OÖONTELGRÂF — 7 -En zor ve zorlu dava İspanya sahillerini kontrol etmekten bir fayda çıkacak mı? rt 1937 H İ K ĞZY ğat Feyzi Italya ile Almanya şimdiye kadar general Franko- ya yüz bin kişi gönderdiler Kontrolün tatbikından bir gün evvele kadar da azim miktarda mühimmat ve malzeme göndermok Burges'da — ihtildlcilerin Erkânıhaerbiye datresinde harekdi 'M.!". tetkik ediliyor Ç t İ e - leri tarassut edecek harp - gemileri için bütün hazırlıklarını yapmışlardır ğ Yeni kontrolün A gustostanberi gittikçe büyüyen harp tehlikesini 3 Ağustos 1906 da Fransa, İspan- | yol işlerine karışılmaması — için bir “Ademi müdahale komitesi,, teşkil edilmesini devletlere teklif etmişti. Bu komite teşekkül etti ve ancak 9 Eylülde ilk defa toplandı. Artık bundan sonra on, on beş gün evve « line kadar yapılan içtimalar, müza- kereler nutuklar, kömiteden çekil: ime tehditlerile geldi ve geçti ve en nihayet komite İsparıyol sahillerinin kontrolü için bir neticeye varabil » di. Şimdi bu kontrolü tatbik etmek i- gin memurlar hazırdır, milyonları göçen masraf Barası hazırdır, sahil- hazırdır. Landrada komitenin kontrol plânı | için aldığı tedbirlerden Madrid hü « || kümetinin memnun olduğu anlaşılı yor. Gelen haberlerden hükümete mensup mehafilin fikir ve mütalea. larını şu suretle hulâsa edebiliriz: Demokrat memleketlerde, Landr:ı- da husule gelen anlaşma üzerine İs. panyadaki dahilt harbin hudutların. dan dışarıya taşmasına mani oluna- bileceği pek ümit edilmektedir. Faşist memleketlerde ise, bu an « flaşma tatbik edilinciye kadar Fran» koya gönderilen asker ve mühim « matın, âsilerin galebesini temine ki. fayet edeceği kanaati vardır, Londrada yapılan hesaplara göre, İtalyanlar şimdiye kadar Franko or- dusuna 50,000 kişi göndermişlerdir, Almanların gönderdiği efrat ta bir © kadar tahmin edilmektedir. Hattâ 6 Martta İtalya ile Alman. şanın ihtilâlcilere son olarak azim mikdarda mühimmat, malzeme, ef. Tat vesalre gönderdikleri Londradâ da küvvetle tahmin edilmektâdir. General Franko bu küvvetleri ve bu mühi ıIı idıktan kat'i darbey Fransada ise vi Börünmektedir. şöyle düşünüyor: Eğer Londra anlaşması harfi har- fine tatbik edilirse, İspanyadaki da- hlll muharebe “boğulabilir., ve on « Fransa hükümeli büsbütün arttırdığı bildiriliyor dan sonra da İspanya milletine ken- di beğendiği hükümeti ve rejimi biz- zat seçmesi için bir fırsat ve imkân hasıl olur. Sovyet Rusyaya gelince, Sovyet- ler bu anlaşmadan bir netice çıka - bileceğinden — şüphelidirler. - Yakın bir istikbalde ademi müdahale po - litikasının ne manasız olduğu anlaşılacaktır. Madrid hükümetine gelince, Mad- rid hükümeti ademi müdahale poli- tikasını, yedi aydanberi kan içinde yüzen İspanyol milletine karşı irti- kâp edilen bir cinayet telâkki et » mektedir. MADRİD Ve Bağlı Olduğu Şose Ve Demiryollarını Güsteren Karita e —t B xrt h A arla T4 5d v * & PENARANDA e AYİLA Ihtilâlcilerin aylardanderı biribirini takip eden birçok taarruzlarına rağmen giremedikleri Madrid ve bir teşebbüs | Faşist hükümetlerin kötü niyetle. ri yüzünden ademi müdahale poli- tikası Avrupadaki harp tehlikesini beslemekten ve çoğaltmaktan baş- ka bir işe yaramamıştır. Fakat bu politika, ihtilâleilerle evvelce anla - şan ecnebi memleketlerin çok işine yaramıştır. İhtilâleiler galip gelir- se, bu devletler İspanyadaki iktisa- di, siyasi ve tabiyevi kontrolü ele almış olacaklardır. Bu kontrol sulh için son derece tehlikelidir ve müstakbel istilâ mu- harebelerine yol açacaktır. İsyan eden bir kısım İspanyollar. la mücadele halinde bulunan meşru A ei bir hükümetin “dahilt bir meselesi,, bazı devletler tarafından doğrudan doğruya tevcih edilmiş hakikt bir tecavüz şeklini almıştır. Ağustostan beri gittikçe büyüyen barp tehlikesi kim inkâr edebilir?, Fransa ile İngiltere son zamanlarda askeri masrallarını arttırmak moc- büriyetini hissetmişler midir?. Bu vaziyet harp korkusunun gittikçe harp tehlikesini kim inkâr edebilir?. Şimdi merak edilen nokta şu - dur: Acaba Berlin, Roma ve Lizbon hükümetleri imza ettikleri bir an « laşmayı bakalım nasıl tatbik ede « ceklerdir?, elvarını gösteren harita falttaj ihtilâlcilarin Başkumandanı General Franko, f yukarıda, #solda | Madrid müdafil General Miha, (sağda) ihtilâlcilerin şimal ordusu kumandanı General Mola nyan a sürülen Türk polisinin hakiki hatıraları: 4 G —: Zenci Fransız jandarması, süngü- |—sünü göğsüme doğru çevirmişti! Yavaş yavaş kendimi topla - dıkça daha iyi düşünebiliyor « dum. Bir işgal devri yaşıyorduk. Daha fazla düşünemedim. Za- bıtaya ait ihtilâf komutanları - nın geldiğini ve Nurettin Beyin beni istediğini söylediler, Gittik sarpa saran şu vaziyetin âkı- betimi meçhul bir vadiye doğ- ru sürüklemekte olduğunu da- — ha iyi anlıyorum artık. Bir yan- — dan da hayır, diyor, cesaretimi kırmamak maksadile büyük ü- “mitler taşıyordum. um müdürlük odası, Fran- İngiliz askert komutanla- dolmuştu. Odanın ortasın- — a durdum. Hepsinin de gözleri ; f::' fizerimde, tepeden tırnağa ka - /— dar süzmekte idiler. Anlaşılan — Nurettin Bey, hâdiseyi izahatım Jlederek müşkül mevkide kal - — Mmaktan kurtulmuş. — Seni istiyorlar, dedi. Bu | Ayasofyadaki Fransız iti- bıta komutanlığında ifa- ıhıııeıhıq. Yarın dı up- dahilinde bu yabancılara nak - ' 4._? a Güyanda Cayanne şehrinde pasar geri lanması mutat olan harp divanı tarafından muhakemem görüle- rek serbest bırakılacakmışım. Bu bususu İngiliz jandarma inzıbat kumandanı da tekeffül etti. Sendelememeğe çalıştım. Vü- cudüm, kafamdan bırakılmış bir kazan suyun harareti içerisin - de yanıyor gibiydi. — Korkulacak bir şey yok bunda. Ve yani, en büyük bir âmir ta- — ——— ee rafından o da suçlu sıfatile bu Avrupalı komutanlara - teslim ediliyordum. İtirafa kalkışıp ya- pılan hareketin — ağırlığından bahsetmek istedim. Ne çare ki, karşımdaki en büyük bir âmir- di. Mesleki terbiyem yabancı kimseler nezdinde ona karşı gel- meği doğru göstermedi. Esasen bir kaç 1âf söylemekle ne fayda kazanacaktım, Verilen kararı değiştirtmek imkânı bulunmı - yacağı malümdu. Cemal Bey, sizi itilâf zabı « ta kumandanlığına kadar gö - türsün. — Baş üstüne, dedim. Hepsi ayağa kalkarak hid » Gdetli hiddetli yüzüme baktılar. Bir dakika sonra, beraberim- de Cemal Bey olduğu halde mü- diriyetten çıktık. Nurettin Beyin vazife gürmüş bir polisini ecne- bilere teslimi, çok gücüme git - mişti. Onun mevkiini, vaziye - tini düşünüyor, ne de olsa bir türlü hazmedemiyordum. Bu harekete, Cemal Bey de müte - essirdi. İyi kalpli komiserim, tatlı sözlerle beni teselliye ça - İşiyor, yarın için behemehal bırakılacağına beni inandırmak istiyordu. Sirkecideki büyük postarle önünden geçerek eski vilâyet ko- nağı yanındaki sokaktan Ye - şildirek karakoluna çıktık. O « radan da Ayasofyadaki sabık İttihad ve Terakki binası dahi- &. Bir pansiyonda oturan — insanın, her şeyden evvel rahatını düşün « mesi icap eder. Fakat, benim pan«s siyondan yana hiç talüm yoktur. Ne- reye gitsem, bir türlü rahat ede « mem, mutlaka bir hâdise çıkar, Bu hâdiselerin çoğu da ufak tefek şey- ler değil, bazıları, insanın başına ge- lehilecek felâketlerdendir. Dört sene evvel oturduğum bir pansiyonda yangın çıkmıştı. Ondan sonra taşındığım Bayan — Rozanın pansiyonunda - bir yanlışlıkla - eş- yalarım haciz memurları tarafından satıldı. Daha sonra yerleştiğim Ma- ni Üzerime bir iftira attı, Sözde, ha- mile olduğu çocuk bendenmiş.. Ay- larca mahkemelere gidip geldim. Bir dada bir zabıta vak'ası oldu. Bir genç adam sevgilisini jilet bı- ile yaraladı. Hak kapısına gi » dip günlerce şahitlik yaptım. şındığım pansiyonda rahat yüzü gör- düm Mmü7. Ne gezer?.. Oturduğum binanın zemin katında kaçak — rakı yapılıyotmuş, diye, $ lar ida « resine bir ihbar yapılmış.. Bir gere, tatlı uykum arasında memurlar evi ar, | — Hulâsa bir türlü rahat ödemiyor: | dum. Pansiyondan laliim yoktu.. Ar- tık bu heyecanlı hayattan bıkmış - tım. Fakat bekâr bir adam da, pek turtabilir mi? Pansiyonun içi ma - mür (!) elmah Şöylae biraz eğlence malı.. Ne de olsa, eğlence değil, her gittiğim yerde belâ bulduğum için pansiyon sevdasından vazgeçtim. Birgün bir arkadaşıma rastgel « miştimr — Yahu, dedi, küçük bir apârtı - man tut.. Taksitle biraz eşya al.. Sa- na hiç te pahalıya oturmaz.. Bu, fena bir fikir değildi. Kendi kapımı kendim açıp kapıyacaktım. Arkadaşım: — O yakit, dedi, bir de eli yüzü düzgün bir hizmetçi kız bulur- sun.. İşlerini görür. İstanbul kazan, arkadaşla ben kep-« bıta komutanlığına vardık. Ka- pıda ikisi İtalyan birisi İngiliz üç jandarma vardı. Fransız jan- darma komutanı Valenin oda - sını gösterdiler. Sağdan birinci oda idi. Cemal Bey önde ben ar- kada, içeriye girdik. Ortadaki masa başında uzun boylu, bi - yik ve saçları sarışın, cüsseli bir Fransız yüzbaşısı — oturuyordu. Zili basarak tercümanı istedi ve gelen tercüman vasıtasile Ce- mal Bey, gelişimizdeki maksadı anlatarak beni onlara teslim et- tikten sonra ayrılıp gitti. Burada bir Türk polisi daha vardı. Yanyana oturuyorduk. Baktım. Gözlerinden yaş damlı- yordu. Niçin ağladığını sordum, | 'asofya merkezinden BNIL İ guldür. vi pansiyonda, bir genç Rum kadı- | buçuk sene evyel, bir pansiyona da- | ha yeni girmiştim ki, âlt kattaki o » | Oradan da çıktım, Fakat yeni ta « | | öyle tenha, âsude, ıssız bir yerde ©- | bulün « | çe. Aparlıman arıyoruz. Hem kü. Çük olacak, hem ucuz, hem de ra- hat.. Nihayet, birgün, kan ter için- de, Tarlabaşında muvafık bir apare tıman bulduk. Arkadaşım: — Haydi, güle güle otur, dedi. Ka- piyi çekti, gitti. . Taksitle aldığım eşya ile apartı - manı döşemiş, dayamıştım. Üç şirin odam vardı, Bir de küçük Rum kızı işlerimi yapıyor, yemek pişiriyordu. Apartıman komşularım da — fena insanlar değildi. Üç ay var ki ben« deki rahat Beyde yok.. Hayatım in- tizama girdi. Bir akşam, bir çalgılı gazinoda arkadaşlarla oturmuş, biraz fazlaca içmiştik. İyice keyif olmuştum. Ne- şeli, mes'ut evime geldim. Odama girdim. O kadar neşeli idim ki şare kılar söylüyor, slık — çalıyordum. Hizmetçi kız, keyfimin yerinde ol- duğunu görünce: yalnız bir Olsun.. Marikanın, İlk ne derin derin bal ahve yap... Okkalı çalkteğe (vlı iltifat ğuıuugu için Ütebessimdi. niyor, bir iş ş olmak için karyolamın örtü- sünü düzeltiyor, görünüyordu. Marika hiç te fena bir kız değildi, kdi çaha yakın, işe yarar, fıkır fıkır kaye niyan bir Rum kadını idi. Nihayet dayanamadım: — Marika, gen no güzel dedim. ©, birden bana döndü. Bir kere kırıttı, boynunu büktü. Ne tatlı gü- İüyar, yüzüme bakıyordu. Bir iki a» dam daha bana yaklaştı. Endişeli bir yüzle: — Size bir şey söyliyeceğim, de - di. — Söyle, ne var?.. Canım, şeke- (Devamı 6 nc: sayfada) kızsın, c İ ——— linde bulunan Fransız itilâf za- | di (*1 isimli olduğunu ve Sene- galli zenci Fransız askerlerinin kendi tarafından — katledildiği iddiasile buraya getirildiğini söye Jedi. Çok müteessir olmuştum, Bir Türk polisinin Fransız za « biti karşısında ağlar duruşu, iz- zeti nefsime çok ağır geldi. — Ağlama, dedim, vak'anın kahramanı sen değil, benim. Zencileri ben öldürdüm. Sözlerime inanmamış gibi, derin bir hayret içerisinde yü « züme bakıyordu. — Şimdi bu suretle ifade de ni a (Devamı var) (*I Hâlen Samsımda ticarelle ıııyı SA ae eilanat Ka Al