8 Sayfa Umumi hayret içinde serkomiser yarı aşkın, yarı dehşet ifade eden bir eda ile atıldı: * — Doğru, çok mantıki, fakat Hay Al- lah belâsını versin, Raif Beyin evinde bu işleri yapabilecek kim var? Rıdvan Sadullah: — Çok! dedi. Meselâ bir bahçıvan var ki, tam bu facialar serisinin başladığı günlerde izinle memleketine gidiyor. Gittiği ne malüm? Bir aşçı kadın var ki doğrusu gözüm tutmadı. sonra... Rıdvan Sadullah sözünü tekmilliye - medi. Kapının zili üstüste birkaç defa, hızla çalındı. Sinirlerim o kadar gerilmiş- $i ki yeni bir vak'a olduğu vehmi ile ye- rimden sıçradım ve kapıyı açmaya bizzat Genç kızın itirafı Gelen Neclâ Hanımdı, Genç kız büyük bir heyecan içinde: — Artık bekliyemedim, dedi. Kuzum söyleyin, yeni bir felâket yok ya... Sa - bahtanberi içimde bir sıkıntı, bir yürek çarpıntısı... Biliyorum, siz bana söz ver- diniz, Necdeti size emanet ettim. Ona bir şey olması mümkün değil... Fakat ku - runtü bırakmıyor. Cevab versenize?... Rıdvan Sadullâh: — Meraklanmayın, nişanlınız içeride, odasında!. dedi, İsterseniz derhal gidip görebilirsiniz. Tahmin ederim ki onun da sizi göreceği gelmiştir. Çabuk gidip ken- disini görün. Ondan sonra bizim de size soracaklarımız var. Genç kız sitemli bir tebessümle cevab verdi: — Gene mi isticvab?.. Ne çok sual s0- ruyorsunuz. Bütün zabıta memurları böyle midir? Daha evvel siz bana süyle-| yin bakalım. Plân tatbik edildi mi? Nec-| det bütün günü taraçadaki katta mı ge - çirdi? Kim bilir ne kadar canı sıkılmış - tır, — Plân tatbik edildi, fakat nişanlınızı taraçadaki kata taşımadık, Neelâ Hanım. — Nasıl olur? Şu halde katil gelmedi. — Geldi. — Sözlerinizden hiş bir şey anlamıyo- rum. — Anlarsınız, anlatacağım. Siz hele ni- «Son Posta» nın yomanı: 76 saate baktım. Yarım saat geçmişti. Eşik- İten içeri adım atarken sokuktan bir mü- vezziin dik sesi duyuldu: — Son havadis... Maçkadaki «inayeti yazıyor. Polisin kapana düşürmek fstedi- Hi katil polisi kapana düşürdü. Neclâ, bunları duyunca eşikte dondu, kaldı, Birer birer hepimizin çehrelerimi- ze baktıktan sonra: — Ne oluyor, bu ne iş! diye mırıldan- dı. Necdet sağ, halbuki işte bakın, güzete- ler öldüğünü yazıyorlar. Rıdvan Sadullah saatine baktı; Neclâ Hanımı duymamış gibi bize dönerek; — Ne o, gazete bu akşam erken çıktı, dedi. İsabet isabet! Sonra gülümsiyerek genç kıza döndü ve ilâve etti: — Siz kime inanacaksınız, gazetecilere mi, yokaa kendinize mi? — Tabii kendime.,., — O halde müsterih olarak şöyle otu- Tün bakalım. Suallerimizi dikkatle din - leyin ve dikkatle cevab verin... Bugün büyük bir suç işlediniz, şimdi bize bunun hesabını vereceksiniz. — Suç mu, ben mi suç işledim? Genç kiz lütife edip etmediğini anla - şanlınızı gidip görün. Sağ olduğuna ka - naat getirin! Genç kız gülerek dışarı çıktı, Rıdvan Sadullah: — İzahata devam etmek için kendisini bekliyelim! dedi. Zannederim, bizi çok bekletmez. Serkomiser hiddetle başını salladı. Maamafih tek kelime söylemedi. Rıdvan Sadullahın anlamadığımız bir sebeble va- kit kazanmak istediği belli oluyordu. Tahmin hilâfına genç kızın avdeti de hayli uzun sürdü. Tekrar içeri girerken İ Muhterenı hâkirnler, bırakınız bu 5€-| «Son fer de merhamet adalete galebe çalsın! Avukat oturmuştu. Mendilile terle- rini silerken. müdafaasının samiin ü- zerindeki tesirini görmek için başını geriye çevirdi. Salonda istediği havayı estirmiye muvaffak olmuştu. Herkes kendisine takâirkâr nazarlarla bakıyor du. Yalnız bu kadar da değil. ayni za. manda tezine karşı sempati ile,,. Muhakkak ki. bütün dinleyiciler. suçlunun beraetini arzu ediyorlardı. Celse tatil edildi. Heyeti hâkime ka- rar vermek İçin müzakereye çekilmiş- t. Halk. iki saat yerinden bile kıpırda- madı. Zaten kalabalıktan kıpırdamıya İmkân olmadığı gibi, çıkmak ta kim- senin işine gelmezdi. Herkes karar Üze. rinde türlü tahminler yapıyor. hatâ bazı kimseler bahs tutuşuyorlardı. Ek- seriyet avukatın çok parlak olan mü- dalgasının heyeti hâkime Üzerinde mü- Said tesirler icra ettiğine kaniydi. Biz, halkı kararın tahmini ve cinayetin de- dikodusu ile başbaşa bırakarak salonu dolaşalım. Gene köşede Tarıkın koluna yaslan. mış, bembeyaz yüz!le, bitkin bir halde Güneri görüyoruz. Venüs Muanâ da bütün eelselerde olduğu gibi busün de salonda.. çök üzüntülü görünüvor, , Biraz evvel önündeki iki #vukatın mü- mak üzere Rıdvan Sadullahin yüzüne dik katle baktı ve ilâve etti: — Hiç zannetmiyorum. Bir yere git - medim, kimse e görüşmedim ki... Şaka söylüyorsunuz. Rıdvan Sadullah ciddi bir tavirla cevab verdi: — Kat'iyyen! — Şu halde anlatın, ne yapmışım ben? — Bizim plânımızı Ifşa ettiniz. Gerçi kimseye söylemeyin diye size tenbih et- memiştik amma gene düşünüp söyleme- SON POSTA Yazan: CEVAD FEHMİ TAR Ki Müvezriin dik sesi duyuldu: «Son ha vadis, Maçkadaki cinayeti yazıyor» — Plânı ifşa elinişim öyle mi? Yani Necdetin taraçaya nakledileceğini ve ye- rine balmumu kuklanın konacağını söyle- mişim, — Tabii bunu söylediniz. Bereket ver- sin, biz siz gittikten sonra plânı değiştir. dik, Necdet Beyi yerinde bıraktık, bal- mumu kuklayı taraça katına taşıdık. E - ğer böyle yapmasaydık, şimdt nişanlınız ölmüş bulunacaktı. Çünkü katil bu bulun- duğumuz kata değil, taraçadaki kata git ti ve oradaki balmumu kuklayı öldürdü. Takdir edersiniz ki bu ancak sizin plânı ifşa etmenizle kabil olabilir. Genç kız birden sapsarı oldu. Yerinden fırlıyarak bağırdı: — Aman Yarabbi... Ne diyorsunuz? Fakat ben kimse ile konuşmadım, kimse ile temas etmedim. Sorunuz, rica ederim tahkik ediniz, doğru yengemin evine git - tim ve oradan çıkarak buraya geldim. — Peki yengenizin evinde bu plânı kimseye anlatmadınız mı? Genç kız önüne baktı. Sarı rengi bu sefer kırmızıya dönmüştü, kısık bir sesle murıldandı: , — Hakkınız var, orada söyledim,,. Fa- kat ne çıkar?.. Yabancı yoktu ki... — Kime söylediniz? — Yengeme söyledim. — Bunları söylerken yalnız mı idiniz? — Hayır, aşçı kadınla hizmetçi vardı. Fakat sanki söyledim de ne oldu? Hiç bi- risi kulak bile asmadı. Yengem çok telâş- hı idi, Aşçı kadınla hizmetçi de onlara ka- rışık gelen plânı kavrıyamadılar. — Kavrıyamadıklarını nereden bili - yorsunuz? pen” Dikkat! Roman burada meniz lâzımdı. kâlemesine kulak misafiri olmuştu. A- vukatlar suçlunun ölüm cezasına çarp- tırılmasının muhakkak olduğu kanaa- tinde idiler. Venüs oMuallâdan başka ilk celsede nazarı dikkatimizi celbeden, genç ve güzel kadın da gene ayni yer. de, ayni adamın kuluna yaslanmış du- ruyor. Gene heyecanlıdır. Gene yüzü sapsatıdır. Gene renkleri uçan dudakları titre- mektedir. Gene arasıra adamın kolunu can'nı yakarcasına sıkıyor. Yanındaki adam mütemadiyen ona salonu terketmeleri İçin ısrar ediyor: — Asabın bozuk Meliha.. rica ede-İce kişin'n nefes alışları bile işitilmiyer. | tırdı. rira çıkalım. korkuyorum fena olacak- sın. bayılmıya kalkacaksın! Bu kadar meraka aklım ermiyor vesselâm.. gene tektarlıyacağım, bu cinayete karşı gös. “erdiğin bu alâkaya bir türlü mâna ve- remiyorum. Haydi karıcığım çıkalım, bitmedi. Arkası 10 uncu sayfadadır. SA Genç ve güzel kadın başile bu teklifi reddetti. Dudaklarını dişliyor.. eldivenile asâ- bi asabi oynuyor, celb edecek kadar heyecanlı ve kendini kaybetmiş gözüküyordu. Bu kadına da ne oluyordu böyle?. Kimdi bu kadın?. Niçin bu cinayetle böyle meşgul olu yor, bir celse dahi kaçırmıyordu? Bunu biraz sonra anlıyacağız. 7 EKONOMİK Şubat 10. TETKİKLER “| Bugünkü harb ve hububat Yazan: Ha Geçen Dünya Harbinde hububatın oy nadığı fevkalâde mühim rol, herkesin ha- tırındadır. 1914-1918 hatbinde, Alman de- mizaltılarının en faal oldukları 1917-19 yıllarında, başta İngiltere olmak üzere İ- tilâf devletlerinin - gerek ordularını, ge- rekse sivil halkı doyurmak bakımından « fevkalâde buhranlı anlar geçirdiklerini birçok resmi ağızlar iliraf etmekten çe- kinmemişlerdir, Diğer taraftan geçen Dünya Harbinde Almanların meğlübiyetinde rol oynıyan| en esaslı âmillerden biri de gida noksani idi. Bilhassa geçen harbin uzun ve yıpra- tacı bir mahiyet alması, başta hububat ol- mak üzere gıda meselesine azami bir va- kit verilmesini inlaç etmişti, Hattâ 1917 yılında harbe iştirak eden Arşerika, der. hal: «Harbi kazanacak şey zahire - er- zaktıris (9) şiarını atmıştı. 1914-1918 Dünya Harbinden ders alan devletler, bu yeni harbin arifesinde, hum. mal: bir faaliyetle başta buğday olmak Üzere muazzam hububat stokları yığma- Ha başlamışlardı. Bu hususta en ileri gi- den devletler, bir harb vukuunda dışarı- dan hububat ithal edemiyeceklerini hesa- ba katan Almanya ile İtalya olmuştur. Bu hal 1937 hasar senesinde o kadâr ile- ri gitmişti ki, birçok yerlerde hububat ve bilhassa buğday flatlarında nisbetsiz bir artış kaydedilmişti.. Hububat fiatlarındaki bu artış tabii sebebsiz değildi. Çünkü değil, yalnız Al manya ve İtalyanın, fakat İngiltere ve Fransanın da #tok buğday yığmak gay- retleri, bütün tasavvurları aşmış, bubu- bat ihraç eden memleketleri ihtikâra bile jsevketmişti.. | OHububatın geçen Dünya Harbinde oy- Inadığı rolü nazarı itibara alırsak, harbe hazırlanmakta olan büyük devletlerin bu fhtiyat tedbirlerini pek tabif telâkki et- mek lâzımdır. Bahusus geçen harbe giren devletlerin her birinde hububat istihsalâ- tının birçok sebebler dolayısile azaldığı- nı da hesaba katarsak, bu tedbirlerin sa- iklerini kolay kolay anlıyabiliriz. 1914-1918 Dünya harbinin, harbeden memleketlerin hububat istihsalâtı üzerin- de yaptığı tesirleri daha iyi anlıyabilme- miz için şu rakamları gözden geçirelim: (9) «Food will win the Wari, Memleketler 1909 - 1913 meselesi san Âli Ediz İşte devletler yeni bir harbe girerkel milyonlarca iş kuvvetinin tarlalardan ay” rılarak cepheye gideceğini, bunun net cesinde tedricen hububat istihsalâtıni da azalacağını hesaba katmak mecburiye tindedirler. 1914-1918 Dünya Harbinde bir tarafta harbeden memleketlerin hububat istihsat iti azalırken diğer taraftan da, adeti muhasara edilmiş bir vaziyette kalan, ve İ «dünyanın buğday ambarı, telâkki eğ len Rusya 1914 yılından itibaren buğdağ mahsulâtını Avrups piyasalarına sevke demez olmuştur. Bu kâfi gelmiyormuş gis bi, Balkanlarda da hububat istihsalğti durmuş, orası da Avrupa pazarlarına olaf ihracatını kesmişti. Avrupanın mutlak bir kıtlığa mahküm olduğu bir anda A» merika bir «hızır» gibi imdada yetişmişti. Kendi memleketindeki buğday istihld kâtını azaltmak pahasına milyonlardf ton buğdayı yüksek bir fiatla Avrupa pi yasalarına sevkeden Amerikanm bu «al cenabane« hareketi mükâfatsız kalma mış, Avrupanın altın ihtiyatı, oluk oluk Amerika buğday müstahsillerinin kasar larına akmağa başlamıştı. * Bu defa harb patlar patlamaz, geçen Dünya Harbinin tadım bir türlü unutas miyan büyük buğday borsaları derhal, e zami bir hassasiyet göstermeğe başlaim lar. Dünyanın en büyük hububat borsar larından biri olan Şikagodaki -“buğdaş borsası, harbi takib eden 2-3 hafta içinde buğday fiatlarını “4 30 nisbetinde artırdı. Kanadadaki buğday borsası ise, daha ile“ ri giderek buğday fiatlarını © 50 nisber tnde yükseltti. Buğday fiatlarındaki bü #rteş temposu 1914-1918 yıllarındaki artı temposunu bir hayli geçmişti. Fakat Amerika ve Kanada buğday ih racatçılarının bu tatlı rüyaları çok süre medi, Harbi takib eden ilk “haftalarda | buğday #iatlarındaki bu sebebsiz yükse” işten sonra, hububat piyasasında ani bir durgunluk baş gösterdi. Bunu, fiatlardar ki düşüşler takib etti. Tabit bu hal buğ: day #hracatçılarının, buğday muhtekirle- rinin keyfini - hiç olmazsa İlk zaman için - adamakıl'ı kaçırdı. Hububat piyasasındaki bu durgunhr ğun başlıca sebebi, harbe giren devletle rin, harbden önce muâ&zzam hububef (Devamı 10 uncu sayfada) Mahsulâtı (Milyon Kental) Fransi 85,4 40,9 16,2 Italya İngiltere hakikaten omerakı|dele Almanya ,... 41,4 EŞ ÇENNETLİK ÂRLARI—? Res elindeki kağıdı okumağa büş - ladı. Bunda cinayetin kısa bir hülâsa- sı yapıldıktan sonra, temas ettiği mad- r sıralanıyor, hâdisede müddelu - müminin işaret ettiği (o gibi teammild görülüyor ve iki kişinin öldürülmesin- den dolayı Türk ceza kanununun 450 nci maddesinin müteaddid bendlerile ölüm cezasına çarptırıldığı * bildirili - yordu. Reis, başını kâğıddan kaldırdı. O - İki saatlik bir müzakereyi mütea -İNur da rengi uçmuş, o da heyecanlan- kib hey'eti hâkime salona avdet etti.) Miştı: Jardarmalar tekrar suçluyu yerine ge- tirdiler. Artık salonu dolduran yüzler. Günerin nerde ise kalbi duracak! Reis işaret etti: — Kalkınız! O, her zamankinden daha sakin, leyicilerden daha az heyecanlı kalktı, dinldan dolayı teşekkür edecekti. ayağa)salonda birbir peşine kopan iki çığ - — Adelet tecelli etti, diye hitab et- ti.. mahkeme seni ölüm cezasına çarp» Bir diyeceğin var mı?. Son söz senindir. O, son bir söz söylemeğe hazırlanı- yordu. Galiba mahkemeye bu katar - Fakat Yık konuşmasına mâni oldu, Güner, i- dam hükmünü duyar duymaz, bir fer yari kopararak bayılmıştı. o Tarık ons kucağına almış, birkaç kişinin yardı * mile, kalabalığı yararak dışarı çıkar mağa uğraşıyordu. İkinei çığlığı genç ve güzel kadın koparmıştı. Onunki birden deşarje o * Jan asabın kopardığı sinir çığlığı de * dil bir müdahale seslenişiydi; — Durunuz, Allah rızası için duru * nuz.. Bir dakika beni dinleyin! Yanındaki adam onu tutmağa, te# kin etmeğe çalışıyor. fakat o kendisini zaptetmeğe çalışanların ellerinden kuf tulmak için depreşiyordu: — Durunuz. söyliyeceklerim vas» Bırakın beni yalvarırım.. Dayanamıyer' cağım artık., Birakın diyorum size. Bütün halk ayağa kalkmiş oraya b& | kıyordu. Bir anda vaziyete hâkim o *” lan reis mübaşire emretti; j — Bakınız, ne oluyor orada? Mübaşir birinci sırayı yarmcaya b dar, kadın, kendisini tutmağa çalışa erkeğin kollarından sıyrılmış. halkı 19 kake ilerlemişti. — Boğuluyorum.. Bu hakikati söy * lemezsem boğulacağım. Vicdanım be ni tazyik ediyor. bildiklerim var.. söy“ lemem icab eden bir hakikat var. bif dakika, bir saniye beni dinleyin! (Arkası var)