31 Ekim 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AA S ER VAS ç b OA A SUN FPOSTA İstanbuldan Anadoluya artist ihracı, yahud bir nevi beyaz kadın ticareti Bir san'atkârın, bir komisyoncunun ve bir kadının yaptıkları ifşaat Sahte para imal eden kalpazan- " daima tesadüf ederiz. Fakat bir san'at kalpazanları) mevcud u biliyor musunuz? .nh.”_'j'*hulda da her çeşid san'atın icisi pek kolay bulunmaz amma, dinndoı“ bu hususta daha talihsiz- VBi kalpazanları, ha de ©ld. ir kısım san'at Nsarları vardır ki, bunlar Anado- Ya stanbuldan artist ihraç eder- İlı;ı. G.lır;iqti? Arü“ı*ı'kı*vîî;f;xf _İrı_îx l“!q velımt::ıikıionra soyliyı : h- n h_ıhiı hem içtimai bir mesele- İ tahlilini ihtiva ve hem de yürek- tğ; G faciaların sebebini izah et- d:ğeı.-çm Üzerinde durmağa cidden hhı'h"b“'nn olduğu gibi Anadolu T ve kasabalarının zevki, ihtiya- N :""ilı nasıl istismar edilir? Bu P“Pinlır kimlerdir? m:î;“vğı.zğîıtı&hunıu hakkında kâfi glî'e“filnde Anadoluda turneye "Rd: bir tiyalro san atkârı dostum, la İ!l::' l_ımımlnmık için İstan- sin işti. 'Bana şunları anlattı: Telin; N atı hiçbir aaman bu derece ğıhâî:rgeşmı: görmîîiân. are canları o ar yanmış ,'"kehdi mıntakalarına bir tiyatro İan , **7 beyeti galeceğini duyduk- Find,, Man, mâni olmak için elle- %rı'“ Rîleni yapıyorlar. Şayed bir n ;'kl olup, © sehir veya kasa- m."" *Yet gelmiş bulunursa, çalış- İq_ h önüne geçmeğe uğraşıyor- ğ;:i..“h_“ ediyorlar. Hakları var. Ü tiyatro kumpanyası namile, adile öyle müptezel kim- n if tayor ve memleketin ah- '“t.dıı“d ediyorlar ki, bunlarla “Üfîyo * adata idari tedbirleri icab Tokaj, ” İstanbuldan yanınma en adi !l. ; Yosmalarından iki üç tane a- ıd""iıı tro heyeti diye Anadolunun lı[,"_e Yayılıyor, her- türlü müna- m l'ığ.tâdî!ehıre sebebivet veri- €emi çalgıcı ve üç dört adi d»:: bulan büyükçe şehirlere gi- lıle, akla hayale gelmez kepaze- & öyl ©r. Anadolunun bu hu- ihk“â: tanı yanmış, valiler, kay- iki İle T öyle bezmiş ki, artık ha- Sahteyi seçmek teşebbüsün- :ı'ı,l'â“ lunmadan hakh olarak, .lı'. gelenlere müşkülât çıka- &îıâ::ı“klr dostuma şu suali sor- S "e tırlıyorum : Sip y T İstiyen yanına iki kadım S DÖT san'ar, vahizd. diyelim, '%e“ :;';Ze)ı'k etmeğe — gitmekte Şt y A'::iım cevab: t ç 81 yukarı! ' Bul .g:::ş:!u ötedenberi Anadoh- a i;'l ir. Birçok iş adamları bu K Alar da etmisler, bu yüzden ık—."kl'mn, aile babaları ka- â- Süz hey y tel, ti İğp 4 Ğğ Hü l:*f'nlıkıcin en temiz kö- ..ı'fi'. y. sızlık tohumu serpil- NVaş Ahiz bununla kalmamış, :l""ıf,.?’î'ı&ârhk maskeleri ak —&,'" gözlerini — kulaklarını Salışan | Mütevazm, sessiz, sada- ;ı"lh bir Memleketin en ücra kö- « ©n » Parca naş'e, hareket gü- ı.'!ı h.k’“ san'at grupl da Ti ve kasabayı bir an evvel | Verdiğimiz hüviyet varakalarıma iti- bar ediliyordu. Cünkü ne vilâyetin, ne polisin, ne Anadolunun bu işi ki- min yapacağından, kimin salâhiyeti olduğundan pek malâmatı yoktur. Bakınız işler nasıl yürürdü) Anadolaumun — filânca şehrinden kalkar bir gazinocu, yahud salaş gi- bi bir tiyatrosu. olan patron, İstan- bula gelir. Mevsim yazsa, muhak- kak saz yahud miuganniye ister, kış- sa tiyatro kumpanyası.. Bir «yazıhaneci» için «yokl» yoktur. Çünkü bir defa işi bu «yok» u var etmek, sonra da yok- tan san'atkâr çıkarmakıtr. DDünya yolunu şaşırmış, zarurete — düşmüş, çalışmak mecburiyetinde türlüi tür- klü insanlarla dolu.. tiyatro ve musi- ki bu jinsanların kullanılmasına en müsaid iki sahadır. Sesin güzel ol- masına hiç te ihtiyaç yok. Biraz eli yüzü düzgün olmak kâfidir. Nasıl olsa ses, sazın yanında bağuntuya gelir. İş ki, yüzüne bakılacak — bir meta olsun! Her talih, yahud bu iş icin hazırlanmış her el altındaki ka- dın ve kadınlar derhal Anadoludan gelen patronun yanına verilir. Bu bir nevi beyaz kadın ticaretidir de.. Çünkü, ne kadar derli toplu, ciddi- yetle hayatını kazanmak istiyen bir kadın da olsa, okuyacağı içkili mey- hane ve gazinoda kergeç sapmak mecburiyetinde kalacaktır. Bir k- sımları zaten bu yolun gönüllü yol- cusu olmulşardır. Bunlar gittikleri yeri birbirine katar, memleket genç- lerini birbirine düşürür, hâdiselere, hattâ cinayetlere sebebiyet verirler. Siz hareketsiz, her türlü eğlence ve zevkten mahrum, her günü her gü- nüne benziyen bazı Anadolu kasa- balarını bilir misiniz? Oraya bir ka- dının, çalgıcı, artist suretile gelme- si derhal bütün muhiti birbirine ka- tar. Hattâ bazı Aahvakle ka- din — çalıştığı. yerden — otele ka- dar muhafaza altında — gider. Bu işin başka bir cephesidir. Fakat bu cepheyi hazırlıyan, bu işleri ida- re edendir. Çünkü daima her şeyin SLk 0 tüemedin? dikleri zaman ne görsün! Kocaman oda adetâ bir tiyatro gardrobu.. türlü türlü — kostümler, aksesüar eşyası, davullar, trampet- ler borular dekorlar, pabuçlar.. — Bunları nereden buldun? ÖOtelci gülümsemiş: — İşte tiyatrocuyuz diye gelip te, borçlarını ödemeden kaçanların samvali metrukesi.. ben size nasil inanırım ? San'atkâr, otelciye hak Bana aynen şöyle demişti: — San'atımın bu kadar kirleni- Vermiş. da hiç duymadım ve duymıyacağım da.. Gelelim şimdi «y i» lerin kadrolarında yer almış bulunan bir kadıncağızın itiraflarına.. — Ben diyor, hayatımda bir de- fa bile sarkı söylemiş insan değilim. Bir defa sesim gayet çirkindir, üs- telik istidadım da yoktur. Fskiden burada Gardenbarda çalışırdım. Vazifem, müşterilerin — masalarına davet edilmeği temin etmem, buna muvaffak olunca da, müsşteriyi faz- la masraf etmeğe gayret.. İstanbula pek uzak olmiyan vilüyetlerden bi- rinde yeni bir bar açıldı. Yazıhane- cilerden biri geldi: — Böyle kârh işt her zaman bu- lamazem, İstanbuldakinden bir mis- li fazla kazanacaksın, bana yüzde virmi verirsen bu isi yaparım, dedi. Teklif cazihdi, reddedemedim, Ra- zı oldum. Başıma gelenleri anlat- sam adetâ rtoman olur. Lâkin fazla içki » çünkü müşteriye içirmek için içmeğe mecburum - beni harab etti. İşi brrakmağa mechur oldum. Kalk- tım, İstanbıla geldim. Barda çahş- mak bir müddet için imkânsızdı. €e perhiz etmem icab ediyordu. Halbuki — yamhanecilerde — hergün teklif teklif Gstüne.. «Filânca şehir- deki bara bir kadın lâzım!» «Falan vere gider misin?» diye., Bana İstanbulda içkisiz bir iş bul- malarını söyledim. Orlarca imkân- sız bir şey yoktu. Meşhur bir bire- müptezel ve sah seldiğine Anadolu da inanmıştır. Ciddi, hakiki san'atkâr kadınlar da ayni gözle görülür, ayni muamele- ye tâbi tutulur. Hele tiyatro grup- ları.. bu büsbütün ayrı bir faciadır. Tiyatronun ne olduğunu — bilmiyen bir adam çıkar, etrafına dört beş kadın aldı mı, ver elini filânca ka- saba,. neticenin ne olacağını siz tah- min edin! Evvelâ sefalet.. otele, la- kantaya borç. Beş kadınla gidilen memleketten ancak iki tanesile çı- kış.. polislik, mahkemelik meseleler de caba. Sabık yazıhaneci bunları söyler- ken, tanınmış tivatro san'atkârların- dan birinden dinlediğim su hikâye- yi hatırladım: Bu san'atkârın ba- şında bulunduğu heyet bir vilâyete gitmiş, otele inmisler. Ötelci defte- re yazarken, bunların tiyatrocu ol- duklarını öğrenince: — Kaç gün kalacaksanız parası- nı peşin isterim| Demiş.. Fena halde sinirlenen san'atkâr otelecive çıkışımca, adam, san'atkâ- hanede niyelik buldular. — Ben şarkı söylüyemem, bil- mem deıı Dedim. — Ne ziyamı var.. söylüyen kızlar arasında oturman, söylüyormus gi- bi yaparak, ağzını oynatman kâfi! Cevabını verdiler. Simdi her ge- ce bu birahanede şarkı söyliyen ar- kadaslar arasında oturuyorum. Pat- ron da memnun, ben de., — Ya halk! — Herhalde onlar da memnun ki, patron bir sey söylemiyor. Bu yazıda sırıtan vek çok — içti- mai, ahlâki meseleler alınması ge- reken tedbirler olduğu kanaatinde- vim. Hiobir sey ilâve etmeden bu kanaati izhar etmekle iktifa ediye- rum. Nusret Safa Coskun Alacak yüzünden kavga Birkeecide oturan seyyar satıcı Meh- medle Unkapanı sakinlerinden arka- daşı Cemal arasında bir alacak yü - zünden dolayı çıkan münazaa neti - cesinde, Cemal —arkadaşı Mehmedi kolundan bıçakla yaralamıştır. rın elinden tutarak yukarı bir oda- va cıkarmıs. Kapı acıhp iceri gir- Yaralı tedavi altına alınmış, Cemal yakalanmıştır. şinden duyduğum ıztırabı hayatım- | KADIN Koyu renk rob Sade -e Msy p fakat güzel koyu renk bir ğ sonra elbisesi, — göğüsteki büzgü ve kemer elbiseyi bir kat da- ha güzelleştirmektedir, Her kadın bilmelidir Pathcan mevsimindeyiz. Soyarken, doğrarken ellerinizin boyanmaması için işe başlamadan önce ellerinizi tuzla oğuşturunuz. * Bir şişenin gene şişeden yapılmış kapağı sıkışır da açılmazsa kırmadan açabiknek için boğazını, sıcak suda ıslatılmış bir bezle sarınız ve yavaş yavaş oğuşturunuz. p Yeni olmuş yağ lekesini üstüne tuz ekip bir kenarda bırakarak çıkara - bilir veya hiç değilse azaltabilirsiniz. Çünkü tuz yağı emer, kumaş kendili. ğinden temizlenir. * Tentürdiyot lekesini üçte biri a - monyak, üçte ikisi oksijenli sudan ibaret mahlülle siliniz. * Yünlülerin yıkanmaktan bozulma - maları için yıkama suyuna yarım çay bardağı (ufak kristal bardakla) a - monyak katmalıdır. Vapurdan halat verirken denize düştü Dün, Kadıköyünden Köprüye gel - mekte olan Moda vapurunda çımacı Kâmil, vapurun iskeleye yanaştığı bir sırada halat atmak isterken müva - zenesini kaybederek denize düşmüş - tür. Müşkülâtla boğulmaktan kurta- rilabilen Kâmil, denizde kaldığı müd- det zarfında fazla su yuttuğundan, tedavi edilmek üzere Beyoğlu hasta- nesine kaldırılmıştır. ;nmîş. bayram olmuş, bayram topla- L Hâdiseler Karşısında l Bayram ektaşi, Ramazanda tutmamış.. Ramazan oruç geç- rını duyunca: — Mübarek Ramazan, — demiş, gelmiş geçmiş te habetimiz olma- mıiş. Bir bayram günü konuşuyorlar- iri: — Ramazanda ancak bir gün o- Tüç tutamadım. Demiş, orada bulunan bir bekta- şi söze karışmış: — Merak etmeyin erenler, ya- bancıya gitmedi, © bir günü de ben tuttum. * Bayram günü bektaşiye sormuş- — Orucu mu seversin, namazı mı? Cevab vermiş: — Orucu severim... Mübarek yenilir de. Bekri Mustafa, bayram namazı- ma gitmişmiş.. namazdan evvel vâiz kürsüye çıkmış vâzediyormuş: —Müslümanlar, bugün oruçtan çıktık, zinhar fırsat bu firsat diye - rek... Meyhanelere gidip rakı içmi- yesiniz.. Eğer rakı içerseniz yarın, Tuzumahşerde içtiğiniz rakıların şi - şeleri boynunuzda bağlı olacaktır. Bekri dayanamamış, vâize sor - fıkraları — Hoca efendi, şişeler boş £ olacak, yoksâ dolu mu? Vâiz dolu, şişenin boş ağır olacağını düşünmüş. : — Dolu olacak. Demiş. Bekrinin yüzü gülmüş, — — Desene, demiş, orada da i! miz iş. Şişeyi boynumuzdan çöze başımıza dikeriz. Darüssüade ağası, zenci İdris a; nın kâtibi şair Arif efendi bir gi | ağanın yanımnda konuşurken bir m | nasebetle: «Arife günü yalan sö Hyenin, bayram günü viüzü kara kar.» diyecekmiş. demiş, Ağanın kapkara görmüş. Hemen lâfı değiştirmiş: — — Bayram günü de söyler. İzzet Molla, bayran ziyareti gittiği bir evde, diğer oturan zat, biraz obur fazla macun alabilmek için kaşıl macun hokkasma iyice 1 Çektiği zaman macun, hokkasil beraber kalkmış, ve hokka fırlayı Mollanın kucağına düşmüş, Mell kucağına düşen hokkaya bakmış: — ÖOnun şerrinden bana deği| demiş, Allaha sığın. muş: Oa'»ıet #uıâ.n'j — L Bunları biliyor mu idiniz? —| Kirpikli mermer heykel | Eski ve yeni mermer heykellerde gözler boştur. Yalnız Vatikanda bu- hıman eski bir mermer heykelin kir- pikleri vardır... Vatikanda bulu - nan kıymetli eserler arasında bu heykel en fazla calibi dikkat olanı- dır. vae: —e e —e Çinliler, kız evlâddan pek hoş lanmazlar, onlarca doğan çocuk er. kek olursa makbuldür. Fakat eek bir itikada göre de fena ruhların u“ kek çocuklara âriz oldukları, o! rın sıhhatlerini bozduklarına ina nırlar. İzmirde Bay Recebe: Böyle meselelerde yaşın çok te- siri vardır. Meşhur sözdür: «Ağaç yaşken eğrilir» derler. İn - sanlar da genç iken huylarını kolay değiştirebilirler. Fakat yaş ilerledik- ten sonra, tesirin, telkinin — faydası olsa da netice güç elde edilir. Mek- tubunuzun yazılış tarzından lşeı iki- «Aşk kaçanı kovalar» derler, Bas na anlattığınız vak'ada da bunıj görüyoruz. Fakat hatalı hareket a& zin hareketinizdir. Kadın daima çe- kingen olmalı. Gururundan kaybet. memeli... Bir erkeğin bir kadının peşinden koşması belki biraz görünebilir. Fakat bir kadının bi keği Hd | koşması çok ga nizin genç olduğ h edi- yorum. Genç yaşta evlenen bir ka- dın kocasının yaşayış tarzını, huy - larını yavaş yavaş benimser, bilhas- aa severse, - kacasının — her hareketi ona hoş görüneceği için kendisini taklid edeceği de muhakkaktır. Yal- nız onu icbar etmeyiniz yavaş ya - vaş hissedilmez tarzda iknaa çalı - şınız. * Bayan «Y. L.m: Fakat çok tekrar edilmiş bir söz - dür: Belki doğru, belki de yanlış... | da tııbıı:hr rSöyl'weccğîm bu kadar, Bayan Sevim: «Bu işler tesadüfle olur» diy de hakhdırlar. Birçok evlenmiş ta nıdıklarınız vardır. Onlara — sa: Hemen hemen ekseriyeti birbirleri bir tesadüfle tanımışlar, ve evlen- mişlerdir. Henüz pek gençsiniz, Bu yaşta değil, daha birkaç sene sonra evl k çağı geçirmiş sayıla - mazsınız. TEYZE - C ai d'" şğ';““"dir. Bu işleri kim & Ki !"“.— nümuneye, — arzuya ampş l atkâr (N ihraç eden i l l ");'w;?ıanocî» diyorlar. tak, KAzi andoludan gelen tiyat- ğ.'* ıîyn:. Sahiblerine aradıkları ev- ik To I'l'!y-eıi. muganniye te- ve dajma elleri al- insanlar vardır. Ba- angisi esrarını faşe- ie birisi.. Arayan, be- dan, mevlâsını pücen- 'i'ı'e;i bı;.ılabîlir. Ben de ab, ! sabır yörde bir hayli yuvar- ()“t'“ I::?: Bir wvazıhaneci» bul l_t ahi Müşkülâta uğramadım. Bi İirggy V© san'atkârlardan — biri £ Fo İf ğ;!n? tir a ğ n hşlen P b Ki “ıd.n “'""'mnktan çekirmedi. M_çfkl'erck sözü — onlara kam h y Arı, q;n:î 3centalığı yapmak cok h_.q tak ;e’nonırdnfru yerde para hi A 3a ilen şey bü iştir. Bir k ':-:.n“ü: de artistler cemiyeti İ A” saikai ihtiyacla bu «Son Pastav nın edebi telbrikası: 94 HŞTT T A A YN $AE . e N — Ahdullak bey! Ağzından, gayri ihtiyart fırhyan bu sayha üzerine o adam — durdu, döndü. Gözlerini avlunun k h BETA MN Yazan: Ercümend E rem Talu kızı. Arab, böyle bir tesadüfü hiç ü- mid etmozdi. S ikalek hk h h de iki b ğ ( S SA ğına alıştırmak için kırpa kırpa, ge- sin geldiği tarafa atfı nazar etti. Ge- ne bir şey farkedememiş olacak ki: — Ule, sen kimsen? diye sardu. Şivesinin hususiyeti, onun Arab Abdullah olduğ şüphe bırak makla beraber Müjgân daha emin olmak istedi. — Siz Abdullah bey misiniz? — Evet, hanımım! Evet, sulta- nım! Evet.. kurban! — Beni tamımadınız mı? — Yol Tanımadım, vallah, bil- .%;A tla kîî"h' kendine te- t idare heyeti — idik, çıl ğu merdivenden inerek Müjgüna daoğru geldi. — Sen misin, kızım? Ne arıyor- sun burada? sunuz? Bu sabah ötemi berimi ak- m. gelmiştim.. Saim efendiyi has- ta DS B-k n * kalak Arab Abdullah, çipil - gözlerini ek, p a — Olabilir, amma.. — Yok, yok! Onu kandırmış- İlar.. tuzağa düşürmüşler, O itoğlu itler. Ben onların yuvalarını yapa- cağım, Söyle bakayım: Sen neden aşağıdasın ? — Mutfak pislik içinde. Demin- denberi bir yandan onu temizliyo- rum, bir yandan da hastaya çorba pişiriyorum. — Âferin, kızım! Hüda senden tTazı olsun, Helâl süt emmiş diş eh- İine böyle yakışır. Hele bir yol, ko- canın yanına çıkayım. Şu saat, ken- di nasıldır? — Dalgın bBıraktım.. rum. Hastalığı ağır galiba, Abdullah, hastalığın filhakika ağır olduğunu, Saimin her iki ciğe- rinde birden azatürree» — bulundu- ğunu biliyordu, Böyle iken: — Değil, maşallah! dedi. İyi ba- kılırsa çabuk davranır. Gayri sen hurad korku yok. Bilmiybe bızkı hizli kir kta diy teheyyüç du. Bu onda teessür ve — Güzel ettin, hanşım kızım! de- Çıkmağa davranıyorken, Müjgân tekrar onu lâkırdıya tuttu. — Benim burada kalmam doğ- i'dam değil. alâmeti idi. er. Sevaba girdin. Kocan kötü a- meğe hakkı var? — Saim efendi ile aramızda ni- kâh yok. Mahalleli.. Arıb kızdı.. — Mahallelinin sülâlesinden, haltetmek? Hepsi imam uydurması. Gittikçe artan bir öfke ile sözü- nü şöyle ikmal etti: — Daha olmazsa, şuradan bir adam daha çağırırım, nikâhınızı kı- yıveririm ben! Müjgânın bu aralık ufak bir te- reddüd geçirdiğini farkeden Arab Abdullah bunu başka türlü tefsir e- derek: — Korkmal dedi. Ban şeriatin hükümlerini o keratalardan daha Yeleğini yukarıya çekip, kuşağı- nan kıvrımlarını dolduran silâhları gösterdi. — Bunlar varken burada, Ab- dullahın yaptığına, yapacağına hep- si de boyun eğer. Kadın, söyliyeceği şeylerin — ya- bancı kulaklara aksinden — karku- rü mu? il2 Kimin ne de- — Bey amca! dedi. Ben sizden başka şey danışmak istiyorum. ; söyle, — Saim efendi ile bir defa ev- lendim, hayatım bir cehennem ol — Siz bana bir baba kadar ya- kınsınız.. -— Ondan şüphen olmasın, kı- zim, — « Onun için her şeyi sizinle apaçık konuşabilirim. Ben ilkönce- leri, kocamı çoak sevdim.. Sevmeli ya, kızım. — Lâkin, sonraları, o bana fe« na muamele ettikçe benim duygu- larımı teptikçe ben ondan — soğu- dum.. — Zararı yok. Simdi nikâhınızı. tazeliyeceğiz. Nikâhta keramet var- dır. Gene seversin. | — Sevgi.. bilmem. O e'hete ins san kendi hükmünü — geçiremiyor.| Elde değil o. Fakat ona bakarım,| onu sayarım.. ona, eğer beni hoğ. tutacak olursa, sadık bir can yoldas şı olabilirim. |

Bu sayıdan diğer sayfalar: