4 Şabat Bulgarlarlakarabetimiz boş sözlerden ibaret sayılabilir mi? YAZAN Emekli general H. Emir “Son Posta,, nın askeri muharriri ariciye Vekilimiz Belgrad top lantısına gitmek üzere Bulga - ristandan geçerken komşuluk ve akraba- Uktan bahsetti ve bunların boş sözler - den ibaret ğını isbat “etmek lâ - amdır dedi. Bence açoğlu resmi bir ağızdan söylenebilecek (şeyin azamisini| söylemiştir. Bulgarlar bu sözlerin al ve ehemmiyetini anladıkları gün Türk dostluğunu ve Balkan birliğini artık ne Dobrice, ne Dedeağaç ve ne de başka yer weya âdi menfaatlerle değiştiremez ola - caklardır. Biz Anadolu Türkleri müterakki kar- deşlerimiz. Macarlar, Finler ve Bulgar- larla iftihar ediyoruz ve bunların diğer Türk uruklarının kurtuluş ve kalkınma-| larında yardımcı ve nümune olmalarını dileyoruz. hn Bulgar milli kıyafetleri Finler ve Macarlar büyük ve asil ak» şöyle tarif ve w -K Midirler, larını çoktan idrak etmiş ve din ve Gİ özler, mütenasibdir, elle Baş farklarının kanın asaletini değiştireme “kemikleri çıkık, kafa il? eğdim > diğini binnefis kendilerinde duyup anl imiş, gözleri ekseriya öğe tee mışlardır. Bulgarlarda da asil ve ırk İ- sinin alna girmiş , a kir ve duygusu çoktan başlamıştır. Fa - görünüşleri -Aay — Bu yz Sala kat Slavlığın müthiş tesiri altında ve y ş teni, gi ik azli ö3 oil içinde yetişmiş ve yuğrulmuş papaz kuv-| ey ikna de ek Kİiğek daya > veti Türk - Tatar ırkının asil kanını da-| aklı > ertir, Gi öacecn çalan dü marlarında faz'asile taşıdıkları yüzlerin-| ma tldir. Soğan, sar» den, renklerinden, elhasıl hal, âdet, tabi- e ei İpe e 4 seli at, çalışkanlık harbçiliklerinden bes - Z ” ederek ekmek belli olan Bulgar kavminin dimağ ve Ye harekete va Fa- reğine bir ahtapot gibi yapışmış olduğu! iz kez e ER Se a için üstünden kara kâbusu otıp büyük e İREN mn ae yi iş ii #millet ve ırkının Tuna ve Baltıktan As -| © ir. > yanın tâ ortalarile Behrenge kadar kur-,Kilere (yeniliklere) karşı mülâyim de - duğu büyük yurda serbest ve doya doya gildir. Fakat teenni ve temkin ile ilma &- bakmasına henüz imkân ve meydan bı -'dilirse kabul ve iman eder. Onun €sa$ rakmıyor. Büyük ana yurdda yaşıyan bü vasfı neş'e ile tahammüldür. Tahakkuk yük millete ve önun büyük hareke! ve |ettirilebilecek bir kazanç bahis mevzuu yaratma kudretine nafiz ve agih olmak 'olunca artık hiç bir yorgunluk onu yıl - himet ve fırsatı bir kere Bulgaristan Bul- dırmaz, bir fütur veya usanç duymaz. li i zülmüş bekliyebilir, yahud zayıf hayvan- garlarına nasib olsa eminim ki dinleri ne 'İhtiyatlıdır, müktesittir. ilh, ilh... olursa olsun, onlar da, bizler ve Fin ve Ayni Fransız müdekkik ve müverrihi Macarlar gibi artık kendilerini o sonsuz umumiyetle Slavları şöyle tarif eder; büyük hakikatin güneşile aydınlanmış) oSlavlar büyük cüsseli ve kuvvetlidir - göreceklerdir. İler, Finlerin temasında olanların yüzle - Bulgaristan Bulgarları kimlerdir? Ne-iri yassı, gözleri küçük ve elmacık ke - reden; naml vene vekit gelmişlerdir? mikleri çıkıktır. Diğerlerinin yüzleri Slav din ve dilini benimsemelerine rağ -muntazamdır. Umumiyetle gözleri çakır men bugünkü milli ve ırki teşekkül, duy |veya mavi, saçları kestane veya sarıdır. gu ve temayü'leri nasıldır? ilh... İşte bir | Karakterlerinin esas çizgileri otelevvün çok sorgu ki her Türkün ve her Bulga -|V€ ifratlır. İntizam fikrinden mahrum - rın kendi kendine sorması ve covabları-|durlar. İklimleri gibi kendileri de ifrata nı vermeğe muktedir olmasi lâzundır. Fa mmüstaiddirler. Bir unda uyuşukluktarı kat bu cevablar bir papazın deği ancak faaliyete, hilmden biddete, itaatten ihti- bitaraf müdekkik ve âlimlerin verdikleri cevablar olmalıdır. Bu cevablar, Bulgar fiziyonomisile ka- rakterinde zaten mündemiz duruyorlar, Bulgaristanda uzun müddet mua'lira- Hk ederek Bulgaristanın tarihini Çekli Yirecek'den sonra en iyi ve en bitaref bir #urette yazmış olan R. P, Guerin Son - geon, şimdiki Bulgaristan Bulgarlarını ler. Eski Slavlar çok misafirperver idiler. Ve yabancıları ararlardı. Tesadüfür. ken- dilerine gönderdiği misafiri daha iyi a - ğırlamak için çalmak hakları dahi var - İdi. Seyyalılara kapılarım kapayanlar y- mumun hakaretine uğrar ve katil de edi- lirlerdi. Muharebeye yaya giderler, baş - lâle ve hassasiyetten vahşete geçebilir -| SON POSTA Erkilet ları ve göğüsleri açık dövüşürlerdi. Si - lâhları külünk, kalkan, ağaçtan yay ve zehirli oklardı. Slav bütün hilelere müs- taiddir. Bir ağaç kovuğunda günlerce bü- lar gibi otlar arasında sürünür. Eski Slavlar, ağızlarına birer nefes kamışı & larak suyun içinde saatlerce kalabilir - lerdi. Onlar için harb her şeyden evvel bir av idi. Muayyen bir nizam dairesin - de ve kendi hareketini umumun hareke- tine uydurmak suretile muharebeye as - la razı olmazlardı. Pusu, onların harble- rinin temeli idi, Halbuki eski Bulgarlar harb ıçin at üs- tünde sıkı saflar teşkil eder ve düşman görünür görünmez silâhlarını havada sal ıyarak ve bağırarak üzerine hücum e - derlerdi, Hünler ve Bulgarlar daima süvari idi- ler ve Tunayı atla geçerlerdi. Slavlar ise İşaya olduklarından ayni nehri kayıkla İmürur ederlerdi. Hünler ve Bulgarlar Mezi (Tuna ile Balkan arasındaki eyale- tin eski adı) ve Traxyaya harben, Slav - lar ise diğe;lerine sokularak ve onlura hizmet ederek girerlerdi. Slavlar hiç bir zaman yalnız başına ilerlemezlerdi. Dai- ma kendilerinden daha cesur ve bece - İrikli Asyalı Türk kollarının yanında ve- ya arkalarında yürürlerdi. Amâdee Thlerry'nin ifadesine göre, muharebede Slavlar, Hünler ve Bulgar - Jar için, düşman izi keşfeden ve sonra Jetrafını kuşatıp sıkıştıran bir takım za - ğarlardı. Bütün bunlar ve bu ilmi şaha « detler Bulgarla Slavın nasıl taban taba - na zıd mahlüklar olduğunu gösterir, Hal böyle ve Bulgarla Slavın menşei tama - İmile ayrı iken Bulgarın nasıl Slavlaşabi-| İleceği sorulabilir? Bulgaristan Bulgarla- iri arasında milli ve ırki vicdanın inkişa- İfma mâni olan bugünkü Slav tesir ve engelleri ortadan kalktığı zaman Bulgar hakiki Müviyetine kavuşacak ve ancak o İzaman çoğu muarız ve muhalif kavim ve milletler kütleleri arasında yalnız 45| milyon Bulgarın hissettiği | yalnızlık ve İbu yalnızlıktan doğma tehlike duygusu jkendiliğinden zal olacaktır | Bulgarlar Balkan yarım adasına gel «- İmeden evvel müslümanlığı kabul etmiş - ler sonra da eski dinlerine dönmüşler ve nihayet Balkan yarım adasında 68) da devlet kurduktan ancak epey sonra yani 865 de Bulgar hön Boris bir Bizans pa - turisti - İpazı tarafından vaftiz edilerek, yanlığı kabul etmişlerdi. Dil meselesine gelince maalesef he - men bütün Türk kavimleri anayurd olan Altay ve Pamir yaylalarile Hazer ve U-| ral illerinden ayrılıp buralardan uzaklaş- Prost diyormuş kiz — Ben Sultanahmed meydanının müstakbel plânını yaptım. Plânı değiş- tiremem. Adliye Vekâleti diyormuş ki: — Peki amma senin yaptığın plâna göre adliye sarayı binası çok küçük o- lacak. Şu noktada ben de deyivereyim. — Sultanahmed meydanı plânı yapacak Prost'a meydanda, bir adliye sarayı yapılacağı ve bu sarayın ne de- recede büyük olacağı haber verilmedi mi? Prost diyormuş ki: — Mademki adliye sarsyının büyük yapılması lâzım. mademki meydanda saray için bırakılan arsa küçüktür. Ar- kadaki binalar istimlâk edilebilir. Adliye Vekâleti diyormuş ki: — Arkadaki binalar istimlâk edile- bilir amma. istimlâk masrafı bir mil - yon liro tutar. Bu bir milyona yaz'k değil mi? Şu noktada ben de demin deyiver - diklerime ilâve edeyim: — Sultanahmed meydanı plânı ya- pılırken. adliye sarayının plânının ya- pılmış olması ve bu plânnn meydan plânını yapacak olan Prost'a gösteril - mesi lâzımdı. Göstermedikse kabahat bizde. Gösterdikse kabahat Prost'ta. Fakat şu da var ki.. kabahat kimde o - lursa clsun bir milyon lira istimlâk i- çin cebinde hazır değildir. Ve bir hata Daktilo fil Kral isminde bir Fransız hayvan mürebbisi hayvanların en irisi olan file! insanların en inceleri olan kadınların yaptıkları bir işi yapmayı öğretmiştir. Bu filin adı Hümdür. Hüm yazı maki- nesile Hüm size teşekkür eder, kelime- lerini yazmaktadır. * Adliye sarayı arsası yüzünden bir milyonu feda etmek hiç doğru olmaz. * Sırası gelmişken başına küp giyen ineğin hikâyesini anlatayım: İneğin biri. akşam sürüden ayrıl - mış, sahibinin avlusuna girmiş. Sağa gitmiş bağırmış, sola gitmiş bağırmış. Bir müddet ayaküstü geviş getirmiş ve gene sara sola dolaşmaya başlamış. Av- lunun bir kenarında bir küp varmış. İçinde su var diye mi, yoksa mevakla mı nedense başını küpe sokmüş. Basını küpe sokan inek bir daha ge- ri çekememiş. İneğin sahibi görm Kiipü yakalamış, çekmiş; çıkaramamış- Konu komşusuna haber vermiş. Onlar da gelmişler. ineği sahibine yardım etmişler amma nefile. küp bir türlü çıkmazmış. Nihayet biri ortaya bir fi- kir atmış: — İneği keselim. Küp başından çı- kar. İneği yatırmışlar. kafasını kesmiş - ler. Bir küp için bir inek feda edilmiş. Fakat gene küp sahibinin işine yara - mamış. çünkü ineğin kafası küpün i - çinde katmış. * Haydi bir milyonu da sarfettik, ye- ni istimlâkler yaptık diyelim. Ya bu is- timlâklerden sonra da gene arsanın adliye sarayı yapılmasına elverişli ol « madığı tahakkuk ederse o zaman ne ya- pacağız? Cİemet Hulisi | Bunlar biliyor mu idiniz? | Arıların zekâsı Fransada bir tren kazasında, şeker dolu bir vagon parçalakımış, şekerler etrafa yayılmıştı. Civarda arılar vardı. Arılar şekerlere üşüştüler. Fakat şeker taneleri iri olduğu için taşıyamıyorlar- dı. Şekerler üzerinde bir müddet vızıl- dadıktarı sonra hep birden geri döndü- ler. Ve tekrar geldikleri zaman ağızla- rından şekerler üzerine su fışkırttılar. Zıpzıp klubü «Zıpzıp klübür isimli klüb Amerika” da bundan sekiz sene evvel açılmıştır. Azasmın adedi bine yakındır. En genç azanın yaşı yirmi beştir. Bu klübde ço- cukluk çağını geçirmiş yaşlı başlı a- dalar çocuklar gibi zıpzıp oynarlar. Kabshat kimde? Beşiktaşlı Bayan Perl zabıtaya da aksetmiş bir mesele münasebetile; tıkları nisbette ana dillerine az veya çok yabancı unsurlar katarak dil birliğini (Devami 9 uncu sayfada) Üniversite rektörünün dünkü çayı I Rektör ve talebeler bir arada Üniversite rektörü tarafından her sene| tesinin son sınıf talebesine çay verilmiğ- sömestr tatilinden evvel talebelere veril-|tir. Çayda 325 son sınıf talebesi hazır bu- mekte olan çaylara dün başlanmıştır. Dün | lunmuştur. ük olarak rektör tarafından Tıb Fakül -| Çaydan sonra talebeler Üniversitenin büyük salonunda rektörün etrafında top- lanarak Üniversiteye sid muhtelif meseleler üzerinde samimi hasbıhallerde bulunmuşlardır. — Aldanan kadının mı, aldatan er- keğin mi daha kabahatli olabileceğini soruyor? Henüz tenevvür etmemiş bir me - selede, hele gazete sütununda fikir be- yan edemem, fakat afâki bir sual kar- şısında kalırsam meseleyi muhtelif saf- halara ayırır, ayrı ayrı mütalen eder, ilk safhasında da; — Aldanan kadını haksız bulurum. Değişmiyen bir tabiat kanunu erke- ği daima ricakâr, talebkâr bir vaziyet te bulundurur, sever, sever görünür, bazan câli, bazan da samimidir, fakat her halde yalnız bir hedef peşinde ko- şar ve © hedefe varmak için de ica « bında yalan söyler, aldatır. Sağlam bir tabsilden doğan kuvvet. li bir muhakeme olmasa bile tabi! sevk kadını aldanma yolunda olduğundan haberdar etmelidir. Hayır haberdar et- mesine de lüzum yok, bu, kadının a- mentüsüdür, onu bilecek, kendini ko- rTuyacak, sevdiğini fiilen anlatmayı de- ği), uzaktan ihsas etmeyi bile evlen - miye talik edecektir. Hiç sönmiyen sevgi şüphe yok ki vardır, fakat alış- kım olduğumuz tabii vaziyetlerde dai- ma dostluğa, bazan lâkaydiye, bazan miyeceklerini anlamışlar, dönmüşler ve şekerleri halinde emerek bal yapmak için kovanı larına taşımışlardı. Arılar şekerleri oldukları gibi götüre- içerek eritip şurup su kin ile nefrete tahavvül eder, Kadının ikinci âmentüsü bu olmalıdır. Sevgiyi sürdürmeli, sürdürmek için de yürüyüş yolunda saklamalıdır, bu- nu bilmiyen kadın, tatbik etmiyen ka- dın evvelâ kendisine karşı haksızlık et- miştir, cezayı çekmiye hak kazanmış - tır, fakat bu, bir safhadır. Bu safha kapanıp da bir diğeri açıldığı zaman muhakemenin şekli değişir, takib ede- ceği seyir her vak'a için ayrıdır, ve memleketin ödetlerine, kanunlarına bağlıdır. Fransa: Mazur katili tanır, öldürenin cezaya müstahak olup olmadığı jürinin elin « dedir. İngiltere: Mazur katili bilmez, her öldüren ö- Tecektir, fakat jüri affı için kraldan ri- cada bulunabilir, kral da bu ricayı dâi- ma kabul eder, e Türkiye: Nefis müdafaası haricinde cezasız cinayet bilmez, yalniz hafifletlei sebeb arar, bulursa üzerinde durtr. Fakat Bayan Perl benden şahsi fik- rimi de soruyor, Eski bir 'Türk darbı meselini hatırladım. Fakat hemen gör- düm ki o darbı meselede cevabuz kalmış bir sunal halindedir. Bayan Perl müsaade ederse ben de öyle yapaca - ğım. TEYZE