16 Mayıs 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

16 Mayıs 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA | Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil L- “BME May& 16 İYAT II Yazan: Halid Misaller pek çoktur, Her edebi nesil, bu) Bir genç şairin hiddeti Fahri Ozansoy bundan çıkan netice bu! Ark anlayın, © (İttihad ve Terakki ) iktıdar çırpıda ve bu zihniyette zayallıları hermünekkidlik gittikçe he güç bir s9 zaman yetiştirmiştir, Böyleleri on ufak)|halini alıyor. Methet bir türlü, etme bir tenkide #ahammül edemezler, daha ilk! türlü! Gençlerden birini methettin mi, ö- eserlerinde dühilik mertebesine yüksel -! tek kızıyor, vay beni unutmuş diye! Met- diklerini sanırlar, bu sebebden © yalnız hedilen de ekseriya şöyle düşünüyor ve medih ve alkış beklerler. Fakat bakarlar şöyle konuşuyor: «Beğenmeyip'de ye ya- mevkiinden çekilirken... Dahili teh'ike - Bir istifa daha - Bir hikâye - Talâtin bir gece ziyareti - Meselenin halli - Hünkâr tasv.b ed'yor - Hatırdan çıkmıyacak bir dakika #marelere karşı gafil kalmakta ısrar yanlara müfid olabilirdim, Bir gün orada) — Onu da siz yapınız, dedi, ve ayrık edenlerin bile sarahalle gördükleri bir bana bir zair geldi. Eski talebemden bi- dılar... r © hakikat vardı: Halâskâran hareketi Ar - navudlukta bir isyan uyandırmağa mü - «. Onu görür görmez sanki bir aydınlık! içinde mektubun altına bir imza konu - Ertesi gün sabahleyin erken saatte üç kişi buluştuk. Gece ziyaretini tafsilâtile vaffak ais sonra bunu, Balkanlar- vermiş oldu. Mektubu yazan da, belki | anlattım. Lütfi Beyle Tevfik Bey Talâtın da bir tehlikenin takibi o beklenmeliydi. düşünen de, ve bana bir müddet daha ya-, mütaleasını pek doğru bulmakta ittifak Bu tehlike ne suretle tezahür edecekti, çamak hakkını bahşeden de benim ge « bu bilinemezdi. Balkanlarda muhtelif un- rek talebemden iken, gerek sonra Har « surların rekabeti, aralarında hiç bir za - biye: mektebinde tahsilde iken dalma man itilâfa müncör olamıyan hased his- siyatı öyle tozadışrdan müteşekkil bir müvazene temin ediyordu ki bu,her vesile ile Türkiye için bir selâmet çaresi teşkil etmişti. Buna -be'ki gene intizar oluna - bilirdi; fakat her halde kat'i bir neticeye vüsulü artık aşikâr olani İtalya ibtilâfını ortadan kaldırmak, o taraftan serbest ve müsterih kalmak lâzımdı. Trablusgarb meselesi üzerinde uzlaşmanın bütün e - sasları bir karara raptedilmek üzere idi, buna yalnız resmi bir mahiyet vermek kalıyordu, bu da bir gün meselesiydi. On- dan sonra, memleket için dahili bir teh- like halini slan halâskâran işini tesviye etmek, vatanın emniyeti için yeğâne va - sıta olan orduyu sirayet dairesini tevsi etmek istidadını gösteren . bir fesaddan kurtarmak lâzımdı. Bunun çaresi ne olâ- bilirdi? Arhavudluğu yatıştırmak, bu fe- sad tehlikesinin önüne geçmek için belki İttihad ve Terakki cemiyetinin hükümet- ten çekilmesi, muhaliflere meydanı ter- ketmesi Tâzvm gelecekti. İşte memleketin başında bulunan kuv- vet nihayet böyle bir hamlei fedakârane- yi göstermeli miydi?.. Cemiyetin merke - zi umumisinde buna taraftar olanlar da, aleyhtar bulunanlar da yardı. Nihayet bir gün alinan kürar Said Pa- şanın sadaretten istifası şeklinde tecelli etmiş bulundu. Bu, İttihad ve Terakki cemiyetine müstenid o'an hükümetin mevkiini muhalefete terketmesi demek- &. Halâskâran artık sevinebilirler, vatanı kurtarmış olmakla göğüslerini kabarta bilirlerdi. Halâskârandan bahsederken bana gö len tehdid. mektubun tekrar rücu ede - ceğim: Aradan haftalar geçmişti. tehdidin fiili bir neticesi görülmemişti. Kendi ken- dime gülerek: — Zâhir! diyordum; bu- güne kadar bana para kazandırmıyan €- benden bir büyük birader sıfatile mun - venet gören bir genç... Tekaüde sevkedilmiş, açıkta kalmış İdi; ve lütfüne alışkanlıkla eski müalli - mine bir iş için müracaat ediyordu. Hiç düşünmiyerek delâlet etmekten çekin » medim, | Hazreti Aliye bir muhibbi: - Filân, de miş; senin aleyhinde pek kötü şeyler söy- iyor - inanmam, diye” cevab vermiş Hazreti Ali; ben o adama hiç bir iyilik yapmamıştım. Aradan gene birkaç sene geçti, bir gün gene bu adama bir Boğaziçi selerinde te. | kısmında. sol taraftaki köşe odasında idi, | sadüf ettim; beni gördü, ne duydu, bunu tahlil etmek pek zor bir iş, her halde görmemiş oldu ve asık bir çehre ile'ö « nümden geçti, tâ uzaklarda bir köşeye o- turup sindi. Garabeline mebni kaydettiğim şu bir kaç satırlık istitraddan sonra Said Paşa| heyetinin İstifasına rücu ediyorum: O' gürün gecesi geç vakit Nişantaşı konağın- da bana haber verdiler: Talât Bey bir-| kaç kişi ile böraber geldiler. sizi görmek” istiyorlar, İndim, onları yazı odasında bu'dum, Talât simsiyah idi, Merkezi. umümiden iki kişi daha vardı: Eğer hatırımda iyi! kalmışsa, Hacı Âdil ve doktor Rüsuhi... | Onlar sustular, yalnız Talât çabuk söyledi: — Halid Ziya Bey! dedi; sizden bir hizmet istemeğe geldik. Şimdiye ks-| dar sizden bir şeyler istememiştik, ona (Atcet te kalmamıştı; fakat bügün ihti - yaç var... Dürdü, sonra devam etti: — Hiç kalamıyacağız, acele işlerimiz var. Hemen söyliyeyim. Hünkâr yarın bir sadrazam tayin edecektir. Bu, kim olursa olsun, yalnız Kâmil Paşa olmasin... Talâtin bu sözü izaha muhtaç değildi Cemiyetle Kâmil Paşa arası o kâdar a- şıklı ki bu açıklık her iki tarafın birbi « ettiler. Sonra birdenbire Lütfi Bey mu - ammanın balli çaresini bulmuşçesma mu zafferiyetle ayağa kalktı: — Öyle bir sadrazam Jâzım ki ne bir tarafa, ne öte ta- rafa mütemayil olmasın, ve mademki or- tada bir zabitan İsyanı var, Askerlik ha- iyatında herkesçe muhterem sayılan bir adam olsun. Ve hatırına gelen müstakbel sadrazamı bu suretle tavsif ettikten sonra ismini söyledi. Derhal biz ikimiz de bunu pek muvafık bulduk. Mesele hünkârın reyine kalıyordu. O da merakından mabeyne pek erken çıktı ve derhal bizi davet etti. Yıldızda ma- beyn dairesinin hünkâra mahsus olan iç Bizi karşısına oturttu, mertebalerimize göre sıralandık. Teşrifatta ileride başma- beynci, sonra başkâtib, daha sonra fkinci mabeynci gelirdi. Hünkâr hemen âcelesinden, mukad - demeye lüzum görmeksizin sordu: — Ki- İmi sadarete geçireceğiz? Lütfi Bey derhal atıldı ve eshabı mu - cibe makamında küçük bir mukaddeme- âi: — Ahmed Muhtar Paşa... Hünkâr hiç tereddüd etmeden: — Pek muvafık olur! dedi ve Talâtin istediği bu suretle kendiliğinden husule gelmiş oldu. Hemen Ahmed Muhtar Paşa davet e - dildi, bir kısa zaman sonra © mabeynde benim odamda hazır bulunmuş oldu. Bit- tabi hiç bir şeye muntazır değildi. tâ ki başmabeynei ile! başkâtib karsısında, a - yakta, iradei sehiyeyi tebliğ ettiler. Bu dakika, hatirlardan hiç bir zaman silinemiyecek bir dakika oldu. Bunu ayrıca hikâye etmek zahmetine değer, Halid Z Harb sigorta primleri yeniden yükseldi Londradan gelen haberlere göre Ak- debiyat, hayatımı kazandırmak Süretila 'rine hasmı car olması şeklinde tefsir e -'denizde harb sigörta nisbetleri yeniden mükâfat vermekte devam ediyor. Bünu gü'erek düşünürken diğer bir Jdilebilirdi, Maamafih Talâ; ayağa kalka- rak veda ederken maksadı izah etmeğe| Jartırılmıştır. Bu miktar İtalya ile memleketimiz a şeye saplanmış kalıyordum Mektubun lüzum gördü: — Bizden sonra Kâmil Pa- yasmda yüzde beş. İngiltere için yüzde yazısı... Bu yazı gözümü isiriyordu, ona Aşina çikivordum, Belki yâzinin sahibi ayni zamanda müsveddenin de sahibiy »| di; belki hem tehdidi, hem hayatını bah-'dir ederim, fakat hünkâra ne suretle bu na ilâveten harb rizikölarinin da” ehem- zorla yazılarını okuta okuta ezberletti. tehlikeyi anlatmak mümkün olur, bunu | miyetli bir miktara yükselişi emita fiat- Yoksa değeri sıfırdır.» şeden atifeti de o icad etmişti. Fakat kim? Aradan seneler geçti, ben rejide mec- lisi idare reisi idim, ve bu sıfatla iş ari- — Üstelik de size emniyet verecek yer- de şüphelendirecek bir vaziyetleyim; Öyle ya; bir genç kizin senelerdenberi sözlü olarak yaşadığı bir akraba çocuğu- nu birdenbire reddederek başkasile ev - lenmesi ö gencin lehinde şehadet ede - mez. — Hayır, “böyle bir şey düşünmedim bile... — Mut'akü bu sözleri «Handan: hoşu- nuza gitmediği için söylüyorsunuz. şanın sadarete gelmesi derek dahilde bir! harb demektir... | Teşyi ederken dedim ki: — Bunu tak- şu dakikada kestiremem. Başmabeynci | ile ikinci mabeynciyi ikaz ettiniz mi? | «Son “Posta» nm edebi tefrikası: 13 İGARİB BİR. m Bu doğru idi ve Zeyneb Nemide Ha -|da fena bir şahid değil midir? nımlarda rastladığı o güzel kızdan hoş - — Bunda sizin ne kabahatiniz olabilir? |larımda nasıl bir kan dolaştığını bilmiyo. beyninin içinde tasarladığı korkunç bir lanmamıştı. Bu sebebden, karşısındaki a- | Suç ana ve babanıza aiddir. damın ne düşüneceğine ehemmiyet ver- meden cevah verdi: — Belki'de,ş Pilhakika o hanım pek — Birbirini hiç tanımıyan iki insanın evlenmesi çok acayib bir şey olmaz mı?| — Evlenmek mevzuubalıs değildir. Sa-| ye mensub olan bir kız bana karşı alçak- |bir iki saniye sustuktan sonra genç kız on gibi şimdiye kadar görülmemiş bir nisbete çıkmıştır. Günden güne ârtan vapur navlunları- larını büyük nisbette pahalılaştırmakta- dır. Nakledenr Muazzez Tahsin Berkand rakı'mış bir çocuk olmaklığım hakkım « (söylemiştiniz. Böyle temiz bir adı kirlet-!dünya ile alâkası kalmamış bir sesle bü- memden korkmuyor musunuz? Damar « rum. Belki de... Halök onun sözünü kesti: — Aslı nesli bilinen, hattâ asil bir aile- hoşuma: gitmemişti: daha doğrusu onun | dece, artık taşımaktan kalacağım bir ismi|ça ve namussuzca hareket etmiştir. Bu, hallerini beğenmemiştim. Manmafih bu,| size vermek ve bu suretle, eskiden ken -|benim için bir ders oldu. *Artık asalete şek bir sesle: sizin ne aleyhinize, ne de lehinize şeha »|disine karşı büyük bir hürmet ve minnet filân inanmıyorum, det edebilecek bir keyfiyettir Sizin ba-| beslediğim bir Amirimin sevdiğ! bir insa- na dair iyi veya kötü bir malümatınız var |na içtima! mevklini inde etmek suretile| ket: gibi görerek reddettiği bu projeye / yavaş yavaş alışmağa başlamıştı. . Eğer /kâh dairesine müracaat eder, muameleyi | mişti. Şimdi hem kendisine, hem de bir — Biraz evvel bana. temiz bir ailenin | karşısındaki adam, itirazlarına mukabe-| bir an evvel bitirmek için müstacel bir iş| kadın yüzünden bu derece azab ve İş - — Benim, .vaktile meçhul, bir ana ve | yegâne çocuğu olduğunuzu ve «Gökalpa |le etmemiş olsa, belki.bu fikre biç yanaş-| bahane,eder, atbablar ve doetla” vasıta | kenre çeken bu. mağrur adama acıyordu. baba tarafından Darülâceze kapısına bı -İların sizinle beraber ortadan kalkacağını |mıyacaktı; fakat o, son derece Ilkayd,İsile on günde bu işi hallederim. Gelecek (ârkası ver) m? — Hayır... bir iyilik etmek istiyorum. Zeyneb, biraz evvel çılgınca bir harr- ki ortada henüz ses yoktur, buna kızar » Jar, köpürürler, sağa sola saldırırlar. Ne çare ki, karşılaştıkları netice gene süküt- tür. O zaman bu bedbahtların kalbini de « rin bir yeistir kaplar. Artık dünyalarına küşkündürler. | Maamafih her vakit böyle de olmaz. Bazan hayırhah bir mllnekkid çıkar, bu hevzühür san'atkArlardan birini veya bir kaçını şöylece bir tetkik adesesinden ge- şireyim der. Maksadı genç edebiyata ve yeni İstidadlara mümkünse bir hizmettir. Bu teşvikten belki daha sistemli çalış - pacaktı! Şiiriri bir şaheserdir, Hele met- hetmesindi, garazkâr diye avaz #Wa? ba- gırırdım» diyelim ki; ne 5y'e, ne böyle, ikisi ortası bir medihte bulundunuz: Ya- ni, ayni şairin iki eserini karşılaştırarak, yukarıda söylediğim gibi arslarındaki bâriz farkları ortaya çıkarmak istediniz. O zaman da işte haliniz benim gibi olur,” Yani her iki eseri de kayıdsız, şartsız methetmediğiniz, yalnız birisine güzel, ö- tekine zayıf dediğiniz için mubakkak hüs cuma uğrarsınız. Halbuki zavallı genç düşünse ki, sizin ondan bahsetmeniz bile kendisi için bir kazançtır, İsmin; deha malara ve daha iyi eserlere yol açılabi - Jeceğini düşünür. Zira münekkid bu su - iretle #adece vazifesini yapmaktadır. fazla okuyucuya duyurmak imkânını ek de etmiştir. Fakat mümkün mü? O, böy- Evet, bu vazifesini yapar ve ne yazık İki bu Yünden başı derde girdiği zaman - lar da olur. İşte çok acı bir hakikattir bu, Melek de olsa. en samimi münekkidi çi - Jeden çıkarır, Şimdi başıma geleni anlatayım, öte «| sini okuyucularım muhakeme etsin. Geçenlerde «Son Postas da Üstüste iki makale yazarak meşhur, gayri meşhur birçok genç şâirlerden bahsettim. Eserle- rinden parçalar ve hattâ tam şiirler ik - | tibas ederek bunları tanıtmağa, etrafla » Irında alâka uyandırmağa calıştım. eza bu işten nadim de değilim, bir vazife le düşünmez, düşünemez. Bu sebebden geri bir zihniyetin gülünç bir timsali ola» rak ortaya çıkar. Buna dâ âdımamak el- den gelemez, ği Burada Fecritti şairlerinden Emin Bü- lendin «Gurur» isimli meşkur şiirinin şu beytini hatırlıyorum: Fakat dehama, fakat kâinst-ı ilhama, Fakat cikan-i kemalâla kaşı sus. v6 çekili Nevzuhur şair de münekkide böyle hay kırıyor, Pekâlâ, bundan sonra ismini ağ- zımıza almayız. Nasıl ki bu yazımda da almadım, Başkalarına gelinee karışmam, Artık onlar da bu ismi deslurla ağızları yaptığıma inanıyorum, yalnız bir teşek- ikür değilse bile küfür ve tezyif işiimeğe de hak kazanmamıştım sânırım. İşin ada- let tarafı budur amma, gel gelelim her | Cenab Şehsbeddinin, Ra'f Necdetin genç şair (yahud kendisini şair zanneden | vecizeleri meşhurdur. Bır de merhurü her delikanlı) benim bu samimiyetimi Agâhın «Davuldan sesler. i bir zaman - anlıyacak yarsdılışta değil! Nasıl ki iç- lar hayli okunur, zevk verirdi. Zaten dün İerinden birinin İstanbul Tecmnaların -! ya edebiyatını da gözden geçirirsek, bu dan birinde çıkan iki ayrı şiiri hakkın -! suretle vevizelerle meşhtir olmuş bir daki satırlarım bü mağrur ve körpe de- kayli muharrir görürüz. Bu merak, na alırlar! SÖKÜNTÜLER “YUMAĞI len sonra hatırına ge'en namzedi söyle “İhayı müthis kızdırmış! Hem övle ki, ü- sanda, daha mekteb sıralarında gündelik İzenmeden (Son Pösta) yazı şleri müdür. sade duygularmı botetmökle başlar ve Tüğüne uzun bir mektubla beni şikâyet şahsın fikri tekâmülü Wö ilerliyebilir, bile etmiş. Sebeb? Gayet basit: Bu gen-İ Birkaç gün evvel Ankaradan küçük Gin fki şiirinden birini beğenmişim, di - bir kitab aldım, cep cüzdant haheminde gerini beğermemişim. Birisi için çok gü- bir risale. İsmi de Söküntüler: Yumağı. zel, diğeri için çok iptidat demişim ve Mubarriri: K. Belgesay. Vâkıâ bu im- ilâve etmişim: Sanki ayrı ayrı şairler yaz. zâyı yeni görüyorum. Belki mecmüalarda js bunları... Gençlere tavsivem! Hep imzası çıkmıştır, fakat ben hatırlamıyo- iyi yazmada çalışsınlar. Yazdıkları. kıy - rum. Ancak bu, neyi ifâde eder? Değil mi met itibarile, birbirlerine bu kadar uzak ki küçük eser, her cihetçe alâka verici düsmemelit İmahiyette... Onun için birkaç satırla bu- İşte aşağı yukarı bunları söylemişim ve nu haber vermeği vazife Bildim. İkörpe zekâlı dühi de buna sinirlenmiş! Bu yeni vecizeler risalesinde dikkate İem efendim, meğer daha ne garazklir - çarpan hayli güzel fikirler var. Yalaz lıklar yapmamışım ki... Zavallı çocuğun ne yazık ki bu fikirlerinçoğu bedbin bir gürindeki «yüzü, kelimesini «burnu; di- hayat görüşünün intıbâları; Bunda, mu- ye iktibas etmişim. «Yarm: kelimesini barririn kısa mukaddemesinden de anl: «yarin. şekline sokmuşum. Yani, şiirine | yoruz. muztarib ve hummalı aarımizın belki mans vermeğe çalışan mürettib ha- tesiri aşikâr. Bunun için müherrire pek talarından da bön mes'ulmilşüm! Hâsılı de hak vermemek elden gölmiyor. Mas cürmüm o kadar büyük ki, genç şalr, e- mafih, bazan ne ümid yetiei Gügüncel ere İlinden gelse beni ipe çekecek! Müama- de rastlıyoruz. Meselâ, bütün sadeliği ile, $h o kadar zalim davranmiyör. yalnız be- Insana ilk çağların rustat: hayatını arzu in. İliğ bir şekilde şu hükmünü bildiriyor: — | «Bu münekkidin, şiir hakkında söz söylemeğe hakkı yoktur. İmzasını bize İşte genç şairin karma karışık bir ifa- "de ile yazdığı abuk sabuk, sinirli mektu- İZDİVAÇ 'tün mânileri ortadan kaldırıyor, kendi akibete doğru gideceğine emin olduğu için karşısındakini Ikna edecek küvvetli! deliller ve sözler buluyordu. O kadar ki, Jkendi düşüncelerini açığa vurarak, gev- — Nasıl olur? Böyle bir şeyi nasıl ya- parız? Hem bu kadar elelâcele olur mu? — Siz bana bırakınız. Hemen yarın ni- ettiren şu fikir gibi: «Bir kırda gözüm açıldı; “bir kırda yaşadım. gene bir kırda gözlerim kapâ « nacak.» Belki bir temenni, bir hayal.:. Fakat insana serin bir duygu veriyor Diğer ve- (Devamı 9 uncu sayfada) haftanın sonunda pikâhımız kıyılır. Zeyneb onun bu işrar ve lehalükü kar- şısında biraz şüphelermişti. Hafif bir to- bessümle sordu; aa — Size tekrar ediyorum; Halük Bey, bu teklifiniz gülünç bir şeydir. Bu &adar müthiş bir şeyi, sadece eski bir âmürini- zin hatırasını memnun etmek ye bana bir isim vermek için yaptığınıza inanamıy'o- rum, Bana doğrusunu söyleyiniz. Halükun yüzü biraz kızarmıştı. Ya » vaşça itiraf etti: ddük — Belki de, beni böyle alçakça ter - ketmiş olah bir kadına. diğer güzel bır kadının derhal benimle evlenmeğe razı olduğunu isbat etmekten vahşi bir zevk duyuyorum. — Şimdi anladım... İnadınızı ve gu « rurunuzu tatmin etmek istiyorsunuz. Genç adam biraz daha kızararak: — Galiba!,.. dedi. Bu itiraf Zeynebe biraz sükünet ver -

Bu sayıdan diğer sayfalar: