b sinin başında Balkanlarda cereyan eden en küçük vak'alara karşı kulak kirişleri daima son derece gergin duran Avrupa siyaseti, böyle nazik bir zamanda yeni meşrutiyet Türkiyesi hükümetinin #hti- Yâr padişakına bir Makedonya ve Arna- vudluk seyahati tertib ettirmiş olmasına hadden aşırı denebilecek bir dikkat ve i; bele bu seyahatin u - dı Kosva melhamei| kübrasında bir selâmlık alayı tertib et - mek, orada toplanacak Arnavud kütle - lerine halife arkasında bir Cuma nama- zi kıldırmak kabilinden bütün esk: fetih tarihi sahifelerini çevirecek bir bi İ © hâdise olunca, zihinlerde bunun m © gürül dairesini geniş'ete genişlete Tür- kiyenin yeniden bir sergüzeşi cereyanı - na kendisini salrvereceği ihtimalini Ha - tırlara getirmek pek tabii idi. Onun için | burada derha) sefirlerde bir kıpırdanma, pirelenen vücnâlerinde birbirini gördük. çe artan bir kımıldanma âsarı müşahede erildi; elbette bunlardan bir çoğu Babı- âliye müracast ve maksadı istiknah icin vesile'er bulüyorlardı; bunlara etrafile vâkıf değildik amma sefirler © arasında bizlerle dost olanlar da vardı; bunlara tesadüf ettikçe yahud onlar tarafından tesadüfler icad edildikçe anlardık ki hep- sinde bu seyahate dair mümkün olan ma Tümatı nerelerde bulmak fırsatı zuhür edebilirse oralardan toplamak için aza - mi bir gayret vardır. İşte bu suretle se yahat gününe tekaddüm eden hafta için-| de muhtelif vesilelerle Fransa sefiri © Bampard. İtalya sefiri Marguis İmperi « ali, Avusturya sefiri Pallavicini fle ben de bu meseleye dair ti h o suallerine maruz kaldım; bittsbi bu sualler büsbü- tün başka bahanelerin arkasında siyaset | adamlarına mahsus olan ihtiyatlarla, ör- tülerle kapatılarak belli olmıyan şekil - Jerde vukua gelirdi. Fransa sefiri Bompard herkes gibi be- ni de, kibarane hallerile, güzel şabsile, gözlüğünün a'tında incitmiyen bir istih- za mânası saklı zeki bakısile cezbetmiş: ti. Her temas edişimde de bana bir me; © K mahsus irae ederdi. Bunun samimiye- tinden şüphe verecek bir sebeb de yok - tu, Arada bir de edebiyat rabıtası olunca konuşmalarımızda sermaye bulmak hiç zor olmazdi. Çekirdekten yetişme bir ha- İ yıldızlardan yumuşacık aba giyinmiş ef © şanevi Noel Baba tarafından yer yüzüne © taşındığı söylenen bu harikulâde hedi - © yelör, şatonun kâhyası vasıtasile adi su- rette pazardan satın alınmıştı. Bunu an- — layınca, hemen hemen gayri tabii dene- © cek bir gazab ürpermesine uğramış, son-| “ya az kalsın kendisini alıp götürecek olen © korkunç bir ateşle yanmıştı. «Baba» ona bakmış ve onu kurtarmıştı. © — Bunun üzerine, anasile babası © de, komşu şato sahiblerinin ziyafetin. | © dönerken, arabacı ve ieoikanın üç beygi- | rile berâber bir'uçuruma yuvarlanarak © Gölmüşlerdi. Çocuk bu suretle, daha on yaşında iken, “hem 6 devirdeki Rusyanın en muazzam — servetlerinden birine, hem de bu dün - karşı bir «zengin çocuğu: nun bes- Beşinci Mehmed bir zırhlı ile İstanbuldan ayrılmıştı — Avrupa siyasetinde dikkat - istanbuldaki sefirlerin merakı - Fransız ve — İtalyan sefirleri - Hareket günü - Teşyi merasimi - Acih bir dünya Dünyanın bütün hâdisatına ve hep -Jriciye recülü olan bu zat meşhur Cam - bon-un refakatinde Tunusta emaret teş kilâtımı tanzim işlerinde kendisini 5 termeğe başlıyarak daha sonra Mada - igascar-da valilik etmiş, merkezde hari - ciye şubelerinden birinin müdürlüğünde uzun yıllar muvaffakiyat ile temayüz ey- lemiş, nihayet yedi sene kadar Fransa - nın Petersburg sefiri iken Çar ikinci Ni- kolay: nasılsa kuşkulandırârak bir yan- dan onun ifrat ile iltifatına mazhar olur- ken el altından Pariste telkinatta bulun- mast neticesile merkeze alınıp orada da İ mensub olduğu Macar ırkına b. Şu garib Amerika! Nelson Eddy'nin kör olacağı masalına bütün memleket inandı, bu yüzden hâdiseler oldu Amerikalılar garib insanlakdır. Her şeyin son derecesine varmak isterler, Amerikan halkı, kadınlı: erkekli sine - ma yıldızlarına ve sinema san'atkârla- rma karşı pek büyük bir alâka, mu - Ihabbet beslerler. Bu muhabbetin. bu jelâkanın çok garib tezahürleri de var- İdin. Bu yazımızda bunun canlı bir mi- salini anlatacağız: Amerikanın genç ve altın sesli san- vusturya ve Macaristan kraliyeti süna'i- yesinin burada mümessili Pallavicini afkârı Nelson Eddy'yi takdime hacet elâş yoktur, Onu şüphesiz tanırsınız. le bir bahane bularak saraya kadar ge * pu şöbretli san'atkâr geçenlerde bir lip bizleri gördü. Ve Üç beş ihzari cüm - i ! l beden sonra daha fazla gecikmeğe lüzum 257 "oktoründ gider. Bunda hiç bir görmiyerek sarih sualler iradından çe - gayritabiilik yok değil mi? Fakat A .| Nelson Eddy son çevirdiği filmleri.» kinmedi. merikal:larca iş bu suretle tetkik velbirinde Virginia Bruce ve Edi Ben daha ziyade hariciye memurluk - jmuhakme edilmez. a larında tecrübe sahibi olan başmabeyn -! Nelson Eddy'nin göz doktoruna Git-| sus harf ve notaları ibtiva ettiğini sa- ciyi verilecek cevablarda serbest bıraka. tiğini duysmlar san'atkârm yakında kör | nır... rak sadece dinledim. Lâti bey bu ka > ,olacağın: işan ederler. Bu haberi du *! Derhal hüküm verilir: «Nelson Ediy d buralarda müşahedatınızdan Türk ede bilden meselelerde cidden pek takdire! ü v şayan idi. Avusturya ve Macaristan se «yanlar derhal kalmis firi de saraydan tecessüsünü £ tamamile taki Amerikan kadınlarını bir hüzün - doyuracak bir gıda almaksızın çekildi, dür kaplur. esasen sarayca kullanılabilecek başka bir San'atkârlarım fotograflarını (satan lisan tarzının mevcudiyetini, bu ME İğ Nelson Ediy" anı 1 ;'nin fotograf - den hiç biri farzedemezdi. larin satmak ile başa çıkamazlar. Di - Nihayet hareket günü geldi. O gün bütün sedirler, orta elçiler büyük resmi ini elan ime ; elbiselerile Dolmabahçede toplanmışlar - |Junduğu kumpanya bu şaylalar: kat'i dı. Teşyie gelen kalabalık bir cemaatle |bir surette tekzib eder. beraber onlar da ayrıca bir zümre teşkill (ORu tekzib işi büsbütün alevlendi . ederek hünkâr zırhlısına doğru gidi “İrir Jsinde hazır bulundular. Toplar, müzika-| İşte bu sırada Nelson Eddy konser İlar, alkışlar, beşüş ve mütebessim ihtiyar vermek üzere turneye çıkar. İlk kon - bir padişah, her tarafta sırmalı elbiseler, i i Ni lerde parıldıyan nişanlar, daha kim serihde KANAL lee Ne bilir neler, bu seyahatten doğacak pek |Dota Kâğıdı ile sahneye çıkar, Şarkı mes'ud neticeler; yahud... söylemeğe başlar. Kâjğıda bakmaz fa - kat daima elinde evirir, çevirir, Bu son ihtimali nmek “bile caiz değildi. Hiç kimsede bugünün eş'esini! o Halk bunu kendisinin âmalığına at- feder ve nota kâğıdının âmalara mah. bir müddet kaldıktan sonra İstanbul se- İatetine tayin edilmişti. Böylece siyaset âleminin en güç zeminlerinde tecrübe e- miş bir zet için İstanbul sefareti edi kikaten en münasib bir mevkidi. Bu mev kide de etrafında bütün yeni Türkiye ri calinden mürekkeb bir dost halkası vü cüde getirmiş idi, Onun bütün cazih ev- safına en müsaid şeraitle iştirak eden) zevcesile beraber sefarette Union Fran -| çaise'de öyle toplantılar tertib ederlerdi ki davetlileri bunlardan en iyi intıbalar- Is ayrılmış olurlardı, İşte bu suretle bir gün setir koluma girdi: — Güzel bir se- yahat yapacaksınız. Pek temaşaya şayan memleketlerde dolaşacaksınız. o Elbette lü biyatına da hediyeler getireceksiniz... | diye başladı. Bende zaten söylenecek bir şeyler yoktu; herkesce tahmin edilebi - lenlerden başka söylenecek şeyler ol - süydı bile hünkârın pek yakınında bu - lümak hase e şünüyorlârde. Bu teşyi merasimi o kadar güzel, © derece parlak idi ki bunu temaşa iiçin Dolmabahçeye kadar gelenlerin hiçbiri *h tiyar edilen zahmetten nedamet etme - miştir denebilir. Hünkâr bizzat zırhlısında idi, doğru - dan doğruya maiyetinde bulunmaları i- icab eden zevat da öyle, fakat en müsaid şerait içinde seyahate çıkanlar «Gülce - mal» de bulunanlar idi elbette, «Gülce » malı geniş salonlara, müteaddid kamara” lara, © zaman için bir transatlantigue ka- İdar değil fakat Akdeniz için Mesagerle vapurlarile müsabakada pek geri sayıl -| sefinesinde seyahatin kendisine mahsus İmiyacak derecede mükemmel addoluna «İzevkleri de vardı. Bundan azami mik - bilirdi. «Gülcemal» bütün kalabalık yol)yasta istifade ettim. Bize lütfen delâlet cularını her türlü istirahat esbabile ba -İeden ve izahat veren nazik zabitle: bize rındırmıştı; zırhklara gelince: Bir harbİher yeri gezdirdiler, ve bu hayretler ve- sefinesinde istirahat değil cenk (o esbabı aramalıydı. Bana tahsis olunan yatak © dası —buna oda demek pek müsaadekâr İbir tabir kullanmak olur— bir delikti, çelik ve demir içinde oyulmuş bir delik ki ona sokulmak, içine girmek için bir kedi olmak lâzım geliyordu. Kim bilir hangi yüksek rütbede bir zabitin lütfile bana bırakılmış olan bu deliğin yatılacak yerile tâyanı arasında beş on karışlık bir genişlik var mıydı, bilmem, fakat oraya girerken oradan inerken kaç kere .başı- mı demir direklere çarptım. Maamafih! bütün bu zahmetlere mukabil bir harb i. Ne kadar giz lense gene belli olan istimzaclardan ka - Şınarak muhavere onun vukuf sermaye sine bir ilâve yapmadan bitmiş oldu. Şahsen pek zarif ve haiz olduğu asa - letle hemâhenk bir hoş eda sahibi olan, ve siyâset âleminde de İtalyanın an'a - nevi Gönes ve Venise inceliklerine en geniş mikyasta tevarüs eden İtalya sefi- ri Margüis İmperiali ile de gene bu se -| yahat için beş on dakikalık bir kısa yo) lamak ve kaçınmak usulile bir muhave - retik oldu. Arnavudlük seyahatine İtal- ra pek büyük bir alâka fe ehemmiyet veriyordu. Balkanlarda her cereyan eden hâdise- yi herkesten ziyade takib eden ve her vesile İle boranm havasını (o koklıyarak ona göre harekâtını tevzin eyliyen A - ASKA inaınvan ADAM TERCÜME EDEN: HALİT FAHRİ OZANSOY Yazan: Jorj Delaki nema stüdyoları ve konsorsiyomlar ya -| Montaigne avenüsündeki konağına giden |muş küçük parmakları tarazlanmış yarım rali; madenleri deldi, cengelleri açtı ve |adam böyle bir adamdı. Hava, rüzgârsız, eldivenler içinden çıkıyordu, ve fakir el- gözleri açık uyuyarak en akıllara hayret kuru güzel bir hava idi ve dona çekmiş) bisesi altında alâkayı uyandıran müteva- verici servetler biriktiren mucizeli bir | yan kaldırımları ayaklar altında takırdıİzi ve sevimli bir hali vardı. Müsterih ma- Uyuyan gi yaklarının altıma en hey «/yordü. vi parlak gözler, tatlı bir ses, bir meyva- çi tam manasile âmağırl» Bu haber kon *« ser ikmal edilmeden sür'atle etrafa ya- yılır. $ Bilhassa Alabama şehrinde dindar kadınlardan mürekkeb bir grup şehrin piskoposuna müracaat (o ederek güzel Nelsonun gözlerinin açılması için dua. lar tertib ettirir. Toronto şehrinde ise onun gözlerine ameliyat yapacak olan profesörün ismi bile ilân edilir. Profesörden mülâkat talebinde bile bulunulur. Sekiz zengin ve genç kadın bu pro « fesöre müracaat ederler ve sevgilileri Nelson Eddy'nin gözlerini bütün ihti - mam. ile tedavi eylemesini ağlayarak rica ederler. Bütün Bünlardan haberdar olan san utkâr ise omuzlarını silkerek © güler. İşte size garib bir masal, amma aaa m m ren acib dünyanın her noktasında yeni bir ders almış olduk. Hünkâr için zırhlımın en büyük sayı - lan salonunda yerde müteaddid Şilteler- den müteşekkil bir yatak yapılmıştı. O- nu başka türlü barındırmağa imkân yok- tu; fakat bu yolculuktan öyle memhun idi ki o da bizler gibi birer çelik içinde oyulmuş deliğe tıkılmak lâzım gelseydi ses çıkarmiıyacak, şikâyet etmiyecek, se- vincine halel veren bir kelime söylemi - yecekti, Bir yandan karada, bir yandan rükü- bu şâhaneye mahsus zırhlıda muzikalar, etrafta selâmlıyan toplar, sahillerde mah şerl bir kalabalıkla halk, geride gittikçe uzaklaşan Dolmabahçe, Marmarsya doğ- Tu yavaş yâvaş yol almağa başlarıldı. Halid Ziya Uşakhıgil gülümseyişle üşümüş olan madamın s&- mur kürküne göz attı, Bu, Baronu güldürdü. Noş'oli: — Şimdi senin bütün malımı satın 4- lacağız, dedi. Böylece gider, rahat ruhat yatarsın Küçük Kloe, lâtif bir derhal heyecanlandı: — Oh! meri, mösyö. Şimdi size ufak- İarile büyük buketler yaparım. Ve o, ufak demetleri bir yere getirir ken. Baron; müstehzi müstehzi onu süz- meğe başlamıştı. — Hepsi kaça bunun? — Küçük demeti 40 «su> ya, mösyö. Yirmi tane var: 40 frank eder, Fakat ma demki benden hepsini satın alıyorsunuz, coşkunlukla betli teşebbüsleri ekti. Saat sabahın 2 si idi. Issız avenünün| pin tüyü gibi yüzünde kalmış bir nevi şa, /#ize bunları 30 ardan bırakırım, Biraz da ortasından, yalnız, gece ehlini taşıyan bir | fiyet, Paris cengelinde yolunu şaşırmış | uğraşması var, değil mi, haklı olarak. leceği en derin kine tevarüs etmiş-| o Ksasen kendi şahsını hiç ortada göster- “ti. Bu dünyada, onun en şaşaalı itikadı, |)miyordu. » en coşkun neş'esi arkasında ilk defa ola-| (Hasılı 6, bu cesim, faaliyetin hayat ve- © Tak yalanın iğrenç hakikati belirmişti. |ricisi, bu çalışsn cüce tayf, ü 0 gündenberi, şeytanca kaba İmez Alberih'i idi; ve görünüşte yalnız, bir gülüşle dağıtmadığı hiç bir zevke, hiç |altınlarının safasın: sürmekle ve Aşka li- bir duyguya, hiç bir hayale kapılmamıştı. İnet ederek su perilerini okovalamakla “İç yüzünde bedbinliğini teyid edecek ha- meşgul görünüyordu. zin bir efhet bulmadığı hiç bir hâdise yok- * otu. kt İşte bir Sonteşrin ekşamı, kürklü'man-| Trikodan küçük bonesi altında, kızcı- © CO zaman müthiş bir cihangir işine gi -İtoları ve som kürkleri altına mükelle? Bız, soğuklan morarmış minyon bir çeh- rişti; seçme adamların tercümanlığile fi-|suvare elbiseleri giyinmiş, kafilesi ie/re gösteriyordu: senelerin soldurduğu es- “lolar ve şirketler, bankalar ve insan sü-|beraber yürüye yürüye, Champs - E »|ki bir paltonun içine, boynundan dizle -| © rüleri, zenel esir pazarları ve valaslar. si-İlyeöes tiyatrosundan pek * rinin “arkasına kadar gömülmüştü; don- kaç lüks otomobil geçiyordu. Yan kaldı-| rımında ise, kalçasına sepetini dayıya“ nüz açık kalmış lokanlalarına tekrar Çı- karken ayaklarını sürten küçük bir me- nekşeci kız vardı. — Mösyöler, madumlar, menekşe alın benden! vir sürgün Kloe'yi hatıra getiriyordu. — Pek âlâ, dedi Baron. Sen hiç olmaz- Edebiynia üşina, kuvvetli zekâya ve)si işin kurnazlığını biliyorsun. Consan, boşlanarak baktı. Maamafih, ona yakın tufeylisine, rey- bi bir eda ile: -— Güzel mizansen değil mi, hat Dedi, Çerkes karım: — Eve gidelim, dedi. Taşı çatlatacak kadar dona çekiyor. Küçük satıcı kız, biraz somurtkan bir yak delsşan ve Champs - Elysees'nin he-| ,. x. malik olan Mavi Sakal, küçüğe |ver Şuna 100 frank. — O! bilmem, ufaklığım varsa... Mavi Sakal fikrinde ısrar etti: — Muhakkak işden çakıyor. Haydi bakalım, zahmetin için ufaklığı tut! Sonra, zihninden tuhaf bir fikir geç - ti: — Ne dersin şuna, seni bizimle yemeğe götürsek?.. (Arkası var)