ş ME e Fe Gri Lem Şabi ; d D 7 5 X O munu görmüş ve henüz perişanlığın © Mideyi ve sinirleri tahrib etmiyen HO şarab, bu eski Fransız içkisinin yeni- MW den rağbet bulması için birçok ted- Alkolizm ve Mili müdafaa Yazan: Muhittin Birgen,,.# elâketten (sonra dünyayı büsbütün başka bir zaviye - den görmeğe başlıyan Fransızların kendi kendilerini tenkid hususunda | #arfettiğleri gayrete bakarak bu mil| İetin yakın bir zamanda (kendisini yeniden canlandıracağına hükmek - mek kabildir. Filozof şairin dediği gibi, «kişi noksunını bilmek gibi ir- fan olamaz!» Buğün de Fransa bü- tin samimiyeti ile kendi kusurları kendi kendisine ortaya âtıyor. Geç de olsa, Fransa, bu, kendi kendisine karşı samimi oluştan elbet istifade edecek ve elbet yakın bir zamanda canlanacaktır. Mağlöbiyete takaddüm eden haf- talarda bütün kabahati beşinci kolu- na atfeden Fransa, bugün felâketin | sebeblerini siyasi edebiyatta değil, SON POSTA Bir tilki ormandan gererken bir ağacın dalında âğsnda büyük Li parçası tulmuş bir karga gördü. peynir daha derinlerde ve cemiyetin bün - yesinde ararken son günlerde alko- izm üzerinde durdular. Temps ga- zetesi birkaç rakam verdi ve bu ra- kamlar bütün O gözetelerde O bahis mevzun oldu. Bu takamlarma göre, Fransa, Avrupanın en fazla içki sar- Şfeden memleketlerinden biri imiş. Meselâ, Fransada 80 nüfus başına bir meyhane düşerken Almanyada bu miktar 270 de bir ve Finlândiya- da 5000 de bir nisbetini buluyor - muş. Harb esnasında Fransa başku- yandanlığı karargâhının aldığı not- lara nazaran da ordu içkiden müte- vellid uzvi hastalıklarla içkinin si - mir üzerinde yaptığı tahribattan ileri gelen sinir hâdiselenin, geçen harb- dekine nisbetle, çoğalmış olduğu an- Jaşılıyor. * Bu müşahedeler üzerine Fransa, kendisini kemiren alkolizm hastalı- ğına karşı mücadeleye geçmek lüzu- ilk günleri geçmediği halde bu işe başlamıştır. Fransada bütün kuv - vetki içkiler piyasadan kaldırılıyor. X içkilere saba genişletiliyor. Meselâ birler alınıyor. İçkinin herhangi bir cemiyet için-| de uzvi olduğu kadar içtimai tahri-| X bat da yaptığı muhakkaktır. Meselâ, gene Fransada neşredilen rakamlara göre geçen harbden evvel Fransa -| daki delilerin adedi yetmiş bin ka-! 'darken, yirmi sene sonra bu miktar| yüz yirmi bine çıkmış. Fransada nü- fun atmamış olduğuna göre deli miktarındaki bu yükselişi müteh sıslar bilhassa içki kullanmaktaki if Tata atfediyorlar, i İçkinin yaptığı maddi ve manevi | tarhibatı bep biliriz. Fakat, bunun günün birinde bir milleti, bir de milli iafaa bakımından zayıf düşüre-| ceği hiç hatıra gelmezdi. Fransanın tecrübesi herkesin gözünü bu nokta Üzerine de çekecektir. * Geçen sene, bu sütunlarda yoz - dım bir makalede içki kullanma nisbetinin bizde de artmakta oldu ğunu gösterir birkaç rakam vermiş ve «çok içiyoruz!e diye bundan şi- Kâyet etmiştim. Bugün bu meseleyi bir kere daha hatırlümakta o elbet W fayda vardır. Bizde, bir taraftan »-| nü pek sakınmıyan o dostu bahçı- İM Tehitlak ispirtolu içkiye karşı bir mü-| vana dönmüş: endele açmak çok hayırlı olur. Fa - İÜ kat, mücadeleyi müessir yapmak için X bilhassa Almanyanın başlıca ; onu büsbütün menetinek değil, ha- fil ispirtolu içkilere geniş bir istihlâk sahası vermek lâzurdır. Şaraba ve içkisi olan hafif ispirtolu rakıya karşı mümtaz bir mevki vermek ya biraya AK işlerin başında gelir. ek, sekiltir Birgen seemenanmesssnsnesearausssesususersasanaanna ana İnsan ne kader kuvvelk öir Olursa olsun aslında mevcud saliyei bilgiye ve ne derece derin bir zorüya malik le «inanmak zâfınıs dalma muhafaza Ağustos 17 Sözün kısası m. Pınar coşmuş. Naam E. Erem Taba Pp imar coşmuş. bu yil zaten ieyezan yıl, Birçok | ilâ yeilerimizde sular kabarıp ortalığı | basarken Beyoğlunun bilmem han İsi bahçesindeki, - adını biliyorum amma, bedava reklâma lüzum yek pinarın da coşmasını neden (tabii görmemeli? Evet: Pınar coşmuş. Bazı sir ler netamelidir; imüsemmasını va- şaflandırmakla kalmaz. Ona, kendi ifade eylediği mefhumun icablarını ördürür. Meselâ Ertavaş kav- Durgun miskinleşir, Pirat da coşar. Lâkin, diyorlar ki onun cöşmnt isminin iktızası olmakla (o beraber, mesleki ve san'atı bu coşkur i, mizacları yumuşatır. Hattâ, akitler, ozılı delileri, oonlara musiki dinleterek yatışırıslardı. Ve bizim eski Süleymaniye bimerhane- — Senin ne güzel sesin var, karsabaşı, bana bir şarkı söyler misin? diye eder. Bu, onun esaslı hastalıklarından biridir. Bu haslalığı tedavi için an,|8inin vekfiyesinde, delilerin tedavi- seslendi. Karga büyük iina ile peyniri gazasından pençesinin arasına uldı. Bonra ötmeğe başladı, O zaman da tilki: — Bu karga, «Lafontens in hikâyesini okumuş, diye söylendi. Tarihten /6« fıkralar Orta yaş, şirinlik duası, incir fidanı... iyi Yeğenim Ali Ektem Uşaklığile: Senin o kadar sevdiğin ve vefatı fncinsma o kadar yandığın Halil Vedad için yazılmış bu yazılan, işte, seninle beraber birçok dostların 1s- Tarına mukavemet edemiyerek ni- hayet neşre karar veriyorum, Bana zannettirmek istediler oki bu yazılar bir san'at eseri ve bir ibret dersi olmak üzere iki cihetle mü- himdir: Birincisinde aldanıyorlar, Bunlarda san'at namına hiçbir şey- ler yok. Bu, meselâ İngiliz şairi Young-un kızımın vefatı nazmettiği «Gece düşüncelerin ese- ri Bedü, Recaizadenin sevgili oğlu Nejadı ölümden kurtaramadığı za- man yazdığı en nefis kitabı okabi- linden edebiyatta bir mevkie hak iddia edebilecek bir eser değildir, sadece bedbaht bir babanın mazlum bir oğlu için ciğergâkmdan kopan sakin fakat derin bir hicran ahid bir bedbaht baba ki kara toprakla- ra düşen üç yavrusundan sonra kendisini de oraya pek yaklaştıran bir zamanında, hayatının en büyük saadet ümidini, en kıymettar iftihar medarını da bir kaza darbesine kur- ban gitmiş görsün. İkinci Mahmudun gözdesi Halet efendi, parlak zekâsna ve mükem- mel tahsiline, geniş malümatına rağ” men, sonsuz İursları ve meş'um te- sadüflerle, on üç yıl süren oikbal devrinde memlekete ve imparator-! luğa büyük (kötülükleri dokunmuş bir devlet adamıdır. Halet efendi, çok güzel bir adam idi, fakat, bu güzel yüz, gaddar, za- lim, hunhar bir yaradılışm maske ol- muştu. Bir gün Halet efendinin kindar tesirleri ile bir delikanlının idamma hükmolunmuştu, Genci kurtarmak istiyen birkaç şefaatçi çıktı, efendi hazretlerinin ayağına okapanarak merhamet, af dilediler. Hâlet elen- dinin dudaklarında müstehzi bir te- bessüm belirdi: — Birine gençtir yazıktır, öbü- rüne ihtiyardır yazıktır diyorsunuz, idam etmek için her vakit orta yaşlı adam nereden bulalım?! Cavabını verdi. Halet efendinin hakkından gele- mediği ricalden bir Köse Canib e- fendi vardı; çok çirkin bir adamdı. Bir gün, bir alayda, seyircilerden ih- tiyar bir kadin, genç ve yakımkkı, güzel bir adam olan Halet efendiyi pek beğenmiş, ellerini o kaldırarak, yüzüne karşı, yüksek sesle: — Maşallah... Masallah... Rab- bim padişaha seni şirin göslersin!.. Diye dun etmisti. Halet efendi hemen dönmüş: — Harıml, Haniral. Sen o dun- yı arkadaki şu efendiye etl... Diyerek Canib efendiyi göster“ Evet, bu yazıların san'atla, edebi- yatla hiçbir münasebeti yok, yalnız sadeliğinin den çvkan öyle bir fecaati var eğer buna bir kıy- met atfetmek icab ederse, yalnız bu kâfidir. Yazıları basılmak üzere geçirirken, yapraklarını yavuş vak vaş, şurasında burasında irkilip du- tarak çevirdikçe dikkat ( etmemek mümkün olmadı: Bütün sadeliğine, her türlü san'at ziynetlerinden çip- Ikadar, hergün, her üzerine | gözden | işti, Haelet efendi, gün, çok yakın laklığına rağmen, muhtelif safhala- cak ii Birincisinin derler, 3 biten hâdiseleri tı tecrübeleri de nldan Eserin bir ibret dersi olmasına gelince: Bu, doğrudür. Ond rülecek ki oğlumla, dünyaya gözle- rini açtığından başlıyarak kendisine hiyanet eden hayata son bir nazarı nefrin attıktan sonra uyanılmıyacak bir uykunun derinliklerine dalına t, her adi meşgul oldum; hayatımla, bi kudretimin ile, onun mevcud yeti öyle biribirine dolaşmiş, biribi- rile bir sarmaşık olmuş idi ki hiçbir kuvvet onları ayıramıyacak zanne- Yunabilirdi; tek o, ne kadar iyi ye- tştirilmek mümkü; öyle yetişsin öyle yetişti, öyle serpil- sonra, rüzgârn hain o darbesile künden koparak yerlere - serildi, ortada yalnız sarındığı, tutunduğu, çürük, kof, kendisine hayat ve neş- ye veren taze yeşil kisvesinden sıy- nlveren çıplak, kökünden başlıya- rak. varlığın kemiren bir kurd ile vdesine, yapraklarna kadar sok gun, harab bir köhne ağaç kaldı. Dediler ki evlâd acısın ölçecek bir miyar yoktur. Bu da doğrudur; fakat belki yalnız tek bir omiyar vardır: O acıyı ihata eden hatıralar ne kadar çok ve zengin ise, sarfedi- len emekler ne kadar ağır ve bol, bunlardan hâsıl olan neticeler one kadar "dolgun ve mes'ud ise duyu- lan acının ateşi de © nisbette yakı İcadır. Aralar ve babalar için çıka- lenk ibret dersi de buradadır: Ço- cuklarına fazla bağlanmatınlar, on- larla fazla sarmaş dolaş olmasınlar, her seyi mukadderatın hükmüne ve onların varlıklarını Erhamürrabimi- nin siyasetine bıraksınlar. ocuğum! Senin de iki güzel ve adına hafıza, ikinelsininkine kafanızın içinde daima canlı o! her vakit gözönünde bulundurunuz, Bir acı hikdye,, hakkında Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil Acının ateşinden sana bir küçük kı- vileim bile sıçramasın. Amcan: H. Z. Uşaklığil * Yazıları okuyacak olanlara birkaç söz: Bu yazıları görecek olanlar eğer önü yazanın daha evvel başka yazı- larını görmüş iseler, onları unulma- hıdırlar,. Bunlarda edebiyat yapmak, san'at göstermek istiyen bir adamın kalemi değil, yalnız türlü emeklerle vücude gelmiş sevgili o yavrusunun bir zulme kurban gittiğine o yanan, ömrünün son yıllarını göz yaşlarile, ah ve enin ile sürükleyen makhur bir babanın ateşlerle dolu kalbi vardır, Bunları ne için yazdım? Sadece bir sebeble.. onu doğduğu günden toprağa gömüldüğü sante kadar ya- şatmak, onun hayalile, günlerin, yıl- ların teakubu ardından giderek im- kün dairesinde kendisile beraber bulunmak için... Vedada yakin o- lanlarda, aile halkı da, istedikçe bunlara bir göz atarlar ve ağlarlar. Ben; ağlaya nğlayn yazdım. fakat |baskaların ağlatacak kaçındım, Kalemi her türlü İkaygılarından azade, serbest birak- tım. Bu isbat eder ki bu neşredilneğe mahsus olarak yazıl- İmiş değildi, Bunlar belki yalnız sile (evrakı arasında kalsaydı daha iyi İolurdu; fakat bana temin etmek is- tyenler oldu ki bütün babalar ve analar böyle bir facianın etrafında toplanıp sıkı bağlarla kulan bir aile efradı kak ve, bunun içindir ki onun bikâyesi İyalmız bir mahdud derenin | değil herkesin malıdır. Buna kandım ve onun için eseri tesir sanialardan | yazılar bir dostu ile Konağının bahçesinde!'ri sükün içinde deveran ede ede öy- geziniyormuş. Bu sırada, bahçivan İle bir neticeye vâsıl oluyor ki; ora- bir incir fidanını söküp atmış. Sözü-İya kadar bütün birikmiş olan int. balar, birdenbire cidannı yararak müthiş bir tarrake ile patlayıp fışkı- — Bahçıvanbaşı!. Bu fidanı at-/ran bir kızgın buhar tesirini yapıyor, ma, birinin ocağına dikmek için €-| oHaniya bazı facinlar, bazı neşi- fendi hazretlerine lâzım olur! deler emiş, yayıla inkişaf edip dururken böyle Hâlet efendinin konağı, zamanı-|bir istihzar devresinden sonra, nı nin en parlak san'at ve ilim mahfel-| şihan, ciğerleri parçalıyarak, O gö- rinden biri olmuştu; her akşam |güsleri yırtarak kopan bir feryad birçok alim ve şair toplanırdı. As-| tuğyainle sönüp gider; bu Yazılarda üstadları bu toplantılara rn emasii da böyle bir tesir var, yahud bana başka bir et verirlerdi. Hâlet| öyle geliyor, belki ayni acıyı duy- efendi, kendisine zarar dokunmi-|muş olan babalarda, yahud onların yan kimselere karsı daima lâtufkâr olmuştu. En son, Mora isyanında tuttuğu yol, kendi başını cellâd ke- mendine, devleti de büyük bir kayıba sürüklemişti. — R.EK acılarını tahayyül edebilecek olan- larda da bu tesir hâsıl olacaktır. Herhalde bu, aranılarak iltizam ile yapılmış bir snnia değildir. facianın kendisinden doğan bir neticedir. İSTER iNAN, Taksimde İstanbul “çehrinin gururlanabileceği “yeni güml bir gazino açıldı. Küşad resminin üzerinden üç beş gün geçmişti ki, bir itiraz işit. tik: — Garsonu ecnebi, fiati pahalıdır, denildi. « Söadiyede güzel bir plâj, gazino ve otel vardır. Sırf şahsi toşe5tüs mah. sulüdür. İnkişaf halindedir. Daha du genişliyebilir. Fakat geçenlerde bir hâdise olduğunu duyduk: i — Pazla ücret alınmış, sabit tutuldu, sahibine ceza verilecek denildi. Taksim gazlnasınun müsteciri imüesesesini pahalı yapmakta haklı, Sündiyenin sahibi de müşterisinden eksira ücret istemekte mazurdur, de. miyoruz. Elbette eksik yaptıkları, kabahatli bulundukları bir nokta ola, caktır. Bizi düşündüren muadele büsbütün başkadır, ardır ki sükün içinde yayıla| İSFER , İSTER İNAN, iSTER zeki yavrun var: Hasnun ve Bey-İneşre karar verdim, yalnız te - zun. (*) İsterim ki sen de bu ibret | menni ederim ki onu görecek olan- dersinden kendine bir puy çıkara /lar işte yu satırlarla izah edilen mak- sın, Onları çok fazla sevme, oAhllsad ve amili unutmasınlar. Acaba bu mümkün müdür? Herhal « de çok sevmek için çalışma, onlarla pek fazla uğraşma, kendi hailerine bırak, büyüsünler, serpilsinler, daha riyade kendi kendilerine yetişsinler, sen şefkatinin hamlelerine galebe| etmeğe çalışarık uzaktan bak, nel — kadar kabilse o kadar... Dua ederim ki daima onları böy- le bir mesafeden gözetirken her za- man göğsün nr ile, iptihac ilelzerine Şehir tiynirocunda o Casliyet kabartın ve hiçbir zaman bu müthiş) başlamıştır. Tepebaşı tiyatrosu tamir edilmekte ve Fransiz tiyatrosunun. (9) Haznun ve Beyzun, bu İki isim) pek eskiyen koltukları yenilenmekte, bahsi geçen yavrulara doğdukları|dir. Şehir tiyatrosu bu seneki faaliye. gün bizzat büyük ameaları F Zi-|te Şeksper'in meşhur? «4Otel'os irajedi- ya Uşaklığıl tarafından konmuştn. İsile başlıyacaktır. İlk yazıyı Salı günü okuyacaksınız. Şehir tiyatroları tamir ve tanzim ediliyor Tiyatro mevsiminin yuklaşması Ü. iNANMA! Londrada bütün dünyanın en büyük lokantasının mutfağı bir Fransiz gefinin idarezi altındadır. Münhasıran Fransız re İtalyan aşçı ve garson. lar tarafından işletilen lokantalar da düzünelerle sayılır. Pariste her b olelde Ewişterilerinin milliyetine göre üç beş tanc İngiliz veyâ Alman gerson vardır. İstanbula mümasil her Avrupa şehrinde de tarifesi vasaltan belki defa fazla yüzlerce müessese mevcuddur. Orslarda tabit, hatta zaruri görülen burada niçin temamen aksine bir hükümle karşılanır, ve hangi memleketin ölçüsü daha doğrudur Hüdise üç garsonla bir kadehin flatından çıktı. Esasında küçüktür, fa. kat biz düşünmeye değerinin büyük olduğuna inanıyoruz. Ey okuyucu 7 iINANMA! 4 «ine faydalı olur diye, hergün meh- terhane takımının o avlada nöbet vurması yazılı Şa halde?. Nasıl olmuş ta, san'a- tının bihakkın ekli olan Pınar böyle birdenbire galeyana gelmiş, tuğyan etmiş?. Alaturka musikinin inceliklerine ermemiş olanlar hâdiseyi piyanistin bir falsosundan ve Pınann bu fal- soya tahammül edemeyişinden çık- tı, diyorlar. Bence hakikat öyle değildir. Pi- narın âsabini bozan, onu birdenbire taşıran, bir gecenin tek bir vakımaı olamaz. Onun bu coşkunluğu, bü- tün bir mevsimin biriken sinirlenme- lerinin muhassalısıdır. Ve asil ka- te bizde, bu zamanın, bilgisiz saz dinleyicilerindedir. Öyle ya, eskiden, saza müdahale edilmez, o da çaldığı fasılların tek- (Devamı 6 ncı sayfada) Sabahtan Sabaha İ Kundaktaki sakallılar İğ istanbul mebusları halkın ih. tiyaşlarını anlamak için hergün ,ğ bir semti ziyaret ediyorlar, Bu İĞ toplantılarda neler komuyuldu . ğunu kısmen gazetelerde oku - İÇ dum, kismen dostlarım olan İğ meb'ustardan dinledim. Evve ki gün bir senit halkının Arzuları dinlenirken bir vatan . daş şöyle bir şikâyette bulun , muş: — «Geceleri umumi bahçelere kundakta çocuklar getiriliyor. Mu masumlar ayazda üşüyüp nezle oluyorlar.» Şikâyet çok masumanedir. Sa» mimi olduğuna da şüphe yok. Fakat üyle zannederim ki meh , usların ve parti erkinının din . lemek istedikleri ihtiyaçlar hu gibi iptidai cemiyet terbiyemire ali masumane Şikâyetler değil dir, Yalnız geceleri dğil, vapur ve trenlerin hineahınç dolduğu, de. »iz kıyılarının, eğlence yerleri - nin mahşer haline geldikleri Pa, sar günleri de kundaktaki yav. rularını heybe gibi yüklenip s0. kaklıra düşen aileler pek çok. Şüphe yok ki manzara hem çir. kin hem gülünçtür. Fakat bu ni. bayet bir aile terbiyesi, bir ce - miyet terbiyesi, bir görgü ve ter, hiye hatasıdır, Tiyatrolarda fıs. tik fındık yiyen pisboğazlar, yük. sek sesle konuşan saygısızlar, sokakların kuytu yerlerini kir . Teten terbiyesizler velhası ol gun bir cemiyetin ayıb ve çirkin kabul ettiği hareketleri yapan bir çok münasebetsizler olduğu malümdur. Fakat bütün bunları Parti teşkilâtı Me nasıl meşgul edebiliriz. Ben cemiyet terbiye - sinde belediye yizam'arının mi, esir olduğu fikrini güderim, Bu iş de olsa olsa nihayet beledi yeyi alâkadar eder. Geçm Pazar Büyükdere rıh - tımında alamod sapka'ı, empri, me elbiseli, mükemmel kava fürlü, buvaleti kusursuz, boyası. na, badanasına söz yek bir ha, nımefendi küçük çocuğuna #5 İnlt rıhtım üzerine çiş ettirdi. O şik hanimin bu hareketine be- nimle beraber bir çok'arı şaşa . kaldılar. Buna parti ne yapsın? İstan, bul meh'udarı ne desinler? Çekirdekten adam olmamız $- cin beledivenin bine göz açtır . maması lârım. Kundaktaki eo cuğun dünyadan haberi yek tur, Asıl kabahat hâli kundak. tan cıkamıyan sakallı hehekler, de, bizlerde! ue