“TD SAHNE HAYATI | Safiye Mısıra davet edildi, Muammer operet kuruyor İki san'atkâr, “revü alaturka musikiyi öldürüyor, iddiasını ortaya atan muharririn yeni hücumlarına cevab veriyorlar bir meslekdaşın, ka musikiyi öl üzerine bir yazı yazmış, bu arada Safiye ile Muammerin de cevablarını neş- relmiştim. Revülere, katil (suçu isnad eden meslekdaşımızın €e - vabı gecikmedi, kendisinden iki sütun dolusu papara yedik. Bu Paparayı, Safiye, Muammer ve ben ar o duğumuz için, çok şükür, her bi- rimizin hissesine düşen pek kavın doyuracak mikdarda değil. Esa. sen, âziz meslekdaşımın san'at deryasında bindiği kayık o ka- dar köhne ki, bizim bir fırtına çıkarmamıza lüzum kalmadan, kendiliğinden ( delinip batmıya mahkâm ! im Sahnede, «Alabanda» e cu defa temsil edilirken, Safiye ve Muammer, sevimli san'atkâ - rın kamarasına benzi- yen odasında, taarruza geçmiye hazırlanan bir ordunun genel kurmayı gibi, konuşuyoruz. Sa- fiye diyor ki: — Evvelâ, şu noklaya cevab vermek isterim. Muammer için, «Safiyenin o şöhretine sığınarak revüde çalışan» demek çok garib dir. Kuvvetli bir san'atkâr olarak takdir ettiğim Muasmmerle revü- yü elele çıkardık. Onuu bana bü. yük yardımları olmuştur. Revü -| müzün en büyük artistitir. Ve| er gre *"; zum vi Çünkü, Muammer henüz şöhret yapan bir sen'atkâr değildir. Ren kendi hesabıma, Muammer gibi! li bir arakadaş bulunma - saydı revüye çıkmazdım. Saniyen bize revüleri yakıştırmıyorlar... Yakışmıyan revü mü, çalıştığımız yer mi? Revü nerede oynanıyor- saz esasen orada idi. Sonra sadece kafoşantan şarkıcısı bize. Eğer çalıştığımız me niş Hibeler mhnlin mağa kalkışsaydı alaz san'at aşkile çırpmdığı parasızlık- tan ölenlere dönerdik. Bu mu - harriri diyor ki, Dede efendiyi falân dinleyemiyorur. Fe 2 efendiyi söylemek ve Hzeek için bambaşka hususiyet. te yer lâzımdır. Ciddi kıyafet di ter, sessiz bir salon ister, biz, müşteriyi memnun etmek zorün- dayız. Dede efendi de, baş kıra” rak bel hareket ve billassa bu dekor içimde söylenmez. Maama- fih, revüde de, alâturka musiki nin en yüzel eserlerini gene söy- iye çalışıyoruz ve görüyoruz baik memnundur. Şurasını bi; defa daha işaret edeyim ki, içkili zinolarda san'at olmaz.» Bu sırada içeri tamburi Salâ - haddin Pınar girmişti. — Siz ne Sr si : musikiyi öldürüyor mu bele Aslâ.. revü, niçin alâturka Sidürsün. Revüde, gene ses Tan'atkârlarını eskisi gibi dinle- ie turkaya le belki de oluyorlar » *mmer bir hayli ? Ayni şey. bilâ - dudak bükenler. bizlere | derdi aksim zorunda ol, Zira, bu mukabil cevabda en faz tarmıya çalışıyor gibi ia taş atılanların başında geli - — Âzizim, o yi azan bir spor muharriri olduğu için, spor gibi, memlekette zenjş alâka w. yandırmış, dedikodulu bir mev- zudan nasıl vakit bulup da spor muharrirlerinin, san'atle uğraşa- bildiklerini söylemek istemiştim. Bu arkadaşın, bu sözü bütün por muharrirlerine teşmil eder bir mahiyette görüşüne | saştım. Bilâkis kendisi de spor yazılarını zevkle okuduğum bir arkadaştır. Safiyenin şöhretine sığındığım şeklindeki cümlesine bilhassa ta- kıldım. Memleket sahnesine bu kadar hizmet etmiş bir adanım. Şöhretimi bu revü ile yapmadım. Sonra kimsenin şöhretine sığın- mağa ne ihtiyacım ne de lüzum var, Revüde gördüğümüz işler birbirinden e kadar farklı ki. Ne yalnız ses, ne yalnız sahne san'ati tek başma bu işi yürüt- meğe aslâ kâfi gelmez. «Biz onu Şehir tiyatrosunun mütevazi ça- tısı altında görmek isteriz!» de. niyor. Halbuki ben, vazi bir çatı Benim san'at iddiam yok. Ben bu İşe, memlekette operet olmadığı- nı görerek, bu gaye ile başladım. Revü, operete bir hâzırlıktır, San de benim buraya mıklanıp kalmı- Unutmamak lâzımdır ki, revüler dünyanın her tarafında içkili yer lerde oynanır. Sesil Soreller, Mis- tengetler, buralardan yetiştikleri gibi, büyük san'atkâzlar da, boş oynarlar. Alaturka musikiyi, sü. künetle dinlemek ( İstiyorlarmış. Revüi oynandığı için şimdi bura- larda kıyamet kopmuyor ya! Es- 'kiden nasılsa gene öyle.. Derin bir sülkün içinde alaturkayı nasıl dinletelim? Kendisinin de söy - lediği gibi, kadeh tokuşdurulan yerde klâsik Türk musikisinin en içli eserleri tabiatile yer bula - maz. İki güzide san'atkâr, bu sözleri le, kendi hesablarına, moslekdaşı mn payını vermiş oluyorlar. Şim di, galiba, bir iki kelime ile de kendimi müdafaam lâzımgeliyor. Ben, tiyatro münelkkidi oldu . Zum, ağabeyim de Şehir tiyatro- su müdürü bulunduğu için, meseleyi bu zaviyeden görüyor, tiyanronun içkili gazinolara ka- dar girmesini © İstiyormuşum' Zehi tasavvuru batıl! Şayed, ben © yazımda tiyatronun propağan- da nazırlığını yapmıya kalksay - dım, pek tabii rin Şehir tiyatrosunda kalmasını isterdim. Sonra bir revü.saz mü. iinakaşasında tiyatro münekkit Dini re kıydın. Seni aldatmadım. Ev- lendiğimiz gün (sana verdiğim sözü hiçbir zaman bozmadım. i- kimiz de şeytanca bir (tuzağa düştük. Ortada mantıki hiçbir sebeb okken, bilmem neden, belki de birinin” telkini ile, eskidenberi Yazan: Cevad Fehmi | yonden şüphelenirdin. bir atılmış yle fından #ldÜ ini öldürdüğünün| etmeme mâni olurdu. Bazan da bu yüzden duyulduğunu arkandan olmadın. İnkâr et© gelmediğim yaz ezel ve örmüsler: e ik laşırkı odamız ise almışlar. Yatak cehennem bal kadar yaktırınıMi”. ik hir hara alı farki, derecelik basit bir alman, fakat 59 9 birl... istemedin. Belki del biz sekeklerin kurnazlık diye ıztırab çekmeme razı yaptığımız en çocukça, en ah makça hareketlerden biri olarak hizmetçiler eve|tamamile susar ve kıskançlık iyi körükler diye şüpheleri. z sevgiyi rlar üstünde be-| ni büsbütün arttırırdım. Şimdi ne ayakla do-| kadar pişmanım. Zaten fazla su- Zorla içeri| al sorduğun ve fazla şikâyet et tiğin de yoktu. Neden sonra ar- iş, Sobayı o|tık bugün anlıyorum ki kendi Elki-altmış | kendini yiyordan. Muhakkak sa- Nel na telkinlerde bulunan biri var- | Ne kolsy)dı. Mütemadiyen üzerinde (işli. | müsterih ol. Haydi gözlerini fetmez bir 26-| yordu. kuvvetin Mütemadiyen, bir kuyum. cu itinası ile ve hir deli inadı ile... oldukları zamanlarda revülerde| liğinin rolü ne? Unutmamak lâ- zım ki, ben her şeyden evvel bir gazeteciyim. Bu o münakaşadaki rolüm de, sadece bitaraf bir gaze teciliktir. Halbuki, bu dava mukabil tezi müdafaa eden ga- zeteci arkadaşın bitaraflığı çok şüphelidir. Bana revüye çıkmıya bir türlü cesaret o edemiyen bir ses san'atkârının vaziyetini kur- za düşman, revüye al lim. İkisini de sever de lüzumuna kaniim. Revüye çıkamıyan mugamü - yenin de, «Hoş geldin evimize» şarkısını söylemesile Türk musi- isini o yaşattığına inanmı - yorum, o Ağabeyimin © Şehir tiyatrosu (Omüdürü oluşu hi kâyesi de artık beni si. nirlendiriyor, Herkesten evvel bu arkadaş bilir ki, benim tiyatro münekkidliğim, ağabeyimin Şe - hir tiyatrosu mi > tam 5 sene evvel başlar. Tiyatroya mid yazılarımı okuyanların da malümudur ki, Şehir tiyatrosuna karşı en bitaraf tenkidleri yapan, herkesten fazla sert kalem kul lanan bir muharririm. Binaena- leyh, ikide bir, davaları getirip bu iskelelere yanaştırmak pek bayat ve rovünün sazı öldürdüğü iddiası kadar garib bir manevra oluyor. Bizim âcizane temenni . miz, sazın da, revünün de uzun Ö mürle muammer o oimalarıdır. i Çünkü, ikisi de lâzımdır, ikisi den de, yüzlerce vatandaş ek - mek yiyor. Yanlarında ayrılırken Safiye dedi ki: — Seyahate çıkınam mütasev- ver olduğu için hazırlanan revü de rol alamadım. Üçüncüsünde mutlaka oynıyacağım. Bunu, re vüde çıkmayınca kimsenin aklı- na bir şey gelmesin, diye ilâve- İye lüzum gördüm. İ Ben de biraz bosboğazlık ya- payım, Safiyeye Mısırdan teklif yapıldığını, Muammerin bir ope- ret kurmağa karar verdiğini ifşa edeyim. Bu münakasadan bari iki haberle çıkmak gibi kârun olsun! Nusret Safa Coşkun İstanbu! Borsası 11/11/9432 açılış , kapamış fiatları yama Açılış ve kapanış 1 Selelin 5. 160 Dolar 18050 100 İsviçre Pr. | 2995 280 Baham ve Takrilât © 1/2 933 Türk beren Kimdi, niçin yapıyordu, nasıl ya- pıyordu? Bilmiyorum, a Nihayet anlıyamadığım, esra- rını i © büyük hâdi- s6 oldu. Şüphelerin kat'iyel kesbetti ve Yeşilküy trenini ka- çırıp eve gelmediğim bir gece ka- rarını verdin. Niçin bana söyle. medin, niçin şikâyet etmedin, ni. çin bağırmadın, ağlamadın, ya erkek (o tara-| OAptalca bir erkeklik gururu kama sarılmadın? Sana izahat olduğunun ve| bazan kendimi İâyıkile müdafaa | verirdim, seni ikna ederdim, Söz veriyorum, bütün bu esra: İri aydınlatacağım, O Yuvamızı yıkmak için senelerdenberi, çalı. şan ve nihayet seni intihara sü. rükleyen o kadını meydana çıka» racağım, yaptıklarını yüzüne vu- racağım. Evet bir kadın | bu. Hiç şüphe yok. Hem de senin çok yakınlarında bulunan bir kadın... Nasıl kandın, neden bu derece körü körüne inandın? Biraz â ol. Anlamıyor musun ki bir delinin işi bul. İnan bana ve aç» ? sana... Hiç mi yek Son bir gayret, SON POSTA ZMİBS 'HİKAYESİ ZAR HATIRALA —14— Uzun bir zaman Affah Sabitin arzusunu yerine (o getiremedim, benim de birçok işlerim vardı. Rüşdiye bitiyordu, ondan sonrası için tedbir almak ve tahsilde de- vam çarelerini bulmak lâzımdı. Nihayet bir gün bize Zarif geldi, ve Kevser Hanımefendiden an- neme selâmlar geti gene ©- nun tarafından benim için izin aldı ve bir gece için Affana mi. safir olmaklığıma karar verildi. Oraya kadar gittim, oAffanı harem dairesinde yeni odasında buldum. Burada gen: kitab do- abı, yazı masası, koltukları, yer- de bir Uşak halısı, duvarda 2- ih kılıfında kanunu vardı; yal- kitablar değişmişti. Bütün divanlar, fransızca kıtablar, ro-! manlar, mecmualar ortadan kal. karak dolaba tıkılanıştı. Uç bu. yuk cuüd marabat la meydanda aeğudı, buna mukabil birçok bu- yux cildier masanın, iskemlele- rın üzermde kumeler teşkil edi- yordu. Attan beni gördüğüne pek mem nun oldu: — Şana büyük ihtiyaç duydum, onun için Zarıf ağayı size kadar göndermek içn bu İyuk anneden izım aldım, dedi. Elinde bir ayrıca kitab vardı, onu karıştırmakla (© meşguldü. — Ne okuyorsun? dedim. Elini kıtabın üzerine vurarak; — Hep tasavvufla meşgulüm. Bu kitab Hafızı Şirazi'nin divanı İ- çin Konevi Fehmi'nin yazdığı bir şerhtir, Diyebilirim ki vu. fun bütün kilidleri bu kitabın a. nahtarile açılır. Onları açmakla meşgulüm... Sonra elini uzatarak O şurada burada kümelenen kitabları gös terdi. İki büyük cildi işaret ede- rek: Mektubatı Rabbani, Mektubatı Ma'sum dedi, gen: allı büyük cilde işaret ederek Mesnevi şerhi!.. dedi. Bütün bu kitablar hep tasavvufa Odair.. Sanki bir dalgalı denizde yuvar- lanıyorum, Öyle zamanlar oluyor ki kafamın içi kaynayor ve bir tarafından çatlayarak (beynim etrafa dağılacak, tannediyorum. izmirde ne kadar dergâh varsa mevlevihaneye devam ederek â- yinlerde bulunuyorum. Ah!.. En büyük emelim oraya inti: mek... Fakat daha evvel hal lecek meseleler var . — Ne gibi? diye sordum. — Her şeyden evvel izdiv. meselesi, Ortada bir Naci; var. Bereket versin o daha kü. çük. Büyük anne wrar ediyor, Büyük babamın nesi var nesi yok hep onların eline geçmiş, biliyor. sun ya... Bunların tekrar bize, daha doğrusu bana dönmesi için tek bir çare varmış, Naciye ile izdivaç... Ben zaten evlenmeme- #e karar vermiş bir pencim, hele nara kaygısı için Naciye ile; şim- Aiden düşündükçe ürperiyorum. Simdilik şöyle böyle atlatıyorum. Ondan evvel askerlik işi var: Be- nim bu sene kur'am geliyor. On- lar şimdiden bedel vermeğe kal kışıyorlar. Ben bu fik'rde deği. Yim. Asker olacağım, iki sene, üc sene bu yerden, bu evden uzak kalmak istiyorum. Girid, Yes Trablus, bilir miyim merelei uzak bir yerde çürümek, dünya» wi, nefsimi unutmak, fena fillah icin hazır olmak 'htiyacındayım.. — Bu tasavvurlarım tamamile nnlamavarım. Hala son mi Boğazından hırıltılar yükselmeye başladı. Soğuk soğuk terliyorsun. Tekrar doktorun başını görüyo- rum. Bir saat rakkası gibi salla” niyor. Eğer az evvel odaya çi- renlerin mümanaat etmiyecekle. rini bilsem yakana sarılacağım, seni sarsacağım, sarsacağım... —ı— Yeşilköy 3 İkincikânun 1940 Her şey bitti, Şimdi karımı gömmekten geliyorum, Onun ö- lümü bana insanların ne kadar kolay öldüklerini, ölüm münase- beti ile yapılan taziyeler de ne kadar kolay ağladıklarını öğret- ti. Benim gözlerim sanki Okuru- muş. Filnattan kalan elbisele - ri, ayakkabıları istemeğe gelen ve onu, hayatında belki üstüste üç defa görmiyen uzak alaaba- dan fakir bir kadın ımmaklar gi. bi gözyaşı döktü de benim gözle- rim yağmursuzluktan < çatlamış tarlalar kadar katı ve kuru kal dı. te ölümü pek kolay oldu. .İşarak onun içinde beka bulmak hep dolaşıyorum ve her hafta| Jtamızdanberi şu fena fillah ne demektir, hep bunu o düşünüyo. rum, , 77 Bunu sana mümkün mertebe izah edeyim; bu demektir ki in- san kendi benliğinden sıyrılma. lıdir, yavaş yavaş yokluğa vâsıl olmak ve Allahın varlığını kavu. mertebesine ulaşmalıdır. Bu na. sıl olur? Hayat ile bütün varlık- ları gevşetmek, ademe münk. tan soyunmak suretile ,. Her di- nin münzevileri, tariki dünyaları vardır, bizde dergihlara kapa-| nıp dünya ile alâkalarını kesen| devrişler, itikâfa varıp Masiva-| yı unutanlar, tekkelerde çilekeş.! ler, işte bunlar hep bu gayeyi takib ederler. Ben de... | Dedi ve durdu. Daha ziyade, söylemek istemeyordu. Israr et- imedim, Sonra ayağa kalktı, pen- icereye yaklaştı, uzun uzun bah-, çeye bakıyordu, ben de yanina! İ giderek bahçeye baktım. Akşam! oluyordu, etrafa gecenin ilk loş- çubukla çevirir, kaparım. — Su ne olacak? Nereye gides cek? Kim bilir ne kadar su var: dir hazinede... dedim. bir hark gösterdi: — Bunu kimseye gös, termeden ben kazdım. Buradan kuyuya kadar bir su yolu... Ayağa kalktı, bon de kalktm. *| 9 zaman ik'miz de kuyuya yak laşttk: — Bu kuyuyu belki hi görmedin. O yıllardanberi terle lunmuş, suyu çekilmiş, kuru bir kuyudur. Üstünde demir bir kas pak var. Bir vakitler ona süprün« tü dökerlerdi; O sonra onden da vazgeçildi. Onun semtine uğra- yan yoktur. Şimdi sana b'r sır söyliyeceğim: Ben her kedi vür. dukça kimseye göstermeden ölü. sünü buraya atardım, Hep evde vurulan kedilerin ölüleri nereye atılıyor diye merak o ederlerdi, kimsenin aklına bu kuyu gelme- di, orada tam on sekiz kedi ölüsü var... Tukları yayılıyordu. Bahçede bir büyük incir ağacı, gene ihtiyar bir erik, bir kayısı vardı; bunla. | rın yaprakları artık dökülmüş, dalları çıplak kalmıştı. Kış kis. vesine bürünmüş olan bahçe her vakitten ziya hüzün ile, gam ile dolu bir ifade kesbetmişti. Ben bir aralık orada bir boşluk ?hissettim, ilkönce anlamayarak: i — Bahçede bir eksiklik var, ne- idir bulamadım; dedim. İ Acı bir tebessümle açılan du- daklarının arasından: — Tavuk | kümesile rercinler!.. dedi, sonra — Bunlar su mezarlığa benziyen bahçeye bir hayat, bir hareket veriyordu. Şimdi onlar da gidiner, ben de gidince, hele yarın b'- gün, artık pek yaşlanmış olan büyük anne de büyük babanın yanına göç e- dince, bu ev, bu ocak sönmüş ©- lacak. Ben de askerlikten dönün. ce — Ona müsaade etmezler! diye sözünü kestim, O başını sal. yarak; — Görürsün, dedi; ben öyle bir oyun tertib edeceğim ki bedel vermek fikri boşa çıkacak. Sonra tekrar bahçeye bir göz attı: — Biraz karanlık bassın, akşam yemeği de yensin, bahçe- ye çıkalım. Sana asıl büyük der- dimi anlatayım... * Bir saat sonra, herkes odasına çekilince bana bir işaret etti: Bahçeye çıkalım. Kimseye Odu- yurmaksızın, gizlice, yavaşça. .. dedi, Çıktık. Çıplak ağaçlar bulut parçalaril rtülen semada tek tük yıldızlara kadid kollarım u- zatarak esrar topluvor, havalar. da uçan hayaletleri davet ediyor gibiydi. Bu karanlık bahçede öy. le bir vahşet vardı ki sırtımdan soğuk bir titreme aktı, Affan e- limden tuttu, beni karanlıkta i- dare ederek bahçenin tâ sonun- da su terazisinin yanına kadar götürdü. Bu su terazisi gayet yüksek tastan örülmüş bir hazine idi ki altımda bir yalak ve yala- #m üstünde gayet iri bir mus. twk vardı. Affan birden kalınca bir de. .İmir cubuk alarak hana gösterdi: “ii mamıştır. Bu cubutu halkasına sokarım, onunla cevivince acılır. -—— harinenin sew o bosslmağn önde bir m .... hi Yirmi saal içinde hastalığı hâd safhaya girdi, nöbet başla” dı, derken haletinezi' ve ölüm. Hiç kendine gelmeden, dudakla- rının arasından bir şikâyet keli- mesi çıkmadan öldü. Ölüm için ebedi uyku diyoruz da acaba ölenin başucunda niçin bu kadar çok gürültü ediyoruz? > Feryadlar, ulurcasına ağlamalar, saç, baş yolmalar saatlarca sür. dü, Onun en yakını olan ben bu keskin matem tezahürleri içinde tamamen yabancı kaldım. Buda. laca bir h içinde kendi ken- İdimi birkaç-defa sorguya çekti. ğim oldu. Hakikaten bu kadi mı hissiz bir insandım? Sualimin cevabını vermek için öğle vak nin gelmesi ve cenaze üç dört metre ötede yatarken o saçlarını başlarını yolarak ağlıyan insan- ların ağızlarını şapırdata şapır data yemek yediklerini görmem lâzımmış. O anda ağlamak de gil, içimden kasıklarımı tutarak katılırcasına gülmek geldi. ine © terkolunmuş bir! Sonra birden bir korku ile be- ni kuyunun yanımdan çekti: — Ölüsü var, dedim; yanlış!,. Ke- dilerin yedi cam vardır derler ya... Benim öldürdüm zannetti. #im bu on sekiz kedinin hepsi yaşayor ve geceleri kuyunun de. mir kapağını iterek O biribirinin ardından sürü ile çıkarlar, en başta siyah mel'un kedi, en son. da kuyruğu kesik sarı kedi, on sekizi de yav: ların içinde Birden durdu: -— İşte... dedi ve elini uzatarak kuyuyu göster di: Görüyor musun). — Hayır!.. dedim. — Söylemek istemeyorsun, di ye mukabele etti: — İştei İba bana. doğru geliyorlar. Sakır sakır titceyordu. Elime yavaş, karanlık. İ İçeriye girdik. Beni kendi yas tak odasına götürdü. Bu odanın a pencereleri bahçeyo bakıyor. du. Mumu yaktı, oturduk; sapsa. rı idi ve hâlâ titreyordu. Birden odanın titrek bir ışığı vardı. Mu mu söndürdü: — Simdi görüyor. sun ya?... dedi. İşte pencerenin kenarına gelmişler. Nasıl? © Nes reden? Bunu bilmiyorum; bak, birer birer geçid resmi yapıyors lar, Kinle parlayan gözlerini ba. na dikiyorlar, dişlerini gösteri, yorlar... Hep ttreyordu. — Hayal görüyorsun! dedim, 6 beni işitmek istemedi. Ayağa kalktım, pencerelerin perdeleri ni indirerek sıkı sıkı kapi — Şimdi bir şeyler musun? 2 Hayır! dedi. — Öyle ise 10 yun yatağıma gir. Rahat rahat uyu. Sen uyuyuncaya kadar bsn burada beklerim; dedim. O: — Yarın musluğu açacağım, bazi nenin bütün suyunu kuyuya bo- saltarak onları boğacağım .. di. ye soyundu, yatağını girdi. (Arkas sar) H, 7. Usahkeil Balıkesirde muhtaç çiftçiye tohumluk dağıtı'ıyor Balıkesir, (Hususi) — Dolu ve seylâb gibi tabii | âfetlerden zarar gören muhtaç çiftçilere ta. vizen dağıtılmak üzere Zirsat Vekâletince vilâyetimize 300 ton tohumluk buğday (verilmiştir. ç MP i koca köşkte yapayalnızım. o Ağlıyan, lar, ölüden kalan pabuç ve e'bis seleri istiyenler, iki gözyaşı tu. fanı arasında birbirlerine patln canın pahalılığından ve ud teli nin piyasada bulunmayısından bahseden o kadınlar, eikekler, sçcuklar, hattâ hizmetçiler hep gittiler, Ölünün odasındayım. İşte yatı tığı yatak, işte yatakta vücudu. nun şekli... İşte ilâçları, işte çi, çek dolu vazo. Kırk sekiz snal evvel satın aldığım, ne zaman koparıldıkları malâm O olmayaş bu çiçekler hâlâ dipdiri duruyon ar da bir insanın yasanınsı Fig ölmesi arasındaki geniş mesafe kırk sekiz saatin içine nasıl sığar biliyor? Kırk sekiz evvelki gibi gene yavaş yavaş gece başlıyor, Odayı lasluk kaplıyor. Gözleri, min önündeki bomboş yatakta biri soluyor... yon (Arkası var) $ £ ür çperi Kiz yniğki Bige izl sidiği e iye ya i |