, oyun oy - narken bile yapmak.. Ganyot — Kumarhanecinin oyun oynatma hakkı olarak al- dığı para. Gargı — Mevcut parasını bir | kâğıda koymak. Altı yedi de - fada kazandığını geri çekme - mek, hepsine bir zar etmak. «baktım şans istiyor, kazancı - mın hepsini gargı ettim.» Fasulye yazmak — Bitirim - €inin, oyun oynatma hakkı ola- rak aldtğı «mano» nun hesabını tutmak. Zula — Saklamak, yok etmek, «Baktım ki yakalanacağım, Ka- ragözü hemen zula ettim.» Batuta — On beş, yirmi kâ « ğgıttan yapılmış palamut. (Ku « mar hırsızı ortadan aldığı kâ - gatları kazanacak şekilde tanzim eder. İlk fırsatta bunu bakara oynatan altı - sekiz deste kâ - ğıdın üstüne kimse görmeden yapıştırır. Bu usul bugün de - mode olmuştur. Çünkü yapıla- maz. Bakara oynanan kâğıt ku- tu içinde olduğu için yapışlıra - maz. Yirmi, yirmi beş yıl evvel kutu olmadığı için acıkgözler ceplerinde batuta taşırlar, ov - nama sırası kendilerine geldiği zaman yapıştırırlardı. O devir- | lerde krupye de olmadığı, her - kes alacağı kâğıdı herkes kendi aldığı için bu hile kolaylıkla ya pılırdi. Bü işin en ustaları Er « meni Torkum (simdi Yunanis - tandır). Eczacı Diran (öldü) ve Cingene lâkabile meşhur (...m dir. B)Iııdlrme — Bir nevi zar atış tarzı. (Bindirme atmasını bilen oyuncu iİstediği savıyı getirir.) Kesmek — Safdil bir oyun - cunun hile ile parasını almak. (Dün kahvede keriz ediyordun kaç parasını kestin avalin!e d