MİZAH İmmcm Yazın: İs | Tanıdıklarımızdan biri l Dimyata pirince giden mat Hulüsi Z Dimyata pirince gidenler. ,ocukluk za- manlarından tanıtım. Biri erxek kızdı. | Dimyata pirince giden kız çocuk çiko. Jata severdi, ârınesile sokağa çıktığı za - man şekercinin önünde durur; — Anne bana çikolâta el! Derdi. Birlikte şekerciye girerlerdi. O gikolatalara bakardı: — Bu küçük çikolata olmasın? — Peki kızım biraz daha büyüğünü &- arım. — Biraz büyüğü olmaz enne, en büyü- günden isterim, hem bir tane âe olmaz. üç tane, yok beş tane islerim. Annesi kızardı: — Hiç almıyacağım işte. — İsterim, isterim, on tane İsterim. — En küçüğünden bile bir tane al « mam. Dimyata pirince giden on tane büyük çikolata isterken bir tek küçücük çikcla.' ven tadan da mahrum kalırdı. Dimyata pirince giden erkek çocuğun yirmi tane zıbzıbı vardı. Fakat o yirmi Zbaıbı az görürdü. Kırk tane, elli tane, altmış tane, yüz tane olsun isterdi, Zibzıblarını cebine doldurur, sokağa çi- kar, sokaktaki çocuklara: — Haydi. yutmacasına zıbzıb oynuya - hım. Derdi. Onlar oynamak istemezlerse on- lari zorlar, kandırır oynarlardı, Fakat o yirmi zıbnbını yüz yapmak isterken, ya- ni dimyata pirince giderken, evdeki bul. gurdan da olur, arkadaşları yirmi zıbzı - bını da yutarlar. Zibzıbsız kalırdı. Dimyata pirince giden kız çocuk bü > yümüş, genç kız olmuştu. Nişanlanmıştı. Nişanlısı fena delikanlı değildi. Fakat ni- ganlısının arkadaşları arasında nişanlı - sından daha çok yakışıklı olan biri vardı. Genç kız bu delikanlıya farla iltifat et - miye başlamıştı. Nişanlısı işi hisseder gi- bi oldu ve nişanı bozdu. Nişanlısından, daha iyisine iltifat eden genç kız nişanlısını da elinden kaçırmış- 5 büyümüş, bir yerde memur olmuştu. İşi #yi idi, çalışırsa terfi edeceği muhakkaktı, Fakat o, bir an evvel yükselmek. müdür olmak hevesine kapıldı. Geceli gündüzlü düşündü ve nihayet şu çareyi buldu. Öte- de beride müdürün aleyhinde söz söyler, onun değersiz bir insan olduğunu ortaya koyar, ayağımı kaydırır. kendi yerine g8. çerdi. İcraata geçti. Ötede beride sövle- d! ve dinliyenler onun hakkında şu kük- mü verdiler — Herkesin mevkiinde gözü var, hiç; kimseyi çekemiyor. Adı çıktı, terfiden mahrum küldı. Fa- kat gene huyunu değiştirmedi. Günün bi- rinde tahammül edilmez bır ha! aldı, Ko. undan tutup işinden attılar, . Dimyata pirince giden genç kız niha- yet evlenebilmişti. Pakat huyundan cay» mamıştı. Tuvaletine düşkündü. Tuvalet bahsinde de dimyata pirince gidiyordu. Siyah ve düz saçları vardı. Halbuki o saçlarının altın renginde sarı ve ayni 7a- manda kıvırcık olmasını istiyordu. Kadın berberlerinden birine gitti. Sa. çını sarıya boyattı, kıvırttı, aynaya bak- te — Olmadı, dedi. tam benim istediğim altın sarısı değil Bir kere daha boyandı, bir kere daha öteki | kıvızttı — İstediğim renge yakınlaştı amma, gene olmadı. Dedi, Bir kere daha boyattı, bir kere daha kıvırttı. — İşte oldu, dedi, istediğim renk buy- du. Elini başma götürdü. Saçları olduğu gibi elinde kalmıştı. Çünkü birkaç defa , üstüste boyanan saçları yanmıştı. Altın İ renginde sarı kivircik saç İsterken, kendi siyah düz saçlarından da olmuştu. Dimyata pirince giden genç erkek ev lenmişti. Karısı fena değildi. Fakat yeni SON POSTA Sayfa 7 MEMLERET 2722 «Semaveri indirt, şuracıkta, şa ağaç altında bir sabah çayı içeyim... O müddet zarfında da koşucu atlara soluk aldırsın!y diyesim geliyor. Vaktile Trabzon yolile Erzuruma dokuz günde bin meşakkatle giden ben o yolculuğu da bilirim. anın, | r bir İçi geniş, argile meraklıları ile tavla şampiyon namzedleri serbest rde burada toplanırlar, Eğlenceli partiler ve hoş sohbetler olur, Buraya bazan ben de uğrar vakit ge. çiririm; sevdiğim kimselerle o karşılaşıp görüşmek fırsatını bulurum. Geçenlerde | bir gün Erzurumun öz bi: evlâdı olan Bay ... ile buluştnuştuk. Kocaelinin kıy. metli meb'usu İbrahim Süreyyanın İs- tanbulda sureti mahsusada yaptırarak! nargile tiryakisi arkadaşlarına dağıttığı gümüş sipsiden olr nefes tümbeki daha çeki — Yahu! dedi; sen artık seyyabı âlem oldun. Evliya Çelebiye taş çikartacaksın. Gene geçenlerde, Mersin, Adana.. dola. Şıp durmuşsun. — Öyle oldu. dostum! Anadoluya do. yamiyorum.. ne yapayım? — Oldu olacak; bir de bizim taraflara gt, bari. | — Gerçek. yirmi yıldan ziyade var ki! İErzurumu görmedim. havuzlu kıraathenesi vardır. İ aydınlık ve ferah: N Ni ha N z mili eş Erzurum yolunda yeni ve eski devirlerin köprüleri yanyana altında bir sabah çayı içeyim. O müddet tına ver; şu kilimi de iki kat edip üstü. zarfında da koşucu atlara soluk aldırın! me ört. oldu, bitti! diyesim geliyor. İ Yok! Kondüktör de. tiril tiril beyaz Ben o yolculuğu da bilirim. Manzara keten yastık ta hakikat, Bozuk bir yolda, ısızlaştıkça etrafı kollyan onazarların,Jadı yaylı olan ve oyulmuş bir kabağa — İşte şimdi git gör. Tam sırası, Ha. ileride kurumuş, bodur bir ağaç gövdesi- ni, yol kesmeğe hazırlanan bir harami > Dimyata pirince giden erkek çocuk! taşındıkları evin karşısindeki evde otu salar ime em zn ka a ea rân'kadın kendi karısından “daha güzel ata pirince giden onu! i. Karısı evde yokken pencerenin önünde oturuyor, karşı eve! ın balkona çıktığı, yahud da indüğü zaman elile işa - retler yapıyordu. Sağ elini kalbine götürerek — Seni seviy Demek istediği gönderiyordu. Komşunun karısı bu işaretlere aldırış etmiyordu amma, ©: Ben anlıyorum gönlü var amma bir- denbire belli etmiyor. Diye düşünüyordu. Karşı karşıya ser - i best serbest işaret edebilmek için kendi evde kalmayı, karısını sokağa çıkarmayı tercih ediyordu. Karısı da ikide bir soka- ğa çıkıyordu. Günün birinde bir dostu |baber verdi: — Senin karını karşı komşunuz er - İkekle kol kola gezerlerken gördüm. Dimyata pirinee giden, karşı komşunun ! karısını elde etmiye çalışırken kendi ka- rısından olmuştu. Dimyata pirince giden kadın Beyoğ - bil Md örmüştü. şuyoruz. İni Gi SE e YE Bahçeler. tarlalar. muntazam bir şo.|ha yorgun uyandığını denemişimdir. İse.. demiryolunun geçmesini kolaylaştır-| — Bayam! Rahat etmek isterseniz, size kat parası çıkışmamış, alamamıştı, Kendi|””. “ vi bir yastık çıkarayım câmekânın önünder; ayrılmıştı amma, ak- mak için yapılış köprüler, Açılmış yare lan A Sev. eze İh gene camekdiridaki çantada kaliştı, * | alar. sıra kavak (ağaçları. yüksecik yet rejiminin a i hatırlarım. Bitli, fareli, akrebli, çıyanlı radan binersin, ertesi deği, daha ertesi | an köşeler i ından, tahtalar Ü- sabah Erzurumdasın, - İyi ha Kararımı vermekte gecikmedim. o Üç| gün sonrü yatakhda yerimi tutmuş, ba. vulumu hazırlamıştım. Geçen Perşembe sabahı dokuz. buçukta Ankaradan trene bindim. Sanki bir Avrupa seyahatine çıkıyor. ». Ben ki, bundan yirmi beş yıl evvel, İ meşhur Kop aşarak, Trabzon yo. lile Erzuruma dokuz günde bin meşak-| katle gidebilmiştim. şimdi, kenarında i1Sivas - Erzincan . Frzurum)| levhasını| taşıyan yataklı vagonun koridorunda ge! İnirken bir rüya görür gibi oluyordum. Erzurum., yataklı vegon.. Ankaradın| kırk sekiz saatte varış. konaksız, sarsın. | tısız, korkusuz, zaptiyesiz.. sıcacık resto. | ranın penceresinden dışarısını oseyrede| iede.. Babam bütün bunları duşunda gör. | se hayra yorar mı idi, acaba?- Ankara şehrinin ortasından ( geçerek, Dil Tarih Fakültesini solda, Siyasal Bil- giler okulunun muhteşem ve munis bi.! masını sağda bırakarak şarka doğru ko.) rlaltın.. gideyim, dostum! 7 m ? ie 24 rün, i anlatıyor. Elile buse di Erzurumun meşhur Tortum şelâlesi zerine uzanan vücudün ertesi sabah da. leri | geçmiş ve yemekli tren işliyor. Sabahleyin bu-|#2niP te dehşetten büyüdüğü devir Yürürken düşünüyordu: kayalar. ilerileyişine, akla ve hayale siğmaz ba. — Ah o çantayı alabilsem. Başşehrin 'varoşu sayılan Kayaşta iki Tramvayda otururken düşünmüştü. dakikalık bir vakfa.. kırk dakika sonra — Ne güzel çanta, o çantayı kolumun | K#lshandayız. Esk: zamanın e altına alıp sokağa çıksam, herkesin gözü |” buraya acaba kaç saatte vrirdi? i İmla kahr | « Karşımda, kahvaltı için ne Bi mi Tramvaydan inmişti. yürüyordu. her, |diğimi sormak üzere dikilen terbiye kes'de ona bakıyordu. garsona, yanılıp ta: İ — Acaba neye bana bakıyorlar. Kendi de kendine baktı, koltuğunun altında çantası yoktu. Fakat o koltuğunu çantasi varmış gibi sıkı sıkı sıkmıştı. Her- kes bu yüzden ona bakıyordur, Dimyata pirince giden, aklı camekân- daki çantada iken kendi çantasını bir yer- de unutmuştu. ç A Dimyata pirince ri genç erkek te- sadüfen bazan kendi gibi dimyata pirince giden bir gerç kız bulur, onunla evlenir. Her ikisi de dimyata pirince gitmek merakında olduklarından evdeki neler - den nelerden olmazlar. Karı koca: Bizi kim görse, ne zengin insanlar ne rahat yaşıyorlar, Diye düşünsünler isterler, birçok para sarfedip kendilerine en iyisinden, en gi- kından giyecek tedarik. ederler. (Devamı 9 uncu sayfada) şarılarına ön beş. on altı yıldanberi daimi! İsurette şahid olmamış olsam, yataklı va-' .gon kondüktörünün bir hayalet olduğuna ve bu hayaletin de benimle alay ettiğine zahib olacağım. — Yahu! Ben Erzuruma gidiyorum! Sen hangi rahattan, hangi yastıktan — Semaveri indirt, şuracıkta, şu ağaç | bahsediyorsun?! Şu heybeyi başımın al- iski benziyen arabanın içinde, heybesine yas. lanıp uyku çekereken buralardan gelip iş insanlar ne zavallı imişler' Acaba hâlâ medeniyete düşman olan, medeniyeti inkâr eden, ona: «Canavar diyen insan var m? İki kompartiman ötemde, sabahtanbe. ri, başını elinde gazete ve mecmualardan kaldırmıyan orta yaşlı zat ile ahbal ediyoruz. Kendisi Erzurumlu, serbest meslek sahibi imiş. Bir saat, bana, tre- nin Erzuruma kadar uzatılmasından doğ- muş, biribirinden ehemmiyetli faydaları sayıp döktü. Nihayet: — Erzurum, şimdi Türklük camia. sına fiilen dahil olmuştur! dedi. Eskiden, merkezden ne kadar uzak yaşıyorduk! |En taze memleket havadisi bize on beş gün sonra ulaşıyordu. Bugün. kırk sekiz saat sonra herşeyden haberdarız... İ Anadoluda bahar ne kadar güzeldir! Ovalar yeşermiş, sürüler, yeni doğan ku- zularla canlanmış, ağaçlar çiçek açmış. demiryolu kenarında, geçen irene selâ, ma duran Türk yavruları neş'e içinde, Yeni nesil medeniyeti alkışlıyor!. Her tarafta, göze çarpan bir faaliyet var, Köylü, Ziraat Vekilinin geçenki bes liğ hitabına cevab veriyor: «Korkma! İş. te tarlamın içinde, sapanımın başında. yam» İ - Şu demiryolu siyasetinin © kadar â- leyhinde bulunanlar oldu.. gelip te gör. seler: Lokomotif ile vagon İç Anadoluya İne türlü feyiz getirmiş! İstasyonlarda.' tıklım tıklım dolu yük katarları, Türk yurdunun, henüz * onda /biri işletilen zenginliğini adamm yüzüne İ haykırıyor. Erganinin bakırı. Divriğin demiri, Karadeniz havzasın'n kömürü. bügün Mik bunlar. Fakat yı'rın, bu vagonlar, ge. ne bu yoldan, filân vilâyetimizin gümü. jşünü, falan kazanın oltırımı da taşıyacak. Bu katarların arasında, petrol yüklü sar- nıçlı vagonlar da göreceğiz. Müstehlik şehirler dedikodularla çalkanadursunlür, müstahsil çalışıyor. — Şurada, otuz yıl evvel, eşkiyalar, Sivas valisini yoldan çevirmişlerdi.. Pencereden dışarıya bakıyorum. Tap. taze, şirin bir köylü kızı. tarlada çalışan ağasına, babasına iletmekte olduğu su testisini yere xoymuş, bizim geçişimizi seyrediyor. Hani ya, buralar eşkiya yatağı idi? Bu kızcağız korkmuyor mu? Hayır! Neden korksun? O eşkiyalar, kendisi de onlardan pek farklı olmıyan saltanat Idaresile birlikte çoktan tarihe göçtü.. masal oldu!. Tarlaların ortasındaki patika yoldan, etrafı çevreleyen dağlar gibi dimdik ve; | Devamı 11 inci sayfada)