(Başlaralı 6 ncı sayfada) Zehirli gölge — İyi amma ya tevkif edemezsen...! şte istihbarat raporlarına gazetelere ve-|Ve... Yilmek üzere geçirteceğin malümat bun- İbaret, Rıdvan Sadullah sustu. Şaşkın nazar- larla ona bakan serkomliser: — İyi amma bütün bunlar ne demekİbilirdik ki o bir kere böyle konuşmaya “luyor diye söylendi. — Söyledim ya Osman bey, matbuatı fazla #hmal etmek doğru değil Serkomiser Rıdvan Sadu'laha ters ters baktı, Son günlerdeki müstehzi ve tenkid *dici yazıları cinayet masası şefi ile mat- buatın arasını büsbütün soğutmuştu. Bundan sarfınazar Rıdvan Sadullahın doğru söylemediğini anlamak için de faz- Ja yorulmaya ihtiyaç yoktu. — Hocam doğrusunu söyle, kafanın İçinden neler geçiyor? Gazetelere bu şe- kilde malâmat vermenin mahzurunu sen benden fazla takdir edersin sanıyorum. Ne mahzur var? — Sarı saçlı adamı elden kaçırmış o- Turuz. — Onu bu akşam tevkif edecek değil misin? Verdiğin bu malümat gazetelerde ancak yarın sabah intişar eder. — Peki mademki sarı saçlı adamı bu akşam tevkif edeceğiz, şu halde katil de ele geçmiş olacak. Gazetelere bu şekilde Yan yazdırmanın faydam ne? Elbette dunların bir maksadı var. Serkomiser çok mantıkt bir sualle Rıd- van Sadullah kıskıvrak yakalamış olu- yordu. Dostumuz biraz bocalar gibi oldu. Osman bey pesini bırakmıyordu: — Yoksa sen Süreyyanm katil oldu- Bunu zannetmivor musun? Necdetin söy- Yedikleri yelan mı? Radvan Sadullah başını salladı. gülüm- seyerek: — Hayır henüz böyle bir iddiada de- Kilim! dedi. Fakat Süreyya ile Neclânın kati! olduklarını da yüzde yüz kat'iyetle Hade edemem. Canım tahkikatı şimdiye kadar hep berâber idare ettik. Simdi sen Süreyyayı tevkife gidiyorsun. Ben sana karışıyor muyum? Sen de bana müdaha- Te etme! Bırak ben de dilediğim gibi biraz iş görevim. Herhalde vakti geldiği zaman Aİ sana her şeyi anlatacağım. Ve zaten ne yaparsam senin namma yapaeğım. Son- © Ya bunlar fiii hareketler de değil, Yalrız tahkikattan Fbaret, zihnimin takıldığı bir kaç noktayı aydınlatmak istiyorum. Bu- nun için bir plânım var, — İyi ya hocam şu plânı bize de anlat ta yanlış bir iş yapmış olmıyalım. — Hayır, şimdilik anlatamam. Sen de müsterih el. Yanlış bir iş yapmış olmıya- caksın. Serkomiser hâlâ ısrar ediyordu. Rıd- van Sadullah nihayet: — Seninle pazarlığa girişelim, Osman | bey! dedi. — Evet pazarlığa girişelim, hocam. — Bu dakikadan itibaren 48 saat zar-|bosanma ında bana hiçbir sua! sormıyacaksın. AY- | kemesince icra kılman açık duruşma ve mu, ni zamanda büyük bir mahzuru mevcud | haxemesinde: olmadığı takdirde ne dersem yapacaksın. — Bu kolay iş değil, Evvelâ anlıyalım bakalım, bu fedakârlık mukabilinde be- nim kazancım ne olacak? — 48 saat sonra sana katili teslim ede- Serkomiser gülerek: — Hocam, dedi gene #laya başladın gatiba/ ben kati tevkife gitmiyor mu- yum? — Ee devam et hocam... — Ya o katil değilse... Rıdvan Sadullah gene bilmecelerini sr- ralamaya başlamıştı. Biz böyle derdik ve başladı mı Nuh der, peygamber demez, ağzmdan IAf kaçırmazdı. Serkomiserin de bumu bilmesi lâzımdı. Böyle olduğu halde hâlâ ısrar ediyordu. Nihayet: — Hay A'lah belâsını versin diye söy-| lendi. bu iş beni mesleğimden soğutmaya başladı. Ne karışık, ne Allahın belâsı şey-| miş... Ne yapalım, razı olacağız. Şimdi! ben evvelâ polis mildiriyetine gidiyorum, sonra da Bebeğe yollanıcağım. Pazarlığa razı oluyorum. Başka bir emrin var m; hocam? — Genç kızla Necdetin yanlarına uğra, Birer masal uydur. Nec'â burada kalsın, bu geceyi ve yarını burada geçirecek. Ben simdi dadıya tembih ederim. Necdetin o dasına bitişik odaya genç kız icin de bir karyola kurarlar. Kendisine Necdetin o- nun tarafından gösterilecek şefkat ve ih- timama muhtaç olduğunu şövle, Delikan- Tıva da ayrıca tembih et, sakın bize söv- lediklerinden renk vermesin. Biz de şim- | SON POSTA Bir doktorun günlük | o notlarından Beyin zarı veremi ei Zahiren gayet normal gibi görünen çocuklarda yahud gençlerde yavaş yavaş meydana çıkan arazı mütekaddime var: Meselâ en ziyade göze çarpan kürakler değişikliğidir. Uysal olan çocuk birdenbi. e karakterini değiştirmiştir. Sakin gö. rünen yavru çok aksileşmiştir; asabileş, miştir. Lüzumsuz yere ağlar, bağırır, İş. thasızlik başlar, uykularında intizam ve sükünet kaybolur, renkleri solar. Ak , kasından o Beyazıda damları pek hafif bir KY elk ayi çıkmaz, elli ein kotu teretfüü tesbit edilir; fakat bühaasa git. gide artan bir baş ağrısı esas arazı teşkil eder. Baş ağrıları Tik zamanlar saman zman gelir; fakat (gitgide datmi ve #0414 bir bal alır. Ve nihayet birdenbire min bir an şaşkınlıkları, etraflarının sâ- rılması ve yorgun hayvanlarının yular- larından yakalanması için kâfi geldi. Müthiş bir kar sağnağının a'tında, yol üs- hasta kendini kaybederek beyin zarı #iti. e A e habı ilin ölünür. O zaman gözler devrilir, — Bre bu Hasan Halifedir. hasta gayri şuuri olarak çırpınmıya baş. — Yok Musa Çelebidir, # lar, derecei hararet 30.40 üzerindedir. Dişler kilidlenir. Ense sertleşir; artık hiç kimseyi tanımaz olur. Kay, gasyan da sk sik görülür, Hastayı beslemiye İmkân hasıl olmaz, Gitgide zafiyet te artar. Has*alığın müddeti birkaç günden yirmi güne kadar mütehavvildir. Beyin zarı Yeremi mutlaka ölümle neticelenen feel bir hastalıktır. Şimdiye kadar tam beyin #ari veremi (tihabı geçirenlerin kartal. duğu görülmemiştir. Bu hastalıktan nasil ihtiraz etmeli; ne gibi tedbirlere müra. paşadır. — Bu oğlan Hasan Halifedir, öbürü de Musa Çelebidir.. — Bre Musa Çelebi saraydadır. — Bre arkadaki oğlan at uşağıdır. — Benim canım Hasan Halifem. biz de seni can gözü ile arar idik... e Way benim nazlı Çelebiciğim, şükür — Hay benim civanım... bize varalım çubuk kahve içelim... İmana kaim olmak üzere ân olunur. di Cevad Fehmi fle sokağn cıkıvaruz. Ge- 'ce burada buluşuruz, yemeği beraber ve- riz. Umarım ki o zaman kurduğum Blârın teferrüatı hakkmda size daha fazla ma- Tümat vermem kabil olacak. Serlenmiser snrdi: — İyi amma ya ben Süreyyavı tevkif edersem... — ai götürür polis müdiriyetine bırakırsın. Sonra da buraya gelirsin. A- vartıman kanısını muhafaza altma aldı- Tacağını unutma! İçeriye yabancı girmi- vecek! Mülâkat bitmişti. On dakika sonra ser- komiserle miiddetumumi muavini evden asrıldılar, Onların arkasından da biz çik- tık, caat edilmelidir? Bundan da bahsedece, Biz. Düzeltme — Dünkü yazımızın 21 inci sa, tarımda «veremli bir yarrus o cümlesi «derhal bir yavru» olarak çıkmıştır, özür <ileriz. Cevab istiyen okuyucularımın posta pulu yollamalarını rica ederim. Aksi tak- dâirde Wwtekleri mukubelesiz kalabilir. 2. Taksim gazinosu kiraya verildi Taksim gazinosu dünden itibaren kiraya verilmiştir. Gazino 95 bin lira sermayeli bir şirket tarafından idare e dileiektir. ( Yeni reşrivat ) Fen ve Teknik — Yeni çıkmağa başlıyan bu aylık mecmuanın Uk sayısı dolgun bir - çok yazıları İhtiva etmektedir. Okuyucula » rımiza tavsiye ederiz , , Rıdvan Sadullah fanlivete serivor Evvelâ en yakın telerafhaneve uğra- dık. Rıdvan Sadulleh biri Londravn. di- Beri Giresuna olmak üzere iki cevabı telgraf çekti. Giresuna gönderdiği Yıldı- rım telgrafı idi. Bun'arı kendisi yazdığı ve bana göstermekten çekindiği için ne olduklarını anlıyamadım. Ankara borsası Geyve Asliye H. Mahkemesinden: Geyw Wtasyonunda kumik porta teleraf ve telefen memuru Alı Yiğit tarafından İs - tanbulda Büyükada polis mürettebatından Konyalı Ahmed neadinde mukim Nuri Zin Feriha Yiğit aleyhine açılan zina sebebile davasının Geyve asliye hukuk mab Müddelaleyh Periha Yiğitin ikametgâhi şeçbul olması hasebile kendisine #fânen tebliğat icrasına karar verilmiş olmakla du. ruşmanın muallâk bulunduğu 17/2/940 gü - nünde mahkemeye gelmediği veya kanuvi| bir vekil göndermediği takdirde hakkında gıyab kararı ittihaz olunacağı tebliğ maka.İl yanam ve Tabvilât ümerine muamele el. ma mıştar, (33902) — Yok bize varalım şerbet içelim... ra Bre bozahaneye varalım boza içe- — Bre sefih oğlan, at sana gerekmez. aşağı in... — Yok attan inmek olmez. at ile gö- türmek iyidir... — Bre nereye götürürüz... Burada yı- kalım. — Burada yıkmak olmaz. beyler gör- günler... — Bey'erin görmesi olmaz... Merha- met ederler... — Bre bu sefihe merhamet olmaz. — Bre olur. bu senin gibi ehremen değildir, bir nazlı nazik civan çelebicik- tir... — Bre bu karga değildir, sine bülbü- — Yıkalım... — Yok yıkmıyalım götürelim... — Götürmek olmaz bırakırlar... — Bre bu Hasan Halife de fltnede müstakil maddedir bırakılmaz... — Vay benim güze! çelebiciğim me- 101 melül bakar... — Vay benim nazlı Hasanım göz Yaşı döker. — Ağlamak eskiden gerekti... — Bre oğlan Hüsrev Pasa gibi yiğit ve emektar vezire nice kıydırdın... — Bre bu bir kücük zehirli yılandır.. — Bre sövletmiyelim yıkalım... — Yok yıkmıyalım götürelim... — Götürmek olmaz bırskılar... Kalım, dikenli, borulu, düdüklü, çatlak ve yırtık hancerelerden yükselen bu ses ler arasında, bazan iri bir yumruk, bazan mütecaviz bir pence, bazan sopa, bazan bir kılıç tersi, Hasan Halifenin koluna, omuzlarına, sırtına, bacaklarına iniyor, yapışıyor, çimdikliyor, vuruyor, kakıştı- rıp iniyordu. Hırvat Rüsteme gelince, ilk yumruk, pençe, sopa ve küfürlerden sonra, öldü- rülmesinde tereğdüd edilemiyeceğinden, atından yıkılmış ve on on beş hançer dar- besile, birkaç dakikada yere cansız ola- rak serilmiş. dakikada da ana doğ- ması soyularak, ayaklarından atının kuy- ruğuna bağlanıvermişti. Hasan Halife, bu tecavüz karşısında, evvelâ, metin ve ses- siz kâlabilmişti. Fakat arkasında, Rüste- min: «Yandım ağam... Yandım!...» diye ilk ve son feryadını işitince, dönmüş, ve Rüstemi yıkıhrken görmüş, sonra, başıma naraları, kulaklarına, müthiş bir sel gibi dolmus, bir aralık, korku e «Sen Posta. mın edebi tefrikası: 52 Sisli Akşam Nakleden: Neyy'r Kemal Bütün gece rüyama giren, indi bikken de yarı rüya içinde yaşatan dünün | Birazdan Nazire hanımefendilere taşi- müjdesini; o müklenin şenliğinde o Ha- miyorum. On beş, yirmi güne kadar da Mükla başbaşa geçirdiğimiz coşkun aşk; evleneceğiz. Baatinin heyecanı damarlarımda hâlâ m-| Oh, sevgi'i dünya!... Sen ne tatlı, ne &ak bir da'ga gibi dolapıyor. güzelsin. İstanbulun artık yalnız havası- Vahide Leylâ hanımefendiye birer İni. ışığım, denizini değil; taşım, toprağı- Mektub yacdım. Leylâ hanıma hakikatini bile sevivorum. Yiziyeti takdir edeceğimi, Halükun sai Halük öğleden az önce nişan yüzükle- detinden emin olmasım söyledim. Bana jrimizi getirdi. Nazire hanımefendiyi de *ttiği iyilikler için kendisine teşekkürler | aldık. «Gümüş villa ya yollandık. Dün €ttim. Mektubu gözden geçirdiğim vakit bu yollardan ne ıztırablar, ne korku ve İçim sızladı. Zavallı Leylâ hanrmefendi...İheyecanlarla geçmiştim. Bugün ne son- iyeceğini, beni affedeceğini bilsem | suz sevinçle geçiyorum, sevineceğim ki. .. Kapıda ayni uşak karşımıza Çıkıyor. Vahide (kendi tâbirince) yeni seğlen- Ayri yapraktan tüneli, loş holü geçiyo- mde saadet denen hayale ulaştığımı, ruz. Fakat ben artık ne o büyük kararın beni uya-'yakımda düğünüme beklediğimi yazdım.|mes'nd genç kızıyım. ağır yükünü - son gücünü harcayarak ta-! yok. Öyle mestudum ki dünyayı gözüm şıyan - ve bu uğurda büyük inkişarların İ görmüyor. Hayatta tam manasile seviş- fırtınasına zayıf göğsünü geten muztarib meden ölenler otlar gibi yaşıyor, otlar gi- insanım. Ne de bağrının en derin yerin-' bi kuruyup gidiyorlar. den vurulduğu hâlde yarasını mağrur bir) o Arkamda kalan Halüksuz ömre bak- soğukkanlılıkla o maskelemeys Çalışan İtıkça bunu ben ne derinden duyuyorum. . Kel duruşlu kızım. Hayır... Ben| Ömrün birbirine hiç benzemiyen iki şimdi dünyanın en seven, en sevilen, en| yüzü var. Biri talihsizlere, biri mes'ud'a- ra görünüyor. Bunlardan yalnız birini tanımış olana öbürünü anlatmaya imkân yok. Ali Nuri bey bugün biraz daha iyice... Doğrulabiliyor ve yüzü gülüyo. Alımı öperken: — Artık size kabalık etmiyeceğim. Nazire henrmefendi hep o anne şefke- tile üstümüze titremekte... Leylâ hanım. — Seri gözel ysban kedisi!... Halükun hakkı var. Bir sene elde kalman bile bir kinle dolu ilk mektubunden sonra vazi- yete yavaş yavaş alışır gibi oldu. Zannet- olduğu gibi anlatım. Halükla tesadüfen * nimettir. İL i a birbirimizi sevdiğimizi Erenköy Halükcuğun kaşları çatılır gibi oluyor.) €” Xİ m ei ir ie e anlayınca evlenmeye karar verdiğimizi, Perşembe gece | Ben şen bir kahkaha ile gülüyorum. sun. Her sene vakit yi Yemek hoş geçiyor. Yanılmışım, Ali|dalarmış. Halükun boş kalan yerini şim- Nuri bey fena bir adem değil... Felâketldi bir başkası doldurmuştur. te, saadet te yalnız içimize tesirle kalmı-| Bana düğün hediyesi diye elmaslı bir yor, Gördüğümüz her şeyi ve herkesi de| lan yolladı. Gözleri minimini iki züm- kendi rengine bürüyor ve bize o renkle öden... Ki Si pereriye Erenköy «Sana benzediği için yolladım, yılan 31 Birincikânun | kız! Düğününde takl» diye bir de kâğıd Üç haftadır defterimi elime (aldığım | koymuş. Yazan: Reşad Ekrem öz i İlik cesedine ip bağladıklarını görmüştü. İşte o zaman, bütün sinirleri binbir yer- .den kesilmiş, şaşkın, perişan, etrafına me- lâl melül bakınarak yalvarmağa başla- mişti: — Ağalarım... Şehbazlarım... Band kıymayın... Vallah ben umuru devlete müteallik huzuru hümayunda söz söyle- miş değilim... — Bre söyletmeyin yıkalım! — Bre sefih oğlan sus!... — Bre susun dinliyelim... Belki mw sum kanına gireriz... — Bre bu kara haydudu susturalım... — Bre sus ayağın nasırı ile devlet «- Hasan Halifenin ince, berrak sesi, rüz- gâr ve sipahi uğultusu arasında kaybolür veriyordu: — Vallah umuru devlete müteslliNi söz söylemiş değilim... Beni azad edin. başım alıp başka diyara gideyim... Beni nahak yere katletmekten ns çıkar... — Bre söyletmeyin sefih rüşvet Jâfına başladı.. bre altın sıcaktır, olmıya ki elk mizden uçar gider... — Bre nabekfr kallaş sende Hüsrev Paşa kanını komayız... — Paralryalım... Söyletmiyelim... — Bre sefih oğlan.. Mülüküne saray ve padişahane yalılar yapıp arz: ihtişang eylemeği bilirsin.. o kadar devlete senin gibi oğlan neden lâyıktır!. Boğaz ü — Bre safalarında işrei senin gibi helvacı çırağı olacağa gereki? mi idi?,.. — Bre bozahane kaçkını asılacak!,.. — Bre vurun kâfir... — Vurun sefihi... — Bre vurun Kerbelâ gazası sevabi vardır... — Bre bu Yeziddir!... — Yok Yezid değil, Pir'avundur!.. — Yok Fir'avun değildir, şeytandır! — Bre bu yılandır, başın ezelim!, — Vurun kâfiri... — Vurun sefihi Hasan Halife yüzünü avuclarile kapa» dı, İlk hançer. tam Xxalbinin üstüne, kab. yasına kadar şömüldü. Hasan Halife, b ilk darbenin altında, bir kelimeli şehsdeğ getirecek kadar yaşadı. ince, narin, def gibi vücudü. atının yelesi üstüne kapane dı. Rir sipahi sol ayağından Üzengiyi çi kardı. Hasen Ha'ifevi, atının sağ tarafın. dan vere wikotlar. Bıcak, #ihç ve hançefe Je, vücudünde ve yüzünde yirmiden fa>» la vara da. sıcak nasının üstünde yerdy açıldı, Sonra, Hasan Halifenin de cesedi» ni ona doğması soydular. Ayaklarına gecirip atının arkasma bağladılar. İİ kavvana binen iki gene sipahi Atmevdanma doğru sürüklerken, kalan kırk kadarı, Hasan Halife Ne Hire vet Püstemin o esvablarına ve bilhassa, her ikisinin de etlerine sarmış oldı altın kemerlerine atılmışlardı. Bir kılıc ve bicek oyunu da bu altın mare masında oluvermis, üc sipahi, kar girde leimde sessize temizlenivermiş idi. Belki bir on dakika bile geçmemişti ki, cinavet verindeki kan mölcüklerini ve ce» sedlerin birkac arsın kadar devam etmiş olen ken izlerini, kar, örtmüş, silmişti. İki delikanlının donmuş çıplak cesede Teri de, Atmevdanındaki ulu bir çınarığ en at dallarma ayaklarından asılmışlare dı, Karavel, Sultan Murad Rabiin gözde wenireri aönsi, dilber ve zarif Hasan Has Mifenin cwolak cesedini. merhamet ve hü <in, kamcıhvor. hırpa'ıyordu. (Arkası var) Vahidlen bir çift şik küpe ile şu mek rab geldi: i «Mes'ud gününüzde bulunamıyacağıma dan dolayı affınızı dilerim. Çok şükür Parisin hâlâ beni oyahıyabilecek tarafleri - var, Küpeleri gözlerinize yarsşır diye seç» tim» Hikmet hanımefendi bile tebrikte ge- cikmedi. (Muhitinin gülü olacakmışım.Y Hediyelerin en güzeli, en kıymetlisi Ali Nuri beyden... Bu, eski, pek eski aile mücevherlerine insan gözü kamaşmadan bakamıyor. ği Fakat bütün bunların benim büyük saadetimin yanmda ne ehemmiyeti van Ben dünyanın en büyük, en eşsiz hazine“ sine, Halüku aşkına eriştim, Baştanbaşa bâhar, ışık ve şenlik olam ömrümün yarın en parlak günü... Düğü- nümüz var. Halâkumla yuvamızda yalma kaldığımız gün cennetin sonuncu katına | yekineleceğiz ve hep o cennette yaşaya pa BİTTİ “