Bulgarlarla karahetimiz boş sözlerden ibaret sayılabilir mi ? (Baştarafı 5 inci sayfada) sında büyük bir Türk hanlığı kuran, İs- bozmuşlardır. Bu meyanda Bulgarların|tanbulu müteaddid defalar muhasara e - bir nevi Slavcayı dil olarak kabul etme-!derek Bizansları titreten ve fakat Hiris- leri meselâ Mısıra giden ve oraya bük| tiyan ortodoksu olan halis bir Türk kav- meden Türklerin Arabcayı benimsemele-| minin Edirnenin ilerisinden Tunaya ka - rinden farksız bir hüdisedir. Biz yani A-|darki illerde yaşadıklarını (o bilmiyordu. nadolu Türkleri bile Selçukiler zamanın- | Şüphe yok ki buna mâni olan o vakiiki da Acem ve Arab tesiri'e yalnız dilimizi 'din telâkkisi idi, O vakitler milliyet fix- Lekeli humma:1 Bu hastalık daima harbierle, hleretler. le insanların normal ve müstakar bayt. larının herhangi bir sebeble sarsıldığı zamanlarla alâkası olan bir salgındır. Hastalığı nakleden bitlerdir. Bitler ma. lümur ki Öç türlüdür: Birisi siyaha ya. kın gri renkte olup baş bitleridir. Diğeri krem renginde olup eğer kan emmişse ortası benekli bulunan vücud bitleridir. Yazan: Reşad Ekrem a Ağlıyan hükümdar Bu iri insan pençesine nice za-|birine doğru, bir hâsta ağırlığı ile gitti, değil hüviyetimizi de kaybetmek Üzere'ri ve milliyet güneşi dünyaya henüz doğ- Üçüneti nevi bit de kılların diplerine mu. İlmanlar bilir kadehler sunmuş o-İdolabdan bir kitab çekti, sonra küçük imişiz. Bereket versin, tam o sırada Ana-| mamıştı, doluya yeni gelen bir Türk kabilesi, ya- Ne yazık ki o zamanlarda ne Bulgar - ni Süleymanın ve Ertuğrulun o kabilesi jar, Çanakkale boğazım aşanların kendi Kayhanlılar buradaki Türk âlemine yeni! öz kardeşleri olduklarını anlayıp düşüne- ve kuvvetli bir aşı yapınış ve biz ancak bilmişler ve ne de Osmanlı Türkleri Bal bu dinamik yardımla bugünkü hüviye -|kanlarda oturanların kendi kanlarını ta- timizi muhafaza edebilmişiz. şıyan milleldaşlar olduklarını bilememiş Süleyman, Ertuğrel, Osman ve Orha -İlerdi. mın Anadoluda Selçuk Türklerine tatbik | işte Türkleri Balkanlarda, Karpotlar - edebildikleri müeasir aşılar Bulgarista» |da, Tuna ve Tais'de birbirlerile seneler - 'da da tatbik olunabilir ve bu suretle Bal-İce vuruşturup kırdıran ve birbirine düş kan Bulgarlarına da benliklerini iade ©-'man eden hep o din farkı yani İslâmlık den güzel tarihi hareket vücude gelebi- | ve huristiyanlıktır. Yirdi. Fakat ne yazık ki 584 yı! evvel Sul.| Eğer öyle olmasaydı şimdi, Balkanlar. dan Orhan, oğlu Süleyman paşay: Çanak-lda ve Tunadaki manzara ve siyasi coğ - kaleden Gelibolu yarım adasına yani Av'rafya esastan başka türlü olacaktı, Fa - rupaya geçirirken, en az bin yıl daha ev-|kat biz geçmişe deği, geleceğe bakalım vel Hazer, Ural ve Edil (Volga) boyla -İve nihayet Anadolu Türklerile medeni - rından, Karadenizin şimallerinden harb-| vet ve terakkilerile Mtihar ettiğimiz Bul Jer ederek ve milletler kovalıyarak Daç-| garların daha iyi anlaşmalarını ve dalma yaya iki Romanyaya) gelen ve ora-İelele verip yürümelerini temenni ede - dan 'Tuna büyük ırmağını bütün Türkle-|lim. Hariciye Vekilimizin de dileği şüp - #larile aşarak yedi asır-|'hesiz budur. — ye ya Balkan yarım ada- İŞ Sinema: Büyük bir yenilik, Dört saat süren film (Baştarafı 7 nci sayafada) bu filmden hiç olamazsa 200 milyon 250 bin di. hepsi 1860 senesine aid ola-| dolar. yani paramıziz 299 milyon türk caktı. Kirası kazanacağını ummaktadır. Bu film sayesinde antikacılara gün Hinyret uyandıran netice doğmuştu. Film Nevyork sinemalarındı güste- 3.000 maket, 90 dekor rilmiye başlanmıştır. Projeksiyonu tam Dekoratörlerin yapmış oldukları ma-|dört seat sürmektedir. Bu filmi göste- ketlerin suyısı 9 bini bulmustu. Adeğle|ren sinemalar seanslara gece Saat ri 500 ü bulan, işçiler, marangozlar, |8.30 da başlamakta, seanslar saat 24,30 mvacılar. çimentocular bir kayi! çalış-|da hitama ermektedir. bılar ve muazzam 90 dekor vücude ge-İ Bu seanslardan birinde bulunmuş tirdiler. olan meshur bir muharrir diyor ki: Nihayet 1939 senesi Haziran aynın Ortasına doğru manzaralar çekilmişti. Çevrilen filmler dağlar boyunda ve tenkit idi. Tam 150.000 metreyi bul must. Bu suretle gösterildiği takdirde, projeksyonu 83 saat sürebilirdi. Bu 150.000 metrelik film gözden ge- girildi. Bugün. bu filmin uzunluğu tam 7.000 metredir. 1 Dört saat, daha doğrusu dakika sürmektedir. Filmin maliyet fiatı H. E. Erkilet saat devam etti. Buna: « Harikulâde prodüksyon» demek icab eder. Film çok güzel, çok müessirdir. Çok iyi oy- nanmış. çok iyi çevrilmiştir. San'atkâr Vivian Leigh muvaffakiyet kazanmış- tr. Tem mânasile Amefjkanvari bir eserdir. Her türlü sahneleri bhavidir: Aşk. macera. heyecan... Dört saat süren bir filmi amlatmak kakil değildir. Bence kitabını okumah. Yalnız şunu söyliyeyim ki; filmden çık- Bu film 4 milyon dolara. paramızla tığım vakit gözlerimin önünde hâlâ ve bugünkü rayie ile 5.200.000 türk) filmin resimleri dansediyordu. Ben iç- Brasma maloldu. Rakkama dikkat bu-İki kullanmam, fakat kendime gelmek 5.200.000 türk lirası!,.. için bolca viski içmek mecburiyetinde Bu müthiş rakama karşı. kumpanya! kaldım.» fali lâzım olan meseleyi bekliyo- 3 saat 57 razi, Dedim, Eşref Şener syağa kalkarak biraz gezindikten sonra gene banâ hitab eti; — Ben deli miyim?... Bu beklenmiyen sual karşısında biribi- Ta 1, Hitabım umu: — Bayır; şaşırmayımız.. im umu madır: Ben deli miyim, değil miyim?.. Kadınlar kocalarına biraz daha gokul- dular. Erkekler, mütehayyir ve muztarib, sustular, Biraz evvel hayatla dolu bulu- nan oda, şimdi bir mezar sessizliğine gö- mülmüştü. Kekeliyerek ben cevab ver- dim: — Değilsiniz... Bu cevabi alan Eşref Şener: — Baklısınız; dedi, ben deli değilim. Fakat sizler gibi de değilim... — Anlıyamadım... — Müsaade buyurunuz. hâdise ile karşılaşınca aklıma şey Hüseyin Rahmi Gürpmarın «Ben De- HK miyim» isimli romanı oldu. Kütübha- heme koşarak onu âldım ve tekrar mmağa başladım. is nazaran işe evvelâ misafir ha- nımm manşonumu kirletmekten başla- mak lizımdı. Düşündüm: Benim çocuk- mağımı sokmak hevesine kapıldım; ne de Bil mi efendim?.. Meslek ilk gelen Pm ez — Tamam... Şimdi size gülünç bir su- şun, müçtemian veya münferiden, konu- şabilirler mi? — Hayır!... — Bunların umumi heyetinden vücu- ceraları yok» İde getirilmiş bir cihaza elektrik cereyanı | yor? buğumda böyle zarf aşk ss : U Meselâ radyo filân mı? Ondan hatırladım: Gençii- sonrasını ha 5 Evet, si ğimde ne tavandaki budak deliğine par- « Bir gece bu filmi seyrettim. Dört Sihirli göz konuşuyor sebebile umum! vekâlet bana! ğım şeyler âsabınızı bozacaksa vazgeçe - verilmiş olacak ki herkes «samiin> haline | yim. Anlatacağım | gelerek Eşref Şenerle beni karşı karşıya| Ben atıldım: oku-|al sorayım: Cam, tahta, çinko, bakır, kur-| miyim sallat olan mesane bitleridir. Koltuk alt, larında, Arayt tenasüliyeye eivar Kılların diplerinde çok görülür. Rengi aiyahtir ve nın ucundan hürmetle tuttu. Padişahın Timakla kaldırılırsa ayaklarile hareket | götürdü; öptü. Öperken, padişahın eli üs- ettiği görülür. Diğer bitler gibi çok ha. Şi tüne Musa Çelebinin bir iki damla gözya- yeşetli değildir. . İşte bu üç neri bitten İl gı yuvarlandı. Sonra alnına götürdü. Gül leketi tifoyu nakleden vücud bitleridir. Öp; Fatma da, ayni derin hürmet ile, Sul- Henüz lekeli hummanın hakiki mikrobu Hzebedilemmemiziir.. Palmi — barbukde bü | tan Muradın Musadan sonra kendisine hastalık gösterdiği / indifsata ve diğer | Uzanan elini öptü. Padişah Deli Hüseyine Araxn bakılmen bir kan hastalığı olduğu ve mikrobunun kanda bulunduğu mu - hakkaktır. Çünkü tıpkı döküntülü hasta. İikler gibi ük zamanlar şiddetli steş ve #esemmüm (Arazından ve döküntüden başka vöcudün herhangi bir noktasında meselâ hakiki tfoda olduğu gibi bar - sakta tekarruhat veya diğer Yitihabi ta. vazzuh görülmez. Lekeli tifonun bir ba, uzun şürmemişti. Musa, Fatma tuk fki hafta kadar devam eden tefrih e devri vardır. Yani mikrobtu Bit bir insa. ni irdiğı zaman zehrini kans geçirdik. ten sonra hastalığın iIk Arammn mey - (| geniş sedire oturmadı da, dışarıya biraz dana çıktığı güne kadar geçen günlere İ geriden, ayaktan bakmağa başladı. Önce, ki kızgın bir demir gibi dağlamıştı. Biran şiddetli bir ateş ie bernber baş ağrım. akıntı vesair âraz ile hastalık hücum haftadır. En tehlikeli günler ikinel haf, tanın orta ve son günleridir. Çünkü bu günlerde artık kalb çok yorulmuştur ve — Beri gel... Dedi. Çocuğun a Esi şeri Vi kalçalarına kadar çıkabiliyordu. Göz! Haklar da başlamak Semed. İl dışarıya saptanmıştı. pençeleri küçük Musanın yüzünü ve saçlarını okşıyarak dolaşıyordu. Padişah mırıldanarak sordu: — Adın ne senin oğlancık?! Biraz evvel adını söylemişti ya... Padi- şah şimdi niçin tekrar soruyordu? Fakat zeki çocuk şâşırmamışlı; ona, padişah ne söylerse, hiçbir şey söylemeden emrinin derhal yapılması lâzım geldiğini, usta i mürebbileri pek güzel ve kuvvetli öğret- i mişlerdi: im adım Musadır!... Ankara borsası Açış - Kapanış MA/M0 Sallar ÇEKLER Lordra Bteriin Dedi. Mow.York Dan Mürad işitmemiş gibi tekrar etti: mm — Adın nedir? İsviç, Pr. Küçük Musa, korka korka | gözlerini padişahım yüzüne çevirdi. Muradın yüzü kireç gibi beyazdı; oğlancık bu sefer sesi titriyerek cevab verdi: — Benim adım Musadır!... TTırnaklarının üstünden dizlerine ka- der keçeler sarılmış üç at, karları savu- rarak ok gibi geçtiler. Murad, pencereye koşup, camları kırarak arkalarından: «Dur!... Dur!...» diye bağırmak istedi. Fakat, bir adım atar atmaz . sendeledi. Salonun arabesk nakışlı kubbesi, sanki ağır ağır aşağıya doğru iniyordu, padişa- bın gözleri kararmıştı. Cemlar şangırdı- yin BEER Bİ : Duvarlardaki küçük kitab dolsblarından Yazan: Zeynel Besim Sun — O zaman konuşur. | — Kullandığınız tabire dikkat buyu -'de radyo mu konuşturuyor? TuNnUZ; radyo konuşur mu? — Hayır, kendisi konuşuyor, daha doğ — Konuşmaz; fakat sesi nakleder. rüsu karşı karşıya geçerek konuşuyoruz. — Öyle söyleyiniz. halbuki benim rad konuşuyorsunuz? yo konuşuyor!.. işte... Heyecan korkuya tahavvül etti, Bah - — Pekâlâ bay Eşref; dedim. bu husu- su meselâ yarın bizim evde sizinle baş - başa konuşuruz. Müteessirane cevab vor- — Sizin bu iddianız yalnız bayanların | di: 5 değil, bizim de âsabımızı bozar. — Hakkınız var azizim: bunu #eri sü- — Şu halde cevab veriniz; Ben deli|rüşüm yersiz oldu. Hepinizden affımı n- ca ederim. Oturdu; fakat meclisin huzuru kaç - mıştı. Kadınlar ikide, birde odadaki rad- makinesine , m — Bahse — Man; — Belki radyo beni manyatizma edi - âır, Manyatize edilmiş bir adam bütün | Herkesten sonra elini varlığım medyumun iradesine terket -| yavaşca kulağıma fısıldadı: yor, çini kaplı duvarlar, bir çadır bezi gi-loynak ve san'atkâr oyaklan... Bir bi kabarıp titriyordu. Murad düşmemekİsakinin (kristal için küçük Musanın omuzundan tuttu.jre serdiği peh un den ayrıldıktan sonra Eşref Şeneri ala - miştir. O konuşmaz, konuşturulur. Sizi) Y9P* — Kohuşmanın nasilı olur mu azizim? şıya geçmiştik... Evet; görülüyor ki bu kitaba nazsran| Kadınlar hep birlikte çığlığı kopardı-|Sizinle konuştuğumuz gibi konuşuyoruz ben deli değilim. Zaten şuurum, muha-İlar. kemem vesairem de yerindedir; öyle de-| (Bay Şener devam etti: a — Korkmayınız bayanlar'. Arlataca «İsin devamına imkân yoktu. Bu sebeble: 5 ceksiniz. Not defterinizi çıkarınız, itiraz. veya istizah edeceğiniz cihetleri not e - diniz; macera bitince münakaşa in yo haşyetle bakıyorlar, küçük bir tıpırtıdan heyecan duyuyor - diye gülmemenizi de bilhassa rica lardı. Tatsız müsahabelerle bir müddetİğim. Dün bir çoklarımza — O başka, bu iddin büsbütün başka-Jdaha vakit geçirdikten sonra kalktık. | görünen şeylere bugün alelâde eşya mas sıkarken Nadide | zarile bakıyoruz. lan Musa Melek Çelebi, onu parmakları» | Musaya, boğuk bir sesle — Var git oğlancık... Ben çağırmadan üdetn harieen bir benek | gibi görülür. kalın parmaklarını evvelâ dudaklarına İkimse içeriye girmesin... Dedi. Çocuk bir samur kedi sessizliği ile sa- londan çıkarken, padişah kendisini per- cere önündeki sedirin üstüne attı. Ocakta, biraz evvel Deli Hüseyinin at- tığı bir kütüğü her tarafından alev sar- mış idi. Murad, yattığı yerden bir müd- det onunla oyaland. Oradan. göz- leri Oadam boyunda bir (divan saatine © çevrildi. & Abanozdan, baş - tanbaşa (o siyah (oOgül (o kabartma - ları ile tezyin edilmiş kapağının ortasın- da bir billür vardı; bu billörun arkasın. | dan mineli ve elmaslı bir kadran ile altın yaldızlı rakkas görülüyordu. Padişahın gözleri, saatten sonra duvarların çini pa- nolarında gezindi: Küçücük selviler, sel- vilerin yanında lâle ve sümbül saksıları, bir tarafta beyaz üzerine mavi güller... Padişalın aldığı kitab bir divan idi, Asrının tasta bir mücellidinin elinden çık- maş nefis bir meşin cild içinde, rengârenk kâğrdlara yazılmıştı: Uçuk pembe, açık mavi, erguvan, beyaz, kanarya sarısı, fi- Tizi, mor kâğıdların etrafı altın püskürme idi; cetvel ve başlıkları müzehheb idi. Nefis bir talik ile yazılmıştı. Murda, için- den «Musa Meleğe açayım bakayımı di- yerek divanın gelişi güzel bir yerini açtı ve sağ sayfadaki fik beyti okudu: Râstdır reftarımız manendi milt tütiyü Biz hezaran didei mahmura girmiş çık. maşızl, Padişah gözlerini yumdu. Güllü Fatma ile Musa Melek Çelebinin hayalleri belir. di. Dışarda, rüzgârın savurup yığdığı kar. lar gibi, Muradın kafasının içinde de mit- biş bir yel esiyordu ve hatıralarını savu- rup yığıyordu: ği Hasan Halife bahçesinin fıstıklar altı, Karaağaç bahçesi, tersane bahçesi, Gül Futma yalısı, İskender Çelebi ve Halkah- pınar bahçeleri. Kule bahçesi, Fener bah- çesi, Üsküdarda Kavak kasrı, Çubuklu bahçesi, Tokad bahçesi, Belgrad orman- ları, Bendler... Güllü Fatmanın rakı, Musa Melek Çelebinin maşum tebessüm- leri, Saçlı Ramazanın, Mazlum Şahın, Süğlün Şahın salınışları, alım ve çalım ları ve oyunları... Şeyhislim Yahya e fendinin asil bir gazeli... Bir balıkçı mey. hanesinde dinlenmiş Rum türküler;.. ud, keman, ney, zurna, tef, zil, frenk düdüğü, tulum... Bir köçeğin keçi yavrusu gibi eli... Şarabın ye- nlar... (Arkan var) — Çok merak ettim; öğrenmek istiyo rum, ğ — İnanma şekerim; saçma... A — Değil canımın içi.. sen, diğerlerin - rak yemeğe bize gel... — Eşref gelir mi bakalım? ü — Kuzum şekerim; hatırım için bunu Sen ne dersin de ben yapmam Na » dide? Peki; getireceğim... Ayrıldık. A Yemekten sonra Nadide, kocası Lftfi, Eşref Şener ve ben; dört kişi karşı kar » N Şimdi zatıâlinizi dinliyoruz Bay Şes — Bir şartla... — Emredin... — Estağlürullah.. sözümü Okesmiye - — Olur... — Akla sığmıyacak şeyler konüş «olmazs