Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA Bir cemiyet meselesi: Sabıkalı Yazan: Muhittin Birgen J B elediye ile vilâyet teşkilâtı elele vererek mühim bir ce- miyet meselesi üzerinde kendilerine bir mevzu vücude getirmiş oldukla- rını gazetelerdeki neşriyattan anlı- yoruz. Mevzu — şudür: İstanbulda miktarı hayli mühim bir yekün teş- kil eden sabıkalılara iş vermek. Sabıkalı denilen insan, her cemi- yet içinde bulunur muayyen ve bü- tün dünyaya yayılmış bir tiptir. Fe- mna tanzim edilmiş bir cemyiet haya- tı, bunların türemeleri ve üremeleri için en güzel bir muhittir. Ekseri- yetle ellerinden iş gelen ve fikri ve- ya adali bir zekâ derecesine sahib bulunan bu tip insanlar, hemen he- men daima, yaptıkları bir cürmün cezasını çektikten sonra, kendilerini himaye edecek ve onları namusile çalışıp yaşamaya sevkedecek bir hi- maye kuvvetine sahib olamadıkları için tekrar cürüm işlemiş ve nihayet bu cürmü kendilerine âdet edinmiş biçarelerdir. Sabıkalı, her zaman için, acürmü seven» insan değildir. Bunların pek çoğu, yapacak başka bir şey bulamadıkları için cürümde tekrar yoluna gitmiş ve hapishane- yi kendileri için «daha rahat» bir ikametgâh ittihaz eylemiştir. Eğer sabıkalıyı bu tarzda anla- mak doğru ise, cemyietin — vazifesi de bunların bu yola gitmelerine mâni olacak şartları vücude getir- meğe dikkat-etmek olur. Böyle o- lunca, İstanbulda sabıkalılara iş te- min etmek üzere belediye ile vilâ- iyet tarafından gösterilen — faaliyeti çok yerinde bulmak ve hattâ alkış- lamak lâzımdır. Eğer bu mevzu e- hemmiyetle işlenecek olursa ümid edebiliriz ki hem bunların zaman zaman tekrar ettikleri cürümler aza- kr, hem polis rahat eder, hem de bizzat «Sabıkalı»m, insanca”bir mai- şet sahibi olmanın İezzetini tadar. * Ancak sımu unutmiyalım: Bele- diye ile vilâyet tarafından gösteri- len bu faaliyet, eğer muayyen bir e Bulmak kolay, bulunandan istifade etmek güçtür — eden de 1885 yılında Renard isminde isminde bir başka milletin âlimidir. ? İstenden istikamete sevkedilmesi kabil olan balonu Dirigeable ismi altın. da evvelâ 1852 yılında Fransız mühendisi Giffard keşfetti, bu keşfi ıslah bir başka Fransız müteşebbisi oldu. Her insanın kafası işler ve birçoklarında istifade edilebilecek yenilikler bulur. Fakat bu yenilikler yüzde doksan dokuz terkedilmiye, unutulmıya mahkümdur; çünkü insanda keşif kabiliyetinin çok olmasına mukabi «fikri takib> pek azdır, nadir kimselerde bulunur, halbuki muvaffakiyetin Fakat bu Fransız -keşfini filiyat sahasında işe yarar hale getiren Zeplin paşlıca sırrı bu kabiliyette en ehemmiyetsiz, en küçük işinizden itiba. ren bütün meşgalelerinizde «fikri takib> sahibi olmıya çalışınız. ( Büvük Fen Adamları Eski Yunanistanda Eskulapius şifa ilâhıdır. Namına dikilen mabeölerin harabeleri bugün bile mevcud. Es - kulapius büyük ve meşhur bir ilâhtı. Neden olmasın ki, bu fani dünyada herkes ıztırab ve hastalıktan kurtul- mayı ister ve gene hiç şüphe yoktur ki: Olmaya devlet cihanda bir nefes Bu ilâhın mabedi, en kuüsi ziyaretgâh lardan biriydi. Hastalar, dua eder, ve eteklerinde gecelerlerdi. Rüyalarında onları tababet fenninde mucizeler gös teren melekleri vasıtasile tedavi eden, nizam altında ve bu iş için tesis dilmiş bir sisteme istiraden hareket etmezse alınacak netice, üzerinde ehemmiyetle durulabilecek faydala- ra kadar gidemez. Burünkü faaliyet, onu bugün için düsünmüş ve can- Jandırmıs olan insanların bu ise ver- dikleri ehemmiyete bağlı kalır. Bu insanlar yoruldukları veyahud, yer- Terini değiştirdikleri zaman bu faa- İyet te durur. Zaten, bunun geç- mişte emsali de yok değildir: Bü- tün dünyada olduğu gibi, İstanbul- da da gerek eski ve gerek yeni polis tarihi, sabıkalıları sabıkalı — olmak- tan kurtarmak #özere bu tarzda gav- retler sarfından hâli kalınmamıs ol- duğunu gösterir. Şu kadar ki, bittün bu gayretler, zaman zaman, cck ta- bit bir zabıta mantıkının doğurduğu fikirlere tebaan hareket eden bir ta- kım iyi niyet sahibi inşanların eseri olmus ve bundan dolavı da bütün faaliyet sahıslara tâbi kalmış, hiçbir zaman bir sistem haline gelememiş- tir. Ceçmişteki bu nevi tecrübelere davanarak söyliyebiliriz ki bu defa- ki hamle de eğer sistemlestirilmezse, ayni neticeye varacaktır. Zabıta bir müddet calısacak, sonra yorulacak ve meselâ bu işle uğraşanların yer değismeleri neticesinde —mevzu ih- male uğrıyacaktır. SŞu halde temenni edelim: Ma- demki mevzu tekrar &le alınmıştır; bu defa olsun, onu tamam işleyip bir sisteme bağlamayı temin etmek Tâzımdır. Bu sistem, bir kanun, bir nizam ve bir de tesis ile olur. Her şeyden evvel asabıkalı» denilen tipi tarif eden, onun ceza ahkâmı ara- sında bu vasfını da düşünüp kendi- sini icabına göre, az veya çok de- vamlı, muayyen müddetlerle muav- yen bir müessesenin emri altında calısmaya mahküm eden bir kanun Tâzımdır. İkinci bir kanun da «sabıkah» yı ya bizzat çalıstıracak — veyahud da çalıştırtacak bir teskilât ve bir mü- essese vürnde getirmeği temin evle- melidir. Meselâ. İmralı adasmdaki mahkümlar kolonisi mahivetinde, © İbazan iyileşmiş — olarak ! uyandıran, İfakat ekseriya da öldüren hep bu Es- kulapius idi. Yunan efsanesi, mce ya- talakların, kör, sağır ve dilsizlerin o - nun sihirli nefesi ile iyileştiklerini söy- lemiyor mu?.. Bize kalırsa, hastaları tedavi eden bu şifa ilâhımdan ziyade namına diklen mabedlerde bulunan keşişler idi. Bu keşişler, fenni bir su - İrette hastalığa bakan ilim adamları İna, kârlarına kesad verdikleri — için |düşmandılar. Bundan ötürü de elle « İrinden geldiği kadar onları kötüle - meğe kalkıştılar.. A Bu doktorlarımn arasında birisi var- dı ki, hiç meslekdaşlarına benzemi - yordu. Papazlara, ilimlerine metelik vermiyor; hele şifa ilâhının ismini bi. le anmıyordu. Bu garib adamın tek emeli, her şeyden evvel hemcinslerini iyi etmek, bunu yapabilmek İcin de, onların neden hastalandıklarını mey- dana Çıkarmaktı. Bu garib adam İpokrattı. İpokrat, Milâd öncesi 460 da Cos adasında doğdu. Bir doktor oğlu idi.! İlk tıb dersini babasından aldı; son-| raları, hastalarının vücudündeki men fi «madde» leri çıkarıp atmak için 40 küometre yürüyüş tedavisile meşhur Herodikosun — tilmizi — oldu. - Daha sonraları seyahate çıkarak ilmini art- tırdı. İpokrat Uzakşarka gitmedi. M sırı görmediği de ihtimal dahilindedir. Yalnız Tasos adasile Tesalyanın muh telif kasabalarında doktorluk etti. İpokratın mühim şahsiyetlerden ilk hastası Makedonya kralı ikinci Per- dikas, diğer bir hastası da, çeçen ya- zımızda bahsettiğimiz Demokrittir. Makedonyada bulunduğu — sıralarda Yunanistana başına büyük bir taun çöktüğünü anlıyan İpokrat, Make -! donya kralının bütün ricalarına rağ. men Atinaya döndü. ve şehrin muh - telif yerlerinde büyük ateşler yaktıra. rak, hastalığın kökünü kuruttu. De- mircilerin bu hastalığa tutulmadığını gören İpokratın ateş ve alevlerin lenir. İpokrat Yazan: İbrahim Hoyi bir şeyden pervası yoktu, Bilmediği bir çok şeylerin bulunduğunu biliyordu. Ondaki öğrenmek aşkı sonsuz bir Ci- dal halini almıştı. Hele mesleki ahlâ- kı, akıl ve hayale sığmıyacak kadar yüksek ve sağlamdı. Bugün bile onun yazdığı «İpokrat yemini», Amerikada mezun olan her genç doktorun diplo. ma alırken tekrarladığı en manalı bir yemindir. İpokrat, doksan yaşlarına doğru Tesalyada Lârisada öldü. Bu - gün esatirin, asırların malı olan İpok- ratın ismi etrafında mice efsaneler örülmüştür. * 'Tıb âleminde gören ve gördüğü şey- ler hakkında düşünen ilk doktor İpok rattır. İpokrat, efsaneleri, ve kaba te- lâkki ve bilgileri bir tarafa bırakarak, sıhhat âleminin sırlarını öğrenmeğe koyuldu. O, hastayı iyi edebilmek için öğrenmek istiyor, başkaları gibi, on- ları istismar etmeği, bilgisini şatafatlı bir surette satmayı düşünmüyordu. Kendisine gelen hastalara bütün cid- diyeti ile bakıyor, ve ümidsiz telâkki eylediklerinin tedavisini reddedecek kadar mesleki vakarını, ahlâkını gös- teriyordu. İpokrat, tıbbı felsefeden — köparıp ayırdı ve başlı başına bir ilim şubesi olarak yükseltti. Doktorluk ilminde yepyeni usuller. koydu. Fakat büyük çırağı Calinosla, bir devreye kadar ilerlemiş olan, tıb, ondan sonra uzun müddet tevakkuf devresi geçirmiş ise, kabahat her halde ne üstad, ne de çırağındadır. İpokratın kanaatince, insanın vü cudü dahili ve tabil bir hararetle ısı. nıyor, bu hararetin kayboluşile de ö- lüm vukua geliyordu. Bu hararet ilk doğan çocukta en yüksek — derecede idi. İnsanın büyümesi, gelişmesile bir- likte bu hararet gitgide azalıyor, ve İktısadi Tetkikler: Uzakşark Yazan: Hasan Bir taraftan Avrupa harbi olanca şiddetde cereyan ederken, diğer ta - raftan da Asyada da içten içe bir ta- kım kıpırdanmalar, hareketler görü- yoruz. F Fransanın mağlübiyetinden ve İn- gilterenin Avrupada meşgul oluşun- dan istifade etmek isteyen Japonya, Pransız Hindi - Çinisine kol atmağa çalışırken, Fransız Hindi - Çinisine komşu olan Siyam da harekete göç - ti Siyam'ın Fransız Hindi - Çinisin - den ne istediğini anlayabilmemiz için, daha önce ve kısaca bizzat BSiyamı gözden geçirmemiz lâzımdır. 1939 yilına kadar Siyam ismini ta- şıyan ve 1939 danberi, milli meclis! kararde Tayi ismini olan bu müstakil Krallık, hakikatte, İngiliz, Fransız, ve Japon sermayelerinin kontrolü altın- 'dndır. Tayi Krallığı, Hindi - Çini yarım a- dasile Malaka yarım adasi üzerinde kâindir. Tayi Krallığınn garbında ve Şi - mal garbında Birmanya, şark Ve Şi - mal şarkında Fransız Hindi - Çinisi, cenubunda İngilizlere aid olan Malay bulunmaktadır. Eski Siyam, şimdiki Tayi Krallığı. nin arazisi 515 bin kilometre murab- baidır. İktisadi bakımdan geri bir memleket olan Tayi Krallığı, istiklâ- lini, fevkalâde iyi ve müsaid olan coğ rafi vaziyeti sayesinde muhafaza e - debilmiştir. K Tayi Krallığı, garbda İngilizlerin, şarkta da — Fransızların genişleme yolu üzerinde bulunmaktadır. İngil - tere ile Fransa, aralarında vukua ge- lebilecek muhtemel bir çatışmayı ön- lemek için, Tayi Krallığını tampon bir hükümet olarak aralarında bu - lundurmayı menfaatlerine uygun te- lâkki ettiler ve burasını nüfuz mınta- kalarına ayırmakla — beraber, şeklen müstakil bir hükümet halinde bırak- tılar. 'Tayi, 1893 yılında, Mekong nehri - nin gol sahilini Fransızlara terket - mek mecburiyetinde kaldı. XIX uncu yüz yılda İngiltere ve Fransa, Tayi Krallığını nüfuz mımtakalarına ayır- dılar: Mekong nehri boyunca uzanan mıntaka, Fransızların nüfuzuna gir- di. Malakka yarım adası, İngilizlerin nüfuz mıntakası oldu. 'Tayi Krallığı 1907 senesinde Fran- sızlarla yeni bir anlaşma imzalamak mecburiyetinde kaldı. Bu anlaşma ne ticesinde Fransaya Kamboci - Bat - tambang vilâyetlerini terketti. 1909 yılında İngiltere de Tayi'den bazı adaları almak imkânlarını elde etti. Fakat sön yıllarda —İngitere — ve hâadiseleri münasehetile: Siyam Âli Ediz bir stratejik vaziyeti vardı. Tayi'ye hâkim olan, Hindistanın anahtarla - rını elinde tutuyor demektir. İşte bü- tün bunları nazarı itibara alan Ja - ponya, son yıllarda, her çareye baş vurarak, ve her fırsattan istifade € « derek Tayi'ye nüfuz etmeğe çalıştı. Japonya, Singapurun — ehemmiyetini azaltmak için, Malakka yarım adasın- daki Kra berzahında bir kanal açmak projelerini ileri sürdü. 1938 yılının istatistiklerine nazaran Tayi'nin nüfusu 14.976.000 dir. Nüfu. sun büyük bir ekseriyeti: Siyamlılar. dır. Ondan sonra; Laoslar, Çinliler, Hindular, Malaylar gelir. Bundan ma- ada Tayi'de bir yığın Hind ve Bir « manya kabileleri de vardır. Halkın büyük bir kısmı Buda dinine salik - tir. 1937 - 38 yılında Tayi'de 17651 Bu- da mâbedi, ve 144.320 ruhani bulun. duğu tesbit edilmiştir. Tayi'nin merkezi, ayni zamanda mühim bir liman ve ticaret şehri olan Bankoktur. Memleketin en mühim iktisadi, ma- H kaynakları ecnebi devletlerin kon - trolü altındadır. 1929 yılı istatistâklerine nazaran Ta- yi nüfusunun yüzde 83 ünün ziraat. le meşgul olduğu anlaşılmıştır. Ta - yi'nin başlıca ziraat mahsulü pirinç - tir. Tayi'de 40-50 çeşid pirinç yetiş - 1936 - 37 yılımda — memlekette 3,379,000 ton pirinç istihsal edilmiş - tir. Orada balıkçılık da mühim bir yer işgal eder. 'Tayide bir çok tabil servet kaynak- ları da Mmevcuddur: Altın, demir, ka- lay, taş kömürü, gümüş, çinko bun- lar meyanındadır. Fakat buna rağ - men Tayi'de endüstri hiç yok gibidir. 'Tayide petrol hiç yoktur. Memle - ketin petrol ihtiyacı Felemenk Hin - distanından temin edilmektedir. Geçen yıl Tayide bir şeker fabrika. sile bir kâğıd fabrikası — kurulmuştu. Japonların iştirakile k'da bir ... r .. .. Sözün kısas! ——'rr——— Bir bardak suda Fırtına yaratmak aa E Ekrem Tait evlet işlerinde ifrata D hassasiyet ciddiyetin vesinden derhal uzaklaşıp oluverir. Bu, oldu olası dent& bir vak'adır. Şu Mazhar Osman selesini ele alalım.. Çok sevgili profesörümüz VE tehassısımız şu veya bu sebi dolayı istifa ediyor. İstifa memurun en meşru haklarında” ridir. Ne kabahattir, ne de I!"J yılır. Hattâ bazan öyle istifalar £ dır ki bu hakkı kullanmış © ciline bir şeref sayfası katar. Fakat, doktor Mazhar OsP'y istifa haberi her ne mülâhazay? J" ni ise hayati bir devlet IISW* gibi mektum tutuluyor. i ki bu ya meselâ genel Euw h hud ki iç veya dış palitikamız! * yen önemli bir hâdisedir. M : Sanki Bakırköy akıl hastâ' pi ıWl hastanesinin idaresinde bö'l'nj' *h değişikliğin vukuu haber alil i memlekete ve millete zarar 8Caf |y, Garibi şu ki, bu değişikliği "et |4 deliler haber alıyor, yayıyof Kg ayağa düşürüyor da alâkadaf | kamlar hâlâ ademi malümat B y nında temerrüd ediyorlar. NH iş o raddeye varıyor ki YJ K hekim gidip de sandalyasına duğu vakit, hastane halkı 'Y'd' SA ş re mensubları- buna inanam" K Zira, çok evvelden muttali ğ ları bu tebeddül günlerce, ' hiyetli ağızların tekzibine Bu olur olmaz İşleri şüyü? S bi | SA Ğ ZÇ£ EEÇ P l birer devlet sırrı addedip, karşı ketum davranmak, içiP' Gi lemiş kötü huylardan biridir: vf 3 .| necek şeylerin muâyyen bir H' ibi B vdü du vardır. Hele bizimki £! vetini halktan alan rejiml kârı umumiyeden bu 81 vak'alara varmcıya kadar Bire gizli tutmak, o rejimin mâ' h ıl mahasını iyice kavramamif e) delâlet eder. ç Bunlar olmamalıdır. Bir * &| başhekimi bir ordu kuman diplomat, bir denizaltı M vali değildir. Nihayet onu si alelâde bir gazete havadi! ) etse etse çok mahdud bir zül lâkadar eder. Bunu Ffevkalâde müh «Aman! Duyulmasın!» çırpınmak, işte, sonunda, M | lilerin ağzında kilükal m WES maktan baska bir netice T W Bu zihniyete ısrarla sad!” e' y E lar, eğer bu suretle, kendi B F I rinin ehemmiyetini halk Ö Ş İ SÇKĞ tebarüz ettirmek emelîle_w,'g diyorlarsa, merak etmel':l:wa) kımız, rey ve kanaatini ZŞW Te ayâr etmeyi çoktan.. denberi unutmuştur! E, Elism O Kİ Tasarruf ve Yerlik_“». Haftası Başveki!” | Şavı bir nutku ile aç'"&' K Bu ayın 12 sinde B“ çi Refik Saydamın nutku ile olan on birinci tasarruf V© haftasına aid hazırlıklarâ mıştır. Ulusal Ekonomi büs Kurumu haftanın iyi kutlul. temin mak$? de petrol tasfiye fabrikası kuruldu. Tayi ithalât ve ihracatının yüzde 80 i Bankok vasıtasile cereyan eder. Tayi'nin ihracatında en ön safda ge- len mahsul ve maddeler: Pirinç (Bü- tün ihracatının yüzde 50 si), kalay, kauçuktur. Tayi'nin en fazla ithal et. tiği maddeler de: Manifatura eşyası, gıda maddeleri, makineler, petrol - dür. 'Tayi'nin dış ticaretinde birinci mev- kil Japonya işgal eder. Bundan son. ra İngiltere gelir. 1937 - 1938 yılı zarfında — Tayinin bütün ithalâtı 10,161,893 sterling, ih- racatı da 16,433,919 sterlingdir. 'Tayi'de, oldukça — inkişaf etmiş bir eden tedbirleri almaktadi?” Hafta münasebetile "_”' : larda 13 Birincikânun gü? se giren öğretmenler yer de İK ekonomi mevzuları üze' N& ye söz söyliyeceklerdir. ! 15 Birincikânun Pazar <4 7 |h ilk okul talebeleri bir l"’ŞJ / N yapacaklardır. ; N' Hafta içinde okullarda; — #İYFİN ,, leırmdi keuhıııı'.i.ıım:ıerel:ı' KEZAİ i cak, ve, gazino VE : tı yerlerinde yerli M ğ dilecektir. e z Papaza, düuaya inanmıyan İpokrat, y Fransanm Tayi (Siyam) deki nüfuz-İnehir nakliyatı vardır. Bundan başka 'N fakat, le h - *|ölümde tamamil l K : ni,îğ".“ı:îe mm:'â:î:; ğ:: buluşlarla mabedlerin sundüğu — şifa :;îh" meyit n:gf hıbııîrıyeı:;ılomk:â Japonya çıkmıştı. Tayi'nin ve Malakka | yolu bulunmaktadir. Tayide başlıca||| Rumi seno 3 ( ıq faÇdn b a e at usüllerini temelinden yıktı., elânı hakkı: ç yarım adasının Hind denizine hâki -|şimendifer hattı, Bankoktan Singa - 1858 ÜN & naz. Müdemki tzl ö e İpokrat namuslu bir insandı. Hiç (Devamı 6 ncı sayfada) — miyet bakımından harikulâde mühim (Devamı 4 üncü sayfada) İkineltaarin | Resmi sene İ tamam vınıımıııdır. Ş, r N 20 1940 4 '. (/ku[i!finıglıgen ISTER İNAN, iSTER IİNANMA! — ıîğ% x Münakalât Vekilimiz muhtelif istasyonlarda birçok vagonun ika - | devlete mühim bir hizmet ifa etmiş olduğundan emin olabiliriz. An - GÜNEŞ Zilkade UÇ ıt ı d h DA | metgâh olerık kullanılmakta olduğunu görmüş, sayısını sormuş, 700 | cak yakıcı yaz günlerinde ve dondurucu kış soğuğunda rahat bir yu- ST NYA B d ya a har b lhhyaç.arl tane olduğunu öğrenmiş, derhal bu vagonların hizmete çıkarılmaları | va dururken bir vagonun içinde yaşamanın da mühim bir sebebi ola- 8| o7 4 ; i çîn anİ tahSİ Sat emrini vermiş. _ caktır. Biz, bu harb zamanında bu 700 vagonu ataletten kurtarmak 2 | 26 * z 700 vagon, beheri en aşağı 10 tondan, en aşağı 7000 tonluk bir | ne derece mühim ise, bu 700 vagonu ikametgâh olarak kulland çe ga İA Homa £ (KA) — M .NB nakil vasıtası demektir. sebebi ortadan kaldırmanın da o derece mühim olduğuna inanıyo - Öğle — ! Resini gözetedâ Şikin (bir Karartla- Münakalât Vekilinin günlük müşahadeden çıkan kısa bir emri ile ruz, ey okuyucu sen: - T .s.u.ı; ı İSTERİNA 'TER İNANMA! el alsal slela