5 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

5 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SS yazan: Halid Ziya Uşaklıgil | Doktor Nâzım asıl ziyaret maksadını meydana vurdu İlk hasbihal, Sadık Bey meselesi - Hünkâra telkinatta bulunanlar var mı? - Şeyhler, hocalar, muhalifler Ben bexliyordum, ve söze başlamasını !rahatle o aczi itiraf etmesine oldukça mizaç aşina, nabizgir bir zattır. Bunu bi- beklerken ona bakıyordum. Onun orta, şaştım, Sadık Bey meselesinde ve onun /lirsiniz. Hünkâr onun müsahabesinden| hatta kısıya yakın bir boyu vardı. Se- temsil ettiği efkârı bastırmak hususunda | pek mahzuz görünüyor, vimli, ve.kendisinden korkunç şeyler başını sallıyarak; «Pek zor, ve pek büyük Bu sözleri pek dikkatle dinledi. Ve ilk beklenememek emniyetini veren bir si- tehlike davet eder bir ış!.> deyişi vardısuali tekrar etti: — Acaba nelerden masında, taltı gözleri daha ziyade iyilik istiyen, müfid olmak imkânını bulursa mutmain olacak zannını veren bir nazâr- Ja bakıyordu; maamafih karşısında gizli kl o a€zin en beliğ beyanı oldu. | Bu uzun süren müsahabe esnasında a- isil ziyaret maksadı açıklamamıştı, Mek- itublarda asıl maksadın hamişlerde, ziya- baliseder?... Bunu bilmek mümkün olmadığını söy! ledikten sonra ilâve ettim: — Hünkârın| içine derd olan tamir işleri vardır. Sonra| işlerle meşgul olduğuna hüküm verilen retlerde de gider ayak veda sıralarında | hânedana mensub olanlardan bir çoğu- adamlardan intişar eden bir ürkeklikle durulurdu, ben de hafif bir gülümseme, İakat yüreğimde ürken bir hisle bekle- dim. Burada kaydetmeliyim ki onun İzmir- de uzun sakalile tütüncülük perdesi ok tında uzun müddet mesaisine, ve buna dair menakibine vâkıftım; o da benim| vukufumu bilirdi ve böylece onun İzmir hayatı benim İzmirliliğimle birleşerek arada temas olmaksızın bir bağ vücude getirmiş oluyordu. Nelerden bahsetti? İlkönce sözü ona bıraktım. Bir istizah, bir isticvab mahi- yetini kesbelmeksizin benden saray teş- kilâtına, mabeyn adamlarına, yapılan iş- lere, yapılamıyan şeylere, hünkâra, mu- karriblerine dair malümat istedi. İstedi tabiri doğru değil, pek çekingen parmak dokunmalarile düğmelere basıyordu, ben de onu doyurmak için bol bol malümat veriyordum, ve kendi kendime: «Sen da| benim elime geçmişken şu bol izahatımın bedelini sana ödetirim. Benim de anla- mak istediklerim olmalıdır» diyordum. Nitekim öyle oldu. Korkularımdan, müşahedelerimden, matbuattan, hususile meclisi meb'usandan, fırkalardan, harb - den, bir türlü Türklük camiasına yaklaş- tırılamıyan ırklardan, taassubdan, sarık altında kat kat siklanmasına rağmen fış- kıran din davasından bahsederken sözün cereyanı cemiyetin şaşırmış haline inti- kal etti ve bu arada Sadık Bey ismi geç- miş oldu. Ben neden bahsetti isem onu da be - nimle ayni duyguda, ayni korkuda bul- dum; ve cemiyetin mefküresine en kavi bağlarla iman eden bu adamı o derece göpheye düşmüş görünce ben de daha zi- yade fütura düşmüş oldum. Hele ben, cemiyetin artık kendisine bir teveccüh ibresi tsyininden âczine İşa- ret edince onun kuvvetle itiraz etmesina intizar ederken aksine benden ziyade sa- Yere devrildiğini bir daha kalk- “ madığını gördüm. Arka üstü çe- virdiğim vakit, oğlumu kendi biçaği- de ölmüş buldum. Ne şekilde yere dü- şürmüş olmalıyım ki, bıçağı kalbine 'batmış.. fakat gene onu ben öldürmüş © sayılırdım. Beni yaşatmıya haklınız yok.. iki insanı ve bahuşus oğlunu öl- düren bir adamı yaşatmak ayrı bir ci- 'naye! işlemek demektir. Beni yaşam'ya mahküm etmeyiniz. bunu sizden yık ; yorum. Mübaşir ve avukat teskin etmiye ça- “ışiyorlardı. Müşkülâtla yerine oturttu- lar. Fakat o el'an bağırıyordu: © — Yalvarırım size beni yaşamıya etmeyiniz! Sıra şahidlerin dinlenmesine gelmiş- Tevkif eden polis, evde yakalanan © birkaç kadın şehadette bulundular. A- © vükatın. suçlunun Tıbbı adilye havale. — sini istiyen talebi reddolundu.. Mah- keme diğer şahidlerin celbi ve müddel e edildi. YEDİNCİ SAFHA BABA - KIZ Bu sır meydana çıkmamalı. Avukat: mem Senki bi “ umuminin dosyuları tetkiki için tâlik) M' olduğunu bildiğim için müsahabenin s0- nuna muntazırdım. | Nihayet bu dakika geldi. Sadık Bey meselesini müteakıb açıkca sordu: «Hin- kârı ziyaret eden şeyhler, hocalar vardır, İdiye işitiliyor. Bunların (telkinlerinden | hazer etmez misiniz?, Tahminen şu tarzda cevab verdim; Bunların mabeyne gelmeleri pek nadir- dir, Gelenlerle de üçüncü mabeynci ve hünkârin kaynı İbrahim Bey meşgul olur. Bunları menetmek mümkün değildir, za- ten mabeynde menedilse haremde mene dilemez. Kadınlar, müsahibler, mabeyn erkânmin mürakabesinden kaçan türlü i vasıtalar vardır ki onlarla hünkâr ara- isında münasebet tesis edebilirler, Fakat velev hazer edilmek lâzım gelen telkinler İolsa bunun hünkârın «azıcık aşım ağrı- İsız başım» siyasetinde zerrece bir tesiri olamaz. O, bu cevab üzerine birden asıl ziyare maksadını meydana vurdu, tâbir! mah» süsile baklayı ağzından çıkardı: | — Sadrazam paşa, dedi; pek sık ma beyne geliyor. Her defasında da huzura Jkabul ediliyor. Acaba nelerden bahse der?.. Anlamakta gecikmedim ki Hüseyin Hilmi Paşa da cemiyetin o kadar itimadı- nı haiz değil. Hele muhatabımın, Selâ- nikten dolayı pek dostu olduğuna hükme. dilebilecek olan sadrazam hakkında bu sözü bende bir taaccüb uyandırdı. Pek ihtiyat ile cevab vermek Lâzımdı. — Evet, dedim; hünkâr kendisine pek ihtiram gösterenlerden hazzeder. Sadra- zamların haftada iki kere mabeyne uğra- ması da âdet imiş. Her defasında kendisi matbahı hümayundan nefis yemeklerle izaz ediliyor. Mabeyne gelen bir sadraza- mın huzura kabul eğilmesi de pek tabii- dir. Hatta huzurda uzun müddet kalır. Hüseyin Hilmi Paşa pek zeki, pek nazik, «Son Posta» nın tefrikası: 22 kutu hayaller de derin olur. Babanız mahkemedeki ifadesile bütün kurtuluş kapılarını bir daha açılmamak üzere kapattı. Şimdi mahkeme tasmim ve tasavvurla katil maddesinden tutlura- cak.. kendisine müteaddid defalar nasıl konuşması lâzım geldiğini tekrsrladım. Fakat ne yapayım ki. babanız idam maddesini temin etmek için elinden geleni esirgemiyor. Genç kız sapsarı kesilmiş, nefes al- madan babasının avukatımı dinliyordu. uhakemenin hemen ertesi günü yazi- hanesine koşmuştu. Kararın ne olabile- ceğini öğrenmek istiyordu. İcab ederse büyük sırrı babasının kurtuluşu baha- sına harcayacaktı. çok hş Diş üm gok bye — Size beyhude ümid vermek iste- Genç kızın düştüğü »tırab karşısın sari diye sözüne devam etti..Jda avukat, biraz temkinli olmak İüzu-| ke yük ümidlerin sonundaki #u- munu hissetti; GÜNAHKÂ nun para meseleleri vardır. Bu oldukça! geniş bir müsahabe zeminidir. sabıka dair Hüseyin Hilmi Paşanın hatı- | ralarımı, müşahedelerini, hünkârın da kendi tercümei haline müteâllik hikâye- lerini ilâve ederseniz, mülâkatın uzun sürmesine şaşmazsınız. .. Bunları gülümseyerek söylemiş olaca | iğm ki o bir tuhaf mana ile dinliyordu. | Mütalecamı icmal etmek lâzım geldi: — Zannetmem ki mühim siyasi mesa- ilden bahsolunsun. O ayağa kalktı. Eğer o da mrütaleasını İicmal ederek iki çift söz ilâve etseydi, di- | yecekti ki: — Acaba hünkürin nezdinde cemiyeti düşürmeğe mi çalışır? Bunu demedi, Pek nazik halile ve ba- na teşekkür ederek çıktı. Divanhaneye kadar teşyi ettim. Odama avdet ederek yerime oturdum ve bir sigara yakarak düşündüm. Düşündüm ki bu ziyaretin elbette bir maksadı vardı. Hünkâr gö- trenleri mi anlamak istiyordu, onun zihni- ne atılacak tohumlardan mı kuşkulanı- yordu. Bu ziyurelin saiki yalnız kendi| tecessüsünden mi ibaretti, yoksa fırka tarafından mı gönderilmişti? Belk! de ye- güne ziyaret maksadı Hüseyin Hilmi Pa- şa zneselesiydi. Cemiyet hesabına sadra- zama dair bir fikir edinmek istemiş ola- cak. Zihnimde bu faraziye gittikçe derin- lere bakan bir çivi oluyordu. Şu halde? Şu halde Hüseyin Hilmi Paşanin sada- ret günlerinin madud olduğuna mı karar vermeliydi?... Halid Ziya Uşaklıgil Maarif Vekili şerefine çay ziyafeti Dün akşam Üniversitede Maarif Vekili Hasan Âli Yücel şerefine bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyafette Üniver- site profesör ve deçentleri hazır bu - Yunmuşlardır. * Miş vi — Bu söylediklerim hiç ümid yok mânasına gelmez. elimizden geldiği kudar uğraşacağız. On beş. yirmi sene ile kurtulursak ne mutlu ! — Ne diyorsunuz beyefendi? Bu ceza miktarı karşısında büsbü- Beş dakika evvel müddelumumi müa- vini de gelmiş, bize iltihak etmişti, Antre- de idik. Genç kızın peşine düşecek olan serkomiser acele acele paltosunu giyi - yordu. Rıdvan Sadullahın bu sözleri he- pimizde derin bir hayret ve şaşkınlık tev lid etti, Paltosunun bir kolunu giyen ser- komiser öteki kolunu geçirirken vazgeçe- rek öylece kaldı. Rıdvan Sadullah da bi- zımıza vakit bırakmadan ilâve etti; — Plânımda değişiklik yapmış deği - lim. Hayret edecek bir şey yok! Evvelce söylediğim yanlıştı. Taanmüden böyle yaptım. Alelâde bir cani ile uğraşmadı - ğımızı düşünerek siz dahi plânın bu kıs mının lüzumundan fazla basit olduğunu takdir etmeli idiniz, Hepsini anlatacağım. Fakat şimdi sorgu sual yok. Haydi Os- man bey geç kalıyorsun. Genç kızı ka - çırırsan mesuliyet kabul etmem. Serkomiser homurdana homurdana gi- yindi. Rıdvan Sadullah cinayet masası şefine vekâleten dün akşamki talimatı - nın tamamen yerine getirildiğini bildir - di. Necdetin ifşaatına aid haber gazete - lerin birinci sayfalarında intişar etmiş « ti. Telefon amelesi kıyafetine giren iki taharri memuru sabahleyin erkenden Ra- if beyin evine aid telefon telini kesmi lerdi. Serkomiserin muavinlerinden bi - risi de bir köylü kıyafetine girerek bi - zim apartımanda bodrum katının önünde mevki almıştı ve nihayet serkomiser işte genç kızın peşi sira sokağa çıkmış bulu- nüyordu. Onu bir dakika gözden kaybef- miyecekti, Rıdvan Sadullah izahatını bitirince müddelumumi muavini: — Osman beyi takliğden ben de icraa- tınıza müdahale edecek veya size uzun boylu sualler soracak değilim! dedi. Yal- nız bir mülâhazamı, daha doğrusu bir en dişemi serdetmeme müsaadenizi rica © - derim. Plânınızdaki bu değişiklik Nec - detin hayatını tehlikeye koymuyor mu Eğer böyle bir tehlike varsa mukabil ted- birler almadığımız için bilâhare vicda - nen muazzeb oluruz. Rıdvan Sadullah: — Hiç bir tehlike yok' dedi. Bütün mesuliyeti üzerime alıyorum. Bana iti - mad ediyor musunuz? — Şöphe yok! Sorduğum sualin dahi Tüzumsuzluğuna kaildim amma bir veh- me kapıldım, Kusura bakmayın! — 'Tamam... Şu halde artık Jâkırdıyı bırskalım, bana yardım edeceksiniz. Bal mumu hastamızı yukari kafa taşımanın tam zamanıdır. Cevad Fehmi, sen kapı - cıya kadar in, kapıyı kapatsın ve biz ye- niden emir verinceye kadar açmasın. Mu avin bey siz de İtfen üçüncü katın sa - hanlığına kadar çıkın! Biz karyola ile sa- ir eşyayı yukarı taşıdığımız müddetçe katlardan birisinin kapısı açılıp da apsr- CENNETLİK RLARI—İ Genç kız bir feryad kopardı: — İdam mı?. — Maalesef öyle hanım kızım!. Eğer | yünde canlandı! Babası beyaz bir göm- kurtulmasını istiyorsanız sizin yapaca- ğını? bir iş var. Babanız ölüm cezasını istiyor, ve bunu bir kurtuluş yolu gibi tün kendinden geçen genç kızı acı bir! üzleyor. Bu düşünce ile de sakladığı ci- tebessümle seyreden avukat, çantasına| nayete ald birçok şeyler olduğunu zen- evraklarını duldururken: nediyorüm. Onun ağzından bir şeyler — Keşki bu kadarla (okurtula -İkapabilirseniz. yahud bizce meçhul ol- bilsek, dedi. Demin de söyledim.. Size|duğunu sandığımız hakikatleri, şayed ümid vermek istemem.. babanız elimiz-| varsa, itiraf ettirebilirseniz; belki mah- deki bütün imkânları ilk celsede bir|kemeve bazı kurtarıcı esbab dökebili- çırpıda yok etmiştir. Ve bazı tarafları|riz. Yoksa.. da itiraf etmek suretile büsbütün müş- — Yoksa... kül vaziyetler ihdas ediyor. Tasarlıya-| Avukat çantasını kapıyarak, koltu- rak katil rengi verildi işe. müddeiu-| ğunun altına almış. . çıkmıya hazırlan- mumi bu maddeden ceza İstiyecek..|mıştı. Kâtibinin ziline basarken cüm- Bilir misiniz bunun cezası nedir? Bu sorunun cevabını gene kendi bir İlnze ile verdi; Jesini tamamladı: — Yoksa müddelumuminin taam - müden katil maddesi üzerine parmağını koymasının aslâ önüne geçemeyiz. Son hazırlıkl zim şaşırmamızı bekliyor olmal: ki itire-! CEVAD FEHMİ ar tıman sakinlerinden biri dışarı çıkmak isterse keyfiyetten ıslık çalarak veya ök- İsürerek bizi haberdar ediniz ki kiracıla- rımla merdivenin ortasında elimizde bul- mumu kafa veya karyola demiri bulun « duğu halde karşılaşmıyalım. Rıdvan Sadullahın arzusunu yerine getirmek üzere aşağı inip çıktım, Ben dö- nerken müddelumumi muavini de üçün- çü katın merdivenlerini tırmalanıyordu. Rıdvan Sadullah; — Haydi bakalım, Cevad Fehmi, de « di. Evvelâ karyolayı taşıyalım, Yatak odalarından birindeki tek kişi. Jik bir karyolayı söküp yukarı taşımak /Deş dakikadan fazla sürmedi, Bunu mü- İteakib bir memur ile balmumu kofayı, bazı ilâç şişelerini mütesddid yastıkları ve bir miktar sargı bezini naklettik. Nakil keyfiyeti bitince Rıdvan Sadıl. lah kapıcıya seslenerek apartıman ka « pısını açtırdı. Sonra dadıyı çağırarak bir köşeye çekti ve yavaş sesle tenbih ettir — Biz şimdi beylerle taraşadaki kata çıkacağız. Orada biraz işimiz var. Ondan sonra da evden ayrılacağız. Akşam üstü avdet edeceğiz. Biz evde yok iken dok « tordan başka kim gelirse gelsin kapıyı açmıyacaksın, Sen de hastanın yanından bir dakika ayrılmıyacaksın. Hattâ yeme- ğini bile onun yanmda yiyeceksin. An « İliyor musun dadı, kapı çalınırsa delikten bakar ve gelen, delikanlıyı tedavi eden doktor değilse açmazsın. Bu tenbihleri « me riayet ettiğin halde gene bir yaban « İemin içeriye girmeğe muvaffak olduğu « nu görürsen bağırıp çağırmaya kalkış - madan derhal kapıcının ziline basarsın. Orada bu zil sesini bekliyen bir polis mâ muru var, Korkma, böyle bir şey olacak değil, şayet olursa diye söylüyorum. İhtiyar kadın «peki» diyerek çekildi, biz de tekrar üst kata çıktık. Bu kat Rıdvan Sadullahın dediği gibi İiki, üç aydanberi boş duruyordu. Bir iki İkiracı çıkmış, fakat gözüm tutmadığı için vermemiştim. Üç oda ile bir banyo ve bir mutfaktan ibaretti, Odaların hepsi bir tek koridora bakıyordu. Bunlardan ortadaki odayı koridordan ayıran duvar. da kapıdan maada iki pencere açılmış, bu pencerelerin camları renkli kâğıdlan la kaplannştı. Rıdvan Sadullah karyolayı yerleştir » mek için bu odayı seçti. El birliğile kar- yolayı süratle kurduk. Üstüne yatağı, çarşafları ve yastıkları yerleştirdik. Rığ- van Sadullah bu yatak üzerinde aşağıdan getirdiğimiz ihtiyat yastıklarla çarçabuk ihsan vücudüne benzer bir şekil meyda» na getirdi, bundan sonra eline balmumu kafayı alarak sargı bezlerile sarmaya baş ladı. Gözler, burun, ağız meydanda ka » İ pes Dikkat! Roman burada bitmedi. Arkası 9 uncu sayfadadır. Genç kız artık avukatın söyledikle- rini duymuyordu bile. şimdi duymaya, görmeye, düşünmeye yarar ne hisleri varsa, hepsini bir noktaya teksif etmiş» ti. Avukat, kurtarıcı esbab bulunmadığı takdirde, idamın muhakkak olduğunu saklamıyordu. Öldürülen kadının anası olduğunu söylese, bu babası için bir esbab; muhaffefe teşkil edebilir, dü- şüncesindeydi. Fakat bunu nasıl mey- dana çıkarabilirdi?. Şu halde, babasını asacaklardı. Bir an Sultanahmed mey- 'dânına kurtulan bir sehpe gözünün ö- Wek giydirilmiş darağacına çıkarılıyor, bir Çingene ipi babasının boynuna ge- giriyordu. Gördüğü hayalleri kovmak ister gibi ellerini ileri uzattı. Kafasını salladı, haykırdı: —- Hayır,hayır. babamı. ası lar! Avukat müşkülâtla şu temennide bulundu: — İnşailah kızım! Gece, sabaha kadar yatağın içinde bir taraftan diğer tarafa dönerek. ba- şına d'kilip uykusunu birbirlerinden teslim alan kâbuslar içinde haykırdı. sayıkladı. bağırdı.. hep gözünün önüne babâsının asılışı geliyordu. — Asmayın babami.. babamı öldür- meyinl. miyacak» (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: